reklam

02 Eylül 2002 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

İstanbul'un çirkin yüzü

Yıl 1991. Mehmet Yılmaz'ın önerisini kabul etmiş, şimdi Basın Ekspres Yolu diye bilinen, TEM ile havaalanını ve E-5'i birbirine bağlayan yol üstündeki Sabah binasında, dergi grubunda çalışmaya başlamıştım. Evim Taksim Cihangir'deydi ve ben her sabah, o civarda oturan birkaç kişiyi de otomobilime alarak Dolapdere üstünden Okmeydanı'na çıkıyor ve oradan da TEM'i kullanarak gazeteye geliyordum. Tam 24 kilometre yol.TEM daha yeni açılmış. Çoğu İstanbullu böyle bir yolun varlığının bile farkında değil ya da onlara yol ters geliyor. O yüzden sabahları ve akşamları bazen hiçbir başka araca rastlamadan gazeteye gidip gelebiliyorum. Benimle yolculuk edenler hatırlayacaklar, o bomboş yolda anormal sürat denemeleri yapıyor, otomobilimin sınırlarını zorluyorum.

Bir sabah böyle işe gelirken, çevrede ilk binaların yükselmekte olduğunu
fark ettim. O sabah aklıma bir fikir geldi: Her gün yolun aynı yerlerinde durup birer kare fotoğraf çeksem, nasıl olurdu?

Aklıma gelen bütün iyi fikirler gibi bunu da hayata geçirmedim tembelliğimden. Halbuki bunu yapmış olsam, İstanbul'un son on yılda ve belki bütün tarihinde yaşadığı en yoğun yapılaşmayı gün be gün belgelemiş olacaktım.
1996 Mayıs ayında, yine Mehmet Yılmaz'ın önerisi üstüne Radikal'i çıkarma çalışmalarına katılmak üzere Doğan Medya Center'da işe başladım.
Bu bina, bilenler bilecek Bağcılar'da. Şu anda odamın penceresinden gördüğüm manzara yaklaşık 800 bin kişinin yaşadığı bir büyük gecekondu kenti. Ben bu binaya ilk geldiğimde o kentten ortada eser yoktu. En azından bu binadan bakınca kocaman bir şehir gözükmüyordu.

Aynı günde tek kare resim çekme işini burada da yapabilirdim ama yapmadım. İstanbul'un nasıl 'şehirleştiği' meselesi bir kez daha belgelenememiş oldu.
Geçen gün 30 Ağustos sebebiyle gazeteye ulaşan bütün anayollar kapatılmış olduğundan Bağcılar'ın içinden geçen uzun bir seyahat yapmak zorunda kaldım. İnanır mısınız bilmiyorum ama Bağcılar'a ismini veren köy hâlâ köy olarak yerinde duruyor. O köyün tarlaları, bir zamanlar buğday ekilen, ayçiçeği ekilen alanları ise bugün çirkin binalar tarafından, planlanmadığı için daracık kalmış yollar tarafından, sağa sola park etmiş kamyonlar tarafından doldurulmuş durumda.

Daha geçen gün Yüksek Seçim Kurulu ısrar etti diye sayım sonuçları açıklandı. Buna göre toplam nüfusun yüzde 35'i köylerde yaşıyor. Yani, son on yılın bütün tarımsal destekleme politikalarına rağmen köyler büyük bir hızla şehirlere boşalmaya devam etmiş.

Son ekonomik krizin ardından uygulamaya koymak zorunda kaldığımız Uluslararası Para Fonu destekli programın kaçınılmaz gereklerinden biri tarım desteklemelerinin bir düzene bağlanması.

Bu, desteklemelerin azalması anlamına geliyor. Desteklemenin azalması ise tarımdaki nüfusun daha da bir hızlanarak şehirlere akması anlamına...
Yani, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizde daha yeni yeni kasabalar, gecekondu diyemeyeceğim çirkin binalardan oluşan kentçikler eklenecek. Çirkinlik, düzensizlik, plansızlık katlanarak artacak.

Pazar günü okumak için sevimsiz bir yazı bu belki ama seçim yaklaşıyor, belki siyasi partilerimizin bu konuda alacak önlemleri ve bize duyuracak programları vardır diye yazdım bu yazıyı.
Bakalım partilerimiz bu işe ne diyecek?
Radikal - İsmet Berkan

 

Ağustos 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz