|
reklam |
|
|||
Mimarlığın Boyutları Üzerine Mimarlar Odasının "Mimarlığın Boyutları Üzerine" isimli etkinlikleri ile irdelemeye dönük bir dizi toplantı başlatmasının yararlı ve gerekli bir çaba olarak gördüğümüzü ve kutladığımızı bildirmek isterim. Bu toplantılardan ilkinin yapıldığı gün iki konuşmacının gelememiş olması önemli bir kayıp olmakla birlikte, bir yönden de mimarlık dilinin genel sorunlarına, dağınık ve yüzeysel de olsa yaklaşma olanağı vermesi açısından oldukça yararlı oldu kanısındayım. Sayın Prof. Bilgin ilginç ve doğru yaklaşımlarıyla renk katarken, sayın Gürhan Tümer de çizginin (Dizayn'ın) tek anlatım aracı gibi görünmesinin eksikliğini vurgulayarak mimarların söylem ve dil konusuna yeterli önemi vermediklerini anlattı. Buna göre çok doğru olan bu saptamanın bazı itirazlara yol açmasınm asıl nedeninin mimarlığın tanımı ya da tanımlarından yeterince söz edilmemesi, çok kapsamlı olan bu kavramm herkesçe farklı yönlerinin kasdedilmesi olduğudur. Bu nedenle MİMARLIK deyince ne anlamalıyız sorusuna kabaca da olsa yaklaşmak irdelemek gerekir. Mimarlık Yapı Yapma Sanatıdır. Tanımımızdaki ikinci sözcük olan "YAPMA" mimarlığın tüm teknoloji ve konstrüksiyon sorunlarını içermektedir. Yapma eylemi tasarım ve uygulama olarak iki aşamayı kapsar. Tersi birçok görüşe karşın bize göre mimarlık, tasarım ve uygulama süreçlerinin birlikteliğinden oluşur. Burada bir parantez açarak mimarlıkta tasarım ve uygulama süreçlerine kısaca değinmekte yarar görüyoruz. Tasarım kişisel, öznel ve zihinsel bir olgudur. İki kişi aynı şeyi aynı anda tasarlayamaz. Bu durum mimarlığın sanatsal boyutunun da nedenidir. Gerçi işlevsel, konstrüktif, sosyal ve ekonomik, ekolojik vb. birçok önveri tasarımda düşünsel eylemi yönlendirirse de, öznellik sınırını zorlamaktan uzak kalacaktır. Birden fazla mimarın bir projeyi gerçekleştirmeleri, dizayn sırasında birbirlerini sözlü ya da çizgili anlatım aracıyla etkilemeleri ve ortak noktalarda anlaşmaları demektir. Ortaya çıkan dizayn mimar/mimarların ön veriler ışığında tüm kişiliklerinin bilgi, kültür, duygu, sezgi ve entelektüel yapı/yapılarınm ürünüdür. Özneldir. Ulaşabildikleri estetik düzey de bir sanatsal olgudur ve mimarlık eyleminin bir parçasıdır. Ancak bir sanat ürününün algılayıcısı da bulunmalıdır. Tasarım ürünü proje gene aynı yetenek bilgi ve deneyimi olan tasarımcı algılayıcılara ulaşabilecektir. Bu algılayıcıların, giderek tasarımı bizzat gerçekleştirenlerin bile algılaması tam olamayacaktır. Mimarlık ürünü ancak gerçekleştirildikten sonra tüm ölçüleriyle algılanabilir. Bir mekanı algılayabilmek için 1/1 ölçekte içinde/dışında bulunmaktan başka yol yoktur. Bu nedenle mimarlık tasarımla bitmez, uygulama gereklidir. Uygulama tasarımcılar dışında geniş bir uzmanlık kadrosunun yardımını gerektirebilir. Ancak uygulama sürecinde bile bir oranda özellikle ayrıntılarda tasarım devam edebilir ve pratikte çoğu zaman çeşitli değişiklikler gerekir. Bu ve başka nedenlerle "yapma" eylemi tasarım ve uygulama olarak
bir bütün olup mimarlığm teknolojik, konstrüktif boyutlarını içerir. Bu savımız mimarlık tarihinin yakın bir geçmişinde etkili olmuş, rasyonalizm, fonksiyonalizm vb. bileşenlerin bazılarını öne çıkaran biçem akımları ile ilgili değildir. Hangi biçem (üslup) akımı içinde olursa olsun, bir estetik değer oluşturma çabası içinde işlev ve yapım (konstrüksiyon) öğelerinden fedakarlık etmeyi doğru bir mimarlık davranışı saymıyoruz. Tam tersi mimarlıkta güzeli yakalayabilmek ve yaratabilmek için bu öğelerin en önemli araç olduğuna inanıyoruz. Kuşkusuz teknolojinin son aşamasındaki olanakları en iyi ve doğru kullanarak tasarlanmış bir konstrüksiyon, işlevini tam yerine getiren, sosyal koşullarla uyum içinde olan bir yapı her zaman başarılı bir mimarlık ürünü olmayabilir. Estetik bir düzeye ulaşmayabilir, güzel olmayabilir. Ancak güzel olması için bu öğelerden özveride bulunmak da peşinen başarısızlığı kabul etmek anlamına gelecektir. Yani bir öznel yargı olarak işlevini yerine getirmeyen bir yapı, konstrüksiyonu hatalı bir ayrıntı bize göre baştan mimarlık dışı davranıştır. Bunu bir üslup sorunu olarak değil mimarlığın tanımı olarak vurgulamak istedik. Bu kısa ve kabaca yapılmış tanımın içerdiği bir anlam da mimarlığın ilk çağlardan beri toplumların kültürel sürekliliğinin ve kültürel etkileşiminin başlıca aracı olmasıdır. Toplumlar, uluslar bütün sanat dallarından olduğu gibi mimarlık ile de insanlığa, uygarlığa yeni bir boyut eklemenin yarışı içine girmişlerdir. Bir yönden yöresel ve bölgesel özelliklerinden evrensel değerlere ulaşılmaya çalışırken bir yönden de gelişmiş iletişim araçlarının yardımı ile herhangi bir yerdeki mimarlık olayı tüm dünyayı etkileyebilmektedir. Bu nedenle mimarlık ürününün yaratılmasında ana sorumlu olan mimar da ülkesinin ve çağının kültürünü özümsemiş olmak zorundadır. Ayrıca özellikle son yüzyılda modernizm ile başlayıp dekonstrüktivizme varana kadar çeşitlenen mimarlık akımlarını doğru değerlendirebilmesi gerekir. Bu denli önemli karmaşık ve kapsamlı bir uğraşı alanı olan mimarlıkta sözlü ve yazılı dil ile yapılan anlatımın ve söylemin gerekliliği ve zorunluluğu da tartışılmaz biçimde ortadadır. Mimarlığın kuramsal sorunlarından şimdi aktarmaya çalıştığımız basit ve güncel gerçeklerine kadar birçok şeyi dil ve söylem aracılığı ile aktaracak ve bilgileneceğiz. Ancak sonuçta mimarlığın dili tasarım, dizayn ve yapıdır. |
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]