Başlangıçta, 100 milyon dolara 1992 yılına bitmesi düşünülen WDCH,
274 milyon dolara on beş yıl sonra tamamlandı. Bu zor süreçte, tasarım değişti,
farklı malzemeler dahil edildi ve proje son formunu aldı.
WDCH, Dorothy Chandler Pavillion ve Arata
Isozaki'nin Çağdaş Sanatlar Müzesi'nin karşısında, tipik bir dörtgen
yapı adasında konumlamaktadır. Düzensiz yapraklarıyla açmak üzere
olan bir çiçeği anımsatan bu merkezi kompozisyon, Los Angeles kent
merkezi ızgara sisteminin içinde cazibeli bir kentsel odak noktasına dönüşür.
Gehry tarafından ilk başta kireçtaşı olarak tasarlanan
WDCH'nin, daha
sonra işverenin metal malzemesini tercihi ve bütçe kısıtlamaları
nedeniyle, dış kaplaması işlenmiş paslanmaz çelikle değiştirilmiştir.
Günün saatine göre yapı, ışığı farklı yansıtan dış yüzeyiyle
beklenmedik etkiler doğurur ve her seferinde ziyaretçileri farklı bir görsel
deneyim sunarak onlara sürpriz yapar. Vakıf sahiplerinin odası diye anılan kütle,
parlak ve ayna gibi yansıtıcı yüzeyiyle genel yapıdan ayrışır. Bu
burkulmuş dış yüzey interaktif bir etki oluşturup çevreyi, deforme
ederek yeniden bizlere yorumlar.
Yapı yükseldikçe dış metal yüzeyler bir basamak arkaya çekilerek,
ziyaretçilerin tırmanıp yürüyebileceği platformlar sağlar; yüzeylere yakınlaşan,
bu balkonlar kent merkezinin panoromik manzaralarını sunar. Balkonlar, yapı
çevresinde, ikinci katta yer alan Garden Plaza'da başlayıp yine orada biten bir hat oluşturur.
Bu taş kaplı teraslandırılmış Garden Plaza'da, iki küçük anfitiyatro
ve Lillian Disney'ın anısına, koleksiyonunu yaptığı mavi Delft çinisinden,
gül şeklinde bir çeşme bulunur.
Ziyaretçiler, kıvrımlı ana giriş merdivenini çıktıktan sonra içeriye,
dış metal cephenin eteklerinden süzülerek girerler. Ana lobi mekanında, 6.5
metre yüksekliğinde, içine aydınlatma ve havalandırma elemanları gizleyen
ağacı anımsatan kolonlar bulunur.
Her zaman kamuya açık olan bu
mekan, caddenin paralelinde uzanır ve gün boyunca iyi havalarda
katlanabilen cam panellerin kalkmasıyla Grand Avenue'ye doğru yayılır.
Kimi kullanıcılar için bu sosyal çevre, işlerine giderken kullandıkları
bir geçiş mekanına dönüşebilir, kullanıcılar caddeden ya da otopark alanından giriş
yaparak kafeye, bilet gişesine, restorana, hediyelik eşya dükkanına
gidebilir ya da hiç bir aktiviteye katılmadan sadece bu mekanda vakit geçirebilirler.
Bu sosyal ortam, yapının sadece entellektüel sanat ve izleyenlerine ev
sahipliği yaptığı diğer konser salonlarının aksine günlük hayatın bir
parçası olarak kullanılabilmesine olanak tanır.
Lobileri geçtikten sonra, içeride, merkezi sahneyi 360° derece çevreleyen
2.265 kişilik bir oditoryum saklıdır. Sahnenin merkezde yer alması ve oturma
alanlarının sahneye çok yakın mesafede olması, samimi bir ortam yaratır.
Üstelik bu voyeristik oturma şekli dinleyiciyi, gösterinin doğal bir parçası
haline getirir.
Ana sahnenin arkasında merkezi olarak yerleştirilmiş ve tüm mekanın odak
noktası durumunda olan, 6.065 ahşap ve metal borudan oluşan bir org bulunur.
Oditoryumun iç kaplaması bal renkli Douglas köknar kerestesinden yapılmış
panellerden oluşur. Asılı bir kumaş gibi duran ahşap tavan, orkestranın
150 metre üzerinde yüzer. Ritmik yerleştirilmiş ahşap bantlar ve gizli çatı
ışıklıkları ile indirekt gün ışığının içeri alındığı,
birbiriyle uyumlu bir biçimde çakışan yüzeylerin sürekli akışkanlığı
ile kişi, müziği adeta gözünde canlandırılabilir.
Mimarisinin yanısıra, konser salonunu başarılı kılacak olan bir diğer
unsur da akustik özellikleridir. Projenin başından beri Gehry ile birlikte çalışan
Japon akustik danışmanı Yasuhisa Toyota'nın önerileri üzerine tavanın ahşap
bantlarını eğerek ideal ses elde edilmiştir. Salon inşa halindeyken, bazı
müzik testleriyle akustik optimizasyonu artırmak amacıyla, bantların açıların
ve ahşap yüzeylerin konumlarının ince ayarları yapılmıştır. Dıştan
gelecek sese karşı yalıtım için ise salon iki kat alçı duvarla çevrelenerek
izole edilmiştir. Orkestranın ilk provasıyla salonun ses kalitesi orkestra şefi
Salonen tarafından onaylanmıştır.
Gehry'nin mimarlığını eşsiz kılan en büyük özellik duyusal ve
romantik tasarım anlayışını gelişmiş üretim teknolojisiyle birleştirme
biçimidir. Havacılık ve araba tasarımı endüstrileri için geliştirilmiş
olan Fransız yapımı CATIA adlı programı ile bu tarz geleneksel olmayan
tasarımların üretimi ve imalatı mümkün kılınmıştır. Söz konusu yazılım,
ileri kompleks yüzey anlayışı ile malzeme kapasitesini sayısal olarak
kontrol eder ve inşa giderlerinin düşmesine yardımcı olur.
Sonuç olarak, WDCH'nin mimari deneyimi başlı başına bir etkinlik olup müzik
performanslarına iltifat eder. Gehry'nin bu insancıl, sivil yapısı entellektüel
sanat için bir anıt olmanın yanında herkesin zevk alıp bir parçası
olabileceği bir mekan olmuştur.
Saffet Kaya Bekiroğlu
Saffet Kaya Bekiroğlu, 1973 yılında Lefkoşe'de doğdu. İTÜ Mimarlık
Fakültesi Mimarlık Bölümü'nden mezun olduktan sonra 1998 yılında "En
Başarılı Tez Çalışması" ödülünü alarak Kaliforniya Üniversitesi'nden
yüksek lisansını tamamladı. Bu tarihten itibaren Gehry ve Ortakları mimarlık
ofisinde bir parçası olarak Frank Gehry ile birlikte çalışmaya başladı.
Bu dönem içerisinde, Walt Disney Konser Salonu, MIT Bilgisayar Mühendisliği
Araştırma Bölümü, Kudüs Tolerans Müzesi gibi pekçok uluslararası
projede çalıştı. Bunların yanında Morphosis ve Mark Mack gibi firmalarla yüksek
nitelikli konut çalışmaları yapmıştır.
Mimarlık çalışmalarının dışında, UCLA, SCI-Arc, Los Angeles Woodbury
Üniversitesi ve Barselona ESARQ-UIC'de misafir öğretim görevlisi olarak jürilere
katılmıştır.
Bekiroğlu'nun esas ilgi alanı, fiziksel ve gelişmiş tasarım tekniklerini
kullanarak kompleks bir geometriye sahip mimari projelerin geliştirilmesidir.
» Proje çizimleri
için tıklayın.
|