
mona
binanın yerleşimi
Nevzat Bey,
Irmak Koleji'nde merak ettiğim bir konu, arazinin içinde binanın konumu.
Tasarıma başlarken binanın önemli bir kritermiydi? Bina formu ve arazideki
lokasyonu ile maksimum boş alan yaratmış durumda, çıkış noktanız
bumuydu? Yoldan gelen gürültü, deniz, gün ışığı bu yerleşimi ve formu
ne kadar etkiledi?
Nevzat
Sayın
Binanın arazi içindeki konumu
Her zaman en önemli
kritlerden biri (belki de en önemlisi) yapının arsa içindeki konumudur.
Burada da öyle. Birkaç belirleyici var.
1-Mevcut yapılar.
2-Korunması gereken ağaçlar
3-Marmara Denizi
4-Cemil Topuzlu Caddesi
Caddeye yakın olan bölüm oditoryum. Okul dışı kullanımlar için girişe
en yakın konumda. Denize en yakın bölüm spor salonu. Yine okul dışı
kullanımlar için ve yemekhane hemen yanındaki tenis kulubü tarafından
kolaylıkla kullanılabilir. Her iki bölümün arasında ise derslikler ve
laboratuarlar var.
Bütün bu girdilerle, yoldan ve tenis kulubünden gelecek gürültüden
derslikler korunabilirdi. Okul içindeki her birim açıldığı ortak mekan
aracılığı ile Marmara Denizi'ne uzandı. Sabah ışığını alan ve diğer
okul yapısına bakan kısımda derslikler, yoğun ağaç ve daha az ışık
alan tarafta ise laboratuarlar var. Kısacası neredeyse kendiliğinden oluştu.

rennie
Mimari tasarımının
arkasında sadece geometri mi olmalı?
Nevzat Bey'in İhsan Bilgin
ile yapmış olduğu söyleşide bir nokta özellikle dikkatimi çekti. İhsan
Bilgin "Nevzat Sayın'ın mimarlığını" oluşturan iç dinamikleri
çözmeye çalışan sorular sormasına rağmen tüm konuşma neredeyse prizma,
kütle, parçalanma, birleşme, doku, kare vb. gibi geometri üzerinde gelişmiş.
Benim sorum öncelikle hem fabrika binalarında, hem Irmak Kolejinde, hem de diğer
yapılarında Nevzat Sayın'ın sadece geometriyi ve "göz"ü mü kıstas
aldığı?
Soruyu açmam gerekirse:
Türkiye gibi bir ülkede fabrika yapıları, aynı mekanı kullanan ve gelir
dengesizliği nedeni ile aralarında uçurumlar olan iki farklı kesime hitap
eden yapılardır. Bu yüzden fabrika yapıları sadece fonksiyonel sorunlara
cevap vermenin yanısıra sosyal sorunlarla da ister istemez ilişkilidir. Oysa
Nevzat Bey, İhsan Bilgin ile yaptığı söyleşide, konuşmanın tüm eksenini
geometri üzerinde tutmayı yeğlemiş gibi görünüyor.
Aynı soru, Irmak Koleji'ne de yöneltilebilir. Özel bir okul olan Irmak
Koleji, varlığı ile Türk eğitim sistemine, pedagojiye, çocuk psikolojisine
bir takım göndermeler yapıyor mu? Ya da tasarımını etkileyen bir takım
veriler bu fiziksel olmayan sosyal katmanlardan geldi mi?
Özet olarak Nevzat Sayın'a sormak istediğim, bir yapı sadece geometrisi, yapım
sistemleri ve malzemeleri ile mi vardır yoksa bunları kullanarak başka
mesajlar da içermeli midir?
Bir başka kafamı kurcalayan nokta daha var. 1926'da Basel'de, Hannes Mayer ve
Hans Wittwer tarafından tasarlanan Peterschule, Irmak Koleji'nin bana çağrıştırdığı
bir proje oldu. Mayer'in projelerini açıklaması tamamen fonksiyona dayalı: Tüm
okul binası gün ışığı dikkate alınarak tasarlanmış. Dolayısı ile öğrencilerin
oyun ve dinlenme terası yoğun bir yerleşim dokusu içinde güneşe daha yakın
olabilmesi için binaya asılarak yükseğe alınmış. Irmak Koleji ile pek
benzerlik göstermese de, Peterschule bence Irmak Koleji ile beraber okunması
gereken bir proje. Irmak Koleji'nde Peterschule'deki gibi tasarımı etkileyen
tamamen fonksiyona dayalı kriterler var mı?

Nevzat
Sayın
2. soruya cevap
Kuşkusuz sadece geometri
veya göz veya başka bir şey değil. Oldukça karmaşık ve yoğun bir "kıstas"
yığını var Ancak kimi zaman konuşma bunlardan biri üzerinde gerçekleşebilir.
Burada da öyle.
Fabrika yapıları gerçekten de toplumun iki ucunun aynı yerde buluştuğu
mekanlar. Diyalektiğin temel kurallarından biri zıtların biraradalığı.
Burada da mavi yakalılar ve beyaz yakalılar için içiçe iki ayrı yapı var.
Girişleri, içerideki değme noktaları ve geçirgenliğin sınırları ile
olması istenenle gerçek arasındaki mekan.
Irmak'ta birkaç basit gerçeklikten söz edilebilir. Cadde ile deniz arasındaki
uzun yapıda bütün mekanlar ortak alan yardımıyla denize açılır.
Yemekhane, spor salonu gibi mekanlar birçok açıdan görünür ve ortak büyük
mekan duygusunu güçlendirir. Bu bütün okul yapısını bir FORUM alanı gibi
düşünmemizi sağlar. Alışıldık anlamda bir "ana giriş" yoktur.
Bina ile ilişki daha çok kendiliğinden kurulur.
Bütün sınıflar yere kadar inen doğrularla önlerindeki balkona açılır.
Bu, sınırlı bir alanda boğucu, kapalılık duygusunu yok eder. Son kat, özel
derslikler'e yani, öğrencilere ayrılmıştır. Önlerindeki geniş teraslarla
birlikte büyük ortak mekan duygusunu yeniden üretir ve çocukların mekanı
olmayı becerir.
Peterchule ile kurulan benzerlikten memnun olduğumu söylemeliyim. Özellikle
asılı teraslarla sınıfların önündeki balkonlar arasında iyi ilişki var.
Fonksiyona dayalı kriterleri az önce anlatmaya çalıştım. Kuşkusuz var. Ve
bence hala en önemli kriter bu; Fonksiyon.
FLuXuS
?
...sizce 'zarf'ın zerafetimi
daha önemli yoksa 'mektup' mu?
Nevzat
Sayın
Benim tercihim zarif bir mektup.
sound
mimarın tasarımını söze dönüştürmesi
de bir tasarımı mıdır?
Nevzat
Sayın
evet. bu da ayrı bir
tasarım konusu. Belki de bu yüzden tasarımın ve sözün başkaları tarafından
yapılması daha doğru. Soru-cevap iyi bir yol.
doktor
Ahşaba ilişkin
Benim sorum direk malzemeye yönelik
olacak. Irmak Koleji'ndeki, bu şekilde taşıyıcı olarak ahşap kullanımı türkiye'de
belkide ilk. Fotoğraflardan anladıgım kadarı ile iyi işçilik ve kaliteli
malzeme olarak görülüyor. Ahşap kullanımı önerildiğinde bu iki nedenden
ötürü uzak durulur. Siz bu başarılı uygulamayı nasıl gerçekleştirdiniz?
Yabancı kaynaklar etkili mi?
Nevzat
Sayin
Ahşap bizim unutulmuş geleneğimiz.
Endüstriyel olarak kullanımı ile geleneksel kullanımı arasında çok büyük
farklar yok. Olanakları çok geniş çağdaş bir malzeme olmasının yanı sıra
bildik, tanıdık bir şey. Burada kullanım kararının en önemli kriteri üst
yapı ağırlığını azaltmaktı.
aylin
kuşlar!
Selam,
Biraz anti-mimari bir soru olacak ama merak ediyorum: Santiye bittikten sonra
yuvalara kuslar gelmeye basladi mi? (Aciklama: Nevzat Bey, yanilmiyorsam Dogu
cephesindeki bloklarin bazilarini, duvar orulurken ters cevirip koydurtmus,
kuslar gelip yuva yapsin diye...Malzemeyi akla gelmeyecek bir yorumla
kullanmayi, malzemeye insaniyet katmayi bu detayda gormustum. Santiye sirasinda
kuslar gelmiyordu, ben gurultudendir diyordum; okul acildiktan sonra geldiler mi
merak ediyorum!)
Aylin (nam-i diger; primadonna)
Nevzat
Sayin
Ne yazık ki gelmedi. Gürültüden
olabilir. Çünkü çocukların sesi şantiyeden daha çok..! Kısacası niyet
iyi ama yer seçimi yanlış.
asli
dergi mimarlığı
nevzat bey,
türkiye'deki mimarlık dergileri için ne düşünüyorsunuz?
bir de bu dergileri ayakta tutan dergi mimarlığı için ne diyebilirsiniz?
devamlı aynı kişilerin aynı gündem mimarları ile röportajlar yapıp,projeleri
kendi bakış açıları ile yansıtmaları sağlıklı bir tartışma ortamının
gerçekleştirilememesinde etkili olabilir mi? tabii bir de işin fotojenik kısmı
var...
Nevzat
Sayin
Her zaman "bir bakış açısı"
vardır. Tarafsızlıktan çok taraflılığın niteliği olmalı sorun. Mimarlık
konuşulup, tartışılan bir şey olmaya yeni başlıyor ve her
"yeni" gibi kendi sorunlarını da beraberinde getiriyor. Taraflı ya
da tarafısız daha çok konuşmalıyız. "Fotojenik kısmı" hep var.
publisher
Merhaba Nevzat Bey;
Atilla Bey (Yücel) sizin mimari tavrınızı irdelerden, içinde Irmak
Okulu'nun da içinde yer aldığı bir kategori olduğunu varsayıyor ve ona göre
bu kategoride yer alan tasarımlarınızdan bazıları Gön Fabrikaları, Beyaz
Ev, Senan Dikili Evi gibi projeleriniz. Bunların kendi başına bağımsız
varolan, geometrik kurgular olduğunu, bu kurguların arsaya doğal olarak kendi
damgasını vurgulayarak onu başkalaştırdığını düşünüyor. İlk sorum
siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir tasarım kendi içindeki kurgusu ile üzerinde
yer aldığı arsayı nasıl başkalaştırır? Böyle bir çabanız var mı bu
tasarımlarınızda? Ve bir diğer sorum -yine Atilla Bey'in sizin mimarinizin açılımlarını
yaparken kullandığı ifadelere dayanarak- ilk kategoride yer alan bu
arkitektonik mantığa GÖN 2 ile başlayan, Pulver ve Banvit Fabrikalarıyla
devam eden başka temaların da -birbirini saran mekanların ve kütlelerin
birbirini tamamlayıcılığı gibi- eklenmesi söz konusu mu? Tüm bu ifadeler
karşısında siz kendi içinizde izlediğiniz süreçte bu görüşlere katılıyor
musunuz? Belli bir tasarım disiplinini benimsemekle birlikte, tasarım anlayışınızda
ilerleyen zamanla birlikte daha özgürleşmeye doğru bir eğilim (ya da istek
) var mı?
Türk Mimarlığı'nın son zamanlarda gelişimi hakkındaki görüşleriniz
nedir? 1930'lardaki Modern çıkıştan sonra sizce kaldığı yerden ama zamana
uygun olarak devam eden bir Türk Mimarlığı'ndan bahsedebilir miyiz bugün?
Teşekkürler
Nevzat
Sayin
GÖN ve BOŞLUKTAKİ BEYAZ EV için bulundukları yeri başkalaştırdıklarını
söyleyebiliriz. DİKİLİ-SENAN evi ise tam tersine bulunduğu yerde kaybolmak
üzerine kurulmuştur. Sonuç da tam olarak böyledir.
Her yapı bulunduğu yer varlığı ile değiştirme potansiyelini taşır.
Tasarımın girdilerinden biri olarak bu bilgi, nasıl kullanıldığına bağlı
olarak sonucu doğrudan etkiler. Her sorun kendi öznel koşullarıyla
belirlenip çözümleniyor. Her zaman değil ama kimi zaman çabalarımdan biri
budur.
Sanırım benim bütün yapılarım için devamlılık önemli bir özellik. Sürekliliğe
hep inanırdım ama onu inşa edeceğimi düşünmemiştim. Şimdi ben de biraz
mesafeli izliyorum ve onaylıyorum.
"özgürleşmeye eğilim" o kadar çok işleniyor ki sanırım ben öbür
uca doğru gidiyorum. Sınırlar giderek daha çekici geliyor.
1930'lardan bugüne ne yazık ki parlak bir gelişme yok. Belki de bu yüzden
-tekil çabaların dışında- yakın geçmiş olarak 1930lar benim çıkış
noktalarımdan biridir. Son on yıldır mimarlığın daha çok gündemde olduğunu
bunun da süreci ve sonucu olumlu etkilediğini söyleyebiliriz.
blur
Gön
Gön Deri birinci etap ile diğer
etap arasında inanılmaz farklılıklar var.
Sanki iki bina aynı mimarın elinden çıkmamış gibi duruyor.
Neden olabilir sizce?
Nevzat
Sayin
Gön 1.yapı bütünüyle bana
ait olan ilk yapı. Sonraki yapılarla ilgili birçok iz taşısa da ayırarak düşünmekte
yarar var. Özellikle cephelerinde gereksiz zorlanmalar olduğu çok açık. 1.
ve 2. Gön arasında ise çok zaman var.
ERDEM
EMRE
Bugüne kadar yaptığınız
projeler sizi idealinizdeki mimari anlayış açısından yeteri kadar tatmin
ettimi? Herşeyin yozlaştığı bir dünyada yaşıyor iken mimari geleceğimizi
nasıl görüyorsunuz?
Teşekkürler.....
Nevzat
Sayin
Mimarlık iyimserlikle yapılabilir
birşey. Kuşkusuz geleceğin iyi olacağını düşünüyorum. "Yeteri
kadar" mı bilmiyorum ama doygun olduğumu söyleyebilirim.
publisher

Merhaba;
Biliyorum sorum Irmakkolejine yönelik değil ama yazmadan edemeyeceğim sanırım
...Mies'in "Mimarlık Ruhun Savaş Alanıdır" sözü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tasarımlarınızda her ne kadar dingin geometriler varsa da, bunların arkasında
kendi iç dünyanızla hesaplaşmalarınız oluyor mu?...Oluyorsa, bu "savaş
alanından" bu denli dingin geometriler nasıl kendini buluyor?....
Biraz kişisel bir soru oldu sanırım ama yazmadım edemedim...
Teşekkürler
Nevzat
Sayin
Herşey "ruhun savaş alanıdır".
Mimarlık da. Kuşkusuz "Mimarlık" gergin bir faaliyet ama
"YAPI" bu gerginlik içinden çıkmış olsa da dingin olmalı. Ve
yeni savaşların alanı olmayı becerebilmeli.
tepkim
Nevzat bey,
Irmak kolejinin önünden (sahil tarafından) geçerken iki şey beni rahatsız
ediyor.
1-Çam ağacı dokusu kolej önünde kesiliyor. Eskidende mi ağaçsızdı orası?
2-Irmak'ın bez panoları. Sizi de rahatsız etmiyormu? Mimar olarak bir çözüm
öneremezmisiniz.
Nevzat
Sayın
Hiç ağaç kesilmedi hep öyleydi.
Bez panolardan nefret ediyorum ama elimden birşey gelmiyor. Belki onları
yakmalıyım.
ede
mimarinin yeri
turkiyede mimarligin yerinin
ne oldugunu ve nereye gidecegini dusunuyorsunuz?
Nevzat
Sayın
|