Köşe Yazısı

Sahte Haberlerin Dürüst Gazetecisi

Yazan: Mahmut Şenol Tarih: 25 Aralık 2008
Onüçüncü yazıya gelmiÅŸiz de haberimiz yok!

Sağdan sola bir sayacağım tuttu, meğer Arkitera'da ikinci yılımı tamamlıyorum; iki ayda bir yazı...

Arkitera'nın yazı mutfağını çekip çeviren editör Emine Merdim hanım izin verse, gün aşırı yazacağım ya, asıl engel onda deÄŸil: Bu sayfaların mimar okuruna seslenmesi çok zor...

Onlar bildiğiniz okurlara benzemez, sandığınız gibi değillerdir!

Ne yapsan yaranamazsın mimar milletine...

Burunlarından kıl aldırmazlar alimallah!

Yazıyı bir mimara beÄŸendirmek, her birinde bir edebiyatçı kiÅŸilik yattığından olsa gerek, epeyi güç iÅŸtir...

Mimarların tümü, handiyse, birer potansiyel romancı, hakkı yenmesin diye ortaya çıkmayan bir hikâye yazarı, bilimsel makale sırasına çöküp dirsek çürüÄŸü kazanmış hâzık âlim, iki arada bir derede fırsat bulsa tiyatrolarda kapalı giÅŸe oynayacak meçhul bir oyunun senaristi, ünlenme sırasını bekleyen gazeteci, hele o gazetelerde fırsat verilince bir döktürse ortalığın tozunu atacak birer köÅŸe yazarı yahut en azından ÅŸair gönüllüdürler.

Yukarda Allah var! Ben onlarla çok uÄŸraÅŸtım, çok! Åžimdi haklarını yememeli: "Tavuk su içer, yaradana bakarmış..."

ArÅŸive atılmış eski yazılarıma bir göz atınız; ben mimarlarımızı sarakaya alıp onlarla didiÅŸtikçe alınanı, kırılanı, döküleni oldu, mizah budur diye olgunluk gösterip, gülüp geçeni de...

Ne ki ÅŸimdi biraz da mimarlarımızın gönlünü almalıyım.

Zira, okuruna azıcık yaÄŸ çekip prim vermeyen yazının ömrü kısa olurmuÅŸ!

Arkitera'da yazmak olanağı tanındı diye, her kula nasip olmaz bir ayrıcalık gibi lakırdısı bol olan bendenizin ikide bir lafı gediÄŸine oturtmuÅŸ olduÄŸumu sandığım kemiÄŸi olmayan dilini eÅŸek arıları sokmadan evvel, biraz mimar gönlü almalıyım.

Size söylemediÄŸini bırakmayan gazeteci milletinin, sanmayınız ki, sicili temizdir; mazisini bir karıştırmaya görün, neler çıkar arÅŸivden, neler... Zaten hiç kimse masum deÄŸildir, vallahi...

GazeteciliÄŸin tarihi, eÄŸer mimarlıkla kıyaslanırsa, ÅŸunun ÅŸurasında nedir ki, hepi topu iki yüzyıla, bilemediniz, haydi el sıkışıp uzlaÅŸalım, üç yüzyıla uzanır.

Ä°ÅŸte biz böyle yuvarlak lakırdılarla anlatırız her ÅŸeyi de mimarlarımıza kalsa hemen bir plan yapmalıdır, blueprint almalı, iÅŸi hendeseye dökmelidir. Geçin efem geçin, sadede gelin...

Ä°lk gazetenin, 1605'de, Belçika'nın Anvers kentinde basılmış olmasına siz bakmayın, o zavallı, prototip bir ÅŸeydir, ama 1622'de Ä°ngiltere'de yayınlanan tarihin ikinci ilk gazetesine kadar ortalıkta borusunu öttürmüÅŸtür.

Sonra, tek tük, orada burada, kırmızı tuÄŸlalı uzun bacalardan tüten kömür dumanının kesif bulutlara binip üzerlerine gölge yaptığı Avrupa sanayi kentleri sokaklarında, "Yazıyooo... Yazıyooo... KarındeÅŸen Jack'i yazıyoo..." diye gazete dağıtıcısı çocukların çığırtıları iÅŸitilmiÅŸtir.

Gazetelerin toplumsal yaÅŸamda kitlelerle kucaklaÅŸtığı zamanlara kadar iÅŸler müzeliktir.

Bize, 19. yüzyıla gelinceye dek gazete diye okutulanları resmi haber bültenlerinden ayırması ne zordur...

Nitekim, Osmanlı'da ilk gazete sayılan Takvim-i Vekâyi bir resmi yazışma, bir duyuru aracından baÅŸka nedir ki?!

Bu türden gazetelerde haberler pek ciddidir, asık yüzlü eski zaman amirlerinin kırlentli karyolada oturmuÅŸ sünnet çocuÄŸu gibi saÄŸa sola emir yaÄŸdıran talimatlarına benzer. Okuması da sıkıcıdır. Bu gazeteler, okuyanı olmadığından satılmaz, onlar el ilanı, sokak duyurusu gibi orda burda dağıtılır; geçiniz!

Zamanla gazeteleri bedavaya dağıtmak yerine üç beÅŸ kuruÅŸa satmak ihtimalleri belirdi. Neden olmasın, haber yaparsın, insanlar okur, memnun kalırlar, ertesi günün gazetesini merakla beklerler... Kârlı iÅŸ!

Nitekim gazete basarak haber yaymak, bundan da para kazanmak olanağı doÄŸunca, kapitalizmin akıllı giriÅŸimcileri bu iÅŸe el atmakta gecikmeyecekti. Çok, ama çok, haddi hesabı olmayan para kazandılar... Daha 19. asrın sonlarına gelindiÄŸinde ABD'de birkaç büyük gazete New York, San Francisco, Boston, Chicago gibi kentlerin gökdelenlerini satın alıp oraya yerleÅŸmiÅŸtir.

Bugün, iflasın eÅŸiÄŸinde olsa da bir zamanların büyük Chicago Tribune gazetesine ait gökdeleni seyretmek için Michigan Avenü 451 nolu adresin kapısına dek gitmeye gerek yoktur, kentin neresinden bakarsanız bakın binayı görürsünüz.

Kârlı gazeteciliÄŸi sürdürmek tekstil fabrikasında gömlek üretip satmaya benzemediÄŸinden, gazete patronları hergün yeni bir ÅŸey bulmaya mecburdu; zor iÅŸtir... Bu iÅŸ yaratıcılık gerektiriyor, para saymaya benzemiyordu. Kâr getirecek haberleri bulup yazacak, basacak, resimleyecek insanlara, kısacası adına gazeteci denilen kiÅŸilere böylece gerek duyulmuÅŸtur. Ne ki toplumsal olaylar çoÄŸu zaman sıkıcı, yetersiz, sonucuna ulaşılmamış, hasılı panayır yerinde çığırtkansız kalmış gibidir.

Gazete, komÅŸu mahalledeki yangını bir keyifle, neÅŸeyle aktaran gazetecilere ihtiyaç duyar: Ä°ÅŸte Amerikalı giriÅŸimciler gazetelere sahip olunca bunu fark ettiler ve asparagas haber denilen, yalancıktan haberleri sonuna kadar desteklediler. Buna, ayıp olmasın niyetiyle, bir de ad takmazlar mı Sarı Gazetecilik diye...

Gazetecilik tarihindeki ilk büyük yalan habere, 1835'de New York Sun gazetesinde rast geliyoruz.

"Büyük Ay Projesi" baÅŸlıklı bir yazı dizisi baÅŸlatan gazete sahibi Benjamin Day, güyâ dev bir teleskopla ayı gözetlemeye kalkışan bir bilim adamının aÄŸzından, tamtakır kuru bakır uydumuzda olan bitenleri Amerikalı'ya günü gününe aktarmıştır. Haftalarca süren yazı dizisinde aya bakan bilim adamı da sahtedir: Sir John Hershel...

John Hershel, ay gözetleme evinden teleskobuyla yaptığı dikizlemeleri günü gününe gazetesine bildirmektedir. Hershel neler görmüÅŸtür, neler! Bir kere ay öyle kayalık, cıscıbıl bir yer deÄŸildir, ormanlık ve cangıl gibidir. Teleskobuyla orayı dikkatle, New York Sun gazetesi adına inceleyen Sir Hershel, otlar arasında dolaÅŸan 4 ayak uzunluÄŸunda, siroza yakalanmış gibi sarı benizli, her tarafı kıllı yaratıklar görmüÅŸtür... Bu yaratıklar insana benzer, ne ki yarasa gibi kanatları da vardır, zaman zaman uçarlar... Bunları da görür ve gazetesine yazar... New York Sun satışları ay haberiyle patlamıştır, Manhattan caddelerinde kuyruk oluÅŸur, gazete günde iki, üç, hatta dört-beÅŸ baskıya girer.

Ä°ÅŸler kekâdır, Benjamin Day düpedüz keçeyi suya atmıştır!

Bunu sıradan buldunuz, beÄŸenmediniz, olur böyle ÅŸeyler dediniz; ya ünlü yazar Edgar Allan Poe'nin, 1844'de yine Sun gazetesine yazdığı haber unutulur, yenilir yutulur ÅŸey mi dersiniz?.. Poe, "Balonla üç günde Atlantik seyahati" baÅŸlıklı bir röportaj yazar oturduÄŸu yerde, basılır, yer yerinden oynar! Altmış yıl sonra yapılacak balonla okyanus geçiÅŸinin bir prematüre yazısıdır bu, ama gerçek dışıdır, olmuÅŸ gibi aktarılmıştır.

Asıl, durun durun siz, acele etmeyin, en büyük yalan haber sırada baskıyı bekliyor: 1874'de, New York Herald gazetesi, Central Park'daki hayvanat bahçesinden bütün hayvanların kaçtığını müjdeler gibi duyurur. BaÅŸlık sürmanÅŸettir: "Kaçan azılı hayvanlar Manhattan caddelerinde kükrüyor!" New Yorklular evlerine kapanır, hayat durur ertesi gün... Nasıl durmasın, gazeteye bakılırsa, aç aslan ve kaplanlar gazete baskıya girene kadar, ÅŸimdilik, 27 kiÅŸiyi yemiÅŸ, zavallı biçarelerin kemikleri bile bulunamamıştır... Ä°kiyüzden fazla da yaralı vardır; vah vah... Ama korkulacak bir ÅŸey kalmamıştır, zira Ulusal Muhafız Birlikleri duruma hakim olmuÅŸtur, asayiÅŸ berkemâldir...

Eski yalan haberin tekrarını yaparak okur kazanma peÅŸine, ciddi haber gazeteleri de zaman zaman düÅŸmez mi; aman Allah yazdıysa baskıya göndermesin... The Washington Post'u bilirsiniz, deÄŸil Amerika'nın, dünyanın sayılı ciddi gazeteleri arasında 1 numaralı koltuÄŸunu kimseye kaptırmaz olmasına karşın, editörleri tirajın düÅŸtüÄŸü bir sırada, ÅŸu ayda yeÅŸil suratlı adamlar görüldüÄŸünü anlatan eski haberi yeni çeÅŸitlemesiyle tekrar etmiÅŸ, "Bu, eski bir yalan haberdir" diye eklemeyi unutmamıştır.

Ne ki okurun bu martavallara, demek, ihtiyacı vardır. Böylelikle, Post gazetesi 1910 yılında bu sahte haberin dürüst taklidi ile satışlarını ikiye, üçe katlamakta gecikmez.

Bir dönem Amerikan gazeteciliÄŸine musallat olan yalan habercilik, top tüfek tarrakası gibi dört bir yandan ses, gürültü, patırtı çıkararak bu örneklerde olduÄŸu gibi devam etmiÅŸtir.

Amerikan Gazete Sahipleri DerneÄŸi'nin 1930'daki yıllık toplantısında, artık çığrından çıkan yalancılığın bir sonuna varmak üzere, meÅŸhur gazeteci Marvin Creager bir kapanış bildirisi sunup demiÅŸtir ki, "Yalan haberciliÄŸin sonuna geldik, herkes aklını başına toplasın, siz çocuk mu kandırıyorsunuz, bir daha olmasın, gelirsem oraya kulağınızı çekerim ha!"

Güyâ onu dinleyen eski zamanların Pinokyo gazetecileri bir daha asla yalancıktan yazı yazmamaya söz vermiÅŸtir; buna da Basın Ahlâkı denmiÅŸtir!

Amerikan gazeteciliÄŸinde bir daha yalan haber yer almayınca, buna okurun ihtiyaç duyduÄŸunu sanan kimi siyasetçiler bu alana el uzatmıştır. Basındaki muhalif haberler BaÅŸkan Bush'u ve ekibindeki ÅŸerpaları memnun etmez olunca, Beyaz Saray kesenin aÄŸzını iyice açmış, kiralık gazeteciler bulunmuÅŸ, birkaç milyon Dolar'lık harcamalar basına ayrılmıştır. ÖrneÄŸin, bunlardan birisi olan gazeteci Armstrong Williams'ın Bush yönetiminden 240 bin dolar alarak haber yazdığı faÅŸ edilmiÅŸ, olay FBI'lık olmuÅŸtur...

Bir süre önce, Miami Herald gazetesinde onlarca gazeteciye Küba aleyhinde yazı yazmaları için Washington'daki siyasetçiler tarafından para ödendiÄŸi haberini "Ä°ÅŸte kalemini satanlar" baÅŸlığıyla sizlere üç yıl evvel Açık Gazete'de duyuran, bu deneme yazısının yazarı deÄŸil midir; olursa, tesadüfün iÄŸne deliÄŸi iÅŸte bu kadar olur...

Dikkat ediniz, bu can alıcı konu üzerinde kalem oynatırken, yalancıktan haberlerde Türk basınına daha sıra gelmemiÅŸtir. Türk basını sansürle, siyaset baskısıyla, yasal sınırlamalarla belini mi doÄŸrultmuÅŸtur ki okuruna yalan yanlış yazsın; haddine mi kalmış!

Aslına bakarsanız, Türk gazeteleri DoÄŸrucu Davut'tur! Yalan mı, iÅŸte, edebiyatçımız Abdülhak Åžinasi Hisar ne diyor: ".... O zamanlarda herkesin gazetelere âdeta imanı vardı. Onların her dediÄŸine itibar edilirdi. ‘Gazete Yazıyor' demek, ‘Resmen Ä°lân Olundu' demek gibi mühim bir sözdü..."

Bu satırlarla "Fahim Bey ve Biz" adlı yapıtında rastlaşır, merhabalaşıp, dönüp size tanıştırırız.

Sahte habere okurun bunca ilgi göstermesinin nedeni, niçini, nasılı vardır da bu tam mostralıktır. Uzun uzadıya sosyolojik, hatta psikolojik açıklamaları bir yana bırakmak, bunun yerine kısaca demek gerekir ki insanoÄŸlu aldatılmaya pek meraklıdır, bundan âdeta zevk duyar, yalan duymazsa gerçeÄŸin kıymetini anlayamayacağına koÅŸullanmış olmalıdır.

Bazen küfür duymayı bile ister kimisi! Onlarla alay edilirse öfkelenir, köpürür, hınç ve kin duyar alay sahibine, ne ki küfür duymaya bir heveslidir, aman sormayınız! Hafiften geçilen dalgaya, sarakaya almaya bile içerler de yüzüne hakaret etseniz bundan memnun kalanı vardır... Kim onlar demeyiniz, çevrenize bakınız, göreceksiniz!

Yalan haber duymanın da insan yüzüne doÄŸrudan doÄŸruya hakarete benzeyen bir yanı olmalıdır, diye düÅŸünüyorum. Fakat elden ne gelir, okur buna hazır olduktan sonra...

Biz örneklerimizi, başından beri, madem Amerika'dan verdik, eh ordan bir baÅŸkasıyla kapatsak yeridir:

William Seabrook adlı gazetecinin her yazdığı, bir zamanlar Amerika'da olay olmuÅŸ, yer yerinden oynamıştır. 1945'de ölene kadar yazdıklarının üzerine kalem oynatacak beceride kimsenin olduÄŸu söylenemez. Bir defasında Afrikalı yamyamların arasına gittiÄŸini, orada büyük reisle beraber kazan başında kepçe karıştırıp insan eti piÅŸirdiÄŸini, sonra bir güzel afiyetle yediÄŸini bile yazar. Yalan mı yalan, kuyruklu yalandır... Ama olsun, okutturur ya! Amerikan okurundan mide spazmı geçireni, bayılıp düÅŸeni, gazeteyi dava etmeye kalkışanı da görülür, ama meraklısı o yazı dizisini kuÅŸbaşı et gibi küpür küpür kesip saklar. Haberinde, insan etini ballandıra ballandıra anlatması yok mu iÅŸte yazının o kısmı pek makbuldür.

Seabrook, okurun iÅŸtahını yalan haberle kabartmayı en iyi bilenler arasındadır. Yazdıklarını sonradan seyahat kitabı olarak toparlayacaktır, 1929'da Sihirli Ada - The Magic Island baÅŸlıklı bir kitabı çıkar. Resimli, fotoÄŸraflı, anlaşılan ÅŸu ki belgeli kanıtlı bir kitaptır güyâ... Bir adaya gittiÄŸini yazar, ada tuhaflıklarla doludur, kırk yıl düÅŸünseniz bulamayacağınız saçmalıklar oradadır. Mesela, mesela... Bu adada kuÅŸlar dikdörtgen biçiminde yumurtlamaktadır, üstelik bu yumurtaların her bir yüzü tavla zarındaki yek, dü, se, car, beÅŸ, ÅŸeÅŸ gibi numaralanmıştır. FotoÄŸrafı bile kitapta vardır, zardan yumurtaların...

Yumurtla yumurtla, koy sepete! Attım penc-ü se, güzeli severler genç ise...

Kitap ABD'de baskı üzerine baskı yapar, ardından baÅŸka kitapları gelir Seabrook'un...

Bugün de adına fantastik edebiyat, füturistik yazım dedikleri, böylelikle okurun affına sığındıkları bir yazı türünün, bana kalırsa babası sayılmalıdır. Bu yazdıklarımızın yalan olmadığını kanıtlamak için meraklısına, www.questia.com sayfaları gösterilir. Ä°ÅŸbu kitabı internette okursanız, musaf çarpsın ki diye yemin etmeye gerek kalmaz...

Lakırdı bohçamızı toparlayıp dökülen saçılan lafları sayfada bırakarak gitme zamanı geldiÄŸine göre, kısaca dememiz o dur ki, bunca yalan yanlış haberle, fıkrayla, yorumla, eÄŸer Arkitera'nın mimar okurlarını rencide eden ÅŸeyleri lafın gümrüÄŸünü verip söyleyen varsa, dikkate almasınlar...

GördüÄŸünüz gibi size mimarlık eleÅŸtirisi yapanların sicili pek ÅŸaibelidir.

Arkitera sayfalarına sızmış bulunan gazeteci kökenli yazarlarınızı da bu sicilin kuyruÄŸuna ekleseniz, fena olmaz.

Gazeteci deÄŸil mi, vardır elbet bir sabıkası! Bırakın ne halleri varsa, görsünler...

Onlar zaten 14. yazıya yetiÅŸtirilmek üzere ne yalanlar, hem de kuyruklu atmasyonlar uydurmak zahmeti peÅŸindedir.

Bu zahmet, sahte haberlere dürüst gazeteci olarak imza atmak hevesi içindir...

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "b", küçük harf "f", sayý üç, büyük harf "D", büyük harf "Y", sayý üç

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız