Köşe Yazısı

Eleştiri ve Tahammül veya Davulu Çalan, Çıkardığı Sesin Yankısına da Katlanır

Yazan: Haydar Karabey Tarih: 8 Kasım 2004

EÄŸitimim, dünya görüÅŸüm, bireysel tercihlerim, konumlanmam ve yerimde direnmemin bir sonuç ürünü olarak kendime ait (ve bir grup insanla paylaÅŸtığım) bir etiÄŸim var.

Bu doÄŸrultuda düÅŸünmeye, davranmaya ve yazmaya çalışıyorum.
Sonuçlarına da katlanıyorum.

YaÅŸadığım olaylardan bazı örnekler ile ne demek istediÄŸimi açıklayayım:

Artık yalnız çalışmalıyım diyerek ilk çalıştığım mimar aÄŸabeyim bürosundan ayrıldım, bu aÄŸabey bana küstü.

Akademi’de asistan oldum, sonra bir Doçent’lik tezi yazdım, deÄŸerlendirme jürim bana küstü, o tezi kabul ettirip doçent oldum ama benim de canımı çıkardılar. Bunun üzerine, benzer baÅŸka olaylar da üzerime geldiÄŸi için, Akdemi’deki görevimden istifa ettim, bu sefer tüm Akademi ekibi bana küstü.

Ä°TÜ’lü bazı hocaların, bolca beton ile “yeniden” düzenlediÄŸi bir park hakkında bir eleÅŸtiri yazısı yazdım, bu üniversitenin tüm ÅŸehircilik kürsüsü Hocamızı üzüyor diye bana küstü.

Bir konkurda jüriye; hem yarışma dosyasını, hem de sorularımıza verdikleri cevapları çok yetersiz bulup, “siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz” diye mektup yazdım, jürinin bir bölümü gene bana küstü.

ÇED uygulamasını (Mimarlar Odasının bir tür denetimi) eleÅŸtirip “böyle yapmayın, meslekdaÅŸ meslekdaşın projesine tashih yapmamalı” dedim, Oda da bana küstü.

Bir projemi yapım esnasında bozan müteahhit hakkında (adını bie vermeden) bir iki söz yazdım, hem iÅŸveren hem müteahhit bana küstüler, bir daha o yapımın olduÄŸu sokaÄŸa bile giremedim.

Çok sevdiÄŸim, birlikte yemekler yiyip mesleÄŸimizi tartıştığım arkadaÅŸlarıma bir gün birisi “beÅŸler” dedi, onlar buna nedense bozulmuÅŸ, ben o arkadaşın arkadaşıyım diye ve “siz kadrosunuz” diyerek beni suçlayarak bana da küstüler.
Bir gün bu eleÅŸtirmen - editör arkadaşımı da ben eleÅŸtireyim dedim, bu sefer de o bana küstü.

Birleri, benden herhangi bir konuda bir yazı isteyecek diye ödüm kopuyor.

“Åžu tür iÅŸler için kesinlikle konkur yapılmalı” deyince, ihaleciler; “bu tür iÅŸler için bence ihale yapılmalı” deyince, konkurcular küsüyor, “Ankara’da mimarlar, idari karar organlarına yakınlıklarını kullanmışlardır” deyince, Ankara’lılar; “Ä°stanbul’da mimarlar Uluslararası sermaye ile iliÅŸkidedirler” deyince, Ä°stanbul’lular küsüyor. Üstelik, bu arada iki kentin mimarları arasında bayağı bir çekiÅŸme potansiyeli olduÄŸu da ortaya çıkıyor.

Ben de ağzımı tutup oturamıyorum, yazmadan duramıyorum.
Ne yazayım şimdi?

Ä°stanbul’un yeni kafeslerini, kulelerini, sitelerini beÄŸenmemek bir yana, hiç yapılmasalar daha iyi olurdu diyeceÄŸim ama diyemiyorum, daha baÅŸkaları da küsecek bana.

Üstelik ÅŸunun ÅŸurasında üç-beÅŸ kiÅŸiyiz…

BARÄ° BEN DE SÄ°ZE SUYA SABUNA DOKUNMAYAN (VE MÄ°MARLIKLA HÄ°Ç Ä°LÄ°ÅžKÄ°SÄ° OLMAYAN) BÄ°R HÄ°KAYEMÄ° ANLATAYIM:

Åžimdi Ramazan’dayız ya, ve Ramazan’da hoÅŸ mizah hikayeleri de anlatılması eski bir alışkanlıktır ya, be sizlere bi Ramazan hikayesi anlatayım.
Olay, eski Ramazan’lardan birinde geçer:
BildiÄŸiniz gibi, Ramazan ile birlikte, kökenleri aynı köy olan yüzlerce davulcu, bütün büyük ÅŸehirlere olduÄŸu gibi, Ä°stanbul’a da akar.

Saatleri gelince de acımadan ÅŸehri, tüm canlılarıyla ayaÄŸa kaldırmak için olanca güçleri ile çalgılarını çalarak mahalleleri arşınlarlar.

Bu öylesine bir güç gösterisidir ki, ÅŸehirliden hiç bir itiraz da kabul edilmez. Çıkabilecek bazı itiraz seslerini önlemek için ise, bunlar, baÅŸtan “gerekli mercilerden” izin kağıtlarını da alırlar. Zaten davulu o köylüler çalmasa, ÅŸu köylüler çalacaktır.

Ben, o yıl, bizim sokaktan geçen davulcuyu fena halde “kin”liyordum.
Nihayet, bir gece, epeyce gecikmiÅŸ olarak evime dönerken, bu davulcu vatandaÅŸa rastladım (yani onu cismen görebildim). Her zamanki gibi, o davulunu gümbürdettikçe, mahalleli yanısıra, köpekler, kediler hatta inanınız bazı otomobil alarmları da galeyana geliyordu.

Kornama basarak adamın dikkatini çekebildim, “gel bakayım buraya” diye de olabildiÄŸince otoriter bir tonda yanıma çağırdım.

Geldi, hazırola geçti, durumu anlamış olduÄŸu için derhal cebinden yetkili makamlardan aldığı izin kağıdını çıkarıp bana uzattı.

Aldım, baktım.

Hımmm bu da aynı köydenmiÅŸ (köyün adını söylersek, bu kez de o köylüler bize küser, onun için, biz Erenköy diyelim), kağıtları da tamam.

“Demek sen de Erenköy’lüsün” dedim.

Beni, “Evet aÄŸabey”lerken, bırak da bir an önce iÅŸimize bakalım suratı yapıyordu.
Hafifçe arabamın kapısını açar ve dışarı çıkar gibi yapıp,

“Ulan evladım, ben senin Erenköy’üne gelip sabaha kadar davul tokmaklıyor ve de herkesi ayaÄŸa kaldırıyor muyum? Hadi yürü burdan” deyince, arkasına bakmadan hızla uzaklaÅŸtı.

O gün bu gündür, Ramazan’larda bizim mahalleden davulcu geçmez.

Konuyla İlgili LinklerYazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "U", sayý yedi, küçük harf "f", sayý üç, büyük harf "W", küçük harf "b"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız