İstanbul'un çirkin yüzü
Yıl 1991. Mehmet Yılmaz'ın önerisini kabul etmiş, şimdi Basın Ekspres
Yolu diye bilinen, TEM ile havaalanını ve E-5'i birbirine bağlayan yol üstündeki
Sabah binasında, dergi grubunda çalışmaya başlamıştım. Evim Taksim
Cihangir'deydi ve ben her sabah, o civarda oturan birkaç kişiyi de otomobilime
alarak Dolapdere üstünden Okmeydanı'na çıkıyor ve oradan da TEM'i
kullanarak gazeteye geliyordum. Tam 24 kilometre yol.TEM daha yeni açılmış.
Çoğu İstanbullu böyle bir yolun varlığının bile farkında değil ya da
onlara yol ters geliyor. O yüzden sabahları ve akşamları bazen hiçbir başka
araca rastlamadan gazeteye gidip gelebiliyorum. Benimle yolculuk edenler hatırlayacaklar,
o bomboş yolda anormal sürat denemeleri yapıyor, otomobilimin sınırlarını
zorluyorum.
Bir sabah böyle işe gelirken, çevrede ilk binaların yükselmekte olduğunu
fark ettim. O sabah aklıma bir fikir geldi: Her gün yolun aynı yerlerinde
durup birer kare fotoğraf çeksem, nasıl olurdu?
Aklıma gelen bütün iyi fikirler gibi bunu da hayata geçirmedim tembelliğimden.
Halbuki bunu yapmış olsam, İstanbul'un son on yılda ve belki bütün
tarihinde yaşadığı en yoğun yapılaşmayı gün be gün belgelemiş olacaktım.
1996 Mayıs ayında, yine Mehmet Yılmaz'ın önerisi üstüne Radikal'i çıkarma
çalışmalarına katılmak üzere Doğan Medya Center'da işe başladım.
Bu bina, bilenler bilecek Bağcılar'da. Şu anda odamın penceresinden gördüğüm
manzara yaklaşık 800 bin kişinin yaşadığı bir büyük gecekondu kenti.
Ben bu binaya ilk geldiğimde o kentten ortada eser yoktu. En azından bu
binadan bakınca kocaman bir şehir gözükmüyordu.
Aynı günde tek kare resim çekme işini burada da yapabilirdim ama yapmadım.
İstanbul'un nasıl 'şehirleştiği' meselesi bir kez daha belgelenememiş
oldu.
Geçen gün 30 Ağustos sebebiyle gazeteye ulaşan bütün anayollar kapatılmış
olduğundan Bağcılar'ın içinden geçen uzun bir seyahat yapmak zorunda kaldım.
İnanır mısınız bilmiyorum ama Bağcılar'a ismini veren köy hâlâ köy
olarak yerinde duruyor. O köyün tarlaları, bir zamanlar buğday ekilen, ayçiçeği
ekilen alanları ise bugün çirkin binalar tarafından, planlanmadığı için
daracık kalmış yollar tarafından, sağa sola park etmiş kamyonlar tarafından
doldurulmuş durumda.
Daha geçen gün Yüksek Seçim Kurulu ısrar etti diye sayım sonuçları açıklandı.
Buna göre toplam nüfusun yüzde 35'i köylerde yaşıyor. Yani, son on yılın
bütün tarımsal destekleme politikalarına rağmen köyler büyük bir hızla
şehirlere boşalmaya devam etmiş.
Son ekonomik krizin ardından uygulamaya koymak zorunda kaldığımız
Uluslararası Para Fonu destekli programın kaçınılmaz gereklerinden biri tarım
desteklemelerinin bir düzene bağlanması.
Bu, desteklemelerin azalması anlamına geliyor. Desteklemenin azalması ise
tarımdaki nüfusun daha da bir hızlanarak şehirlere akması anlamına...
Yani, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizde daha yeni yeni
kasabalar, gecekondu diyemeyeceğim çirkin binalardan oluşan kentçikler
eklenecek. Çirkinlik, düzensizlik, plansızlık katlanarak artacak.
Pazar günü okumak için sevimsiz bir yazı bu belki ama seçim yaklaşıyor,
belki siyasi partilerimizin bu konuda alacak önlemleri ve bize duyuracak
programları vardır diye yazdım bu yazıyı.
Bakalım partilerimiz bu işe ne diyecek?
Radikal - İsmet Berkan
|