Literatürde benzerine rastlayamadığımız bir ÅŸehircilik anlayışına tanık oluyoruz, bir yanıyla özgün bir model olan bu yaklaşımı belki de en iyi anlatan sıfat ise takiyyecilik… İlginç bir biçimde bu tam da çağımızda öne çıkan yeni hegemonik rejimlerin doÄŸasına uygun bir yaklaşım.
Yeni hegemonik rejimler
Ünlü İtalyan düÅŸünürü Gramsci’den bu yana, hegemonik rejimlerin baskının yanısıra ikna üreterek ve rıza kazanarak iktidarlarını sürdürdüklerini biliyoruz. Böylece demokratik toplumlardaki eÅŸitsizliklerin, akıldışılıkların, haksızlıkların nasıl meÅŸrulaÅŸtığını açıklayabilen bir baÄŸlam oluÅŸuyor. Yeni hegemonik rejimlerin en temel özelliÄŸi de ikna üretme güçleri ve baskı uygularken yüzlerine takınabildikleri ÅŸefkatle gülümseyen ifade…
ABD’nin Irak’a “nükleer silah var” gerekçesiyle, “demokrasi götürüyoruz” diyerek saldırması, Türkiye’deki cezaevlerine yönelik müdahalenin adının “huzur operasyonu” konması gibi örnekler en çarpıcı olanları. DemokratikleÅŸen bir dünyada yaÅŸadığımız söylemleri sorgusuz kabul ediledursun, gündelik hayat ve çalışma ekonomisi içinde de yeni hegemonik rejimlerle karşı karşıyayız. Esnek çalışma, toplam kalite yönetimi gibi güler yüzlü baskı mekanizmalarının yanısıra tasarım ve planlama da giderek yeni hegemonik rejimlerden beslenmeye baÅŸlıyor ve bu ÅŸekilde tasarlanan kentler de giderek estetize edilmiÅŸ ÅŸiddet biçimlerinin mekanı haline geliyor.
Kamusal alanın giderek daralması ve gözetlenmeye baÅŸlaması ile panoptikon bir toplumsal mekanın içinde yaÅŸamaya baÅŸlıyoruz. Katılım anlayışının yeni zorbalıklar, yeni yoksulluk hallerinin yeni dışlama biçimleri yarattığı, akıllı tasarımların aptalca yerseçimleriyle akıldışı hale geldiÄŸi, açlık sınırındaki kesimlere mortgage’in mucizevi bir konut politikası olarak sunulduÄŸu, dönüÅŸüm denilerek yaÅŸam alanlarındaki deÄŸiÅŸim deÄŸerinin kullanım deÄŸeriyle ikame edildiÄŸi, kentlerin hızla büyüdüÄŸü ve farklılaÅŸtığı bir dönemde ideal kent tahayyülümüz de deÄŸiÅŸiyor. Toplumun tüm kesimlerinin, küçük ve büyük sermayenin yanısıra yerel ve merkezi kamu otoritelerinin kent rantlarına yöneldiÄŸi bir dönemde medya aracılığıyla yeni bir kent ve yaÅŸam biçimi idealleÅŸtiriliyor ve ikna üretimine çalışılıyor.
Takiyye ve Takiyyeci Planlama
Takiyye; amacını gizleme, mış gibi yapma, yanıltma, ve hatta söylediÄŸinin tam aksini yapma vb. anlamlara geliyor. Ancak söylediÄŸinin aksini yapıp da tepki çekmemek için öncelikle ikna üretmek gerekiyor, elbette gereÄŸinde kullanmak üzere baskı araçlarını yedekte tutarak. Tarih boyunca da gözlemlenebilen iki tür yönetim tarzından birincisi toplumları susturarak, bastırarak yönetmek, ikincisi ise konuÅŸturarak, hatta o söylemden beslenerek yönetmek olmuÅŸtur. Bugün varolan sivil toplum oluÅŸumları, kamuoyu yoklamaları, beyaz masa türü kurumsal ÅŸikayet mekanizmalarının bu tür iÅŸlevler gördüÄŸünü söylemek olasıdır.
Takiyyeci Planlama da bu anlamda bir tür plansızlık aslında… Ancak aleni plansızlıktan daha tehlikeli, zira plan varmış gibi yapılması bir yanılsama yaratıyor. Yani bir zamanların “plan deÄŸil pilav lazım!” gafındaki samimiyet ve dürüstlüÄŸün varolmadığı yeni bir söylem bu takiyyeci olan. Yeni hegemonik rejimler tarafından ÅŸekillendirilen gündelik hayatın, mış gibi yapan takiyyeci bir planlama anlayışı ile düzenlenmeye çalışılması son derece uyumlu olmakla birlikte ürkütücü sonuçlara gebe gözüküyor.
Son yıllarda özellikle İstanbul’da oldukça dinamik bir süreç yaÅŸanıyor. Yerli ve yabancı, küçük ve büyük sermaye, yerel ve merkezi iktidar tarafından neredeyse hergün yeni bir proje ortaya atılıyor. DiÄŸer taraftan İstanbul’un geleceÄŸini planlamak üzere Tepebaşı Grubu 500 civarında uzman ve üniversitelerin desteÄŸi ile çalışmalarını sürdürüyor.
Planlamanın gündemi ve İMP
İstanbul’un geleceÄŸini bilimsel ve katılımcı bir anlayışla, önemli bir bütçe ile planlamak üzere kurulan İstanbul Metropoliten Planlama ve Tasarım Merkezi’nin bir web sitesi, basın bülteni ya da kamuoyuna yönelik bir bildirisi yok. O nedenle bilgilerimiz haberdar olup da katılabildiÄŸimiz toplantılara ve fısıltı gazetesine dayanıyor.
Bir yandan HaydarpaÅŸa, Galataport, Cevahir, Göztepe Camisi, BeyoÄŸlu yenilemesi, Marmaray, 3. köprü gibi sayısız büyük projeler gündeme gelirken, Dubai Towers, Mashattan, Åžehri-bahçe, vb. yaÅŸama alanları ve kent parçaları üretilirken, sayısız DönüÅŸüm Projeleri ve özelleÅŸtirmeler yapılmaktayken, yani İstanbul’un her yeri paylaşılırken, diÄŸer yandan ilçe belediyeleri 1/5000 ve 1/1000 planlar yapmaktayken, İMP’nin kurulmasını ve İstanbul planlanıyormuÅŸ gibi yapılmasını, takiyyecilik ve süregiden paylaşımı “ak”lamaktan baÅŸka bir ÅŸey olarak adlandırmak olanaklı deÄŸil.
Açıklanan hedef 1 yıl içinde tamamlanacak 1/100.000 ölçekli bir Nazım Plan ile İstanbul’un mekansal geliÅŸimini yönlendirmek idi. 2006 itibariyle ihalede öngörülen süre doldu. Henüz ortada bir plan yok. Bu duruma maalesef mi yoksa ÅŸükürler olsun ki mi demek gerektiÄŸi tartışılır. Zira çalışmalar Tepebaşı Tüyap’taki steril ortamda, bütün belirsizlikleriyle sürüyor.
TakiyyeciliÄŸin önemli bir göstergesi de katılım söylemi. Katılımcı bir planlama süreci hedefleyen İMP’nin misyonunu, amacını, hedeflerini, çalışmalarını açıklayan bir web-sitesi ya da yayını henüz yok. Katılım için herhangi bir kurumsal mekanizma bulunmuyor. Yapılan iÅŸin içeriÄŸini bilmek bir yana; 10 milyonluk İstanbul’un acaba % 1’i yani 100 bin kiÅŸi haberdar mı bu planlama çalışmasından? Evet demek kolay deÄŸil… Zira merkez çalışanlarının bir kısmı da yapılan iÅŸin ve boyutlarının tam olarak farkında deÄŸil. Hatta geçtiÄŸimiz günlerde ilginç bir ÅŸekilde, kendi yaÅŸam alanları üzerinde bilgi ve söz sahibi olmak isteyen ve binlerce dilekçe toplayan bir mahalle derneÄŸinin görüÅŸme talebi “katılım sürecini geçen hafta tamamladık” sözleriyle geri çevirildi. Kulaklarımla duymasam sanırım inanmazdım. Ama bu katılım retoriÄŸinin bizim toplumsal yapımızın hazmetme kapasitesine uygun olmadığını birçok kiÅŸi gibi çeÅŸitli vesilelerle deneyimlemekteyim.
İkna Üretimi ve Meslek EtiÄŸi
Öte yandan, ikna üretmek takiyyeci anlayışın baÅŸarması gereken bir süreç: Bu nedenle çeÅŸitli üniversitelerden Mimarlık ve Åžehircilik uzmanlarının danışmanlığında gerçekleÅŸiyor planlama çalışması. 1 yıl gibi bir sürede bırakın plan yapmayı analizlerin bile tamamlanamayacağının farkındaki uzmanlar genellikle 3 temel güdüyle hareket ediyorlar: sorumluluk, itibar, para. Bir kısım uzmanlar nasıl olsa birilerinin yapacağı bu çalışma içinde sosyal sorumlulukları gereÄŸi varolma gereÄŸi hissederken, kimileri İstanbul’un geleceÄŸini planlama iÅŸini CV’lerinde bulundurma itibarına talipler. İMP’nin danışmanlara naif bazı çalışmalar karşılığı önerdiÄŸi dolgun ücretlerin cazibesine kapılanların sayısı da az deÄŸil.
Sonuçta, üniversitelerin ve uzmanların katılımıyla yapılan bir plan; dağıtılan reel ve sembolik sus payları sayesinde muhalefetsiz, eleÅŸtirisiz kalarak onay görme, ikna üretme sürecinde... Yine en önemli sorunlardan biri, yüzlerce yeni mezun genç tasarımcı ve plancının bu takiyyecilik anlayışı içinde yetiÅŸiyor olması ve mış gibi yaptıklarını farkettiklerinde meslek etiÄŸi açısından yaÅŸayacakları karakter aşınması. Planlamaya, bilimsel düÅŸünceye, yerel yönetime karşı oluÅŸacak güvensizlik de son derece önemli, ancak daha da kötüsü takiyyeciliÄŸin içselleÅŸip kurumsallaÅŸması…
Sonsöz
Toplumun sessizce kabul ettiÄŸi takiyye sözleÅŸmesi ve mış gibi yapma kültürü heryerde aslında. Arazi mafyasını da, otopark mafyasını da derin devleti de, örtülü ödeneÄŸi de gerekirse resmi olarak reddedip sessiz olarak kabul eden bir toplumuz. AB’ye girmek için gerekiyorsa hukuk devleti varmış, düÅŸünce suç olmaktan çıkmış, iÅŸkence kaldırılmış, kimse vergi kaçırmıyormuÅŸ, dürüst, hoÅŸgörülü, misafirperver bir toplummuÅŸuz, barış ve huzur içinde yaşıyormuÅŸuz gibi yapabiliyoruz. Pekala, ÅŸehirciliÄŸi de ayrı tutacak deÄŸiliz; yaÅŸam alanlarımız da planlanıyormuÅŸ gibi yapabiliriz elbette…

