reklam

Yazılarından
Diyalog 2003 > Güngör Kaftancı > Yazılarından

Tarih: 06 Mayıs 2003
Yer: Arkitera Forum

Mimar Dostlarım

Bu satırları yazarken ne kadar mutlu olduğumu düşündüm. Ne çok dostum olmuş. Aşk, sevgi, arkadaşlıklar, dostluklar. Yaşamımız bunlarla anlamlı, renkli. Dostlukların bunca sanatçıya, edebiyatçıya esin kaynağı oluşu boşuna değil. Anı kitaplarında hiç tanımadığımız, ya da ünlü olduklarından ancak yapıtlarıyla tanıdıklarımızı okumak bile, yani başkalarının dostlukları bile bizi mutlu edebiliyor. Dostluklar üzerine yazılıp, söylenecekler hiç bitmeyecek. Ama benim anlatmak istediğim biraz farklı. Ben dostluklarımızın mimarlığımıza etkilerini dile getirmek istiyorum. Kuşkusuz bütün mesleklerde dostlar arasındaki etkileşim önemlidir. Fakat mimarlıkta, kişiliğimizi oluşturacak kadar derin izler bırakabileceğine inanıyorum. Bu nedenle ve bu olayın olumlu etkilerini çok önemsediğim için dostlarımdan pek küçük bir bölümünü anlatmaya çalışacağım.

Mimarlık fakültesinin üç yıla yakın bölümünü Gümüşsuyu Yurdu'nda geçirdim. Bizim sınıfdan on dört kişi pek de büyük olmayan bir odada ondört büyük resim masasının arkasında çalışırdık. Bu mekanın adı 'etüd' dü. Etüd o kadar sıkışıktı ki, sık sık, girip çıkarken, masa aralarında cetvellere dokunarak ya da mürekkep şişelerini devirerek kazalara neden olurduk. (Henüz rapido olmadığından, trilin ya da grafosla çizdiğimizden her masada çini mürekkebi şişeleri dururdu). Tashih günlerinde ya da proje tesliminin son günlerinde sabahlara kadar çalıştığımız olurdu. Sohbet eder, gırgır geçer, tartışır, kavga eder bir taraftan da projelerimizi çizer, birbirimize yardım ederdik. Çoğu zaman iki ya da üç konuyu paylaşmış olurduk. Yani her birimiz tasarımlarımızda asistanların yönlendirmesiyle oluşan birkaç çözümün, farklılıklarını da yaşayarak, kıyaslayarak, öğrenerek sonuca varırdık. Tasarım olgusunun kişisel ve bireyselliği yanında, devam eden süreçte farklı yaklaşımların irdelenmesi, tartışılması, sanıyorum mimarlık kimliğimizi, daha önemlisi çalışma yöntemimizi, alışkanlıklarımızı, dayanışma ve güven duygularımızı olumlu yönde etkiliyordu. Ayrıca yaptıklarımızı savunma yetisini de geliştirdiğini düşünüyorum. Bu nedenlerle ve kendi deneyimlerimden yola çıkarak mimarlık öğrencilerine ve genç mimarlara, olanak buldukca birlikte çalışmalarını önermekten kendimi alamıyorum.

Ne yazık ki bu on dört dostumdan bugün sadece beşimiz hayattayız. Ama o günlerin ve dostlarımın anıları tazeliğini hiç yitirmeden sürüyor, sürecek, anıları bana mutluluk vermeye devam edecek.

Daha önce öğrenciliğim sırasında hocalarımın yarışmalarında ücret karşılığı onlara yardım ettiğimden söz etmiştim. Askerliğimi bitirip İzmir'e geldiğimde hemen yarışmalara girmeye başladım. Yarışmaların çoğunda başka arkadaşlarla birlikte olduk. Hem dostluklarımız pekişti, hem çok şey öğrendim. İlk olarak H. Hotan'la Elazığ Hükümet Konağı yarışmasına katıldık ve üçüncü olduk. Harbi Bey benden yaşça oldukca büyüktü. Ve çok ilginçtir, neredeyse benim iki mislim çalıştı.

Daha sonra Cihat Fındıkoğlu'yla bir, M. Ali Aközenler ve en çok da kayınbiraderim Ergun Unaran'la birkaç yarışmaya katıldım. Cihat'ın artist kişiliği, M.AIi'nin titizliği, Ergun'ün hep tetikde duran mantığı beni olağanüstü etkilemiştir. Bu yarışma günlerinden kırk yıldan fazla geçti ve ben hala bir tasarımla uğraşırken acaba onlar nasıl yapardıyı aklımdan geçiriyorum. Dostluklarımız hep sürüyor. Genç arkadaşlarıma sık sık yarışmalara katılmalarını ve olanak ölçüsünde dostlarıyla birlikte çalışmalarını öneririm. Birçok kazanımlarının yanısıra her konuyu farklı açılardan irdeleme yetisi ve deneyimi elde edeceklerdir.

Daha sonra ortaklarım Necdet Yorgancıoğlu ve Ali Köstepen'le uzun yıllar birlikte çalıştık. Hem ortağım hem dostum oldular. Acı, tatlı, kolay, zor günler geçirdik. Başarılı olduk. Bir mimarlık üretim şirketinin bize göre başarı tanımına açıklık getirmek gerekliliğine inanıyorum. Otuza yakın apartmanın yüzlerce dairesini tasarladık, inşa ettik ve sattık. Yüzlerce müşterimizden memnun edemediğimize rastlamadık. Yapılarımız bize göre kesinlikle belirli bir niteliğin üstünde oldu. Abartısız ve özendiğimiz bir yaşantıyı sürdürecek kadar para kazandık. Özetle başarının bunlar olduğunu düşünüyorum. Bu noktaya gelmek için birbirimize çok şey öğrettik, yararlandık. Çeşitli ekonomik krizler sırasında satışlarımızın programımıza uymadığı zamanlarda uykusuz geceler geçirdiğimiz dönemlerde hep birbirimize güvendik. Bunu sağlamak için hoşgörülü, özverili davrandık. Mimarlıkta birlikte çalışmanın, demin anlattıklarımın kolay olmadığını bilerek genç meslekdaşlarıma birlikte çalışmayı denemelerini ve hele başarabilirlerse iş arkadaşlarıyla dost olmalarını içtenlikle öneriyorum.

Ünlü ozan mimarımız, ya da mimar ozanımız Cengiz Bektaş da kendisinden çok şey öğrendiğim eski bir dostum. Ama Cengiz'den ozanlık, yazarlık falan öğrenmedim. Onunla uzun geziler yaptık. Beni oralara gitmeye o yönlendirdi. Anadolunun antik kalıntılarını Cengiz'le gezerek öğrendim. Cengiz'le tanışmadan önce mimarlık tarihi ve sanat tarihi derslerinde öğretilenlerin dışında Anadolu ilk çağ uygarlıklarına dönük bilgimin ne denli az olduğunun farkına vardım. Sabahattin Eyüboğlu gibi bir hocanın öğrencisi olma ayrıcalığını yaşamış olmama karşın, antik kalıntıları yerinde görmek, kıyaslamak, mitolojinin gizemli anlatımıyla o mekanlarda dolaşmak hiç kuşkusuz mimarlık kimliğimi etkilemiştir. Birçok Anadolu kasabasındaki eski evleri Cengiz'le dolaşıp yüzlerce slayt çektik. Ve son harpten önce Yunanistan ve Yugoslavyayı onunla ve eşi Gönül'ün rehberliğiyle dolaştık. Bugün eski evleri bilinçsizce taklit edenlere böylesine öfkeleniyorsam biraz bundan ötürüdür. Mavi yolculuğa onunla başladım. Cengiz'in gezi rehberliği de mimarlığı, ozanlığı, yazarlığı gibi olağanüstüdür. Dostluğundan kıvanç duyuyorum.

Mimar dostlarımdan etkilendiğim, yeni şeyler öğrendiğim bir başka ortam, jüri çalışmalarıdır. Çoğu Baymdırlık Bakanlığı'nın açtığı on yarışmada jüri üyeliği yaptım. İzmirli bir mimar için bunun oldukca önemli bir rakam olduğunu söyleyebilirim. Birçokproje önünde ön yargısız ve iyi niyetle yapılan jüri tartışmalarının bir yarıyıllık mimarlık eğitimine bedel olduğu söylenebilir. Ne yazık ki her jüride aynı olumlu atmosferin yakalanamadığı, kısır çekişme ve inatlaşmaların da olabildiğini kabul etmek gerekir.

Benim kuşağımın İzmir'de yaşayanlarıyla sık sık sohbet etme olanağını buluyorum. İzmir dışındakilerle örneğin Doğan Tekeli, Levent Aksüt, Yaşar Marulyalı, Ergun Evrenol gibi bir çoğuyla (hepsini anmaya kalksam ayrı bir anı kitabı oluşurdu, beni bağışlasınlar) buluşmaya, sohbet etmeye bayılıyorum ve fırsat yaratmaya çalışıyorum. Ama asıl, Mimarlar Odası'nın, TSMD'nin toplantılarmda pek çok genç mimar meslekdaşımla birlikte oluyor ve bazılarıyla dostluklar kuruyorum. Hep yeni şeyler öğreniyor, tartışıyor, eleştiriyor mimarlığı yaşıyoruz.

Mimar olduğum için mutluyum.

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz