Köşe Yazısı

Anadolu Eğik Açılılık Geleneğinde Türk Evi

Yazan: Hüseyin Yanar Tarih: 16 Ağustos 2007
EÄŸik açılar, açılı duvarlar, açılı çizgiler, yollar bir baÅŸkaydı. Özeldi. Tek defaya özgüydü. Uzun yıllar, lise ve öncesinde, bir zamanlar Rumlar’ın, Türkler’in hatta Ermeniler’in birlikte olduÄŸu sahil kasabası Gemlik’teki ortam, belki de bunları bana orada yaÅŸarken sevdirmiÅŸti.

MuhteÅŸem yollardı. Granit parke taÅŸların üzerinde, 1960’lı yıllarda, Dodgeler’in, Desatholar’ın, uzun Chevroletler’in, Impalalar’ın, Morrisler’in, Manlar’ın üzerinde gidip geldiÄŸi, dansettiÄŸi, ahÅŸap evlerin arasından geçen, insanları arabaları taşıyan, yüzlerce, binlerce yıllık yollar. Dümdüz olanlar, düzenli sokakların hemen yanıbaşında yer alan, ucunda ne bulacağını pek çok bilemediÄŸiniz, her sürprize açık, istediÄŸi yere sapan, yaÄŸmur altındaki güneÅŸte baÅŸka baÅŸka parlayan, birçoÄŸu sonradan asfalt dökülüp yok edilen, paket taÅŸlı güzelim yollar.

MuhteÅŸem evlerdi. Omuz omuza, yanyana, sıra sıra, yanındakilerden güç alan, dapdaracık, geniÅŸlikleri 2,5, 3 metreye inen evler. Kimin kimden ne aldığı bilinmeyen çeÅŸit çeÅŸit cumbalı, her biri biribirinden farklı, kendine benzeyen evler. Türk’ün, Rum’un, Ermeni’nin, ya da diÄŸerlerinin, yeni göçmenlerin hep birlikte yaÅŸadığı, sokaklarda geleneklerin birbirine karıştığı, birçoÄŸu bugün yok olan evler.

Uzun mu uzun, dar mı dar, 3,90x24,00 m boyutlarındaki, büyüklerin Rumlar’dan satın aldığı, dört katlı, kendi gibi diÄŸerlerine yaslanmış bizim ev, altında Ä°stiklal Caddesi’ne bakan dükkanı, dükkana baÄŸlı ardiyesi, ardiyedeki bize o zaman dev gibi gelen siyah zeytin fıçıları, zeytinlerin seçildiÄŸi arka giriÅŸin taÅŸlığı, dışarı açılan cümle kapısının arkasındaki siyah uzun kol demiri, sonradan eklenen çamaşırlığı, komÅŸular ile paylaşılan Girit göçmeni Namik’in yaÄŸhanesinin büyük kapısına doÄŸru uzanan uzun arka bahçesi, bahçedeki büyük incir aÄŸacı, yanıbaşında uzun kümesi, dört katlı, her katın ucunda büyük teÅŸkilatlı birer odası, odaların arasında uzun yüksek sofaları, katları baÄŸlayan oyun yerlerimiz, herkesin ayak vuruÅŸlarını tanıdığımız, depremlerde kaçarken gıcır gıcır sallanan her katta farklı merdivenleri, oynadığımız merdivenlerin altları, bir yanda Samanlı Dağı’nın zirvesini gören sedir, dünyanın sanki bütün baÅŸkentlerini baÅŸ odamıza taşıyan dedemin Minerva markalı radyosu, bembeyaz örtülü pespembe babaannemin yanında bizlere hikayeler anlatarak elma soyduÄŸu siyah çakısı, etrafımızı saran kasaba, bağı bahçesi, bugün merkezdeki büyük bir kısmı betonlanan, ilerisinde sabahın ayazında hıdrellezlerin kutlandığı iki yanı kavaklık dört dönemeçli deresi, iÅŸçilerin bekleÅŸtiÄŸi, Bursa’ya giden arabalarının kalktığı köprü başı, Cumhuriyet tarihinin ilk modern prizmatik camisi, kiliseden bozma diÄŸerleri, ölçekli sahili, balık pazarı, kayıkhanesi, bilardocu Ferhat’ın yeri, ilkokuldaki Makbule ÖÄŸretmen, Ä°stiklal Caddesi’nin vazgeçilmezlerinden Deli Ä°smet, ayakkabıları her zaman parlak benzinci Osman, berber Cafer ile oÄŸlu Güngör, balıkçı Sami, otelci Ali Osman, dükkan komÅŸumuz Kumlalı Abdullah, üzerinde Umurbeyli Elmas Teyzeler, öteki yanda Orhangazili Güllü’ler, köÅŸede ahÅŸap Gürleliler’in Hanı, karşısında Batum Oteli, Balıkpazarı’nda Rumlar’ın, futbol sahasına giderken kumluk mahallesinde Ermeniler’in, Kulaktaşı’na doÄŸru Türkler’in evleri, üzerinde, bazı kaynaklara göre Ä°las’ın kurduÄŸu söylenen, kimilerine göre Osmanlı’nın gemi yapım yeri, GemiliÄŸi, her zaman zeytin kokan bizim Gemlik, varlığı ile gözlerimizin önünde kayboluÅŸu ile, adım adım yıkılışı, bir çok yerinde eskiden yeniye kimlik deÄŸiÅŸtirmesi ile mimarlık okulu öncesi karekterleriyle, dekorlarıyla gerçek bir mekan dersiydi.

Temsil-i DüÅŸman
Biz gürültünün sonrasına yetiÅŸmiÅŸtik. SavaÅŸlı yılların çilesini büyükler çekmiÅŸti. Çocuklara da güle oynaya kutlamaları izlemek kalmıştı. Bu hikayelerle büyüdük. Karşı tarafta, Ege’nin ötesinde de kazananlarla kaybedenlerin yerleri farklı, aynı ÅŸeyler olmuÅŸtu mutlaka. Her yıl Gemlik’in kurtuluÅŸ gününde, Ä°skele Meydanı’nda protokola dahil zevatın yerini alışını Ä°stiklal Marşı sonrası, birbirine benzer heyecanlı konuÅŸmaların ardından atlıların önünde kaçan çaresiz, temsili düÅŸmanı denize döküÅŸümüzü, en üst kattan seyrettiÄŸimiz meÅŸale alevlerinin uçuÅŸmalarını, gece fener alaylarını, çocuklarını sahilde bırakıp canını kurtarmaya çalışan, hazinelerini zeytinliklere, evlerinin altına gömüp kaçan Rumlar’ın, eski Gemlikliler’in öyküsünü, Ermeniler’i, Giritliler’i, Kavalalılar’ı, diÄŸer göçmenleri, Kumlalılar’ı, Umurbeyliler’i, Gürcüler’i, Lazlar’ı, Kürtler’i, Çerkezler’i yani kısacası Anadolu’yu ve renklerini hep burada tanımıştım. Bu inanılmaz dekorların arasında, eÄŸik açılılık sevdası da belki de derin bir yerlerde, buradan kalmıştı. Belki de bütün bunlar etrafımda olanları ve mekanı tanımlayan, onları birleÅŸtiren, baÄŸlayan heyecan verici çizgilerdi.

Geçtigimiz yıllarda yitirdiÄŸimiz, “Benden selam olsun Anadolu’ya” isimli ünlü romanın yazarı Yunanlı Yazar Dido Soturiu ile olan dostluÄŸumuz, yazışmalarımız, onunla yıllar önce Ä°stanbul’a, Tüyap Kitap Fuarı’na geldiÄŸinde,Tünel’de bir otelde buluÅŸmamız, benim Gemlik’in, onun Åžirincesi’nin büyüsünü paylaÅŸmamız belki de hep bu bizim kasabanın anılarının üzerinden bilerek ya da bilmeyerek hala takip ettiÄŸim izlerdi.

Türk’ün Evi
Ve arkası geldi. Geleneksel ev kavramı, özellikle de bilinen adı ile Türk Evi, DGSA (ÅŸimdi MSGSÜ) Mimarlık Bölümü’nde neredeyse yine her zaman yanımızda, bizi bir ÅŸekilde takip eden, duvarlardaki boy boy resimlerinin ötesinde, kafamızın hep bir yerine çakılmış, tekrar tekrar öyle ya da böyle önümüze gelen melodinin temposuydu. Türk Evi bir Anadolu Evi idi. Türklerle yaÅŸayan bizim gibi diÄŸerleri de vardı ve yemeÄŸinden mekanına herkes biribirinden almış vermiÅŸ, etkilemiÅŸ, etkilenmiÅŸti. Ustalar bile biribirine karışmıştı ama biz onu hep Türk Evi olarak duyduk mimarlığı öÄŸrenirken.

Anadolu Geleneksel Konut Sistemi içinde, adına ne dersek diyelim, Türk Evi bugün artık hem vardır hem de yoktur. Vardır, çünkü hala kalan örnekleri ile etrafımızı sarar. Yoktur çünkü artık o mekanı yaÅŸatan hayat bitmiÅŸtir ya da hızla bitmektedir. Ne sedirlerde oturan büyükbabalar, dedeler ne de ortada yer sofrası ne büyüklerle birlikte yaÅŸayan oÄŸullar gelinler vardır ya da hızla sayıları azalmaktadır. Tamamen kaybolmasa bile artık bu hayat hızla yok olmaktadır. Bununda ötesinde diÄŸer geleneksel evlerde bizlerle adeta omuz omuza oturan komÅŸularımız Rumlar, Ermeniler artık kalmamıştır ya da çok azalmıştır. Ama var olan bütün bunlardan aklımızda kalanlardır. Ä°zlerdir.

GeçtiÄŸimiz Cumhuriyet Bayramında, aynı isimli gazetenin ÇED KöÅŸesinde Oktay Ekinci’nin bir makalesine rastladım. Daha sonra Ömer Kanıpak’ın bu makale ile bir ÅŸekilde yan yana gelebilecek, Ä°stanbul'daki trafolarla ilgili düÅŸündürücü yazısı da bir süre önce Arkitera'daki bu sütunlarda yayınlanmıştı. Ekinci makalesinde eskiye doÄŸru öykünmelere karşı çıkan AÄŸabey yazarları eleÅŸtiriyor, Milli Mimariden, bize ait deÄŸerlerden, kültürel derinlikten söz ediyor, giderek Küçük Amerika'ya döndürülen Türkiye'de, özgün mimarlığın da payını aldığını vurguluyordu. "Tarihten esinlenmiÅŸ yöresel ve çaÄŸdaÅŸ yapıların tasarlanması özlemi”ni tartışıyordu sutunlarında. Hangi akla hizmet dışarıdan Türk Evi’ne benzetilen, adeta oyuncaÄŸa dönen Ä°stanbul’un deÄŸiÅŸik semtlerindeki trafoların dramatik görünüÅŸlerini yazan Kanıpak’da bu iÅŸin bir baÅŸka yanının altını çiziyordu haklı olarak. ÇoÄŸu kez baÅŸka makalelerde de, garip bir mantıkla Türk Evi’ne benzetilen okulları, yönetim binalarını da izlemiÅŸtik. Bunlarla birlikte yine hemen aklıma gelen yıllar önce gazetelerde, mimari çevrede günlerce kamu oyunu meÅŸgul eden Nail Çakırhan’ın yapıtları geldi. Nail Çakırhan’ın MuÄŸla civarında yaptığı Türk Evleri, onu yeniden yaratmak çaÄŸdaÅŸ yorumlamak deÄŸil bu anlamda daha öncekilerin benzerlerini inÅŸa etmeydi. Bir anlamda eskiyi kopyalamaydı, ve bu evlerle Çakırhan nedense seksenli yılların başında AÄŸa Han Ödülü’nü aldı. Sonuçta o yıllarda ÅŸiddetli tartışmalara neden olsa da, o zamanlar genç nesil için gösterilen hedef ÅŸaşırtıcıydı. Bu anlayışın aradan geçen yaklaşık 25 yıldır çok deÄŸiÅŸmediÄŸi görmek daha da ÅŸaşırtıcı oldu. Kanımca sorun, yeni bir tasarım ortaya koyarken, bu mimarinin özgün bir ÅŸekilde, öyle ya da böyle kopyalamalardan uzak cesaretle, yine farklı kiÅŸisel yaklaşımlara baÄŸlı olarak nasıl yorumlanması gerektiÄŸidir. Gelenekselin çaÄŸdaÅŸ dünyadaki yorumu nasıl olmalıdır sorusu önümüze gelir her defasında.

Sedat (Hakkı Eldem) Hoca’nın son zamanlarında, okulunu bitirme öncesi ve biraz da sonrası bürosunda çalışmıştım. Bursa Evleri’nden, Kırım Sarayı’na, dizi dizi önümüze gelen eski BoÄŸaz Yalıları’ndan, kendi planladığı evlere, elçilik binalarına, sayfalarına resimlerini çizdiÄŸimiz bazı kitaplarına katkıda bulunmuÅŸ, farklı projeleri arasında dolaÅŸmıştık. Hiç unutmam bir özel sohbetimizde, bir süre aynı anda bürosunda beraber çalıştığımız sevgili Halil (Onur) ile bize belki en büyük Türk Evi diye nitelendirilebileceÄŸimiz Topkapı Sarayı’nı ve adeta bir kentin sırlarını anlatır gibi, öyküsüyle, haremiyle ve bir sürü hikayesi ile kendisinden dinlemiÅŸtik. Sedat Hoca bu derin hikayelerin, tarihin saklı olduÄŸu geleneksel evlerde de onların yorumlamasında da kendine göre uslubu ile plandaki parçalamalar, ritmik tekrarlamalar, mekanlardaki hiyerarÅŸik düzen, mekanlarla örtü ve yer arasındaki baÄŸlantılarıyla ve daha bir sürü özgün yaklaşımı ile kiÅŸisel bir yol bulmuÅŸtu ve yıllar boyu da bunda ısrar etti. Sadece yazdığı kitaplarla deÄŸil planlama üslubuyla da Türk Mimarlığında özel bir yer edindi. Tabii ki artık Türk Evi yapacağım diye projeye baÅŸlanır mı. Bu tasarlayan için önemli bir tercih ve baÅŸlangıç noktası olabilir belki ama Sedat Hoca’nın her ÅŸeyi Türk Evi idi. Projenin baÅŸlangıcı da bitiÅŸi de. Onun her an düÅŸündüÄŸü de, modern dünyadaki kendi yorumlama anlayışı da. Bugün bazıları hala hayatta olan az sayıdaki usta mimarımızın hala yaptığı gibi.

Zaman içinde geliÅŸerek, bir kültürden diÄŸerinde yorumlanan Anadolu Geleneksel Evi’nin ve özellikle de Türk Evi ile özdeÅŸleÅŸtirilebilecek, mimariye kattığı özelliklerden biri rasyonelliÄŸi ve irrasyonelliÄŸi inanılmaz bir denge içinde bir araya getirmesidir. Ä°ki kutbu harmanlar adeta. Benimde bu tabloda daha çok, kiÅŸisel olarak irrasyonal tarafı ve duvarlarıyla, cumbakarıyla özgürleÅŸtikçe özgürleÅŸen tarafı ilgimi çeker. Konut birimleri kendini topoÄŸrafyanın ya da deÄŸiÅŸik zamanlardaki arsa bölüÅŸümünün ya da baÅŸka bir nedenle oluÅŸtuÄŸu çekilde dokuda kıvrılmalara, dönüÅŸlere baÄŸlı planlamalarda irrasyonelliklerde bulur. Üst katlarda ise rasyonellik, odaların yan yana geliÅŸi daha düzenlidir. Alt ve üstün bir araya gelmesi ÅŸaşırtıcı mekan oyunları yaratır. DüzensizliÄŸin ve yanı başında düzenin bir araya geldiÄŸi mekan oyunları, mekan varyasyonları, günümüzdeki bir sürü modern örnekte bulunabilir. ÇaÄŸdaÅŸ mimaride yıllar önce baÅŸlayan, bugün ise cambazlığı yapılan döndürmelerin, özgür açılı planlamanın, iç içe girmelerin, volüm kaydırmalarının izleri vardır, önemli ipuçları taşır.

EÄŸik Açılılık GeleneÄŸi
Türk evini ortaya bir yere alalım ve bu eksenin Anadoludaki tam tersi yönüne hatta orijinine giderek özetle, eÄŸik açılılık geleneÄŸinin örnekleri arasındaki bir çizgi üzerinde Türk Evi’nin izlerini bulmaya çalışalım. YaÅŸlı Anadolu Yarımadası’nda konu ile ilgili olan bazı baÅŸlıkları önümüze koyarsak, Anadolu üzerindeki bir sürü dönemde, farklı dönemelerdeki etkileÅŸimlerin, diyaloÄŸların ötesinde mimari planlamadaki rasyonel ve irrasyonel tavır arasında müthiÅŸ bir mimari kontrast ya da abartırsak müthiÅŸ bir mimari kavganın olduÄŸuna tanık oluruz. Bu iki zıt kutbun, iki mimari anlayışın karşı karşıya geliÅŸidir adeta. Özellikle antik dönem ve öncesinde Orta Anadolu’daki, yarımadanın daha önce burada yaÅŸayan esas güçleri ile (Ä°ç Anadolu’yu bu açıdan güney ve batı kıyı bölgelerin ayrılır) ülkeye asırlar boyu göç dalgalarıyla batıdan doÄŸuya doÄŸru gelen, Ege Denizi’ni aşıp Anadolu’nun Ege ve Akdeniz Bölgesi’ne yerleÅŸenler arasındaki bu tasarım kapışmasını izlemek ilgi çekicidir.

Orta Anadolu geleneÄŸinin baÅŸlama noktası Çatal Höyük’dür. Mellaart’ın bir baÅŸka gezegenden gelmiÅŸ gibi dediÄŸi Ä°sa’dan önce 6.000’lere 7.000’lere tarihlenen, üzerinde binlerce kiÅŸinin yaÅŸadığı düÅŸünülen ilk yerleÅŸmedir. Mimarlık adına birçok ÅŸeyin baÅŸladığı çok özel bir örnektir. Dünyada bir ilktir. Anadolu’nun ortasında yan yana gelmiÅŸ üst üste çıkılan evler tasarlanmıştır. Dünyada bu kalibredeki ilk yerleÅŸmedir. Konut öbekleri oluÅŸturulmuÅŸtur farklı katmanlarda. Adeta Moshie Saftie’nin Expo 70’deki Montreal Konutları’nın primitive halini andırır. Yüzlerce tapınak olarak kulanılan ev üst üste, alt alta yan yana gelir. Kendi korunmasını yaratır planlamasıyla. Grid ama dikdörtgen birimler hafif irrasyonele eÄŸilimlidir. Hafif eÄŸik doÄŸrultular, açılar okunur. Bu örnek dışında Anadolu’ya özgü bu eÄŸik açılık geleneÄŸinin Hacılar’da, Can Hasan’da milat öncesi 5.000’lerde devam ettiÄŸi görülür. Daha sonra Orta Anadolu geleneÄŸi milattan önce 2.000’lerde Hititler tarafından sürdürülür. BaÅŸkent HattuÅŸaÅŸ, eÄŸik duvarları ve avlularıyla bir baÅŸka örnektir. Ä°rrasyonel yerleÅŸme örgüleriyle, farklı açılardan oluÅŸan sokaklara yakınlaÅŸabiliriz. AliÅŸar’da ve hatta Asur kolonisi Karum KaniÅŸ’te bile evler Orta Anadolu geleneÄŸine göre yapılır bizim geleneksel evleri hatırlatan bazı Kültepe KaniÅŸ örneklerinde olduÄŸu gibi.

Kilikya ve Hacılar gibi kıyı ile orta arasındaki sınır bölgelerinde ise karışmalar olsa da Ege ve Akdeniz'de megaron planlama dışarıdan ithal edilmiÅŸtir. Daha önce Miken saraylarında, merkezi karakterlerini gördügümüz megaron örneÄŸin Thermi gibi yerleÅŸme dokularında uzun dikdörtgen tipler olarak hafif açılı ve uzayan çizgilerle yan yan gelir, uzun konut yerleÅŸmeleri oluÅŸturulur. Truva’daki deÄŸiÅŸik seviyelerdeki megaronların oyunları hafif kaymaları görülür. Farklı seviyelerde ise üstüste geldiÄŸinde ilginç açılı planlar ortaya çıkar. Bunun aksine daha sonra ızgara tipli, düzenli, rasyonel koloni yerleÅŸmelerin popülerleÅŸtiÄŸini biliyoruz. Anadolu çorak Yunan Anakıtası ve sömürgecileri için bir umut kaynağı olmuÅŸtur. Ana koloni Miletos, (MÖ 5. yy) daha da önceleri sonrası, Priene, Efes ve diÄŸerleri sıralanır. Kent örgüsünün düzenliliÄŸi konturlardaki organik, irrasyonel kapatmalarla ilginç bütünlük oluÅŸturur. Milet’te olduÄŸu gibi. Ama sömürge dalgalarıyla her yana yayılan bu modanın, bu aşırı düzenli ÅŸehirciliÄŸin karşısında eÄŸik açılı planlamanın planlamacılığın antik dünyadaki dorukları gelir. Bunlarda farklı bir dünyanın, mimari anlayışının örnekleridir. Antik Pergamon (MÖ 2. yy), Aigai, Assos ve benzer diÄŸerleri. Planlamalardaki birimler dikdörtgen ve dikdörtgenlerin birleÅŸmeleridir ama bunlar irrasyonel dağınık bir armoni içindedir topoÄŸrafyaya uygun olarak. Artistiktir. Pergamon (Bergama) dağın üstünden eteklere yayılır, doÄŸanın özgürlüÄŸüne, çizgilerine uyar, etrafındaki surlarıyla mimarlık dersi sunar. Bir ÅŸovdur. Mohaly Nagy’nin dediÄŸi gibi 3.000 yıllık kent planlamasının bir özetidir. Bunlar grid yerleÅŸmeler karşısında Anadolu EÄŸik GeleneÄŸi’nin doruklarıdır, çok önemli örnekleridir. Hızla seçilmiÅŸ bu örneklerde bulduÄŸumuz tadı kimi yazarların Hititlere, Bit Hilani’ye baÄŸladığı, bazılarının ise Orta Asya Anadolu eksenindeki geliÅŸe örneklediÄŸi bizim geleneksel ev planlamasında da bulabiliriz.

Türk Evi, planlamasında tabi ki rasyoneldir. Ama onun bir esas özelliÄŸi de bu rasyonelliÄŸe baÄŸlı olarak yarattığı irrasyonelliÄŸidir, eÄŸik açılılığıdır, serbestliÄŸidir. Bu da ona ve etrafındaki sokaklara kiÅŸilik kazandırır. AhÅŸap konstrüksiyonun verdiÄŸi izin içinde yıllar boyu üstüne koya koya sadece birimlerin birleÅŸmesinde deÄŸil yerleÅŸme boyutunda bizi çaÄŸdaÅŸ dünyada ileri itecek mimari oyunlar yaratılmıştır. YerleÅŸme dokusundaki topoÄŸrafyanın ya da biribirinin yanına eklenen yapıların yapı adalarının farklı zamanlarda yapılmasından kaynaklanan düzensizlikler, ya da düzenli düzensizlikler evlerde birimlerde, avluya bahçeye bakınca özgün çözümlemelere dönüÅŸür. Bir sürü benzer motiflerde olsa, her ev farklıdır. SokaÄŸa girince herkesin evi farklılıklarından okunur. Her evin dönüÅŸü, sokakla dialoÄŸu farklıdır. Birimler kiÅŸiseldir. Yani benzer bir tema (sadece ahÅŸabın kullanılmasından deÄŸil mekan parçalarının kullanımındaki hiyerarÅŸik yapı, sofa, baÅŸ oda nın yerleri vs) ile benzer olmayan, kendi kiÅŸiliÄŸi olan bir sürü birimin meydana getirdiÄŸi resimler yaratılır yerleÅŸme dokularında. Kimin evinin hangi mimari motifleri var, hangisi sokaÄŸa nasıl bakar, kapıdan girince taÅŸlıklarda gördüÄŸümüz herkese özgü olanlar hep karekter farklılıkları zenginlikleriydi. Lise sonrası, benim akademideki mimarlık egitimim süresi ve yakın sonrasının arasında geçen süre içinde Gemlik’te yok ettiÄŸimiz aslında bu özgünlüktür herkesin farklığıdır ve aslında hızla kaybettiÄŸimiz özgün Anadolu’nun parçalarıdır ve farklı anlayışların bir arada yarattıklarıdır. Hem mekan olarak hem de yaÅŸayanlar olarak aslında bu yok edilmiÅŸtir. Gençlere, genç mimarlara tasarımlarında modern dünya için ışık tutacak o güzelim sürprizli sokakları, rasyonel satranç ÅŸeklindeki grid planlamanın yanındaki Anadolunun her yanında raslayacağımız eÄŸik açılılık geleneÄŸi artık oransız, bakımsız, sözde modern, yapana daha çok para getiren kiÅŸiliksiz müteahhit iÅŸi binaların, üzeri kapanan granit taÅŸların altında kalmıştır.

Anadolu Evi
Anadolu’dan tekrar kuzeye geçip bir anekdot ile baÄŸlantılı yazıya son noktayı koymak istiyorum. Helsinki’de metrodan inip, yürüyen merdivenlere doÄŸru giderken arkamda bizim taraflardan, iki gencin Türkçe konuÅŸmalarını duydum. Hızla atladığım 3T tramvayında ileri yürürken arkaya doÄŸru bir yerde yakınlarında onların da oturduÄŸunu gördüm. Gayrı ihtiyari derler ya, iÅŸte öyle bir ÅŸekilde konuÅŸmaya baÅŸladık. Uzun boylu erkek olanı Mardin’denmiÅŸ. Mardinle ilgili yorumlara baÅŸlayınca, heryer öyledir aÄŸabey kat kat, bizim köyde Mardin’e benzer ama bizimkiler kerpiçtendir diyerek kendi yöresindeki gözlemlerini sıraladı. Kıza döndüm, genç onun Süryani olduÄŸunu söyledi. GüneydoÄŸu taraflarındanmış, o da oraları anlattı. Oradan buradan derken bizim duraÄŸa geldiÄŸimizde, indiler benle birlikte. Bizim büroya yakın bir yerde çalışıyorlarmış. Farklı bölgelerden, etnik kökenlerden de olsak Anadolu’dan bir ÅŸeyler bizi birleÅŸtirmiÅŸti. Davet ettiler çalıştıkları pizzacıya. Yeni bir güne baÅŸlamak için bizim stüdyoya doÄŸru yürürken Gemlik’teki futbol yıllarımızda, Gemlik Ä°dmanyurdu’ndaki santroforumuz Ä°brahim aklıma geldi. Biz ona Kürt Ä°brahim derdik. Aslında ne onun KürtlüÄŸü ile ne de kendi TürklüÄŸümüzle uÄŸraşırdık. SaÄŸbek Mustafa vardı, o da Lazdı, Solbek Kadri ise Girit’ten göç etmiÅŸti, Giritliydi sanıyorum. Sarı Suat’ın ailesi ise aslen Kavalalı diye aklımda kalmış. Gürcü olan arkadaÅŸlarda, ÅŸimdi hatırlamadığım diÄŸerleri de vardı Anadolu’dan Anadolu dışından, aynı bizim eski Gemlik’te yaÅŸayanlar gibi, farklı insanların oturup yaÅŸadıkları farklı geleneksel evleri gibi.

Türk Evi dediÄŸimiz (ya da Anadolu Evi ya da adını her ne koyarsak koyalım) bir zamanlar bizi birleÅŸtiren bir kavramdı. Ä°çinde yaÅŸadığımız, önünde oynadığımız mekanlardı, etrafımızı saran duvarlardı. O devir geçti. Ama onu yavaÅŸ yavaÅŸ yoketmekle aslında duyguları, düÅŸünceleri, kendi yaÅŸadıklarımızı, anılarımızı, köklerimizi, kültürümüzü yokediyorduk. KeÅŸke onu, o zamanlar paketler gibi sarıp sarmalayabilseydik, Berlin’deki eski parlemento Reichtag’ı, Abu Dabi’deki Mastabayı, Paris’deki Pont Neuf Köprüsü’nü, Florida, Miami’deki Biscayne Körfezi’ndeki adaların etrafını ve daha bir çok yeri ve objeyi saran, sanatçılar Christo ve Jeanne Claude’un yaptığı gibi. Sonra zamanı gelince, hazır olduÄŸumuzda açabilseydik. Tabi bu bir abartı ama, hem kavram olarak hemde fiziki olarak Türk Evi Ä°stanbul trafolarında, kamu binalarında, kültür merkezlerinde, Haliç’in kıyısında daha bir çok yerde örneklerini gördüÄŸümüz gibi anlaşılamaz bir anlayışla onu yaÅŸatma adına bu kadar kolay yok edilmeseydi, çok ucuza gitmeseydi. Anadolu mimarlığındaki en ilginç sentezlerden biri olan geleneksel ev, sadece politik amaçla Osmanlı, din eksenine oturtulmayıp, daha baÅŸka yorumlarını da bulabilseydi. Yıkılmayı bekleyen Türk Evini Anadolu’nun bir çok yerinde olduÄŸu para babalarının elinden kurtarıp, bütün azınlıkların, çoÄŸunluÄŸun, Rum’un Türk’ün, Kürt’ün, Süryani’nin, Yahudi’nin, Lazın, Gürcü’nün, Ermeni’nin evi, Anadolu’nun Evi yapabilseydik. onu elimizin tersi ile bir kenara itmek ya da çoÄŸu kez olduÄŸu gibi kopyalamak yerine, bize yeni parametreler sunacak, ışık tutacak, dinamik ve çaÄŸdaÅŸ yönleriyle anlayıp anlatabilseydik. Birçok farklı ülke mimarının sadece kendi geleneksel mimarilerini deÄŸil kendi derinliklerini, kültürlerini regionalizm'in çok ötesine taşıyıp çaÄŸdaÅŸ dünya için yorumladıkları gibi, içinde yaÅŸadığım, Fin dünyasında Ervi’nin, Grotonfelt’in, Pietilä’nın, Leiviskä’nın, Lassila’nın, ALA’nın, hatta Aalto’nun bir bakıma yaptığı gibi, bazı Japon, Avustralyalı, Latin Amerikalı, Orta Avrupalı ve bazı diÄŸer mimarların yaptıkları gibi. Kimbilir günümüzdeki global mimari fırtına içinde, gençler için hala onun gizlerini yeniden bulmak ve farklı yönleri ile yeniden keÅŸfedebilmek belki de geç deÄŸildir (Eskiye benzetmenin, saçakları uzatmanın ve cumbalı ve modüler yapmanın çok ama çok daha ötesinde).

Son sözde eÄŸik açılılıkla ilgili. EÄŸer bir gün Anadolu’da EÄŸik Açılı Mimarlığın Tarihi yazılacaksa, rasyonel özellikleri yanında irrasyonelliÄŸi ve eÄŸik açılı planlaması ile geleneksel evimiz bu dizinin önemli bir nirhengi noktası olacaktır, daha önce saydığım diÄŸerleri ve efsanevi antik Pergamon ve çaÄŸdaÅŸları gibi.Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý sekiz, sayý yedi, sayý iki, sayý 9, küçük harf "u", küçük harf "t"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız