Vadim o kadar yeşildi ki
Halit Ziya, Ihlamur'daki Mabeyn Köşkü'nü
"Dolmabahçe Sarayı'nın ufaltıla ufaltıla son hadde indirilmiş bir
numunesi"ne benzetiyor...
Bazen söz biter; daha çok konuşmakla daha fazla anlatamazsınız... Yeri
gelir yazının da yetersiz kaldığı olur... Ama bazen bir fotoğraf karesi, sözün
ve yazının ötesine geçer... İstanbul sevdalısı Çelik Gülersoy 'un Yıldız'daki
ilkokul günlerini ve çocukluk anılarını anlattığı ''Bir Masal'' kitabına
aldığı eski bir fotoğraf işte her şeyi tek başına anlatan bir fotoğraf...
Ihlamur Kasrı'nın fotoğrafı...
Soldaki tepe Nişantaşı... Nişan almak için dikilmiş taştan başka bir
şey yok... Ortada Gayrettepe tepeleri... Sağda Mecidiyeköyü... Bütün
tepeler ve köyler boş... Ihlamur Kasrı'nın çevresi koru... Fotoğraf
karesine girmese de korunun yanından Fulya deresi akıyor...
Vadi eski bir mesire
Fotoğraf 1860'larda çekilmiş... Çelik Gülersoy, 1930'larda da fotoğraftaki
manzaranın fazla değişmediğini yazıyor... Bir de bugün gidin, aynı
vadinin fotoğrafını çekin... Sonra iki fotoğrafı yan yana koyun... Ne söyleseniz,
ne yazsanız yetmez!
En iyisi vadideki Ihlamur Kasrı'nı gezmek!
Vadi eski bir mesire... 18. yüzyıl başında III. Ahmet döneminin Tersane
Emini Hacı Hüseyin Ağa , sahiplendiği araziye bir de köşk yaptırmış;
mesire ''Hacı Hüseyin Bağları'' olarak anılıyor... Hüseyin Ağa,
yolsuzluktan kelleyi verince bütün malına mülküne el konuluyor... Ağanın
kellesi gidince vadinin adı da ıhlamur ağaçlarıyla Ihlamur'a dönüşüyor...
19. yüzyılın ortasında saltanat sırası Abdülmecid 'e geldiğinde...
Abdülmecid, Galata bankerlerinden 5 milyon sterlin alıp bu ilk borçlanmayla
Dolmabahçe Sarayı'nı yaptırırken.. 1850'lerde üç tane de kasır yaptırıyor...
Göksu'da, Küçüksu'da ve Ihlamur'da...
Balyan ailesinden Garabet , Dolmabahçe Sarayı'nın mimarlığını üstlenirken
Niğogos Baylan da az ötedeki Ihlamur vadisinde kasır için çalışıyor...
Nüzhetiye Kasr-ı Hümayunu
Kasır, köşk demek... Abdülmecid, Niğogos Balyan'a eli değmişken
Ihlamur'da birbirine 100 adım uzakta iki köşk birden yaptırıyor... Biri
Mabeyn ya da Merasim Köşkü ya da Hünkâr Dairesi... Öteki Maiyet Köşkü
ya da Harem Dairesi... İkisi birden oluyor Nüzhetiye Kasr-ı Hümayunu...
Nüzhet, gönül açacak yere gidip gezme; tazelik, sevinç demek...
Zat-ı şahanelerinin, Ihlamur'da köşk yaptırmalarının bir nedeni, av
partisi düzenleyerek yay gerip ok atarak gezip eğlenmek, bir başka nedeni de
şehrin içinde bir yerden bir yere giderken mola verip istirahat buyurmak...
Mabeyn Köşkü, tek katlı... Taş kaplı cephesi iğne ile oya işler gibi
bezenmiş... Merdivenden çıkıp kapıdan girince sofa... Sofanın adı; aynalı
salon... Şöminenin üstündeki altın varak çerçeveli boy aynası,
kristal... Soldaki kapıdan padişahın kabul odasına, sağdaki kapıdan kalem
odasına geçiliyor... Kabul odası, on bilemediniz on beş kişiyi alacak
kadar... Tavan ahşap oyma, oymalar altın varak... Perdeler, halılar
Hereke'den özel dokuma, vazolar ve şömineler Avrupa'dan... Tavanda, duvarda
bir santimetre kare boş yer bırakılmadan görkemli süslemeler yapılmış...
Aralara altın varak atılmış... Kapı tokmağına kadar ayrıntılara inilmiş...
Halit Ziya Uşaklıgil , Sultan Reşat döneminde sarayda yaptığı başkâtiplik
anılarını yazarken, Mabeyn Köşkü'nü Dolmabahçe Sarayı'nın ufaltıla
ufaltıla son hadde indirilmiş bir numunesine benzetiyor...
Köşke harcanan para, doğrusu küçük bir servet olmalı...
Servetin kaynağı ise Galata bankerlerinden alınan borç para...
Bunca gösteriş, Abdülmecid'in düzenleyeceği av partisi için...
Yeri geldiğinde sözü esirgememek gerek:
Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider avlanmaya!
Zat-ı şahanenin helası!
Kalem odasının arkası zat-ı şahanenin helası...
Onca Batılılaşma hevesine karşın tabii ki alla turka hela...
Kuburun çapı var, en az bir, yirmi santimetre....
Osmanlı'nın büyüklüğü her yerde belli oluyor!
Köşkün önündeki havuza karşılıklı iki aslan heykelinden su fışkırıyor...
Havuz kenarında bir aslan heykeli daha var; su içmeye geliyor... Bahçedeki ağaçlardan
sofora Japonya'dan, inka Güney Amerika'dan getirtiliyor... Ihlamurların yanı
sıra atlas sedirleri, manolyalar bahçeyi süslüyor...
Üç köy yolu kavşağı
Zevkin en küçük ayrıntıları düşünülmüş...
Fransız ozan Lamartine , Ihlamur'da Abdülmecid tarafından kabul edilmiş...
Ancak henüz kasırlar yapılmamış... Ahşap bir yapı var.. Lamartine, yazıyor:
''Padişah üç gün sonra, Avrupa kıyısında, vahşi ama zarif bir vadide
bulunan Ihlamur Köşkü'nde beni kabul edeceğini Reşit Paşa vasıtasıyla
bildirdi... Araba, yaş kumlu bir yerde; üç köy yolunun kavşağında durdu.
Arabadan indik. Kılavuzumuz en gölgeli yerden geçirerek bizi ağaçlıklı
bir düzlüğe götürdü. Bu düzlüğün sonunda, güney köylerimizdeki fakir
papaz evlerine benzeyen dört köşeli, düz damlı, tek pencereli bir yapı görünüyordu.
Üç basamaklı bir merdiven üstünde yeşile boyanmış bir parmaklık, gelmiş
olduğumuz yoldan o küçük evin taraçasına geliyordu... Kocaman yemiş ağaçları
bu taraçayı gölgeliyor; beş altı ihtiyar ıhlamur, gölgeledikleri damın
üstüne dallarını ve yapraklarını seriyorlardı...''
Demek ki Abdülmecid, bu küçük bağ evinde de ''merasim'' yapabiliyormuş...
Beyzadenin eline üç kuruş para geçmeye görsün!
Bugün dağ-taş yoğun bir yapılaşmanın ve taşıt trafiğinin içinde,
çevresini saran duvarların arkasına sığınmış Ihlamur kasırları,
Meclis'in ''milli saraylar'' ı arasında müze olarak değerlendiriliyor...
Yani giriş parayla... Mabeyn Köşkü, görevlinin refakatinde geziliyor;
Maiyet Köşkü ise kafeterya olarak kullanılıyor... Baharla birlikte,
kafeteryanın masaları bahçeye yayılıyor...
Uğursuz bir değnek
Çelik Gülersoy, Ihlamur Kasrı'nın o eski fotoğrafını yerleştirdiği
çocukluk anılarında şöyle diyor:
''Dünya hep böyle gelmişti, öyle de gidiyordu. Bizden de önce, binlerce
yıl, on binlerce yıl böyle olmuştu. Yerkabuğunun lavlarının soğuyup, üstlerinin
yeşillendiği dönemlerden sürüp gelen bir dokunun içindeydik. Bilemezdik.
Bir gün, uğursuz bir değneğin dokunup, her şeyi yok edeceğini, tahmin
edemezdik.''
Duvarların (şimdilik) koruduğu 25 dönüme yakın arazisiyle Ihlamur kasırları,
beton ve asfalttan kaskatı kesilmiş vadinin içinde duruyor ve Mabeyn Köşkü
o eski fotoğrafla ses vermeye çalışıyor:
Vadim o kadar yeşildi ki...
Cumhuriyet
|