reklam

Sorular & Cevaplar
Diyalog 2003 > Doğan Kuban

Tarih: 25 Mart 2003
Yer: Arkitera Forum

cube

Merhaba Doğan Bey,

Türkiye'nin mimarlık tarihi açısından son derece zengin bir ülke olmasına rağmen, restorasyon ve koruma konularında neden İtalya gibi dünya çapında söz sahibi olamadığımızı, neden günlük gazetelerde bile hala tarihi mirasımızı koruyamadığımıza dair sık sık yazılar çıktığını düşünüyorsunuz? Sizce bu konudaki duyarsızlığımızı sadece bizi yöneten siyasi yapıya bağlamak doğru mu? Yönetimin bilinçlendirilmesi görevini de akademisyenlerin üstlenmesi gerekmez miydi?

Teşekkür ederim.

Doğan Kuban

Tarihi miras yokedildikçe medyada bunun haberi ve eleştirileri çıkacaktır. Ufak tefek aydınlık cepler olsa da toplumun kültür yaşamı bir bütündür. Genel bir düzeyi var. Bu düzey benim kırsal kültür dediğim sanayi öncesi özelliklerini koruyan, kentlileşmekte zorluk çeken, az okumuş, tarihini ise hiç bilmeyen toplumun kültürüdür. Mimarlık, şehircilik, beled,ye hizmetleri, çevre koruma ya da bakım, tarfik, demokrasi akla gelen her örgütleme ve olgu kırsal kültürün bileşik kaplarda aynı performansı gösterir.
Türkiye’de yetişmiş insan eksik değil ama çevremize bakarsanız bunların marjinalize olduğunu ve karar mekanizmalarına ancak dolaylı olarak etkili olduğunu görürsünüz.
Kültür nasıl idare ediliyorsa koruma da daha fazla olamaz. Ortalama olarak akademisyenler de daha iyi olamaz.


Borromini

Siz özel bir insansınız

Sayın Kuban,

Kullanıcı adım size kim olduğum hakkında bir fikir vermiyor. Bazı katılımcılar buna karşı çıkıyor. Bazıları ise bunun kişisel tercih olduğunu doğal karsılanması gerektiğini düşünüyor. Ben ikinci gruptanım. Ben sizi övsem de yersem de gizli kalmak isterim; çünkü görüşlerimden dolayı ne kişisel iltifat almak ne de öfkeye maruz kalmak isterim. Kullanıcı adı ozgürleştiriyor...

Her şeyden önce siz özel bir insansınız. Türkiye'de Sanat ve Mimarlık Tarihi'nin yönünü değistirdiniz. Biz genç kuşaklar sizin kitaplarınızı okuyarak adam olduk. Şimdi o kitaplarda eleştirilecek cok şey buluyoruz. Fakat yine sizin fikirleriniz bize bu gücü sağladı diyebilirim. Osmanlı-Türk mimarisini objektif olarak bir tasarımcı gözüyle geğerlendirdiniz. Sizin özgün katkınız, sahip oldugunuz tarih bilgisi ve bilinci ile bu bakış açısının bir bileşkesini oluşturmanız ile ortaya çıktı.

Türk sanatı tarihine Celal Esat Arseven'den sonra kendine özgü belli bir tarih bilinci (buna teorisi de diyebilirsiniz) ile bakabilen ikinci sanat ve mimarlık tarihçimiz oldunuz. Digerleri siyaset tarihcilerinin izleyicileri oldu ve Türk sanatı ve mimarlığını şovenizmin sığlığına hapsetti. Başka türlü söylemek gerekirse sığlıkları şovenizmi doğurdu. Bir kısmı ise daldan dala atlayarak, ama hiç bir alanda derinleşemeyerek kariyer yaptı. Aptullah Kuran, Semavi Eyice gibi titiz araştırmacılar tabii ki bu tesbitimin dışındadır. Ama onların sayısı kaç tane ki?

Bütün olumlu katkınız bir yana, Osmanlı Türk toplumunda (hatta Islam kültüründe) var olduğunu belirttiğiniz "pragmatizm"i bir paradigma olarak alarak çeşitli oluşum süreçlerini açıklamak için kullanmış olmanız bana pek mantıklı gelmemiştir. Bu görüşünüzde o kadar ileri gittinizki bazı araştırmalarda yapılan ikonografik çözümlemelere neredeyse cephe aldınız. Neden bu kadar katı olduğunuzu açıklayabilir misiniz?

Kısacası, mimarlık eğitimi almış "çok iyi bir yorumcu" olarak, görme algınız size ve sizin aracılığınızla bize bir çok yeni görme kapısı açtı, öte yandan, bu yeteneğiniz mümkün olduğunca kültürün içinden yapılan anlam araştırmalarını küçümseme hakkını vermeli mi?

Bir sorum daha olacak:
Siz ve sizin kuşak mimarlık tarihi bilim dalını kurumsallaştırmak için ne yaptınız? Türk Tarih Vakfı gibi bir "mimarlık ve sanat tarihi vakfı" kurulamaz mıydı? veya buna benzer bir oluşum... Bir şey yapmamış/yapamamış/yaptırılmamış olsanız bile, yeni kuşaklara bu amaç için hangi yoldan gitmelerini önerirsiniz?

Teşekkür ve saygılarımla,

 Doğan Kuban

Bu ‘pragmatizm’ sözcüğünü aslında tam batılı anlamda kullandığımı söyleyemem. Günlük pratiğe dönük, uygulamaya dönük olarak da düşünebiliriz. Fakat bunun arkasında saklı ya da arkasında duran bir temel felsefe var. İslam için karakteristik. Bunu çok yazımda ve konuşmamda vurguladım. Osmanlı Kültürü, bardağı, dolabı, yapıyı, köprüyü yapar. Güzel de yapar. Fakat onu kendisinden bağımsız bir obje olarak anlayamaz. Bütün Osmanlı literatüründe fiziksel boyutlarıyla tanımlayan bir yapı bulamazsınız. Tıpkı dış dünyayı betimleyen resim sanatının perspektifinin gelişmemesi ve ona paralel olarak bilimin gelişmemesi gibi, Osmanlı insanı, yasak ve gerekli araçlarını üretir, ama kendi dışındaki dünyayı bağımsız olarak irdelemez. Ben ona pragmatizm diyorum.
Kuşkusuz hiçbir olgu tek parametre ile açıklanamaz. Fakat bu günü yaşamak, Osmanlı’dan arta kalan ve günümüzde de egemen olan kırsal kültür özelliğidir.
İkonografide çözümlemeye gelince, ikonografi temelde figüratif (resim ve heykel) sanatlarda biçim ve anlam ilişkisi üzerinde çalışır. Ve bütün tarihinin ağırlığıda Hristiyan sanatıdır. Bugün Orta Amerika, Uzakdoğu Sanatları de bu bağlamda araştırmalara konu oluyorlar.
İslam ve Türk Sanatları’nda kuşkusuz aynı şey yapılabilir. Fakat gerek mitoloji, gerek dini konular pek olmamıştır. Bu konu benim ilgimi çekmiyor.
İkonografiyi diğer alanlara kaydırınca ve başlangıçtaki amacından kaydırınca Birçok zorlamalar çıkar, ben bundan bir sonuç çıkaranı görmedim. Bugün hala Panofsky‘ nin Gotik mimari ile Ortaçağ felsefesi ilişkisini ele alan kitabı örnek olarak gösterilir. Bizim kültürümüz bu konuda pek cesaret verici değildir. 10 ciltlik bir tarih 10 satır yapıdan söz etmez.
Başka bir sorun daha var. Dil sorunu. Diyelim bir biçimle onun dille açıklanan anlamı arasındaki ilişki. Dil Farsça, Arapça, Türkçe kullanılan sözcükler zaman içinde değişmiş. Anlamları da, bence Osmanlı sarayında ikonografik araştırma için önce Osmanlıca sözlüğünün tarih içinde oluşumu üzerinde yeterli bir araştırma ister. Bir sözcük Arapçadan Farsçaya, Farsçadan Türkçeye geçerken başından neler geçti ve hangi bağlamlarda kullanıldı?
Ben yapı tipolojileri, kültür ve yapı ilişkisileri ile çok ilgiliyim ama doğru dürüst linguistik araştırma olmadan ikonografi çalışmasının amacına ulaşacağını sanmıyorum.
Sanatı anlamak için bir araç. Ne kadar? Onu bilmiyorum. Ben onsuz da birşeyler yapıyorum.
Mimari Tarihi Bilim Dalı kavramının doğru olup olmadığını bilmiyorum. İnceleme alanı olarak, özellikle teknik nedenlerle ayrı bir araştırma alanıdır. Fakat sanatı bir bütün olarak düşünmekten yanayım. Yaşam ve genel kültürle ilişkisi içinde değerlendirilmelidir.


normart

SN. DOĞAN KUBAN,
Sizin kitaplarınızından Geleneksel Anadolu Mimarisi üzerine, yerli yabancı yayınlarınızı takip ediyorum. Bu konuda Anadolu'da, sizden feyz alan, bir çok mimarın da çok başarılı eserler yarattığını biliyorum. Mimari de yöreselliğin önemi sizce nasıldır? Anadolunun çeşitli bölgelerinde yaşayan mimarların, yöreyi tanımadan yaptığı, restorasyon projeleri için önlemler alınabilir mi? Herkes restorasyon projesi yapabilir mi? Özellikle tarihi ve turistik değeri olan önemli yörelerde, rant amaçlı yapılan tesilere bazı niteliksiz Mimarların imza atması, vasıflı nietlikli Mimarlar için iş sahasını kısıtlamıyor mu?
Sizin gibi, başarılı bir Mimarın görüşleri,önerileri, bizim gibi yeni kuşak mimarların izleyeceği yol açısından oldukça önemli!
SAYGILARIMLA

Doğan Kuban

Bu bağlamda benim gözlemlerim şöyle:

1- Yöresel artık varolmayan koşulların ürünüdür.
2- Fakat bugüne kadar yaşamış yöresel bugünkü koşullardan biridir. Bu koşul, fiziksel çevrenin tanımlayıcı bir parçası olmasıdır.
Eğer Mimar Bu ortamın yapısına duyarlı ise yapıtının buna yanıt veren bir özelliği vardır. Ya da olmalıdır. Bu tam bir bilim de olmayabilir. Mimari kavramların anlaşılmamasına ilişkin bir küçük kitabım var.

Onun dışında da okuyanlara düşündüklerimi anlatan 20' den fazla kitap. Bir kaç yüz makale. Eğer işe yaramış, ilgi uyandırmışlarsa yolda göstermişlerdir.

Gençlere tavsiyem, bir yapıtı genel bir kültür çevresine oturtmadan anlamı üzerinde fazla spekulasyon yapmaması,

2- Yapıtı ayrıntılı incelemek Tipolojik özelliklerini doğru belirlemek

3- İslam, Selçuklu ya da Osmanlı kültür ve tarihini resmi
klişelerinetkisinde kalmadan öğrenmek nesnel yaklaşım - tarihte olabildiği kadar önemli - genellemede zorunlu değil.

Mimari tarih, sanat tarihi, genel de tarih nasıl gelişecek diyor. Ama bu ortamda fazla umutlu olmak için bile neden göremiyorum.

3- Herkes restorasyon projesi yapamaz, yapmamalıdır. Kuşkusuz bunun değişik düzeyleri var:
Mardin’de bir yerel konutun rölövesi, restorasyon projesi için büyük bir deneyden çok restorasyon kurallarını bilmek, ve insaat kontrolunun da bir restoratör tarafindan yapilmasi saglanmalidir. Bu minimum kosul bir çok halde yeterli olabilir.

Fakat sanat tarihi degeri yüksek bir yapitin restorasyonu için bir uzman gerekir. O uzmanin, restore ettigi yapiyi yerel kosullar içinde inceleyip tanimasi gerekir.

Türkiye'de sorun yarim yüzyildir giderek artan oranda karar mevkilerine gelenlerin belki de uygar yasamin en üst düzeydeki gösterisi olan tarihi çevre koruma kavramini anlamamis olmalari, yagma psikolojisine esir olmalari. Anlamis görünenlerin de sadece lafla yetinmeleri gibi sorunlari var.

Su ilkeyi animsamak bazi yanitlari bulmak için ise yarayabilir:

Toplum genel kültür düzeyi üzerinde gerçeklesen üretim, özel kosullarda ve nadir olarak gerçekleşir.

3- Mimar için sorun çevre duyarlılığının, çevre tarihi bilgisini, toplumsal bilinci artıran bir eğitimden geçmesi, ya da bunu kendisinin yapmasıdır.


Zeynep

eğitim ve kontrol

Sayın Doğan Kuban,

Mimarlık fakültelerinde verilen Restorasyon derslerini yeterli buluyor musunuz? Farklı üniversitelerin bu alanda farklı eğitim anlayışları var mı?

Tarihi bir eserin hengi teknikle restore edileceği, restore edilirken hata yapılıp yapılmadığı kontrol edilebiliyor mu? Restorasyonları sürekli kontrol eden kurullar var mı?

Doğan Kuban

Bütün programları bilmiyorum. Fakat uluslararası yöntem, teknik ve yönelimler konusunda yeterli bilgi verdiklerini sanıyorum.

Çok farklı eğitim anlayışları olduğunu sanmıyorum.

Kontrol edilmiyor.

Yok


mona

gazeteler

Doğan Bey,

günlük gazetelerde, binalara geri dönülmez zararlar veren, ya da gereksiz makyajlarla süslenmiş hiç bir restorasyon ilkesine uymayan uygulamaların, övgü dolu haberlerini hergün izliyoruz.

Mimarlık ve yaşadığımız fiziksel çevre ile ilgili basında neredeyse hiç haber çıkmazken, restorasyon uygulamasını yapan firmalar bu konuda herhalde çok iyi tanıtım yaptıkları için basında sıklıkla yer alıyorlar.

Basının ve halkın bu konuda daha bilinçli olması için ne yapılabilir? Toplumda mimarlık, mimarlık tarihi, koruma, restorasyon gibi alanlarda, herkesin yaşadığı çevreye duyarlı olmasına yetecek kadar temel bilgiye sahip olması nasıl sağlanır?

Saygılarımla,

Doğan Kuban

Toplumsal eğitimin kısa sürede etkili olması beklenemez. İdare, yargı, belediye, medya, halk koruma konusunda bilgisiz ve önyargılıdır. Çünkü uzun yıllar tarih bilinci olmayanlar tarafından koşullandırılmıştır. İmar ile yağmayı ayırdedemiyor.

Fakat halkın katkısını ve bilinçlenmesini sağlamak için daha fazla çalışmaktan başka çare yok.


Mourner 

Koruma ve Restorasyon

Sevgili hocam,

Ulkemiz onemli bir noktada olmasi itibariyle bircok uygarligin kulturel mirasını - ki gorsel ve fiziksel olarak anıtsal yapılarını- bagrında tutmakta, ancak bunların gunısıgına cıkması icin yapılan calismalrın bircogu yabancı sırket ve teknık elemanlar tarafından yapılmakta bunun nedeni sizce nedir?

Ikıncı olarak Balat 'ta Avrupa Birligi'nin finanse ettigi bir sehircilik ve
restorasyon calismasi baslatılacakmis bunun hakkında sizin gibi bir ustaya bilgi verildi mi? Yoksa yine yabancılar mı bu işi yapacak?


Mimarlık adına ve dolayında tum insanlık adına yapmış oldunuz calışmalar için sizi tebrik ederim.

Saygılarımla
Gokhan Ondem

Doğan Kuban

Türkiye gelişmemiş bir ülke olarak hala yabancı hayranıdır. Sokaklardaki dükkan adlarından belli. Bu 30 yıldır değişmedi. 2.Dünya savaşından sonra ise bir hastalığa dönüştü. Bu bir genel kültür ve kültürsüzlük göstergesi olarak sadece “restorasyon”a özgü bir çözümü yok.

Söylediğiniz projeyi işittim. Ama bana da fikir soracak kadar geniş fikirli olduklarını sanmıyorum. Herkes kaptığına kartal gibi sahip çıkıyor.


Selim Taner

Sayın Doğan Kuban,

Bugüne kadar yazdığınız yazılarla, kitaplarla, hem Türkiye'nin geleneksel mimarlığı üzerinde durdunuz, hem de Türk mimarlık tarihçiliğinin öncüsü oldunuz. Mimar Sinan üzerine yazdıklarınız, çalışmalarınız arasında en önde geliyor. Size üç sorum olacak:

1. Bugün genelde geleneksel mimarlığımız, özelde Sinan'ın mimarlığı, dünya mimarlık tarihi çevrelerinde nasıl değerlendiriliyor? Türkiye'de yazılanlar kalıplaşmış görüşleri değiştirebiliyor mu?

2. Sizden sonra gelen mimarlık tarihçileri kuşağını nasıl değerlendiriyorsunuz?

3. Siz hep Osmanlı mimarlığının akılcı bir mimarlık olduğunu söylediniz ve değerlendirmelerinizi bu çerçevede yaptınız. Bu görüşün bugün de geçerliliğini sürdürdüğü söylenebilir mi?

Saygılarımla.

Doğan Kuban

Dünya ağır da olsa Sinan’ı büyük bir usta olarak kabul etti. Ama Osmanlı Mimarlığı dünya mimari tarihinde gerçekten layık olduğu yerde henüz değil.

Benden sonra giderek daha iyi olması gerek. Sistematik çalışmayı bilenler artıyor.

Evet Osmanlı Mimarlığı pragmatiktir. Akılcı bir mimarlıktır. Hep öyle kalacaktır.


Ömer İ. Tuluk

Sayın hocam,

Klasik Osmanlı anıtsal mimarisinde (özellikle de camilerde), başta askı kemerlerinde ve diğer yardımcı kemerlerde basık sivri kemer formunun hemen hemen alternatifsiz olarak kullanımı sizce geleneksele dönüşmüş bir biçimi kullanma davranışımı, yoksa bu kemer formunun -örneğin basık veya beşik kemer formuna göre- daha statik bir strüktür sağlamasımıdır?

Saygılarımla

Ömer İskender Tuluk_KTÜ

Doğan Kuban

Kuşkusuz geleneksele bağlılık var. Fakat sivri kemer strüktürel açıdan da olumlu.


mer

Sayın Doğan Kuban,

Türkiye'de neden tarihi binalar ancak yıkılacak duruma gelince basının ve halkın dikkatini çekebiliyor. Neden daha önce önlemi alınmıyor? Bunu engellemek için neler yapılabilir?

Teşekkürler.

Doğan Kuban

Bu “Türk’ün aklı... “ deyimi ile ilgili diyeceğim, ama aslında tarihi bilinç eksikliği, eğitimsizlikle ilgili.

Gözleminiz sadece Eski Yapıt’a ilişkin değil. Her işte aynı özellikler var. Yapılacak şey eğitimin yoğunlaşmasını ve halkın kentlileşmesini beklemek.


mona

Diyalog anı...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz