Köşe Yazısı

Japonya ve Düşündürdükleri... (I)

Yazan: Alper Gökhan Erdem Tarih: 3 Haziran 2009
Doğu denildiğinde aklıma nedense ilk olarak bir şekilde gelişimden hep uzak kalmış, zor bir coğrafyada yaşam mücadelesi veren insanlar ve o insanların yüzyıllara dayanan köklü kültürleri gelir. Gözlerimin önünde canlanan, değişime oldukça kapalı bu toplumların üzerini örten sisli ve bir o kadar sakin, sanki ışıltıdan yoksun bir gökyüzünün resmidir çoğu zaman. Batı toplumları, ekonomik özgürlüğün de verdiği rahatlıkla müzik, resim ve sanatın renklendirdiği sosyal hayatlarının tadını yarınlarını bile düşünmeden çıkartırlarken, doğuda puslu bir hava hâkimdir.

Kendimi bu sis bulutunun içinde kaybettiğim kimi anlarda, aklıma doğunun en uzak köşesindeki, diğer tüm Asya ülkelerinden kanımca çok daha farklı bir ülke, Japonya geliyor. Varlığını kanıtlamak istercesine kendini uzaklara göstermeye çalışan bu ışıl ışıl coğrafya, hiç kuşkusuz birçok gizemi barındırıyor içinde, beraberinde onlarca soru ile birlikte. Tarihsel ve kültürel birikimleriyle, geleneksel yaşamı yüzyıllarca kanıksamış bir toplum, nasıl olmuştur da batıya en uzak konumuna rağmen tüm Asya ülkeleri içinde en batılı kimliğe bürünebilmiştir birdenbire? Türk toplumu ile oldukça paralellik gösteren örf-adet korumacılığı, yüzyıllara dayanan geleneksel yaşam kuralları, 1945'ten sonra sil baştan yapılanmak zorunda kalan dünyanın en büyük modern şehri Tokyo'da nasıl kendini yeniden yaratabilmiştir? Hiyerarşik düzenin etkisi gündelik yaşamda kendisini baskın bir biçimde hissettirirken, nasıl oldu da 20. yüzyıl Tokyo'sundaki genç kuşak doğudaki en sıradışı görüntüsüyle çıkıverdi karşımıza? İnsan ölçeğine saygının ve doğa ile bütünleşmenin belki de en güzel işlendiği Edo Dönemi'nden (1600-1867) sonra, bu kökleşmiş kültürel yaklaşımı hiçe sayan kontrolsüz modern yapılaşmalarla Japon şehirleri yeniden ve bambaşka nasıl şekillenebilmiştir aniden? Acaba Japonya olması gerektiğinden hızlı mı batılılaştı, yoksa bu Asya'nın yavaş ve sakin yaşamına açılan sandıkta uzunca bir zaman bekletilmiş bir isyan bayrağı mıydı? Shincho Gakugei Edebiyat Ödülü'nün bugüne kadarki tek yabancı sahibi Amerikalı Alex Kerr'e göre bunun sebebi oldukça basit. Japonlar için eskiye dair ne varsa bugün anlamını yitirmiş artık. Batıda eski ile yeni arasındaki harmoni halen büyük bir titizlikle korunurken, Japonlar felaketlerden sonra gelen bu değişim rüzgârına kapılıp modernleşirken, eskiyi korumayı beceremiyorlardı.

Yüzyıllara dayanan kültürel değerleriyle, yaşamını herkesten uzak sürdüren bu ada halkındaki oldukça hızlı değişim ve bu değişimin hem günlük hayata hem de yapılı çevreye olan tahribatı, o sisli Asya resminde hep gözlemlemek istediğim bir cazibeydi benim için. Tüm bu sorular kafamda, okuduğum onlarca yorum ve makale aklımda, ama en önemlisi müthiş bir heyecan ve merakla indim Tokyo Narita Havaalanı'na uzunca bir yolculuğun ardından. İnsan böyle uzun seyahatlerden sonra yere tekrar ayak bastığında bildik bir şeylerle karşılaşıp huzur bulmak istiyor ama daha ilk dakikadan çok farklı bir yerde olduğumu anlamıştım bile...


Narita Havaalanı, Tokyo

Sıkça görülebilen içecek makineleri

Ne İngilizlerin görkemli beşinci Heathrow Terminali, ne de Amerikan JFK vardı karşımda; mütevazı Japon kültürünün kendine has Tokyo'daki belki de son örneklerinden Narita karşıladı beni. Havaalanını şehre bağlayan tren, kolçaklarına kadar reklâm kalabalığına bürünmüş; adeta klasik Japon minimalizminden eser
bırakmayacak şekilde değişmekte olan Tokyo hayatinin ilk habercisiydi sanki. Trene inip binen kalabalıkta ilk dikkatimi çeken, oturur oturmaz kafasını öne eğip uyumaya çalışan insanlar oldu. Görünen o ki batıya yüzünü çok hızlı dönen Japonlar henüz işçi haklarını bir o kadar hızlı geliştirememişti. Aylarca hafta sonu izni almadan çalışan, geceyarısına kadar iş yerini terk edemeden hayatını patronuna adayan insanlarla tanıştım daha sonraları ve tüm bu gördüklerim bana trende buldukları birkaç dakikayı bile uyumak için kullanmaya çalışan Tokyolular'ı yadırgamam gerektiğini anlattı.


Tipik bir restoran menüsü, Tokyo

Mezuniyet balosu, Tokyo

Seyahatimden önce, "Japonya'da hemen hemen kimse İngilizce konuşmaz" dediklerinde üzerinde çok durmamıştım. Batı ile entegrasyonu bu kadar kuvvetli bir Asya şehri için mümkün olamazdı bu. Fakat bu bütünleşmenin ne kadar ani olduğunu bir kez daha yüzüme vururcasına, tek bir insan bulamadım Tokyo sokaklarında derdimi anlatabileceğim. Öyle ki, restoranların menüleri bile benim için oldukça anlamsız ama bir o kadar grafik dili kuvvetli olan Japon karakterleri ile süslenmiş balonlardan ibaretti. Yapacak birşek yok, aç kalmamak için bir balon seçmem gerekiyordu, hepsi bu!

Bambaşka bir şehir Tokyo. Eski ile yeniyi bir arada görebilmek pek mümkün değil, çünkü herşey çok yeni. Sokak aralarında aniden karşınıza çıkan camları perdeli 70'li yılların arabalarından dönüştürülmüş taksiler hariç! Bir tek onlar bu çılgın değişime direnebilmişlerdi sanki. Yapılı çevrede hemen hemen hiçbir yerde tarihi referans yok. Japonlar, halkın %64'ünü evsiz bırakan 1923'deki büyük Kento depremini ve kuşkusuz dünya tarihinin en trajik saldırısı olan atom bombalarını hafızalarından ve gözlerinin önünden silmek istemişler besbelli. 90'li yılların ortalarına kadar yarım asra yakın hizmet etmiş muhafazakâr parti de baskılara dayanamayınca büyük değişim başlamış.


Ginza, Tokyo

Ginza, Tokyo

Yüzyıllarca zarif desenleri ve yumuşak hatlarıyla yaşamın bir simgesi olmuş ahşap Japon evleri ve bu evlerin doğal ışığı akıllıca kullanan iç çözümleri, narin kâğıt duvarları, yerini bugün batıda bile rağbet görmeyen floresan lambalarla aydınlatılmış yüksek beton binalara bırakmış durumda. Tekerleği yeniden kesfetmişçesine floresan lambaya sarılan Japonlar, Tokyo'nun tüm sokaklarını bu keyfi haykırırcasına neon ışıklarla süslemişler. Japonya'nın yetiştirdiği önemli mimarlardan Kengo Kuma, bunu sadece şehrin görüntüsünü etkileyen bir unsur olarak değil, ama Japon kültürünü derinden zedeleyen ve neredeyse insan ruhunu hiçe sayan bir yaklaşım olarak görmekte. Birkaç ay önce Londra'daki Kraliyet Akademisi'nde yılın konferansını veren Kuma'ya göre bu ağır yapılaşma Japon duyarlılığını öldürdüğü gibi, senelerce izlenen doğa ile bütünleşme teorisi için de ciddi bir çelişki yaratmakta. Sırf bu nedenle yapılarında betondan uzak duran, insan ölçeğini ve duyarlılığını ön plana çıkarmaya çalışan Kuma'nın kaygılarını paylaşan Shigeru Ban, Shuhei Endo ve Jun Aoki gibi modern dünyanın mimarlarını ve eserlerini az da olsa görmek mümkün günümüz Japonya'sinda. Hatta bazı yabancı ustaların katılımıyla -Herzog & de Meuron (Prada), Kengo Kuma (LVHM), Toyo Ito (Tod's), Kazuya Sejima (Dior), Tadao Ando (Omotesando Hills) vb- bugünkü Omotesando Caddesi, belki de bir mimarin saatlerce vakit geçirebileceği dünyadaki yegâne örneklerden.


Prada, Herzog & de Meuron
Tokyo

Dior, Kazuya Sejima
Tokyo

Omotesando, Kengo Kuma
Tokyo

Fakat günümüz Tokyo'sunun gerçek siluetini belirleyenler, İngiliz mimar Thomas Waters ile şekillenmeye başlayan Ginza sokaklarındaki tarihi verilerin yokluğundan ve değişimin akıl almaz hızından faydalanan deneysel binalardır. Mimarlık dünyası için bir çeşitlilik ya da sınırsızlık olarak da tanımlanabilir bu yapılar. Hatta biraz daha ileri gidersek, batı dünyasında özellikle İngiltere'de gözlemlenen korumacı planlama anlayışının aksine ve sanki yapı maliyetini hiç gözetilmeden tasarlanmış bu büyük ölçekli yapılar için, mimarlık dünyasında hani hep hayal edilen özgürlüğün boyutlarını görmek adına, eşsiz olduklarını söylemek bile mümkün.


Ginza, Tokyo

Ginza, Tokyo

Ginza, Tokyo

Sadece şehrin göbeğindeki Ginza veya Omotesando gibi eski yerleşimler değil, Gökkuşağı Köprüsü'nün diğer tarafından Tokyo Körfezi'ni ve silüetini sessizce seyreden Odaiba bölgesinde de bu deneysel yaklaşımı çok farklı bir boyutta gözlemlemek mümkün. Edo döneminde şehri korumak için tasarlanan bu yapay ada, 1980'lerdeki şaşırtıcı değişimden kurtulamamış ve Londra'daki Canary Wharf misali, bir finans ve eğlence merkezine dönüştürülmüş.


Fuji TV, Kenzo Tange
Odaiba, Tokyo

Gökkuşağı Köprüsü ve Tokyo Körfezi
Odaiba, Tokyo

Tokyo hakkında söylenebilecek çok şey var kuşkusuz buraya sığdırmakta zorlanacağım, fakat ben tüm bunları düşünürken, gördüklerimden büyülenmiş bir şekilde meşhur Fuji Dağı'nı uzaklardan seyrederek, Japonya'ya asıl geliş amacım olan sosyal konut projesi için Osaka'nin yolunu tutmuştum bile.


Osaka

Elektrik kablolarına boğulmuş sokaklar

Dünyanın sayıca en çok restoranına sahip Osaka'da eşsiz yemek kültürünün dışında dikkati ilk çeken yegâne şeyler, her modernleşen Japon kentinde olduğu yine neon aydınlatmalar, elektrik kabloları ve ölçeksizlikti. Bir de günün her saati sokakları doldurabilen akıl almaz kalabalık. Fakat ben bu sefer şehrin kalbinde olmak yerine, dışarıdan bu topraklara gelmiş bir mimar olarak kendime oldukça yabancı bulduğum bir halkla bütünleşmeye çalışıyordum Minoh adı verilen küçük bir kasabada. Japonya'da yardıma muhtaç insanlar için öz kaynaklarla geliştirilmeye çalışılan sosyal konut projelerine fikir üretmek adına Avrupa'dan gelmiş 25-30 kadar mimardan birisiydim. Bu sefer hep birlikte Tokyo'nun o ışıltılı büyüsünden çok uzakta, küçük bir kasabanın halk merkezinde, bize meraklı ve bir o kadar da keyifli gözlerle bakan insanlarla birbirimizi anlamaya çalışıyorduk.

Case Japan ve ASF-UK'in oluşturduğu bu program, 4 aşamalı bir sürecin üçüncüsüydü. Amaç mimara toplum için var olduğunu hatırlatmak, sadece ücretini ödeyebilecek müşterinin mimari olmak için eğitim almadığını ama öncelikle toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmek için onunla nasıl entegre olabilmesi gerektiğini öğretmekti. Mimara toplumsal görevini ve sosyal sorumluluğunu hatırlatmaktı bir başka deyişle. İlk başlarda dil sorunu baş gösterse dahi, kısa zamanda kasabanın bu çok çekmiş topluluğu evimizde hissetmemizi sağlayacak kadar nezaket ve duyarlılık gösterdi bize ve hiç bilmediğimiz dertlerini anlattı.


Workshop posteri

Workshop, Minoh, Osaka

Bir mimar olarak bu tarz bir sorunla ilgilenmek adına hiçbir eğitim aldığımı hatırlamıyorum. Bizim görevimiz tasarlamak sonuçta, yapısal soruna cevap aramak en basit dille. Bizden sosyolog olmamız beklenmedi bugüne kadar. Toplumsal sorunlarla ilgilenmemiz, sorunsala ihtiyaç sahibi gözüyle bakabilmek için onun hayata dair problemlerini anlamamız istenmedi hiç bir şekilde. Kendime "Neden ben buradayım" ve "Neden bu insanların tarihten gelen hiç bilmediğim problemlerinin yarattığı yaşam zorluklarını dinliyorum ve dahası çözüm üretmem bekleniyor bu algılayamadığım duruma" diye defalarca sorduğumu hatırlıyorum. Fakat Case Japan ve ASF-UK belki de önceden üzerinde hiç düşünemediğim bir pencereyi açmış oldu meslek hayatımda:

"Mimarlık sadece herkesin hayranlıkla bakacağı üç boyutlu imajlar üretmek değildir. Mimarın kaygısı sadece tasarımın estetik güzelliği olmamalıdır pek tabii ki. Soruna cevap arayan mimarın belki de en önemli görevi sorunu anlamak için gerekli çabayı sarf edebilmektir, insan ölçeğine inebilmektir, kullanıcı duyarlılığını kavrayabilmektir; bir nevi Kuma'nın da dediği gibi."

Bazı şeyler okulda öğrenilmiyor pek tabii ki. Hatta bazen dünyanın bir ucuna gitmek gerekebiliyor her gün yaşadığın hayati daha iyi anlayabilmek, bildiğini sandığın doğruları tekrar gözden geçirebilmek için. Asya'nın bu büyülü ülkesinin bende bıraktıkları kuşkusuz bu köşeye sığmayacak. En azından bu seferlik. Bu duygu yüklü çalışmayı daha detaylı paylaşmak adına ve değinmeye fırsat bulamadığım Japonya'nın bir başka yüzü, Kyoto'daki ilgi çekici çelişkiyi anlatmak için, bir sonraki yazıda buluşmak üzere demekle yetiniyorum şimdilik...

Kaynaklar
- Lost Japan, Alex Kerr
- Works and Projects Kengo Kuma, Luigi Alini
- Architecture in Japan, Philip Jodidio

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "t", sayý sekiz, büyük harf "D", büyük harf "R", büyük harf "U", büyük harf "U"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız