Köşe Yazısı

Ustalar... Ustalarım

Yazan: Haydar Karabey Tarih: 5 Haziran 2008
Beyazıt’ta bir “Ermeni Kalfa”nın yaptığı söylenen taÅŸ bir evde doÄŸdum. Evi dedem yaptırmış. Ben kendimi bildiÄŸimde, Kalfa’nın adı hatırlanmıyordu. Ancak, birçok vesile ile sık sık hayır ve rahmetle anılırdı. AlgılayabildiÄŸim kadarıyla bizim mahallede, birkaç yapısı daha vardı. Birbirine genel olarak benzeyen ancak ayrıntılarda farklılaÅŸan bahçeli evlerdi bunlar.

Bizimki kocaman bir evdi, klasik orta sofa planlı idi. Büyük ve kalabalık bir aile için yapıldığı belliydi. Bir tür Harem ve Selamlık kurgusu içinde sekiz odası vardı. Aristokrat kökenli (dedem Adliye Nazırı imiÅŸ) ailemiz giderek ufalıp çekirdek aileye dönüÅŸüyordu. Dayılar, teyzeler çoktan evlenip gitmiÅŸti ben doÄŸduÄŸumda. Bu baba evi ise eÅŸi çok erken yaÅŸta ölen anneme bir tür yaÅŸam garantisi olarak bırakılmıştı. Sonraları bu evde, annem ve ablam ile yalnız kalınca mecburen evi satıp binlerce İstanbul ailesinin yaptığı gibi, bir apartman dairesine taşındık. Evin bakımı zorlaÅŸmış, pahalılaÅŸmıştı.

Çocukluk günlerimde annemin bu ev bakımı ve onarımı iÅŸleri ile ilgili olarak sürekli vızırdandığını hatırlarım. Çinko derelerin lehimlenmesi, kiremit çatının aktarılması, yüksek tavanlı mekanlara badana boya yapılması, aksayan su tesisatının özellikle sık sık delinen kurÅŸun boruların, bakır depoların yenilenmesi, sarnıcın temizletilmesi, koca bahçenin bakımı, daha kimbilir neler.

Annem için sıkıntı kaynağı olan bu iÅŸlerin yapıldığı günler, benim küçük ve kapalı dünyam için birer bayram olayına dönüÅŸürdü. Eve gelen çeÅŸitli ustaların dibinde dolaÅŸmaya bayılır, hele iÅŸin ucundan çocukça bile olsa tutabildiÄŸimi düÅŸünmek (evin tek erkeÄŸi olarak) beni ayrıca gururlandırırdı.

Tamir ve bakım iÅŸlerinde kimsenin acelesi yoktu. İşler belirli bir zevk ile yavaÅŸ yavaÅŸ yapılırdı. Lehimci ustanın ispirtolu prümüs lambasını pompalaması ve mavi alev canlanırken çıkan hırıltı, boyacının tenekeden tenekeye kireci tülbentten süzmesi, duvarlardan sarkan sarmaşıkların teker teker makaslanarak düzene sokulması, ÅŸebboy, horozibiÄŸi, papazÅŸapkası gibi artık nesli tükenmiÅŸ çiçeklerin tohuma durması (ve benim gizlice tohumları yemem…), bahçe yıkama suyunun önünde çamurdan barajlar imal edip sonra da oluÅŸan baraj gölüne marangozdan çalıp bahçenin gizli köÅŸelerine sakladığım çıtalar ile köprüler yapmam… tüm bunlar belki de sonraları mimarlığı seçmemin nedenleridir, kimbilir.

Åžimdi, yıllar sonra, mimarlık yaÅŸamı süreci de hesaba katılınca ne çok “usta” tanımış olduÄŸumu görüyorum. Nostaljik bir algılama gibi düÅŸünülebilir ama geriye doÄŸru baktığımda her yeni ustamın bir öncekini arattığını söyleyebilirim. Bu gözlemim konusunda elbette birçok sosyal ve kültürel neden de öne sürebilirim: YaÅŸamın hızlanması, insanların sınıf atlama telaşı, teknik elemanların Almanya göçü, toplumsal zenginliÄŸimizi oluÅŸturan önemli ögelerden azınlıkların yok edilmesi, teknik eÄŸitimin ihmali, usta-çırak iliÅŸkilerinin zedelenmesi, gerçek mahalle yapısının dağılması, tüketim toplumunun hoyratlığı, deÄŸiÅŸen teknoloji ve malzeme kullanımı bu nedenlerden akla gelen bazıları…

Burada yitirdiÄŸim eski ustalarımdan kimilerini rahmet, ve her birini sevgi ve saygı ile anmak istiyorum. Onların bilgileri, emekleri, iÅŸleriyle kurdukları özverili iliÅŸki olmasaydı dünyamız daha düzensiz daha tatsız olurdu…

1950’ler:
Hasan Usta

Laleli’nin arka sokaklarındaki minik dükkanında yerleÅŸik HabeÅŸ tesisatçımız. Aslında pek de yerleÅŸik sayılmaz çünkü tenekeleri, çıkma kazanları, boruları filan sokağın neredeyse tümünü kaplar. Günün yarısını dükkanın karşısındaki kahvede oturup yaptığı iÅŸleri seyretmekle geçirir gibi gelirdi bana. Uzun boylu, kıvırcık saçlı, yapılı, güçlü, sürekli güleryüzlü… Sıkı bir boksör, hep terli, kara cildi pırıl pırıl. Ara sıra karnını sertleÅŸtirir “vur bakalım, haydi, daha güçlü vur…” diye beni test eder, sonra omuzuna alır, bana bahçemizde ellerimle meyva toplama tadını yaÅŸatırdı.

Filip Usta
Benim adını “filibusta” sandığım topal Rum boyacımız. Acaba bir iÅŸ kazasında mı topal kalmıştı? Feriköy taraflarında oturduÄŸunu sanıyorum çünkü ÅžiÅŸli’de oturduÄŸunu iddia ederdi. İşe fötr ÅŸapkasıyla gelir. Çok fiyakalı giyinir. Bir aile dostu gibi önce biraz ağırlanır. Kahvesi yapılır. Birlikte otururken ben de kahve diye tuttururdum. Çocuklara elbette kahve yasaktı. Ben de karşısına oturur onun gibi bacak bacak üstüne atardım. Neler anlatırdı bilemiyorum ama sohbetine bayılırdım. İlk kahvelerimi onun fincanından gizlice içtim.

Mihran Usta
Ermeni, çatıcı, daha çok çinkocu idi herhalde. Epeyce suratsızdı. Kumkapı’da yaÅŸardı. Zaten Eski İstanbul’un Marmara kıyılarında sıkı bir Ermeni nüfusu vardı. Genelde benim iÅŸine bulaÅŸamayacağım bir bölgede çalışırdı doÄŸallıkla. Ama bana biraz olsun lehimin ne olduÄŸunu, prümüsün nasıl çalıştığını anlatmıştı.

Bekir Usta
Arnavut Bahçıvanımız. Park ve Bahçeler MüdürlüÄŸü'nün Beyazıt Meydanı’nda çalışan bir iÅŸçisi idi herhalde. Çünkü “bahçe müdürü” olduÄŸunu iddia ederdi. Bu Arnavut’ların bahçecilik ile yakın bir iliÅŸkileri vardır. At sırtında dolaÅŸan zerzevatçımız da Arnavut’tu ve onun da bir “Arnavut Prensi” olduÄŸu söylenirdi. Neyse tahmin edileceÄŸi gibi bizim Bekir Usta doÄŸaya inanılmaz bir sevgi beslerdi. Sonu dehÅŸet verici oldu: Menderes istimlakları Beyazıt Meydanı'nı dümdüz edince, Bekir Usta, meydanda yıllardır emek verdiÄŸi aÄŸaçların kesilmesine dayanamadı, kezzap içerek intihar etti.

1970’ler:
Yıllar sonra mimarlık yaÅŸamımda, uzun süre ÅŸantiyelerden uzak kalmaya çalıştım. Kalem efendiliÄŸini bırakıp ÅŸantiyelere bulaÅŸtığımda ise ilk yapımı (Kalkan Han) neredeyse ellerimle inÅŸa ettim. Tüm bir kış boyunca bu uzak Akdeniz köyünde ustalarımla birlikte yaÅŸadım. İnÅŸaatın her yerinde onlarla birlikte çalıştım.

Zeynel Usta
Elazığlı, Alevi-Kürt, sıvacım, ÅŸahane bir “insan”dı. Bana çok ÅŸey öÄŸretti. İlk iliÅŸkimiz, Zeynel, yuvarlak bir yeri sıvarken vıdı vıdı etmem üzerine malayı elime verip, “buyurun mimar efendi” demesiydi. Elbette rezil oldum. Sonraları, inÅŸaat dışında Türkiye, toplum, kültür konularında uzun sohbetler yaptık ve ben ÅŸaÅŸkınlıkla tüm konularda ne kadar anlaÅŸtığımızı gördüm. Uzun süre dost kalarak görüÅŸtük.

Mehmet Usta
Kayserili bir Marangoz. Mizah ustası bir geveze. Hiç durmadan ilginç olaylar anlatır. “Usta çivi bile çalmaz ama yere düÅŸeni de almaz” diyerek bana ÅŸantiyelerde çivi toplatır. Aşırı dindar ve durmadan telkinlerde bulunur. Arabasında teypten Kuran dinler, beni görünce de hınzırca sırıtarak sesini biraz daha açar. Ama benim karşı çıkışlarıma da saygılı. Lisedeki felsefe hocam Pere Dubois’nın öÄŸrettikleri sayesinde uhrevi konularda, Akademi’de Utarit Hoca’mın öÄŸrettikleri sayesinde de marangozlukta baÅŸa çıkabiliyorum onunla. Her türlü kavgamıza raÄŸmen çok seviÅŸiriz. Evinde benim için kete açtırır, Kayseri’ye her gittiÄŸinde pastırmamı unutmaz. İş konusunda çok sıkı pazarlık gerekir, ancak anlaşınca da iÅŸine çılgınca sarılır, ahÅŸabı gerçekten sever, ki bu özellik bugün çok az marangozda bulunur.

2000’ler:
Bu dönemdeki örnek ustalarımın adlarını ne yazık ki söyleyemiyorum, çünkü onlar hakkında pek de iyi referanslar veremeyeceÄŸim.

H. Usta
Kalfa olduÄŸunu iddia etti. Güney kıyılarında 70 metrekare bir evi, onun yüzünden iki katı sürede ve iki katı pahalıya mal edip rezil olduk. Laz, doÄŸallıkla da çok becerikli, ama bir o kadar da sahtekar, tüm malzemelerimizi çevre ÅŸantiyelerinden geri toplamak zorunda kalıyoruz. Kendisini kahvelerde kumar masasından zor kaldırıyoruz, genelde sarhoÅŸ… Sonraları bölgede “büyük müteahhit” oldu.

K. Usta
Zanaatkar, kendi dükkanını iÅŸleten eski marangoz tipolojisinin son temsilcilerinden. Bir zamanlar iyiymiÅŸ, tavsiye ile iÅŸ verdik. Ancak adam o kadar zor durumda ki, neredeyse tek başına (akrabası bir çırak çocuk ile) çalışıyor. Atölyesinin elektrik parasını ödeyemiyor, artık ahÅŸaptan da nefret etmiÅŸ. Yaptığı doÄŸramayı monte ederken aÄŸaca keserle paldır küldür giriÅŸip kırınca kovuldu.

T. Usta
Kürt bir kalfa. Tam bir organizatör. “En kral iÅŸçiler aÄŸbi” diye getirdiÄŸi tüm ekibi aslında ilk defa İstanbul ve ilk defa ÅŸantiye gören akrabaları. T. Usta çok zeki ve çok tembel. İş nedeniyle ortaya çıkan sorunların tümünde kendince politik yorumlar yapıyor ve Kürt olduÄŸu için zaten dışlanmasının doÄŸal olduÄŸunu iddia ediyor. Gerçekten kendini ve tüm ekibini sürgünde hissettiÄŸi anlaşılıyor. Dönemimizin tatsız gerilimlerini de tırmandırmaya hazır. DiÄŸer ekiplerle de anlaÅŸamadılar. Åžantiyede adeta bir Kuzey-Güney savaşı çıkmak üzere iken ciddi bir tazminat ödenerek ekibiyle uzaklaÅŸtırıldı…

İşte benim ustalarımdan bir kesit.

Merkez İstanbul’daki komÅŸularımız olan ustalarımdan ta uzaklardan ekmek parası için buralara göçen günümüzdekilere kadar.

Nereden nereye…Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "h", büyük harf "X", sayý altý, büyük harf "T", sayý sekiz, küçük harf "p"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız