Köşe Yazısı

Bir yılın ardından…

Yazan: Korhan Gümüş Tarih: 13 Haziran 2005

Sayın TopbaÅŸ'ın yönetimdeki bir yılı hangi esaslar çerçevesinde deÄŸerlendirilmeli?
Genellikle belediye baÅŸkanlarının yönetimdeki ilk yılı eski yönetimden devralınan kadroların, ihalelerin, proje iÅŸlerinin ‘gözden geçirilmesi’ ile geçer. Bu birinci yıl yeni yönetimle mevcut taraflar arasındaki ‘patronaj’ iliÅŸkilerinin yeniden kurulma süreci olarak adlandırılabilir. Bu süreçte hizmetleri üretecek proje grupları, müteahhitler, uzmanlar hatta projeler az çok bellidir. Bu süre içinde merkezi otorite, parti teÅŸkilatları, uzmanlık, sermaye gruplarını temsil eden kiÅŸiler yeni yönetimde nasıl yer alacaklarını belirler, pazarlıklar yapılır, insanlar yerleÅŸtirilir. Bu döngü, hangi parti yönetime gelirse gelsin, süreklilik gösteren, sürprizlere yer bırakmayan bir iÅŸleyiÅŸtir.

Buna karşılık eÄŸer kentin dinamiklerinde bir deÄŸiÅŸiklik yaÅŸanıyorsa, bu iktidar deÄŸiÅŸimi ile baÅŸlayan süreç kritik bir süreçtir. Yönetimin kentteki yeni geliÅŸmeleri ne ölçüde belirleyeceÄŸi, ne yönde etkileyeceÄŸi bu süre içinde belli olur. Yöneticiler bu kritik süreçte hazır buldukları klasik döngüyü deÄŸiÅŸtirecek adımlar atabilirler. Topluluklarla iliÅŸki kurmaya ve amaçlarını kamuoyuna anlatmaya çalışırlar. Böylece seçimle birlikte siyaset nefes alır, kentte krize dönüÅŸen konularda seçimle birlikte rahatlamalar gerçekleÅŸir. Yöneticiler de geçmiÅŸte kurulmuÅŸ bulunan dar çemberleri kırarak, hatta risk alarak, farklı bir yönetim anlayışını sergileyecek reformlara giriÅŸirler. Siyasal önderler genellikle bu tür deÄŸiÅŸimleri baÅŸaran kiÅŸilerdir.

Buna karşılık siyasal bir geliÅŸmeye iÅŸaret eden iktidar deÄŸiÅŸimi kent yönetiminde de bir farklılığa iÅŸaret etmiyorsa, bu bir yıl içinde kent yönetimlerinin kentteki geliÅŸmeleri ve deÄŸiÅŸimi baÅŸarılı bir biçimde yönlendirmeleri çok olası deÄŸildir. Bu durumda siyasetçiler ve yakın çevreleri için iktidarı ele geçirmekten baÅŸka bir amaç kalmaz. Siyasal akımlara ve dalgaların üzerine binerek iktidarın ele geçirilmesi daha kolaydır; ama seçildikten sonra iktidar olabilmek, yani kente dair politikalar üretebilmek sanıldığından daha zordur. EÄŸer bir politik deÄŸiÅŸim kapasitesi yoksa bu kritik süreç yöneticinin ve yönetim kadrolarının kent yönetimini yeni yönetim esaslarına göre reforme etmesi biçiminde deÄŸil, yönetim mekanizması içinde yer edinmiÅŸ kesimlerin seçilmiÅŸleri kendisine adapte etmesi, deneyimini yeniden üretmesi biçiminde gerçekleÅŸir. Bu da siyasal misyonunun, elde edilen baÅŸarının tüketilmesi anlamına gelir.

Bu genel ÅŸablon eÅŸliÄŸinde Ä°stanbul’a baktığımızda bu kritik sürenin nasıl sonuçlandığını ÅŸöyle anlayabiliriz: Bir yılın sonunda olanlara bakıldığında kent yönetimdeki taraflar arasındaki müzakere sürecinde bir sıkıntının ortaya çıktığı tahmin edilebilir. Ä°lk önce beklentiler konusunda bir sorun yaÅŸandığı görüldü. Kent yönetimi ile ilgili bazı söylentiler dolaÅŸmaya baÅŸladı. Arkasından kent yönetimi beklenen refleksi gösterdi ve basına açıklama yasağı getirdi. Bunun ardından da yeni yönetim bir önceki yönetimin sürdürdüÄŸü seçim kampanyasına çok benzeyen bir reklam ve temel atma kampanyasına giriÅŸti. Bu sonuç bir yıllık adaptasyon sürecinin sonuna gelindiÄŸini ve kent yönetiminin pragmatik bir yola saparak, sorunu bildik usullerle ‘ekarte’ etmeye çalıştığı anlamına da geliyor.

Ä°stanbul’da bir yıl nasıl geçti?
Bundan ÅŸöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Siyasal bir süreç gibi gözüken geliÅŸmelerin sonucunda iktidara gelen yöneticiler, seçildikten sonra sanki siyasal olma vasıflarını kaybediyorlar. Kent yönetimlerinde karar mekanizmasını destekler mahiyette oluÅŸan bütün istiÅŸare organlarına baktığınızda bunlarda hizmet üretmesi gereken kesimlerle bürokrasinin ittifakından oluÅŸan bir patronaj sisteminin geliÅŸtiÄŸi görülüyor. Böylece yönetimler dar bir ittifak alanına sıkışıyor. Kent halkı karar verilen projelerle ihtiyaçları karşılanması gereken ‘tüketici’ye dönüÅŸüyor. Bu basit döngü, yani kentlilerin ihtiyaçlarını tatmin etmeye dayanan sorun/çözüm ikilemli karar geliÅŸtirme mantığı, sonuçta kentlilerin konuÅŸmasını bilmeyen bir bebek gibi görülmesine yol açıyor. Altı kirlenince, karnı acıkınca aÄŸlayan ve aÄŸlayınca ihtiyaçları tatmin edilmeye çalışılan, ama hiçbir zaman bir yetiÅŸkin olamayan bir birey…

Bir tarafta halka hizmet verildiÄŸi izlenimini veren popülist bir uygulamalar bütünü. Kentin acil sorunları var ve halk icraat bekliyor. Bu nedenle kent yönetimleri hangi önceliklere göre geliÅŸtirildiÄŸi tam belli olmayan bir takım projelerle kentlilere hizmet sunuyorlar. Dolayısı ile yönetimler bir ölçüde kendi tabanından, temsil ettiÄŸi kesimden yeni bir elit zümre yaratmaya çalışıyorlar. DiÄŸer tarafta bu hizmetleri biçimlendirmesi beklenen bilgi üretimi ve kurgulama faaliyetleri yeralıyor. Genellikle bu kesimler de araÅŸtırma, planlama iÅŸlevleri gibi konularda bu kapalı sistemi garantiye alıyorlar, informel iliÅŸkiler ağına katılarak kendi çıkarlarını temsil ediyorlar. Bu kesimi ağızlarına ‘bir parmak bal çalınarak’ susturulması gereken uzmanlar ve uzmanlık kurumları oluÅŸturuyor. Kabaca özetlenecek olursa, seçimden sonra ‘sistemin restorasyonu’ diyebileceÄŸimiz süreç böyle çalışıyor.

Kent yönetiminin baÅŸarısı kime baÄŸlı?
Dolayısı ile bir kent yönetiminin baÅŸarılı olabilmesi için ilk önce bu durumun bilincinde olması ve reform yapabilecek biçimde yeni deneyimler arzu eden profesyonellerle ve siyasal süreçten dışlanan geniÅŸ halk kesimleri ile temas kurabilecek statejiler geliÅŸtirmesi gerekiyor. Çünkü her seçimde karar mekanizmasından dışlanan, siyasal merkezin dışında kalan kesimlerin temsilcisi olarak iktidara gelen yönetimler, merkez ele geçirildikten sonra içe kapanıyor ve temsil kabiliyetini kaybediyor.

Åžimdi bu ‘ÅŸablon’ eÅŸliÄŸinde bu bir yıllık sürecin sonunda kent yönetiminin bir ‘restorasyoncu’ mu, yoksa bir ‘reformcu’ mu olmaya karar verdiÄŸine tekrar bir yakından bakalım:

1. Bu geçen bir yıllık süre içinde kent yönetiminin seçimden önce kendisiyle iletiÅŸim kuran ‘çıkar dışı’ kurumları ve kiÅŸileri dışladığı, daha doÄŸrusu kent yönetiminin deÄŸiÅŸimin temsilcisi olarak entelektüel çevre ile irtibatını kaybettiÄŸi görülüyor. Böylece seçimler öncesinde farklı kamplarda da olsalar seçim sonrasında çıkar çevreleri birleÅŸerek, kendi pozisyonlarını korumak için çıkarlarını temsil etmeyen çevreleri dışladılar. Oysa bu kesimler tarafından AKP bir demokratikleÅŸme ve modernleÅŸme dalgasının taşıyıcısı olarak görülüyordu. Böylece merkezi iktidarda nasıl AKP entelektüel kesimi dışlayarak politik temsil kabiliyetini kaybediyorsa, bu kent yönetimlerinde çok daha hızlı bir biçimde gerçekleÅŸti. Politik temsil alanını geniÅŸletmek yerine kent yönetimi siyasal misyonunu kaybetti. GeniÅŸ bir perspektif saÄŸlayacak, kendisini teneffüs ettirecek çıkar dışı kesimlerle iletiÅŸimini kopararak, daralan bir siyasal temsil alanı içinde güçlü olana teslim oldu. Bunun sonucu olarak yönetimin ‘asfiksiye’ olduÄŸu, yani beynine oksijen gitmeyen bir insan gibi davranmaya baÅŸladığı söylenebilir. Semazen Heykeli, Haliç’e Boynuzlu Köprü, Cannes’e giden projeler gibi projeler bunun sonucu olarak ortaya çıktı.

2. Kent yönetimi geçen bir yılın sonunda yatırım için bir fikri, kaynağı olanın kendisine baÅŸvurmasını istedi. Kent yönetimlerinin her zaman kapısını aşındıran bir takım yatırımcılar bulunur. Ancak kentteki geliÅŸmelerin kent yönetimi tarafından yönlendirilebilmesi için yalnızca yatırımcıların fikirleri yeterli olamaz. Önemli olan kentin amaçlarını kimin belirleyeceÄŸidir. Kentin amaçlarını yalnızca turizmciler, konut yatırımcıları, kongreciler, ticari sermaye belirleyemez. BelirlediÄŸi takdirde kentteki geliÅŸmeler tersine dönebilir. Ä°stanbul gibi bir kentin yeni uluslar arası konjonktür içinde önemli bir dinamizm gösterdiÄŸi söylenebilir. Ancak bu durumda sorun kent yönetiminin bu geliÅŸmeleri yönlendirebilecek ÅŸekilde modernleÅŸmemesinde aranabilir. Uluslararası sermaye kendi başına kentin geliÅŸmesine hizmet etmez. Çıkar gruplarının kentin geleceÄŸine kendi baÅŸlarına karar vermesi kamu fikrinin özelleÅŸmesine yol açar. Bundan kısa vadede yalnızca vurguncular kazançlı çıkar, uzun vadede herkes zarar görür.

3. Kentle ilgili projelere kendisinin ve yakın çevresindeki mimarların karar vereceÄŸini söyledi. Projelerin geliÅŸtirilmesi için ifade ettiÄŸi “kim isterse katkıda bulunabilir” sözü de bir açıdan bakıldığında kent yönetiminde proje fikirlerinin geliÅŸtirilmesinde bir yöntemsizlik olduÄŸunu, diÄŸer taraftan da profesyonelliÄŸi dışlayan bir katılım anlayışının varlığını gösteriyor. Bu açıklama kent yönetiminin profesyonellik alanını kapattığının ve informel iliÅŸkilere teslim olduÄŸunun bir iÅŸareti olarak da okunabilir. Çünkü kent yönetiminden beklenen kendisinin proje geliÅŸtirmesi deÄŸil, profesyonellik alanını geliÅŸtirerek kentin baÅŸarılı projelere sahip olmasını saÄŸlamaktır. Bu açıklama kent yönetiminin kente kendi damgasını vurmak istemesi gibi, modern bir kamu yönetiminde kabul edilebilir olmayan, adeta SoÄŸuk SavaÅŸ dönemini hatırlatan kapalı bir yönetim anlayışını ifade ediyor. Kentlerin yarıştığı bir ortamda profesyonellik ortamını kapatan, informel iliÅŸkileri tercih eden bir yönetim anlayışı olsa olsa kente zarar verir, kentin bilgi-deneyim düzeyinin geliÅŸmesi ve kaynakların profesyonel deneyimlerle zenginleÅŸtirilmesi açısından sorunlu hale getirir.

4. Bir taraftan katılımcılık, ÅŸeffaflık gibi konulardan söz ederken kent yönetiminin üniversiteler ve proje hizmeti üreten çevrelerle kapalı iliÅŸkilere yöneldiÄŸi söylenebilir. Yeni yasal düzenlemeler ile elde edilen yeni yetkileri ve imkanları meÅŸru bir yerel deneyimi içinde geliÅŸtirmek yerine eski usullere yönelmek, bir kent yönetimi için çıkmaz yola sapmakla eÅŸanlamlı olduÄŸu söylenebilir. ÖrneÄŸin nasıl Ali Müfit Gürtuna depremden sonra Deprem Master Planı adı verilen çalışmayı bir takım üniversitelerin kendi görüÅŸlerini ortaya koydukları bir rapor haline getirdiyse, aynı yöntem Ä°stanbul Master Planı için de uygulanmaya baÅŸlanması siyasal bir baÅŸarıyı reddetmek anlamına gelebilir. Oysa Sayın TopbaÅŸ BeyoÄŸlu Belediye BaÅŸkanlığı döneminde Deprem Master Planı’nın hazırlanma yöntemini eleÅŸtirmiÅŸ ve bu planın bağımsız kurumları ve sivil toplumu dışlayarak ‘sihirli bir deÄŸnek gibi’ Ä°stanbul’u depreme hazırlayamayacağını iddia etmiÅŸti.

5. Kent içindeki en önemli projeleri merkezi otoriteye bıraktı. Kent yönetiminin demokratikleÅŸememesinin doÄŸal bir sonucu olarak kent yönetimi önemli kararlarda merkezi otoriteye teslim oldu. Merkezi otorite kamunun kaynak ihtiyacını karşılamak, dış borçlanmayı telafi edecek yöntemler arayışı içinde kentin kaynaklarına daha fazla baÅŸvurmak zorunda kalırken, kent yönetimi siyasal temsil kabiliyetini geliÅŸtiremediÄŸi için bu kaynak transferine aracılık yapacak bir iÅŸlev görmeye baÅŸladı. Merkezi otorite ile yerel otoritenin aynı partiden olması bir kazanç halini alabilecek ve kentin kamu alanları kent için yeni fırsatlar yaratabilecek bir durumdayken, kent yönetimi liderliÄŸi merkezi otoriteye bıraktı. Bu durumun uzun vadede Ä°stanbul’un aleyhine olacağı açık. HaydarpaÅŸa Limanı Projesi gibi projeler bunun bir göstergesi.

6. Buna karşılık Sayın TopbaÅŸ seçimden önce kendi yönetiminin diÄŸer dönemlerden farklı bir geliÅŸme göstereceÄŸinin, bir ‘kırılma’ noktası olacağının altını defalarca çizdi. Gerçekten de kent yönetiminin Türkiye’nin kamu yönetimi reformu baÅŸlığı altında gerçekleÅŸen bir çok yasal deÄŸiÅŸikliÄŸe sahne olduÄŸu bir dönemde bir reform yaÅŸama ÅŸansı var. Özellikle bir taraftan AB müzakere süreci kent yönetimleri için çok önemli fırsatları gündeme getirme potansiyeli taşıyor. DiÄŸer taraftan yalnızca karar sürecinden dışlananlar açısından deÄŸil, kent büyüyen sorunları ile yatırımcılar ve sermaye açısından yönetim aygıtının reforme edilmesini gerektiriyor. Dolayısı ile kentteki ‘kırılma’nın kent yönetimine de yansıması için önümüzde çok önemli fırsatlar olduÄŸu kabul edilebilir. Bunun tek koÅŸulu ise iktidar sürecinin bir kapanma süreci olarak gerçekleÅŸmemesi, deÄŸiÅŸimi saÄŸlayacak çıkar dışı profesyonel kesimlerle irtibatını güçlendirmesi…

Sonuç: Yönetim mi, profesyoneller mi modernleÅŸecek?
Ä°stanbul’da kent yönetiminin bir yıllık icraatlarını deÄŸerlendirmenin görülen iki ayrı yolu var. Birincisi ve elbette ki en kolay olanı da ÅŸu: Bir yıl içinde kent yönetiminin ne yaptığına bir göz atmak. Bunları masaya yatırıp, tartışmak. Burada karşımıza kent yönetimi ile pek de olumlu olmayan bir görüntü çıkıyor. Ancak bu sorunları tespit etmenin yeterli olmadığını, sorunların baÅŸka bir düzlemde ele alınması gerektiÄŸini düÅŸünüyorum. Çünkü kent yönetiminden kendi başına ‘reformcu’ olmasını beklemek, büyük riskler alarak ortaya yeni bir yönetim tarzı koymasını beklemek, amiyane tabirle ‘safdillik’ olur.

Ä°kincisi ise, bu söylediÄŸim nedenle, kent yönetiminin kapsamını biraz daha geniÅŸ tutup, onunla birlikte çalışan proje gruplarını, kentle ilgili geliÅŸmeleri izlemekle ve kent halkını bilgilendirmekle yükümlü uzmanlık kurumlarını da bu bir yıllık deÄŸerlendirmenin içine almak. Bu durumda kent yönetiminin icraatlarını deÄŸerlendirirken, bunların tek başına kentin yönetiminin deÄŸil, birbiriyle karşılıklı etkileÅŸim içinde olan kurumların eseri olduÄŸunu kabul etmek gerekiyor. Böylece bence kent yönetiminin geçen bir yıl içinde yeterli kapasiteyi ortaya koyup koyamadığını tartışmak kadar, bunun nedenlerini de anlamak kolaylaşıyor. Bu ikinci deÄŸerlendirme biçimi -ki bence daha doÄŸru olan da bu- kent yönetiminin baÅŸarı ve baÅŸarısızlıklarını bu çevre ile iliÅŸkisi içinde ele almayı gerektiriyor.

TakipYazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "x", sayý yedi, sayý beþ, sayý yedi, büyük harf "B", küçük harf "v"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız