
cube
Merhaba Doğan Bey,
Türkiye'nin mimarlık tarihi açısından son derece zengin bir ülke olmasına
rağmen, restorasyon ve koruma konularında neden İtalya gibi dünya çapında
söz sahibi olamadığımızı, neden günlük gazetelerde bile hala tarihi
mirasımızı koruyamadığımıza dair sık sık yazılar çıktığını düşünüyorsunuz?
Sizce bu konudaki duyarsızlığımızı sadece bizi yöneten siyasi yapıya bağlamak
doğru mu? Yönetimin bilinçlendirilmesi görevini de akademisyenlerin üstlenmesi
gerekmez miydi?
Teşekkür ederim.
Doğan
Kuban
Tarihi miras yokedildikçe
medyada bunun haberi ve eleştirileri çıkacaktır. Ufak tefek aydınlık
cepler olsa da toplumun kültür yaşamı bir bütündür. Genel bir düzeyi
var. Bu düzey benim kırsal kültür dediğim sanayi öncesi özelliklerini
koruyan, kentlileşmekte zorluk çeken, az okumuş, tarihini ise hiç bilmeyen
toplumun kültürüdür. Mimarlık, şehircilik, beled,ye hizmetleri, çevre
koruma ya da bakım, tarfik, demokrasi akla gelen her örgütleme ve olgu kırsal
kültürün bileşik kaplarda aynı performansı gösterir.
Türkiye’de yetişmiş insan eksik değil ama çevremize bakarsanız bunların
marjinalize olduğunu ve karar mekanizmalarına ancak dolaylı olarak etkili
olduğunu görürsünüz.
Kültür nasıl idare ediliyorsa koruma da daha fazla olamaz. Ortalama olarak
akademisyenler de daha iyi olamaz.
Borromini
Siz özel bir insansınız
Sayın Kuban,
Kullanıcı adım size kim olduğum hakkında bir fikir vermiyor. Bazı katılımcılar
buna karşı çıkıyor. Bazıları ise bunun kişisel tercih olduğunu doğal
karsılanması gerektiğini düşünüyor. Ben ikinci gruptanım. Ben sizi övsem
de yersem de gizli kalmak isterim; çünkü görüşlerimden dolayı ne kişisel
iltifat almak ne de öfkeye maruz kalmak isterim. Kullanıcı adı ozgürleştiriyor...
Her şeyden önce siz özel bir insansınız. Türkiye'de Sanat ve Mimarlık
Tarihi'nin yönünü değistirdiniz. Biz genç kuşaklar sizin kitaplarınızı
okuyarak adam olduk. Şimdi o kitaplarda eleştirilecek cok şey buluyoruz.
Fakat yine sizin fikirleriniz bize bu gücü sağladı diyebilirim. Osmanlı-Türk
mimarisini objektif olarak bir tasarımcı gözüyle geğerlendirdiniz. Sizin özgün
katkınız, sahip oldugunuz tarih bilgisi ve bilinci ile bu bakış açısının
bir bileşkesini oluşturmanız ile ortaya çıktı.
Türk sanatı tarihine Celal Esat Arseven'den sonra kendine özgü belli bir
tarih bilinci (buna teorisi de diyebilirsiniz) ile bakabilen ikinci sanat ve
mimarlık tarihçimiz oldunuz. Digerleri siyaset tarihcilerinin izleyicileri
oldu ve Türk sanatı ve mimarlığını şovenizmin sığlığına hapsetti. Başka
türlü söylemek gerekirse sığlıkları şovenizmi doğurdu. Bir kısmı ise
daldan dala atlayarak, ama hiç bir alanda derinleşemeyerek kariyer yaptı.
Aptullah Kuran, Semavi Eyice gibi titiz araştırmacılar tabii ki bu tesbitimin
dışındadır. Ama onların sayısı kaç tane ki?
Bütün olumlu katkınız bir yana, Osmanlı Türk toplumunda (hatta Islam kültüründe)
var olduğunu belirttiğiniz "pragmatizm"i bir paradigma olarak alarak
çeşitli oluşum süreçlerini açıklamak için kullanmış olmanız bana pek
mantıklı gelmemiştir. Bu görüşünüzde o kadar ileri gittinizki bazı araştırmalarda
yapılan ikonografik çözümlemelere neredeyse cephe aldınız. Neden bu kadar
katı olduğunuzu açıklayabilir misiniz?
Kısacası, mimarlık eğitimi almış "çok iyi bir yorumcu" olarak,
görme algınız size ve sizin aracılığınızla bize bir çok yeni görme kapısı
açtı, öte yandan, bu yeteneğiniz mümkün olduğunca kültürün içinden
yapılan anlam araştırmalarını küçümseme hakkını vermeli mi?
Bir sorum daha olacak:
Siz ve sizin kuşak mimarlık tarihi bilim dalını kurumsallaştırmak için ne
yaptınız? Türk Tarih Vakfı gibi bir "mimarlık ve sanat tarihi vakfı"
kurulamaz mıydı? veya buna benzer bir oluşum... Bir şey yapmamış/yapamamış/yaptırılmamış
olsanız bile, yeni kuşaklara bu amaç için hangi yoldan gitmelerini önerirsiniz?
Teşekkür ve saygılarımla,
Doğan
Kuban
Bu ‘pragmatizm’ sözcüğünü
aslında tam batılı anlamda kullandığımı söyleyemem. Günlük pratiğe dönük,
uygulamaya dönük olarak da düşünebiliriz. Fakat bunun arkasında saklı ya
da arkasında duran bir temel felsefe var. İslam için karakteristik. Bunu çok
yazımda ve konuşmamda vurguladım. Osmanlı Kültürü, bardağı, dolabı,
yapıyı, köprüyü yapar. Güzel de yapar. Fakat onu kendisinden bağımsız
bir obje olarak anlayamaz. Bütün Osmanlı literatüründe fiziksel boyutlarıyla
tanımlayan bir yapı bulamazsınız. Tıpkı dış dünyayı betimleyen resim
sanatının perspektifinin gelişmemesi ve ona paralel olarak bilimin gelişmemesi
gibi, Osmanlı insanı, yasak ve gerekli araçlarını üretir, ama kendi dışındaki
dünyayı bağımsız olarak irdelemez. Ben ona pragmatizm diyorum.
Kuşkusuz hiçbir olgu tek parametre ile açıklanamaz. Fakat bu günü yaşamak,
Osmanlı’dan arta kalan ve günümüzde de egemen olan kırsal kültür özelliğidir.
İkonografide çözümlemeye gelince, ikonografi temelde figüratif (resim ve
heykel) sanatlarda biçim ve anlam ilişkisi üzerinde çalışır. Ve bütün
tarihinin ağırlığıda Hristiyan sanatıdır. Bugün Orta Amerika, Uzakdoğu
Sanatları de bu bağlamda araştırmalara konu oluyorlar.
İslam ve Türk Sanatları’nda kuşkusuz aynı şey yapılabilir. Fakat gerek
mitoloji, gerek dini konular pek olmamıştır. Bu konu benim ilgimi çekmiyor.
İkonografiyi diğer alanlara kaydırınca ve başlangıçtaki amacından kaydırınca
Birçok zorlamalar çıkar, ben bundan bir sonuç çıkaranı görmedim. Bugün
hala Panofsky‘ nin Gotik mimari ile Ortaçağ felsefesi ilişkisini ele alan
kitabı örnek olarak gösterilir. Bizim kültürümüz bu konuda pek cesaret
verici değildir. 10 ciltlik bir tarih 10 satır yapıdan söz etmez.
Başka bir sorun daha var. Dil sorunu. Diyelim bir biçimle onun dille açıklanan
anlamı arasındaki ilişki. Dil Farsça, Arapça, Türkçe kullanılan sözcükler
zaman içinde değişmiş. Anlamları da, bence Osmanlı sarayında ikonografik
araştırma için önce Osmanlıca sözlüğünün tarih içinde oluşumu üzerinde
yeterli bir araştırma ister. Bir sözcük Arapçadan Farsçaya, Farsçadan Türkçeye
geçerken başından neler geçti ve hangi bağlamlarda kullanıldı?
Ben yapı tipolojileri, kültür ve yapı ilişkisileri ile çok ilgiliyim ama
doğru dürüst linguistik araştırma olmadan ikonografi çalışmasının amacına
ulaşacağını sanmıyorum.
Sanatı anlamak için bir araç. Ne kadar? Onu bilmiyorum. Ben onsuz da birşeyler
yapıyorum.
Mimari Tarihi Bilim Dalı kavramının doğru olup olmadığını bilmiyorum. İnceleme
alanı olarak, özellikle teknik nedenlerle ayrı bir araştırma alanıdır.
Fakat sanatı bir bütün olarak düşünmekten yanayım. Yaşam ve genel kültürle
ilişkisi içinde değerlendirilmelidir.
normart
SN. DOĞAN KUBAN,
Sizin kitaplarınızından Geleneksel Anadolu Mimarisi üzerine, yerli yabancı
yayınlarınızı takip ediyorum. Bu konuda Anadolu'da, sizden feyz alan, bir çok
mimarın da çok başarılı eserler yarattığını biliyorum. Mimari de yöreselliğin
önemi sizce nasıldır? Anadolunun çeşitli bölgelerinde yaşayan mimarların,
yöreyi tanımadan yaptığı, restorasyon projeleri için önlemler alınabilir
mi? Herkes restorasyon projesi yapabilir mi? Özellikle tarihi ve turistik değeri
olan önemli yörelerde, rant amaçlı yapılan tesilere bazı niteliksiz
Mimarların imza atması, vasıflı nietlikli Mimarlar için iş sahasını kısıtlamıyor
mu?
Sizin gibi, başarılı bir Mimarın görüşleri,önerileri, bizim gibi yeni kuşak
mimarların izleyeceği yol açısından oldukça önemli!
SAYGILARIMLA
Doğan
Kuban
Bu bağlamda benim gözlemlerim
şöyle:
1- Yöresel artık varolmayan koşulların ürünüdür.
2- Fakat bugüne kadar yaşamış yöresel bugünkü koşullardan biridir. Bu koşul,
fiziksel çevrenin tanımlayıcı bir parçası olmasıdır.
Eğer Mimar Bu ortamın yapısına duyarlı ise yapıtının buna yanıt veren
bir özelliği vardır. Ya da olmalıdır. Bu tam bir bilim de olmayabilir.
Mimari kavramların anlaşılmamasına ilişkin bir küçük kitabım var.
Onun dışında da okuyanlara düşündüklerimi anlatan 20' den fazla kitap.
Bir kaç yüz makale. Eğer işe yaramış, ilgi uyandırmışlarsa yolda göstermişlerdir.
Gençlere tavsiyem, bir yapıtı genel bir kültür çevresine oturtmadan anlamı
üzerinde fazla spekulasyon yapmaması,
2- Yapıtı ayrıntılı incelemek Tipolojik özelliklerini doğru belirlemek
3- İslam, Selçuklu ya da Osmanlı kültür ve tarihini resmi
klişelerinetkisinde kalmadan öğrenmek nesnel yaklaşım - tarihte olabildiği
kadar önemli - genellemede zorunlu değil.
Mimari tarih, sanat tarihi, genel de tarih nasıl gelişecek diyor. Ama bu
ortamda fazla umutlu olmak için bile neden göremiyorum.
3- Herkes restorasyon projesi yapamaz, yapmamalıdır. Kuşkusuz bunun değişik
düzeyleri var:
Mardin’de bir yerel konutun rölövesi, restorasyon projesi için büyük bir
deneyden çok restorasyon kurallarını bilmek, ve insaat kontrolunun da bir
restoratör tarafindan yapilmasi saglanmalidir. Bu minimum kosul bir çok halde
yeterli olabilir.
Fakat sanat tarihi degeri yüksek bir yapitin restorasyonu için bir uzman
gerekir. O uzmanin, restore ettigi yapiyi yerel kosullar içinde inceleyip
tanimasi gerekir.
Türkiye'de sorun yarim yüzyildir giderek artan oranda karar mevkilerine
gelenlerin belki de uygar yasamin en üst düzeydeki gösterisi olan tarihi çevre
koruma kavramini anlamamis olmalari, yagma psikolojisine esir olmalari. Anlamis
görünenlerin de sadece lafla yetinmeleri gibi sorunlari var.
Su ilkeyi animsamak bazi yanitlari bulmak için ise yarayabilir:
Toplum genel kültür düzeyi üzerinde gerçeklesen üretim, özel kosullarda
ve nadir olarak gerçekleşir.
3- Mimar için sorun çevre duyarlılığının, çevre tarihi bilgisini,
toplumsal bilinci artıran bir eğitimden geçmesi, ya da bunu kendisinin yapmasıdır.
Zeynep
eğitim ve kontrol
Sayın Doğan Kuban,
Mimarlık fakültelerinde verilen Restorasyon derslerini yeterli buluyor
musunuz? Farklı üniversitelerin bu alanda farklı eğitim anlayışları var mı?
Tarihi bir eserin hengi teknikle restore edileceği, restore edilirken hata yapılıp
yapılmadığı kontrol edilebiliyor mu? Restorasyonları sürekli kontrol eden
kurullar var mı?
Doğan
Kuban
Bütün programları
bilmiyorum. Fakat uluslararası yöntem, teknik ve yönelimler konusunda yeterli
bilgi verdiklerini sanıyorum.
Çok farklı eğitim anlayışları olduğunu sanmıyorum.
Kontrol edilmiyor.
Yok
mona
gazeteler
Doğan Bey,
günlük gazetelerde, binalara geri dönülmez zararlar veren, ya da gereksiz
makyajlarla süslenmiş hiç bir restorasyon ilkesine uymayan uygulamaların, övgü
dolu haberlerini hergün izliyoruz.
Mimarlık ve yaşadığımız fiziksel çevre ile ilgili basında neredeyse hiç
haber çıkmazken, restorasyon uygulamasını yapan firmalar bu konuda herhalde
çok iyi tanıtım yaptıkları için basında sıklıkla yer alıyorlar.
Basının ve halkın bu konuda daha bilinçli olması için ne yapılabilir?
Toplumda mimarlık, mimarlık tarihi, koruma, restorasyon gibi alanlarda,
herkesin yaşadığı çevreye duyarlı olmasına yetecek kadar temel bilgiye
sahip olması nasıl sağlanır?
Saygılarımla,
Doğan
Kuban
Toplumsal eğitimin kısa sürede
etkili olması beklenemez. İdare, yargı, belediye, medya, halk koruma
konusunda bilgisiz ve önyargılıdır. Çünkü uzun yıllar tarih bilinci
olmayanlar tarafından koşullandırılmıştır. İmar ile yağmayı ayırdedemiyor.
Fakat halkın katkısını ve bilinçlenmesini sağlamak için daha fazla çalışmaktan
başka çare yok.
Mourner
Koruma ve Restorasyon
Sevgili hocam,
Ulkemiz onemli bir noktada olmasi itibariyle bircok uygarligin kulturel mirasını
- ki gorsel ve fiziksel olarak anıtsal yapılarını- bagrında tutmakta, ancak
bunların gunısıgına cıkması icin yapılan calismalrın bircogu yabancı sırket
ve teknık elemanlar tarafından yapılmakta bunun nedeni sizce nedir?
Ikıncı olarak Balat 'ta Avrupa Birligi'nin finanse ettigi bir sehircilik ve
restorasyon calismasi baslatılacakmis bunun hakkında sizin gibi bir ustaya
bilgi verildi mi? Yoksa yine yabancılar mı bu işi yapacak?
Mimarlık adına ve dolayında tum insanlık adına yapmış oldunuz calışmalar
için sizi tebrik ederim.
Saygılarımla
Gokhan Ondem
Doğan
Kuban
Türkiye gelişmemiş bir ülke
olarak hala yabancı hayranıdır. Sokaklardaki dükkan adlarından belli. Bu 30
yıldır değişmedi. 2.Dünya savaşından sonra ise bir hastalığa dönüştü.
Bu bir genel kültür ve kültürsüzlük göstergesi olarak sadece
“restorasyon”a özgü bir çözümü yok.
Söylediğiniz projeyi işittim. Ama bana da fikir soracak kadar geniş fikirli
olduklarını sanmıyorum. Herkes kaptığına kartal gibi sahip çıkıyor.
Selim
Taner
Sayın Doğan Kuban,
Bugüne kadar yazdığınız yazılarla, kitaplarla, hem Türkiye'nin geleneksel
mimarlığı üzerinde durdunuz, hem de Türk mimarlık tarihçiliğinin öncüsü
oldunuz. Mimar Sinan üzerine yazdıklarınız, çalışmalarınız arasında en
önde geliyor. Size üç sorum olacak:
1. Bugün genelde geleneksel mimarlığımız, özelde Sinan'ın mimarlığı, dünya
mimarlık tarihi çevrelerinde nasıl değerlendiriliyor? Türkiye'de yazılanlar
kalıplaşmış görüşleri değiştirebiliyor mu?
2. Sizden sonra gelen mimarlık tarihçileri kuşağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
3. Siz hep Osmanlı mimarlığının akılcı bir mimarlık olduğunu söylediniz
ve değerlendirmelerinizi bu çerçevede yaptınız. Bu görüşün bugün de geçerliliğini
sürdürdüğü söylenebilir mi?
Saygılarımla.
Doğan
Kuban
Dünya ağır da olsa
Sinan’ı büyük bir usta olarak kabul etti. Ama Osmanlı Mimarlığı dünya
mimari tarihinde gerçekten layık olduğu yerde henüz değil.
Benden sonra giderek daha iyi olması gerek. Sistematik çalışmayı bilenler
artıyor.
Evet Osmanlı Mimarlığı pragmatiktir. Akılcı bir mimarlıktır. Hep öyle
kalacaktır.
Ömer
İ. Tuluk
Sayın hocam,
Klasik Osmanlı anıtsal mimarisinde (özellikle de camilerde), başta askı
kemerlerinde ve diğer yardımcı kemerlerde basık sivri kemer formunun hemen
hemen alternatifsiz olarak kullanımı sizce geleneksele dönüşmüş bir biçimi
kullanma davranışımı, yoksa bu kemer formunun -örneğin basık veya beşik
kemer formuna göre- daha statik bir strüktür sağlamasımıdır?
Saygılarımla
Ömer İskender Tuluk_KTÜ
Doğan
Kuban
Kuşkusuz geleneksele bağlılık
var. Fakat sivri kemer strüktürel açıdan da olumlu.
mer
Sayın Doğan Kuban,
Türkiye'de neden tarihi binalar ancak yıkılacak duruma gelince basının ve
halkın dikkatini çekebiliyor. Neden daha önce önlemi alınmıyor? Bunu
engellemek için neler yapılabilir?
Teşekkürler.
Doğan
Kuban
Bu “Türk’ün aklı...
“ deyimi ile ilgili diyeceğim, ama aslında tarihi bilinç eksikliği, eğitimsizlikle
ilgili.
Gözleminiz sadece Eski Yapıt’a ilişkin değil. Her işte aynı özellikler
var. Yapılacak şey eğitimin yoğunlaşmasını ve halkın kentlileşmesini
beklemek.
mona
Diyalog anı...

|
|