Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, özellikle sahip
olduğu önemli ve zengin cam koleksiyonuyla tanınır. Uluburun ve Serçe Limanı
gibi batıklarda ortaya çıkarılmış antik camlar, bu müzeyi dünyanın önde
gelen cam koleksiyonlarından birinin sahibi kılar. Bu müzenin cam
koleksiyonunun bir bölümünün yer alacağı mekânda sergilenecek nesnelerin
'antik cam' olması, sergi mekânının ise, yine geçmişin taşıdığı
anlamla yüklü 'tarihsel bir mekân' olması, ana konseptin
sergilenen/sergileyen ilişkisinin çözümüyle oluşturulmasını getirdi. Bir
sergi öznesi olarak 'cam'ın malzemeden gelen özellikleri, hem
sergilenen/sergileyen ilişkisinin çözümünü kolaylaştırdı, hem de bir
sergi düzeninin en temel öğesi olan aydınlatmanın, tüm sergi düzeninin
ana mantığını oluşturmasını sağladı. Işığı geçiren ve ileten cam,
bu özelliğinden yararlanılarak ışık kaynağına dönüştürüldü. Başka
bir deyişle, sergilenen antik cam, dışarıdan aydınlatılan bir öğe olmak
yerine ışığı taşıyan/içeren bir öğe kılındı.
Sergi düzeninin aydınlatma çözümü, sergileyen/sergilenen ilişkisinin
de keskin bir tanımla ortaya çıkmasını getirdi. Böylece tonoz örtülü
tarihsel sergi mekânıyla sergilenen tarihsel objeler net bir biçimde
birbirlerinden koptular. Işık düzeninde ortaya çıkan bu kopuş bir yandan
mekân düzeninde antik camların konumlandığı standların yapının çeperinden
(duvardan) koparılmasıyla mekânsal kurguya yansıtıldı, bir yandan da kopuşun
ışık düzenindeki karşılığı olan 'karanlık'ın sergileme öğelerinin
renk kararlarına taşınmasıyla bütündeki karşılığını buldu: Antik camın
üzerinde yer aldığı zeminde başlayan 'siyah', standın yan yüzeylerinde sürerek
halıya ulaştı ve kesintisiz bir süreklilikle gri boyalı duvarla buluştu.
Sonuçta tarihsel bağlam içinde yer alan iki ayrı öğenin (yapı ve cam)
sergide taşıdığı anlamsal farklılık son derece net bir biçimde vurgulanmış
oldu. Sözü sergilenen antik cama bırakmak üzere geriye çekilen sergileme öğelerinin
biçim kararlarında da aynı tarafsızlık sürdürüldü: Tüm standlar,
geometrinin temel biçim öğelerinden olan 'kare'nin yinelenmesiyle oluşturuldu.
Sergi standlarının düzeni ve farklı büyüklükleri, sergilenecek antik
camların oluşturduğu senaryonun mekâna yansıtılmasıyla belirlendi.
Senaryo bir okuma noktasının varlığını gerektiyordu, bu noktanın gösterilmesini
ise nokta spotuyla aydınlatılmış kırmızı bir küp sağladı. Aynı
zamanda serginin kimlik verici öğesine dönüşen bu küp, tüm diğer sergi
öğelerinin zorunlu biçim ve renk kararlarıyla oluşturulmuş olmasına karşın,
zorunsuz ve keyfi bir biçimlendirmeyle farklılaştırıldı: Kübün eğrisel
bir kırıkla parçalanması bu keyfi biçimlendirmenin ifadesi oldu.
|
|