Arkitera Diyalog

Sibel Bozdoğan

Modern Yaşamak: Erken Cumhuriyet Kültüründe Kübik EvTarihten Günümüze Anadolu'da Konut ve Yerleşme
Çeviri: Zeynep Rona

Üst sınıf ev kültürü ve aile yaşamının Avrupa örneği doğrultusunda dönüşüm geçirmesi Kemalist Cumhuriyet'in Batılılaşma reformlarından en az yarım yüzyıl öncesine tarihlenir. A. Duben ve C. Behar'ın, Cumhuriyet'ten hemen önceki İstanbul ailesi üzerine yaptıkları kapsamlı araştırmada belirttikleri gibi, 1 Tanzimat'tan başlayarak İstanbul'un bürokrasi ve ticaretle uğraşan seçkinlerinin evlerinde yalnızca Avrupa (özellikle de Fransız) kültürünün sofra görenekleri, burjuva terbiyesi, giyimi, zevkleri, mobilyalarının yanı sıra Avrupa'nın aile, evlilik ve ev yaşamı kavramları da benimsenmiştir. En önemlisi aile içinde karı-kocanın birbiriyle arkadaşlığının, çocuk sağlığı ve yetiştirme biçimleri'nin vurgulandığı bir "demokratikleşme" gözlemlenmeye başlamıştır. 1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde, İstanbul'da, geleneksel geniş aile yerine, çekirdek aile kavramı çoktan benimsenmeye başlamıştı; en azından (her ne kadar Türkiye'de bugün bile geniş aile bağlarının bütünüyle yok olmadığı bir gerçekse de) genel konut mekanı bağlamında bu böyleydi, hatta "İyi' hallilerin evlerindeki harem-selamlık ayrımı geçmişte kalmıştı bile". 2 Bahçe içindeki geleneksel ahşap "Türk evi" -ki bu geleneksel Türkyaşam kültürünün (Wohnkultur) 3 400 yıllık kültürel ikonuydu- daha henüz Cumhuriyet'in Batılılaşma'sından ve modern yaşam simgesi olarak "kübik ev"in ortaya çıkmasından önce, artık Batılılaşmış İstanbul seçkinlerinin gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalmaya başlamıştı.

1930'larda Modern Yaşam İmajı
Erken Cumhuriyet dönemini bir önceki dönemden ayıran, geleneksel Osmanlı/İslam toplumundan, bütünüyle Batılılaşmış, modern ve laik bir topluma geçişi amaçlayan Kemalist "medeniyet değişikliği" projesinin topyekunluğu ve köktenciliğiydi. Yüzyılın başında tipik Osmanlı bürokratının günlük yaşamı ve özel konutu, eski görenek ve alışkanlıklarla Batı göreneklerinin ilginç bir kanşımını sergilemekteydi.4 Oysa Cumhuriyetçi seçkinler, gerçek yaşamda olmasa bile en azından kuramsal boyutta, geleneklerden daha kesin bir kopuşun peşindeydiler. 1930'lar boyunca "modern" ve "asri" (çağdaş) sözcükleri, her türlü yeniliği, ilericiliği, yeni bir plan ve mekansal düzen (geleneksel evlerin işlev farklılığı gütmeyen odaları ve geniş sofalarına karşılık, koridorlar ya da giriş holü çevresine dizili, işlevleri belirlenmiş odalar) sunan Batı üsluplu ev ve apartmanlarda (Res.1) sürdürülen yeni yaşam kültürünün arzu edilen niteliklerini belirtecek biçimde eşanlamlı kullanılmıştır. Söz konusu modern Wohnkultur, sürekli kendi karşıtı olarak sunulan geleneksel ev imajıyla birlikte anılmıştır: "Gelinler, güveyler, babalar ve analarla birarada yaşanılan konak ve köşk devri olmuştur"5 ya da başka bir mimarın değişiyle, "Makina asrımızın görüş ve terakki tarzlarının ve yaşama şartlarının eskisine göre değişmiş ve farklı olmasıyladır ki, bizim geniş sofaları olan zengin ve büyük ahşap evleri kullanmak artık ağır gelmektedir"6 ifadelerindeki gibi. Böylece modern ev ve evin iç düzeni, bütün bir ulusu modern yaşam konularında kurumsal boyutta eğitme amacıyla, uygarlığın, ilerici bir aracı olarak öne sürülmüştü. Aylık popüler Modern Türkiye Mecmuası'ndaki bir makalede gururla şu gözlem dile getirilmiştir: "Avrupalı için ev sırf şahsın olan hususi birşeydir. Bizde ev, şimdi şimdi bu medeni seviyeye yükselen bir müessese ve teşkilat olmaya başlamaktadır... Türk vatandaşı, birçok iyi şeyi olduğu gibi, meskeni de cumhuriyet devrinde tanımış bulunuyor. Ve işte bunun için bizde ev yapmak, ev döşemek fikirlerinin pek yeni olması yüzünden, içimizde hemen hemen ekserimiz güzel ev yapmayı, güzel yerleşmeyi bilmiyoruz."7

Modern ev üzerindeki Cumhuriyet söylemi, her şeyden önce, hepsi de Jön Türkler'le birlikte benimsenmeye başlayan düşünceler doğrultusunda, çekirdek aileye, özellikle de ulusal görev olarak anneliğe ve ulusal yeniden doğuşun "ocağı" ya da kutsal mekanı olarak aile evine yüklenen ulusalcı vurgulamanın bir uzantısıydı.8 Kemalist dönemde kadının "kurtuluşu" meselesinin, bugün bildiğimiz iç çelişkilerine de işaret eder biçimde, kadının yaşamının ev dışında ve işyerinde odaklaşması düşüncesi, önde gelen birçok Cumhuriyetçi aydın tarafından küçümsenmekteydi.9 İdeal örnek hala yaşam dünyası ev ya da "aile yuvası" olan aydın bir eş, anne ve arkadaş olan kadındı. İdealize edilen bu yuva imajı, yuvayı kuran kadının becerisiyle zevkli ve tutumlu bir biçimde düzenlediği "güzel, rahat, sade ve kullanışlı" modern evdi. Bir aile dergisinde "yazlık villa" tasarımına eşlik eden bir yazıda şöyle deniyordu: "İşte size saadet yuvası...Ucuz, güzel havadar bir köşk. Bir banyo, bir mutfak, geniş ve havadar bir yatak odası ile biryemek odası ve salondan ibaret Akşam yemeklerinizi zarif zevceniz ve güzel çocuğunuzla beraber yemek odasının önündeki taraçada yiyebilir, sonra da şezlonglara uzanarak tatlı tattı konuşabilirsiniz."10 Bu çalışma için taranan Muhit, Yedigün, Modern Türkiye Mecmuası ve Yenigün gibi dönemin birçok resimli dergisinde, evlerin planları ve dış görünümleri (Res.2) yanında iç düzenlemelerle eşyanın, "Avrupa ve Amerikan evlerinde olduğu gibi" (çay ve kahve için küçük yan sehpalar, geniş abajurlu masa lambaları, döşemeyle uyumlu perdeler vbg) düzenleniş biçimlerini anlatan bilgilere de yer veren ev örneklerine özel bölümler ayrılmıştı.11 Her ne kadar bunların çoğu doğrudan Ladies' Home Journal, Woman's Home Companion ve Scherl's Magazine gibi Batılı kaynaktan alınmışsa da, 1930'ların sonunda Emin Necip Uzman'ın, popüler Cumhuriyet dönemi dergisi Yedigün'ün (Res.3) "Ev" bölümünde yer alan haftalık katkıları gibi, başka Türk mimarlarının da tasarımları diziler halinde yayımlanmaya başlamıştı.12

Yayımlanan bu tasarımların çoğu, 1930'larda gündelik konuşma diline giren ve mimarlıkta, o tarihlerde artık her yerde ilerici mimarların söylemi haline gelmiş olan Modern Mimarlık'ın estetik kurallarını (düz çatılar, geniş teraslar ve çıkmalar, yuvarlak ve/veya çıkıntılı, yalın kübik hacimler, kesintisiz denizliklerle balkonlar ve bezemeden annmışlık) yansıtan "kübik ev"di. Le Corbusier'nin düşünceleri, özellikle de örnek alınan Savoie Villası (1929), bütün bir kuşak Türk mimarlarının esin kaynağı olmuştu.13 Ayrıca aynı yıllarda, sosyalist Alman mimarların küçük konutlarla ve seri üretimle ilgilenmeleri, Bekir İhsan'ın "Küçük Ev Projeleri"nden de (Res.4)14 anlaşıldığı üzere, Cumhuriyet mimarlarının popülizmine ve burjuva karşıtı duygularına da sesleniyordu. Daha 1929'da Muhit dergisinin mimarlık editörü Samih Saim, derginin "Pratik, İktisadi ve Sıhhatli Evler" bölümünde tanıttığı "Kübik Bir Ev"le (Res.5) ilgili olarak "Bugün mimarlık 'kübik' kelimesinin manasında idealini bulmuş addedilebilir...Bina aslında sade ve basit görünmekle beraber, asrın bütün bedii ve fenni tekamüllerini bünyesinde taşıyan kamil bir eserdir" diyordu.15 Ancak popüler yayınlarda sözü edilen tek üslup "kübik" değildi.

Kübik, Koloni Dönemi Amerikan villalarıyla Alman Heimatstyle kulübelerden, arkadlı verandaları ve loggia'larıyla "Akdeniz tarzındaki villalar"a kadar uzanan geniş bir yelpazenin sunduğu çeşitlerden yalnızca biriydi.16 Mimar'da (ya da 1834'ten sonraki adıyla Arkitekt'te) ise, mesleki açıdan Yeni Mimari'nin (Modern Mimarlık'a o dönemde dendiği gibi) ilkelerine bağlı kalınması konusunda daha az ödün veriliyordu. Örneğin, Emin Necip Uzman'ın 1938'de Yedigün'de yayımladığı tasarımlarla, 1936'da Arkitekt'te yayımlanan "Karşıyaka'da Bir Villa" projesi arasındaki fark bu durumu kanıtlar. Bunlardan birincisi daha çok rustik kırsal villaları (XI-286, 1938), şaleleri (XI-284, 1938) ya da çiftlik evlerini (XI-281, 1938) anımsatırken, ikinci örnek, ayaklar üstünde yükselmesi, düz çatısı, serbest planı, serbest cephesi ve yatay pencere bantlarıyla, örnek alınan Corbusier türünün yetkin bir örneğiydi (Res.6). Ancak çoğu kez bu tip kübik evler hiçbir zaman uygulanmamış, düz çatılardaki teknik zorluklar bu tipin uygulama olanağını büyük ölçüde azaltmış ve 1930'lar boyunca da pahalı bir malzeme sayılan betonarme, yalnızca döşeme plağı ve konsollarda kullanılırken, tuğla duvarlar, pencere açıklıklarının küçültülmesini zorunlu kılmış, yüksek modern estetiğin en önemli imgelerinden biri sayılan bölüntüsüz "cam duvarlar" olanağını gündem dışı bırakmıştır. 1930'ların popüler dergilerindeki iç mekan örnekleri ve döşemeleriyle ilgili görüşlerde de rastlanan "kübik eşya" terimi, eski evlerdeki dönem mobilyalarının iriliği ve aşırılığıyla karşıtlık oluşturan, kullanışlılık, hafiflik, kolay bakım, bezemeden arınmış basit geometrik tasarım (Res.7) gibi modern, hareketli mobilyalarda aranan nitelikleri vurgulamak için kullanılmıştır. 

Mimarlar, bütün tasarım alanlarında uzman olduklarını kanıtlayarak otoritelerini meşrulaştırmak amacıyla bütüncül tasarım ya da Gesamtkunstwerk (iskemleden duvara asılan resimlere ya da vazodaki çiçeklere kadar tutarlı bir modernist sezgiyle, her nesnenin ve eşyanın tasarlanması ve düzenlenmesi) ilkesini savunmuşlardır. Türk mimarlarının meslek dergisi Mimarlık'ın ilk sayısında Aptullah Ziya şunları yazmıştır: "Bugün artık bütün cihan teslim etmiştir ki mimar evimizi yağmura güneşe karşı muhafaza için yapıp giden bir amele değil, bize içtimai hayatımızda yol gösteren...[bizi] temiz sıhhatli bir şekilde yaşatmak için çalışan bir mütefekkirdir. Evimizin dışıyla nasıl meşgul olmuşsa, içiyle de aynen ve belki daha ziyade meşgul olur."17 Bu makaleye eşlik eden perspektif çizimleri bütünüyle Batılı iç mekanlara, geometrik mobilya tasarımlarına, Bauhaus'tan esinlenen aydınlatma elemanlarına, kaygan, parlak yüzeylere ve 19. yüzyılın ortalarından beri oturma/çalışma odalarının bir köşesini süsleyen ve kuşkusuz Batılılaşma'nın simgesi olan piyanoya yer vermekteydi (Res.8). Gerçek yaşamda ancak birkaç Cumhuriyet dönemi iç mekanı bu imaja uyuyordu; çoğu durumda 1930'ların en yeni "kübik" görünümlü evlerinin içi, çok sayıda, oldukça eklektik (seçmeci) mobilyalarla doluydu (Res.9, 10).

Örneklerin tasarımlarına eşlik eden tanımlarda sık sık tekrarlanan temalar dönemin Batılılaşmış ev yaşamına ilişkin istekleri ve idealleri yeterince canlı bir biçimde ortaya koymaktadır. Bunlardan biri çay ya da kokteyl partileri ve özellikle de açıkça erken Cumhuriyet döneminin bir tutkusu haline gelen dans (Res.11) gibi yeni eğlence biçimlerinin vurgulanmasıdır. 1930'larda çıkan popüler dergilerde ve meslek dergilerinde yer alan örnek evlerin çoğunda, gereğinde dans edilebilecek geniş salonlar, büyük teraslar ya da düz çatılar bulunmaktaydı (Bkz. Res.2). Ancak Cumhuriyet'in modern ev ideali son derece ütopik ikili bir yadsımayı da gündeme getiriyordu. Bu, yalnızca, artık tarihsel yanlış olarak terk edilen geleneksel ahşap eve değil, aynı zamanda Batılılaşmış yaşam biçimlerinin aşırılığı olarak nitelenen şeylere de getirilen bir eleştiriydi. Tıpkı idealize edilmiş Kemalist kadının, hem eğitimsiz geleneksel Osmanlı kadınına hem de Cumhuriyet yazan Peyami Safa'nın tiplemesiyle lüks salonların aşın Avrupalılaşmış süs bebeklerine ve onların dejenere yaşamlarına bir eleştiri olması gibi.18 Sağlık, temizlik ve rahatlık temaları da, Cumhuriyet kuşağı için gözden düşen geçmiş ile idealize edilen asrilik arasında kurulan ikili karşıtlığı vurgulayan bir başka saplantıydı. 1934'te yazılan bir makalede şu satırlaca rastlanmaktaydı: "Eski evlerde mehtabın saltanatı vardı. Şimdi her tarafı camlı binalarda güneşin saltanatı başlıyor. Ruhumuzu yükseltmek için bol ışıklı bir ev, belimizi ağrıtmayan koltuklar, yorulan gözlerimizi dinlendirecek bir bahçe, pislikten doğacak hastalıkların önüne geçecek bir banyo..."19 Kentsel apartmanların ve sıkışık bir yaşamın bahçeli evlere yeğlemesine, Cumhuriyet kuşağının getirdiği paradigmatik eleştiri, daha sonra değinilecek olan daha geniş ideolojik boyutlara sahip olmakla birlikte, çoğu kez sağlık ve temizlik koşullanna bağlanıyordu.20 

İdeal modern ev tanımlamasında, evin teknik yanları ve modern hizmetler de rahatlığa ilişkin bir başka önemli konuydu; özellikle de sıcak su, ısıtma sistemleri, uygun havalandırma, aydınlatma ve ev aletleri için gerekli olan elektrik (Res.12), hatta bir mimarın belirttiği gibi "elektrikle ısıtılmış yataklar" için.21

Bütün bu modern konfor araçları, kadınları ev işlerinin sıkıntısından -yemek pişirmek, temizlik/çamaşır yıkama vb. geleneksel evlerde yapılan bitip tükenmez işlerden- kurtaracak yeni olanaklar olarak yüceltilmişti. Ancak süregelen kültürel ve toplumsal kabuller ev dışında çalışan kadın düşüncesine karşıydıysa da (Kemalizm'in bu düşünceyi resmen onaylamasından ve desteklemesinden sonra bile), kadın dergilerinde (Res.13) yer alan teknik donanımlı/son derece kullanışlı laboratuvar benzeri mutfak imajları, endüstrileşmiş Batı'daki özgün bağlamlarından yoksundu.22 Modernist kitle kültürü ile yaygın bir orta sınıf burjuva yaşamının olmadığı bir durumda böylesi minimal ve kullanışlılığa yönelik tasarımlar, Cumhuriyet döneminin hala oldukça geniş zengin ailelerinin (çoğu kez bir-iki akrabanın, hizmetçilerin ve bahçıvanın birlikte yaşadığı evlerin) ya da Türk yemek yeme alışkanlıkları ile uzun ve zahmetli yemek hazırlama kültürünün mekansal gereksinimlerini yansıtmaktan çok uzaktı.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 C. Behar ve A. Duben, Istanbul Households: Marriage, Family and Fertility 1880-1940, Cambridge, 1991.

2 a.e., 223.

3 Bu konuda en kapsamlı çalışma S. H. Eldem'in üç cilt halinde 1984'te yayımlanan Türk Evi'dir.

4 Bkz. P. Dumont, "Said Bey - The Everyday Life of An Istanbul Townsman at the Beginning of the Twentieth Century", The Modern Middle East, yay.haz. A. Hourani vd., Berkeley, 1993, 271-287.

5 A. Ziya, "Binanın İçinde Mimar", Mimar, 1-1, 1931, 14.

6 B. Ünsal, "Kübik Yapı ve Konfor", Arkitekt, IX-3/4, 1939, 60.

7 "Ev Nedir ve Bir Ev Nasıl Kurulmalı?", Modern Türkiye Mecmuası, 1-1, 1938,

8 Bkz. C. Behar ve A. Duben, a.g.e. Bu söylem, faşist İtalya'da modern ev mimarlığı ve "kadının ulusallaştırılması" ile ilişkilendirilen ve birçok Türk mimarının ideal olarak nitelediği söylemle aynıdır. Bkz. V. Grazia, How Fascism Ruled Women, Berkeley, 1992. Modern mimarlığın ulusallaştırılması G. Ponti'nin paradigmatik "La Casa Italiana" (Domus, 1-1, 1928) başlıklı makalesinde de ele alınmıştır.

9 Bu tür "erkekleşmiş kadın" R Safa tarafından eleştirilmiştir ("Modern Türk Kızı", Modern Türkiye Mecmuası, 1-1, 2 ve 3, 1938). Aynı konu Hüseyin Cahit Yalçın'ın "Değişen Kadın" (Yedigün, VII-158, 1936, 5) adlı makalesinde de yinelenmekte, ayrıca kadınlar tarafından da desteklenmekteydi. Bkz. M. Muzaffer, "Memuriyet Sizin Olsun, Yeni Kavuştuğum Evim Bana Yeter", Muhit, IV-46, 1932, 36-37.

10 "Yazlık Köşk", Yenigün, 1-13, 1939.

11 Örneğin Muhit'te "Ecnebilerden Odalarımızın Tezyini ve Tefrişi Hakkında Neler Öğrenebiliriz", 1-4, 1929, 302-303; "Güzel Ev", 11-14, 1929, 1112-1113; "Modernist Bir Yatak Odası", 11-15, 1930, 1186-1187.

12 Zeki Sayar'ın Üsküdar'daki Kamil Bey Evi (IV-41, 1932, 61) ve Aptullah Ziya'nın Adana'daki Ali Rıza Bey Evi (IV-38, 1931, 56), Mimar'ın izniyle Muhifte yayımlanmıştır.

13 Behçet Bedrettin bir makale dizisinde "Mimarlıkta İnkılap" başlığı ile yazdığı yazısını, Savoie Villası'nın bir fotoğrafı ile birlikte yayımlamış ve bu "inkılabı", Türkiye'deki "Kemalist İnkılap"la ilişkilendirmişti ("Mimarlıkta İnkılap", Mimar, ll-8, 1933, 245-247 ve "Türk İnkılap Mimarisi", Mimar, III-9/10, 1933, 265-266). Mimarların meslek dergisinin dışında popüler dergilerde yapıtlarına ve düşüncelerine yer verilen tek mimar Le Corbusier'ydi. Örneğin Corbusier'nin, "makine-ev" üzerine geliştirdiği tartışmalı düşünceleri, Adnan Cemgil tarafından çevrilerek, sanat, kültür ve felsefe dergisi İnsan'da yayımlanmıştı ("Makina Medeniyetinden Beklediğimiz Ev", İnsan, 1-3, 1938, 228-232).

14 B. İhsan, "Küçük Ev Projeleri", Mimar, 1933, 17-18, 53-54. Bu evler de yalnızca konut sahiplerinin kimliğine ve statüsüne bağlı olarak boyut açısından değişiklik gösteriyor; ama bunun dışında aynı soyut kübik estetiği, ağırbaşlı sadeliği ve tasarım tutumluluğunu yansıtıyordu. Modern Akım içinde, Almanlar'ın siyasal köktenciliği ile Le Corbusier'nin programının burjuva reformizmi arasındaki kesin bölünme için bkz. G. Cuicci, "The Invention of the Modern Movement", Oppositions, 24, 1981, 69-89

15 S. Saim, "Kübik Bir Ev", Muhit, 1-10, 1929, 786.

16 "Üç Katlı Akdeniz Tarzı Güzel Bir Villa", Yedigün, XI-276, 1938, 22.

17 A. Ziya, "Binanın İçinde Mimar", Mimar, 1-1, 1931, 19.

18 R Safa, "Modern Türk Kızı". P. Safa'nın tanımındaki üçüncü olumsuz tipleme, daha önce de sözü edilen "erkekleşmiş kadın"dı.

19 "Güneşin Saltanatı", Yedigün, 11-39, 1934, 11.

20 Ömeğin, Dr. Ali Rıdvan, "Bahçesiz Ev, Ciğersiz Adam", Yedigün, III-54, 1934, 5, 23.

21 A. Ziya, a.g.e., 14-19. Yedigün'de "Yarının Evi" adlı makalede (VI-148, 1936, 6-7) şöyle denmektedir: "Evlerin en rahat ve en medeni tesisattarı istifade edenleri Amerika'da bulunmaktadır...Elektirik orada her işi gören binbir marifetli ve başı yumuşak bir hizmetçi haline girmiştir. Odaları süpüren, tozları alan, biraz soğuk olunca evi derhal ısıtan, sıcaklık gelince soğuk havayı temin eden, saatleri istenen, musluklara soğuk ve sıcak suyu götüren, mutfak işlerini gören, bulaşığı yıkayan, her odayı gözleri yormayacak tatlı bir ışıkla aydınlatan bu Elektrik adlı hizmetçidir."

22 Özellikle Almanya'da sosyalist Weimar denemeleri ve G. Schütte-Lihotsky tarafmdan, Taylorizm'in ilkelerini ve mutfak içlerinin rasyonelleşmesini göstermek için tasarlanan paradigmatik "Frankfurt Mutfağı" için bkz. G. Schütte-Lihotsky, "Rationalisierung im Haushalt", Das Neue Frankfurt, 1-5, 1926-1927, 120-123.

Kübik Ev, Genç Mimarlar ve Cumhuriyet Seçkinleri
Mimar Behçet Ünsal, "Kübik Ev ve Konfor" adlı önemli bir radyo programında, başka ülkelerde de pek çok ilerici mimarın savunduğu aynı Modernist polemiği seslendirerek, modern biçimlerin, evrensel, akılcı ve tarihsel açıdan kaçınılmaz olan ve Kemalist Türkiye'nin yeni yeni yakalamaya başladığı Zeitgeistin ifadesi olduğunu ileri sürüyordu. Ünsal'a göre, gelişen yeni teknolojiler ve dünya görüşleri sonucunda yaşam biçimlerinin değişmesiyle "yuvarlak çıkıntılı ve köşe pencereli yeni şekil yuvaya, apartmana taşınmanın zarureti"23 ortaya çıkmıştı. Birçok genç Türk mimar da Ünsal gibi 1930'lar boyunca modernist biçimleri belirlediği öne sürülen akılcı/işlevci ilkeleri ve teknik/yapımsal gereksinimleri vurgulamış ama, her fırsatta "kübik" teriminin üslupsal/biçimci çağrışımlarından rahatsızlık duyduklarını da belirtmişlerdir. Bu mimarların çoğu, 1920'lerin sonunda mimarlık eğitiminde Fransız Beaux Arts (Güzel Sanatlar) modelinin akademik geleneğinden Alman/Orta Avrupa modernizmine köktenci bir geçiş yapan İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nin yeni mezunlarıydı. Büyük kamu projeleri alma olanağına sahip olmayan bu mimarlar (Projelerin çoğu Alman ve Avusturyalı hocalara veriliyordu) bütün dikkatlerini evlere ya da "mesken mimarisi"ne odaklamışlardı.24 Aralarında sivrilen ve erken Cumhuriyet döneminin en önemli konutlarını tasarlayan Seyfettin Arkan, Zeki Sayar, Abidin Mortaş, Aptullah Ziya ve Bekir İhsan gibi arkadaşlarının yapıtlarına mesleki dergileri Mimar/Arkitekt'te geniş yer veriyorlardı. Kübik, üslupsal belirleyici olarak hem kent apartmanlarına (Res.14), hem daha küçük çok birimli "kira evleri"ne (Res.15, 16) hem de tek aile evlerine ya da bahçe içindeki villalara (Res.17, 18) eşdeğerde uygulanabiliyordu. Ancak "kübik ev"in en ideal türü ya da paradigması 1930'ların Modernist söylemi içinde, her zaman doğayla iç içeliğinden, güneş ışığına ve sağlıklı yaşama olanak tanıdığından yüceltilen bağımsız, tek aile evi ya da villası oldu.

Konunun ideolojik yönüne değinmek gerekirse, pek çok Cumhuriyet aydını, küçük tek aile evini, büyük kentlerdeki çürümüşlüğe/kozmopolitliğe ve apartman yaşamının sağlıksızlığına karşı bir ideal olarak yüceltiyor, başkaları da açgözlülüğün, kar amacının ve toprak spekülasyonun, İstanbul'da, apartman yapımının artmasına neden olduğundan dem vuruyordu.25 Hüseyin Cahit Yalçın, 1938'de Yedigün'deki bir köşe yazısında Ankara'nın imajını şöyle övüyordu: "Yeni Ankara günden güne artan nüfusunu barındırmak ve yeni Türkiye'nin merkezini kurmak vazifesiyle karşılaştığı zaman, birer kışla gibi koca koca apartmanlar kurmayı değil, bahçeler içinde küçük ve modern evlerden mürekkep şirin bir şehir vücuda getirmeyi tercih etti, bize bir Yenişehir verdi."27 Gerçekten de Ankara modern bir başkent olarak kurulurken (İstanbul'un kozmopolitliğine ve çürümüşlüğüne karşı gençliğin, idealizmin ve yurtseverliğin simgesi olarak), Yenişehir ve Çankaya gibi yeni semtlerde, bürokratlar, askerler ve meslek sahipleri gibi genç Cumhuriyet seçkinlerini barındıracak çok sayıda bu tür küçük villa yapılmıştı. 1939'da yayımlanan fotoğraflı resmi albüm La Turquie Kemaliste'dte bu evler gururla, yeni bir ulusun modernizmi olarak sunulmuştu (Res.19). Aynı tarihlerde İstanbul'un gözde Boğaz köylerinde ve Anadolu yakasında, özellikle de Bebek, Arnavutköy, Moda, Suadiye ve Göztepe'de benzer kübik görünümlü villalar ve evler yapılıyordu (Bkz. Res.9, 17, 18). Yedigün'ün "Güzel Evler" bölümü her hafta bu villaların fotoğraflarını yayımlıyor; bu villaları bütün ulusun Cumhuriyet tarihinde, büyük ölçekli çok birimli konut projelerine ya da rasyonelleşmiş ve endüstrileşmiş konut üretimine ilişkin önemli bir deneme söz konusu değildir; bu da mimarlık üretimini belirleyen öncelikler, politikalar ve yönetim kadar, ülkedeki malzeme kaynaklarının yetersizliğini ve yapım endüstrisinin ilkelliğini28 yansıtır. Dolayısıyla, kübik ev ve modern yaşam biçimleri üzerine bu kuşak tarafından önerilen zengin Cumhuriyet söylemi/imgelemi, ulaşıldığı varsayılan bir gerçekten çok, 1930'ların bir dileği ya da ulusal bir ideal olarak ele almmalıdır.

Batılılaşma/Modernleşmenin Kültürel İkilemi
Birçok araştırmacının da belirttiği gibi Kemalizm'in modernleşme projesi, başlangıçtan beri muğlaktır; ülkenin Şarklılık'tan kurtulmasını ve asrileşmesini simgelediği kadar tarih ve kültürden köktenci bir kopuşu da gündeme getirmiş ve Türk kimliğinin resmi tanımı ile nüfusun çoğunun sürdürdüğü uygulamalar arasında, günümüze değin çözülememiş büyük bir kopukluk yaratmıştır. Kemalizm'in Batılılaşma güdüsünün en güçlü olduğu dönemlerde bile, kübik ev, bu tür karmaşık duyguların ve derin tartışmaların odağı olmuştur. İlginç olan, 1930'ların ikinci yarısında kübik ev ve mobilya örneklerini yayımlayan dergilerin, aynı zamanda bu dönemin temsil ettiği değerleri ve yaşam biçimlerini oldukça eleştirel boyutlarda ele alan yazılara da yer vermesiydi.

Bu karşıt ve muğlak duyguları dile getiren örneklerin belki de en tanınanı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 1934'te kaleme aldığı Ankara adlı kitabında tanımladığı kübik iç mekandı. "Hakkı Bey, her hususta olduğu gibi ev hususunda da herkesten bir parça daha ileriye gidip, aleme, kübiğin ilk örneklerini gösterdi. Köşeleri baştan başa camlı, kapıları lakeden ve tavanları gizli elektrik enstallasionlarına göre oyuk binaların ilki Hakkı Beyin evi oldu. Selma Hanımın kocası, bundan, gizli bir iftihar duymaktadır. Hele Berlin'in veya Paris'in son mobilya sergi kataloğlarındaki eşya resimlerine göre döşenmiş odalarını, salonlarını herkese ilk gösterdiği günler, adeta, bayramlıklarıyle sevinen bir çocuk gibiydi. Birer dişçi sandalyesını andıran koltuklar, birer ameliyat masasına benziyen sedirler, bir otomobil içi gibi kanepeler, sekiz köşeli masalar, eski zahire ambarlarından hiç farkı olmayan büfeler, dresuvarlar [vitrinler] ve nihayet, bütün bunlann üzerlerine serpilmiş duran birtakım acayip, korkunç ve ihtilaçlı biblolar; çıplak duvar, çıplak yer... ve hepsinin üstünde soğuk bir klinik parıltısı..."29 Buradaki en çarpıcı şey, aynı parlak, hijyenik yüzeylerin ve modern mobilyaların, nasıl hem Kemalizm'in idealize ettiği ilericilik ve çağdaşlık göstergeleri hem de kozmopolit modernizmin en olumsuz yönlerini niteleyen yabancılaşmanın, soğukluğun ve klinik bir temizliğin göstergeleri olarak alınabildiğidir.

Halide Edip Adıvar'ın 1939'da Yedigün'de tefrika edilen "büyük milliyetçi romanı" Tatarcık, Kübik Palas adı verilen bir villayı şöyle anlatır: "Bu yeni bina hakikat bu kıyıda göz alır ve bazılarına göre göze batar. Üslubu adından da anlaşılacağı gibi kübiktir...Münasebetli münasebetsiz lekeler, girintiler, çıkıntılar ve hiç beklenilmeyen yerinde üstü camla kaplı acayip balkonlar vardır. Bakınca insan mimarın burasını bir sıtma nöbeti arasında düşündüğüne hükmeder."30 "Kübik"in hastalıklı bir olgu olduğunu ima eden son cümle, aynı dönemde Almanya'daki avant-garde (öncü) sanata yöneltilen milliyeçi saldırıları akla getirir. Benzer yankılanmaları avant-garde''ın bireysel aşınlığını amansızca eleştiren Peyami Safa'nın köşe yazılarında da bulmak olanaklıdır. Safa, "Bizde ve Avrupa'da Kübik" başlıklı yazısında kübiği şöyle tanımlar. "Bizde ucuz harçla yapılan bodur, yassı, basık tavanlı, odaları dasdaracık, her tarafına hesapsız ve nisbetsiz bir bollukla giren güneşin tahta kısımlarını kabartıp çatlattığı yamru yumru apartmanın adı kübiktir...Bu kübik işi büsbütün azıtmış, sade estetik değil ikametgah denilen şeyin manasını da ayakların altına alarak, akıl denen cevheri kıyasıya, öldüresiye tepeliyor. Bu kübik salgınının önüne geçmek için en halis nefretlerimizle silahlanalım yoksa o, dün İstanbul'un tahta evlerini yakan meşhur yangınlarımızdan daha tehlikeli, zevkimizi ve izanımızı ateşe veren bir bela olmak kabiliyetiyle, tahminimizden fazla mücehhez görünüyor."31

Hüseyin Cahit Yalçın, kübiğin mimari özelliklerinden çok, çağdaş yaşamın yarattığı büyük ve derin "evsizlik" duygusunu eleştiriyor ve duygularını şöyle ifade ediyordu: "Büyük yurt içinde adeta yurtsuz ve yuvasız kaldık gibi... Eski evlerimizi yıkıcılara sattık. Ve onlar bizim ailemizin tarihini teşkil eden, acı ve tatlı günlerimizi içinde toplayan ve yaşatan eski binayı gözümüzün önünde çatır çatır yıktılar, bizi hayatta bir serseri gibi bıraktılar. Belki modern apartmanlara taşındık. Belki bugün o eski çıplak tahta döşemeli odalarımızın yerine yumuşak tüylü halılar serili salonlarımız var. Fakat bu bizim için bir ocak değil, bir 'ev' değil."32 Yalçın, 1937'de de eski İstanbul'la ilgili özlem dolu yazısında şu gözlemde bulunuyordu: "Yeniliği ve alafrangalığı biraz daha öğrendik. Şimdi kübik apartmanlar yapıyoruz ve gerçekten alafranga denilebilecek salonlar döşüyoruz. Fakat bütün bunların üstünde bizim olan bir ruh, bir zevk yoktur ve mazinin asıl zevki, eski abidelerimizin, hatta bazı eski bahçeli evlerimizin üzerinden incinmiş bir kalp ile bize sitemli sitemli bakmaktadır."33 1938'de kaleme aldığı "Ev Apartmana Karşı" başlıklı köşe yazısında da, "Fakat bir sosyete makina olamaz ve yalnız maddiyetten ibaret kalamaz. Biz bu apartmanlar içinde bedbaht olmaya mahkumuz. Şu medeni hayat içinde apartmanlar bizi evsiz, barksız, yurtsuz, ocaksız birer bedevi haline sokmuştur" demektedir.

Erken Cumhuriyet döneminin sonlarında, özellikle de 1950'lerde Türkiye'deki siyasal ve kültürel değişimlerden sonra, kübik ev ve ev içleri önceki ideolojik yükleminin yanı sıra, artık kentsel arazi spekülasyonları ve hiçbir özelliği bulunmayan yüksek apartmanların getirdiği gelirin de etkisiyle, konut yapımı için uygulanabilir bir örnek olmaktan çıkarak uygulanma olasılığını yitirmiştir. Kentsel orta sınıf, yavaş yavaş Batılı yaşam düzenleriyle tanıştıkça, önceden var olan kültürel ölçütler ve toplumsal alışkanlıklar büyük bir beceriyle geniş kapsamlı apartman planlarına uyarlanmış, sonuçta, ne kadar küçük olursa olsun mutfağın içine biryemek masasının sıkıştırılması, oturma/yemek odasının yalnızca misafire açılmak üzere kilitlenmesi, bir yatak odasının ev kadınının sebze soyduğu ya da dolma doldurduğu ve yakın komşularıyla sohbet ettiği bir günlük oturma odasına çevrilmesi vb. uygulamalarla, olağanüstü bir melez karışım ortaya çıkmıştır.35 Modern Türkiye nüfusunun çoğunluğu için, kuralcı "kübik ev" ve içinde barındırdığı varsayılan bütünüyle Batılı yaşam biçimleri sonuçta, bir zamanlar oturduğumuzu sandığımız, kültürel anlamda katışıksız, özgünlük bağlamında da saf Türk olan sakin bahçe içinde geleneksel ev kadar kavramsal soyutlamalar ve idealler olarak kalmış görünmektedir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

23 B. Ünsal, "Kübik Yapı ve Konfor", 60.

24 Örneğin, A. Mortaş, "Evlerimiz", Arkitekt, VI-1, 1936, 24'te modernizm tartışmasına şöyle katılmaktadır: "Modern Mimarinin ufki pencereler, düz satıhlar ve geniş teraslardan ibaret olmadığı, psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçların en mantıki ve estetik bakımdan en olgun bir hal vasıtası olduğu birkaç misal üzerinde tesbit edilebilir."

25 Bkz. Naci Sadullah, "Tellalın Elinden Yerin Dibine Giren ve Göklere Çıkan Apartmanlar", Modern Türkiye Mecmuası, 1-35, 1938, 10-11.

26 H. C. Yalçın, "İstanbulu Kurtarmak İçin", Yedigün, XI-266, 1938, 5.

27 Örneğin, B. Ünsal, "Kübik Yapı ve Konfor", 61'de şöyle demektedir: "Hakiki mimarlık eserlerinde güzellik ve konfor bir şehir apartmanı, bir villada, bir hususi evde olduğu kadar, blr hafta sonu evinde de, bir büyük salon içine sığdırılmış küçük bir aile yuvas/nda da aynıdır. Amele evlerinde bile azami konfor ve güzellik arıyoruz."

28 Bkz. İ. Aslanoğlu, "Evaluation of Architectural Developments in Turkey Within the Socio-Economic and Cultural Framework of the 1923-38 Period", ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, VII-2, Bahar 1986, 15-41.

29 Y. K. Karaosmanoğlu, Ankara, İstanbul, 1981 (1934), 124-125.

30 H. E. Adıvar, "Tatarcık: Büyük Milli Roman", Yedigün, XII-305, 1939, 12-13.

31 R Safa, "Bizde ve Avrupa'da Kübik", Yedigün, VIII-188, 1936, 6-7.

32 H. C. Yalçın, "Ev Sevgisi", Yedigün, V-119, 1935, 5.

33 H. C. Yalçın, "Eski İstanbul", Yedigün, IX-219, 1937, 5.

34 H. C. Yalçın, "Ev ve Apartman", Yedigün, XI-265, 1938, 5.

35 Bkz. S. Ayata, "Kentsel Orta Sınıf Ailelerde Statü Yarışması ve Salon Kullanımı", Toplum ve Bilim, 42, .Yaz 1988, 5-25.

Sibel Bozdoğan
Yazılarından
Diyalog Arşivi
Dönem içindeki Diyalog'ların listesi aşağıdadır. Ayrıtılara ulaşmak için ilgilendiğiniz Diyalog'u listeden seçiniz: