|
reklam |
|
|||
Bem kentinde insanlar
neden öldü? İran'da Bem Kenti'ni yerle bir eden deprem önemli bir soruyu gündeme
getirdi: Gazetelerde yeralan fotoğraflara baktığınızda, binaların çok katlı olmadıklarını görüyorsunuz. Bem kentinde büyük toprak yarılmaları, zeminle ilgili kaymalar olmuş gibi gözükmüyor. Yıkıntıların fotoğraflarına baktığınızda binaların neredeyse tamamının kagir olduğunu görüyorsunuz. Binalar kerpiç tuğlası, taş ile inşa edilmişler. Anadolu'da, Balkanlar'da, Orta Avrupa'daki eski yapılarda gördüğünüz ahşap dikmeleri, çatkıları ve kuşakları bu yıkılan binalarda göremiyorsunuz. Demek ki Bem'deki binaların yıkılmasına yolaçan şey zeminlerinin sağlam olmaması, binaların betonarme strüktürünün zayıflığı gibi nedenler değil, geleneksel yapı sisteminde bağlayıcı bir malzemenin yokluğu. Bem kentindeki binalar meydana gelen depremin büyüklüğü nedeniyle değil, büyük bir olasılıkla bu nedenle yıkılmışlar. Tarihi yapılar bugüne kadar bu büyüklükte bir deprem geçirmemiş oldukları için ayakta kalmışlar. Hemen şunu düşünüyorsunuz: Tıpkı Türkiye'nin olduğu gibi, İran'ın da büyük bir bölümü deprem tehdidi altında. Eğer uzmanlar depremden önce fay hatlarını ve yapıların statik koşullarını incelemiş ve ülkenin bir risk topografyasını çıkarmış olsalardı, İran Bem kentinde bu deprem olmadan önce bir yeniden yapılanma programına girişir, petrol gelirinin yüzde biri ile buradaki binaların duvarlarının hatıllarla bağlanmasını, köşelerinin çelik veya ahşap kafeslerle sağlamlaştırılmasını ya da gerekiyorsa yapıların bir bölümünü yıkıp yeniden yapabilirdi. Depremde on binlerce insan ölmezdi. Hatta -öyle tahmin ediyorum ki- bu iş için İran'ın petrol gelirlerinin bir bölümünü ayırmasına bile ihtiyaç yoktu. Üniversiteler, meslek örgütleri, hükümet dışı kuruluşlar yalnızca risklere işaret etmekle kalmazlar. Uzmanlık kurumları, profesyonellerin örgütleri kentin deprem karşısındaki riskini görüp, halkla birlikte çözümler üretirlerdi. Bem kenti tarihi bir kent olduğu için tarihi yapıları korumakla ilgili koruma kurulları halka proje desteği verir, turizm potansiyeli yüksek olan kent küçük turizmcilik, pansiyonculuk yaparak düşük faizli kredilerle kalkınırdı. Dolayısı ile yalnızca bölgede yaşayan on binlerce insan yalnızca bir anda telef olmazdı, aynı zamanda da yoksullaşmazdı, refah seviyesi yükselirdi. Üstelik halk, gene tarihi kentlerini koruyarak, gene yerel malzemelerini kullanarak, gene aynı hayatı sürdürerek çok daha kaliteli bir yaşam seviyesine ulaşabilirdi. Öyle tahmin ediyorum ki, İran'ın Bem kentinde hiçbir uzmanlık kurumu kalkıp bunu halka anlatmadı. Üniversitelerin yaptıkları araştırmalar halkın yararına kullanılamadı. Hiçbir hükümet dışı kuruluş bu konuda bir faaliyette bulunmadı. İran'ın Bem kentinde bu nedenle halk yöneticilerden yapıların sağlamlaştırılması ile ilgili düzenleyici işlevleri talep edemedi. Büyük bir olasılıkla İran'ın Bem kentinde halk depremi 'karşı konulabilir bir olgu' olarak değil, çaresizlik içinde görüyordu. Bu nedenle sesini bile çıkaramadı, kimseden yardım isteyemedi. Uzmanlar 'kullanım dışı' kaldı Bu yüzden yerleşimle ilgili riskler halkın ilgi alanına girmedi, profesyonel hizmetler karanlıkta kaldı. Belki de bu nedenle İran'da daha bir çok riskli bir çok yerleşim alanı depremde yıkılmak üzere bekliyor.Türkiye'deki gibi üniversite döner sermayelerinin kağıt üzerine yaptıkları imar planlarının, halktan ve sorunlardan bağımsız olarak uzmanlık kurumları tarafından kamuya verilen uzmanlık hizmetlerinin halkın ölümcül deprem riski gibi sorunlarına cevap vermesi elbette beklenemezdi. Uzmanlıklar modernleşemeyince, projelendirme, planlama gibi üstdiller bir grup uzman ve seçkinin kendilerini temsil ederken, toplumu temsil etme iddiası taşıdıkları bir mecaza dönüştü. Üniversiteler öğrencilerini bu durumu
sorgulayacak uzmanlar olarak değil, diploma ile yetkilendirdikleri kişiler
olarak yetiştirdiler. Bu rolü sivil toplumu temsil iddiasında olan siyasetçiler
oynayamazdı. Büyük olasılıkla İran'da da meslek insanları profesyonel
ilgi alanlarını kendilerine sipariş verilen iş merkezleri, dev kamu binaları,
belediyelerin bitmek bilmeyen park ve meydan düzenlemeleri üzerinde yoğunlaştırdılar.
Halkın önceliklerini belirlemesine yardımcı olacak bir biçimde kamu işlevlerinin
şeffaflaşmasını, bundaki sorumluluklarını önemsemediler. Kendi yararlarını
halka 'bilim' diye sunmaya kalktılar ve halk onların yaptığı planları,
tarihi yapıları korumak için koydukları kuralları kendilerine "eziyet
edilmek ve birilerine çıkar sağlamak için uydurulmuş kurallar" diye
algıladı. Bu nedenle tarihi bölgelerdeki yapı stoğu giderek köhnedi. İçlerindeki
az miktardaki bağlayıcı malzeme bakımsızlıktan çürüdü. Afetler: Çağımızın vebası Bizim kendimize sormamız gereken soru ise şu: Bugün kentilerin tıpkı ortaçağ kentlerindeki veba salgınları karşısındaki gibi çaresiz kalmalarını, ölmelerini kabul edilebilir buluyor muyuz? |
|
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]