reklam

My Architect Üzerine
Gündem > My Architect Filmi

My Architect, çoğu mimarlık tarihçisi tarafından 20. yüzyılın en büyük mimarlarından biri olarak gösterilen Louis Kahn'ın oğlu Nathaniel Kahn'ın, babasını tanımak ve anlamak için sürdürdüğü beş yıllık serüvenin hikayesidir. Film, En İyi Belgesel dalında 2004 Akademi Ödülleri'ne aday olmuştur.

Nathaniel Kahn'ın filmi yapmasındaki asıl amacı küçük yaşta kaybettiği babasını tanımak, o yaşlarda fazla içine giremediği dünyasını keşfetmektir. Ancak film babasını arayan çocuğun hikayesi üzerine kurulu olmasına rağmen, filmi seyretmeden önce Louis Kahn'ın mimarlığı ile ilgili ipucuna sahip olmayan bir kişi, filmden onun mimarlığı üzerine pek çok şey öğrenmiş olarak çıkar. Bunun nedeni, Nathaniel Kahn'ın izleyicilerin babasının mimarlığını deneyimlemelerini istemesi; yapılarının birer 'nesne' değil, onları yaratan kişiyle birlikte şekillenen canlı varlıklar olduklarını hissettirmeyi amaçlamasıdır.

Filmde Louis Kahn'ın hayattayken çekilmiş bir çok görüntüsüne yer verilmiştir. Nathaniel Kahn, çoğu MoMA'nın arşivlerinden elde edilen görüntüleri, babasının mimarlıkla ilgili düşüncelerini dile getirdiği kareleri gün ışığına çıkaran yönetmen kimliğiyle değil, onun nasıl yürüdüğünü, konuştuğunu, hareket ettiğini, kısacası kişiliğiyle ilgili ipuçlarını yakalamaya çalışan meraklı bir çocuk kimliğiyle kullanır. Sık sık kullanılan bu görüntüler ile Kahn, bir anda ortaya çıkıp sonra kaybolan bir hayaleti andırır. Aslında bu durum Nathaniel Kahn'ın küçükken babasıyla yaşadığı ilişkiyle benzerlikler taşımaktadır, çünkü onun için de babası ancak seyrek olarak görüşebildiği, varla yok arası bir kişidir.

Filmle ilgili çok dikkat çekici bir nokta çoğu belgeselde alışıldığı gibi anlatının net bir düzenle ya da tarihsel sırayla ilerlemiyor olmasıdır. Nathaniel Kahn'ın bu şekilde bir kurgu oluşturmasının nedeni, duyumsal olarak izleyiciye daha fazla hitap edebilecek, yaşananları tüm yalınlığı ve gerçekliği içinde deneyimlemesini sağlayacak bir belgesel yapmak istemesidir. Ona göre zamanın ve yerin bütünlüğü, verilmek istenen anlamın kavranması açısından çok önemlidir. Örneğin, Moshe Safdie ile çölde söyleşi yapan Nathaniel Kahn, Safdie'yi filmin akışına uyum sağlayacak çeşitli yerlere götürmek yerine, yalnızca söyleşiyi yaptıkları mekanda çekim yapmıştır. Söyleşi tüm doğallığı içinde bir kerede yapılmıştır ve bir daha tekrarlanmamıştır. Ona göre yaşam da, dolayısıyla babasıyla karşılaşmaları da anlıktır; artık bitmiştir ve bir daha tekrarlanmayacaktır.

Filmin yapımı süresince Nathaniel Kahn yalnızca babasını tanımakla kalmamış, aynı zamanda onun eserleri ile ilgili fikirleri de değişime uğramıştır. Yapılarının her zaman anıtsal ve güzel olduğunu düşünmesine rağmen, önceleri onları kendisinden uzak hisseden Nathaniel Kahn, içlerinde dolaştıkça ve onları görüntüledikçe babasının eserleri tasarlarken harekete geçirdiği hayal gücünü hissetmeye başlamıştır. Ona göre babası da bu yapıları tasarlarken içlerinde dolaşmış ve çeşitli sorular sormuştur: "Yağmur yağarken binam nasıl olacak?", "Bu odanın köşesinde otururken kendimi nasıl hissedeceğim?". Onun hayal ettiğini hayal etmek yönetmeni babasına oldukça yaklaştırmıştır.

Yönetmenin yapıları filme alırken en çok dikkat ettiği noktalardan birisi, kamerayı bir yandan öbür yana sabit şekilde çevirmemek (panning) olmuştur. Çünkü kişi de hiçbir zaman mekanı sabit bir noktadan bakarak deneyimlemez; mekanın içinde hareket eder. Bu amaçla filmin geçtiği yapılarda birçok çekim yapılmıştır. Örneğin, deneyimin doğurduğu hissi elde edebilmek, en azından ona yaklaşabilmek için Yale Üniversitesi'ndeki binalar on beş kere çekilmiştir. Nathaniel Kahn'a göre, yapının nasıl 'göründüğünü' gösterme amacını aştıklarında, odak noktası artık dış görünüş değil, tersine yapının içinde devinen deneyim olmuştur.

Filmin çekimi toplam beş yıl sürmüştür. Ancak Nathaniel Kahn bu süre zarfında sadece filme odaklanmamıştır. Kişinin bu tip bir deneyimi yaşaması, her sabah kalkıp babasıyla, ailesiyle, geçmişiyle ilgili benzer soruları sorması oldukça zordur ve bu sebepten çeşitli dönemlerde yönetmen çalışmalarına ara vermiştir. Ancak ona göre filmin uzun sürede çekilmesinin oldukça olumlu sonuçları vardır. İyi bir film izleyicide iki saat içinde tüm bir yaşamı, günü ya da belirli bir zaman dilimini yaşadığı hissini uyandırır; yani bir anlamda kişinin zaman algısında düzensizliğe yol açar. Bunu sağlamanın yollarından birisi gerçekten de filmi uzun bir sürede çekmektir. Böylece yönetmenin kendisi de çekim sırasında çeşitli değişimler geçirmiş; bu duruma paralel olarak anlatı da yavaş yavaş gelişmiş, yetkinleşmiştir.

Filmi bitirdikten sonra Nathaniel Kahn serüvenine başlarken merak ettiği sorulara cevap bulmuş görünmektedir. Ona göre babası hala gizemli ve bilinmeyenlerle dolu olsa da, artık yarı-mitolojik bir karakter değildir. O da herkes gibi bir başlangıcı ve sonu olan, ete kemiğe bürünmüş, gerçek bir kişidir. Aslında filmin geneli şu soruya cevap aramaktadır: Bir kişiyi o öldükten sonra tanıyabilir miyiz? Nathaniel Kahn için bu sorunun cevabı "evet" olmuştur.

Sonuç olarak, My Architect filminde yönetmen bizleri babasının anıtsal tasarımlarının güçlü imgeleriyle karşı karşıya bırakırken, kendisi de parçalanmış ailesinin derinliklerine iner. Böylece onun kişisel araştırması aynı zamanda sanatın, yaşamın ve kimliğin evrensel bir açılımına dönüşür.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kaynak:
Pedersen, Martin C., "My Architect, Myself", The Metropolis Observed, June 2003

My Architect Filmi

ARKIMEET

ARKIMEET "Çağdaş Hollanda Mimarlığı" Konferans serisinin davetlisi olarak, Francine Houben 
13 Nisan 2004 Saat: 19:00'da Askeri Müze Kültür Sitesi Büyük Konferans Salonu'nda konferans verecek.

Davetiye için tıklayın.

 


Philips Armatür'ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz