1940 - 1950 ve 1960'lı Yıllarda Ankara Planı
"...Ankara herşeyden önce, 1920’li yıllarda kimileirnin
umduğu gibi “ gelinen ve kalınan” bir kent değil, “düşlenen ve kurulan bir kent
olmuştur... Günümüzde pek çok dünya kenti gibi Ankara’yı da olumlu-olumsuz
nitelikleriyle ve çeşitli sorunlarıyla değerlendirmek olanaklıdır; büyüme ve
büyümesini örgütlü biçimde ve denetim altında geliştirme konusunda yaşadığı
sorunlar, bunların en başında gelir. Ancak kentsel gelişimi içinde pek çok
darboğazdan geçen ve her zaman kendi için çözüm üretebilen, tarihsel ve
toplumsal bir görev bilinci ile donatılmış olan Ankara için yazılacak ve
yapılacak daha çok şey vardır.”
Ali Cengizkan - 2003
"80 Kare Ankara"
1940'lı yıllar
II.Dünya Savaşı'na girilmese bile, Türkiye için zorluklarla geçen bir
dönemdir. Ülkenin ekonomik zorlukları içinde genelde kentten kıra ve köye göç
yaşanır; oysa Ankara hala ülkenin her yerinden göç alarak nüfusunu
arttırmaktadır. Bütçe harcamalarında yaşanan kısıntılar, kuşkusuz kentsel mekana
da yansıyacak, yapı üretimi ve bakımı, çevresel hizmetlerin tamamlanması
kesintiye uğrayacaktır. Bu dönemde kentin merkezi güneye kayarak Yeni Şehir
Bölgesini geliştirecek ve bir “bahçeşehir” niteliğine büründürecektir. Öte
yandan konut yetersizliği sorun olmayı sürdürmekte, Yeni Mahalle gibi düşük
maliyetli konut çevreleri çözüm olmamakta ve özellikle kırdan kente göçenlerce
üretilen “gecekondu”, tekil niteliğini bırakıp, mahallelere dönüşmektedir. Belli
başlı yapıların geliştiği Vekaletler mahallesi’nin ve Güven Parkı’ yapımı
tamamlanırken, 1938 yılında yarışması yapılan ve temeli atılan bugünkü Büyük
Millet Meclisi inşaatı sürecektir. Modern kentin hizmetleri ve kamu sağlığı
bağlamında 1930’lu yıllarda gelişen Çubuk Barajı, Gençlik Parkı, Paraşüt Kulesi,
Atış Poligonu, Golf Kulübü Sahası, Marmara ve Karadeniz havuzları ile Kale Önü
Parkı, en parlak dönemlerini yaşayacaktır. Eğitim alanında Ziraat, Veteriner,
Dil ve Tarih-Coğrafya, Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerinden sonra, bu kez
Fen Fakültesi, Tandoğan’daki havaalanının Esenboğa’ya taşınmasıyla boşalan alana
yerleşir; ayrıca Tıp Fakültesi kurulur. Kentsel rantın merkezde hızla yükselmesi
sonucunda, son yirmi yıl içinde üretilen eskimemiş yapıların dönüşümü de söz
konusu olmaya başlamıştır. Falih Rıfkı Atay’ın “yap-yık” diye eleştirdiği, uzun
bir sürece girilmiştir.
1950’li yıllar
Ankara’da da savaş sonrası etkilerin azaldığı, ancak yeni politik ve
ekonomik arayışlarla dışa bağımlı bir kalkınma anlayışına hız verildiği bir
dönemdir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin modern Türkiye toplumunun kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1938’ de Etnoğrafya Müzesin’de geçici olarak defnedilen
bedeni, 10 Kasım 1953 günü Anıtkabir’e taşınacaktır. Anıtkabir, artık toplumun
ve Ankara’nın simgelerinden biri olacaktır. 1946’da geçilen “çok partili
rejim”in sonucu olarak değişen iktidar ve toplum yönetimi anlayışı, alınan dış
mali, askeri borç ve yardımlarla birleşince, başkentin çehresi “görünürde”
değişecektir. Kamusal alanın mihenk taşı olan Atatürk Bulvarı en olgun dönemine
girmiş, sankikentin ve ülkenin “can damarı” gibi akmaya başlamıştır. Gelişen
kültür ve eğitim düzeyi, alışveriş kültürü ve piyasa ekonomisi buradan
izlenebilmektedir. Dinlence anlayışı, Gölbaşı, Akçakoca ve Amasra benzeri kasaba
ve köyleri de kapsar hale gelmiş, iç turizm zenginleşmeye başlamıştır. Gençlik
Parkı’nda 1953–1958 arasında her yıl düzenlenen Ankara Sergisi gibi fuar
nitelikli girişimler anılmaya değer. Kentin üçüncü planı için 1954 yılında
yarışma açıldığında nüfus 500 bin kişiyi bulmuş, ancak yarışmayı kazanan
Yücel-Uybadın planı 1957’de yürürlüğe girdiğinde nüfus 600 bini çoktan aşmıştır.
Bu artışın yarattığı konut baskısı, gelişen konut koopertifleri üretimi ile
kısmen çözülmüştür, bir önceki dönemin Bahçelievler deneyim bölgesi
“oturmuşluk” kazanmıştır. Ancak gecekondu üretiminin bir “sonuç” değil “neden”
sayılması, düzensiz kentleşmenin dinamiğinin anlaşılmamasını getirecektir.
“Montaj sanayii”, demiryoluyla kamusal taşımacılığın bırakılıp şehiriçi ve
şehirlerarası ulaşıma yapılan yatırımlarla bireysel taşımanın teşvik edilmesi
tıpkı İstanbul’daki zamandaşları gibi, görünüşü iyileştirmek için ele alınan
Bentderesi ve Cenabi Ahmet Paşa Camii çevresi “operasyon”ları, “görünürde”
modern çalışmalardır. Aydınlanan genç ve demokratik oluşumun sahneye çıkışı için
zaman yakınlaşmıştır.
1960’lı yıllar
Kentin fiziksel, ülkenin de toplumsal geleceğinden daha umutlu olunan günler
hatırlanır; en azından beklentilerle günlik çabalar bu yoldadır. 23 yıldır
üzerinde çalışılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ya da yeni parlemento binası,
1961 yılında hizmete girer ve Ankara, yeni bir simge kazanır. Kentin gelişimi,
başlangıçtan beri onu sıkıştıran ve çeperleyen çanak havzaya ulaşmış, onu
zorlamaktadır. Kentin planlanmasında duyulan gerek üzerine kurulan Nazım Plan
Bürosu, on yıl kadar görev yapabilecektir. Bir önceki dönemin konut koopeatifleri
eliyle çeperde genişleyip yayılan Ankara, merkezde rant baskısı altında
yükselmiş ve “yap-yık” sürecini yeniden yaşamaya başlamıştır. Önceki dönemlerin
kira evi kullanımından destek alacak oluşum, bu kez kat mülkiyeti anlayışı ile
hem yasallaşacak, hem de geçerlik kazanacaktır; böylece tek tip’leşmiş apartman
bloku, parsel bazındaki yapı üretiminin ürün bazında motoru olacaktır. Bu
yıllarda kentsel hizmetlerin nitelik ve nicelik olarak artması, iki kez yıkılıp
yapılan kentsel alanların artık “oturmuşluk” kazanması, ama nüfus artışı
karşısında kentin işletilmesi ve örgütlenmesi konusundaki eski medellerin
yenilenmemesine tanık olunur. TCK ve DSİ gibi tekil ve küçük ölçekli, ODTÜ ve
MTA gibi yaygın ve büyük ölçekli yeni yerleşkelerin kentsel coğrafyanın
çeperlerinde ortaya çıkışı ne denli örgütlülük gerektiriyorsa, bunların
“çağıracağı” hizmet akışı da o denli ön-örgütlenme gerektirmektedir. Oysa
ikincisi, çözümsüz bırakılır: Hizmet alımının nasıl gerçekleşeceğinin kendi
akışına bırakıldığı bir noktada, gecekondunun modern ve düzenli bir kentin
yanında gelişerek, marjinal ve “öteki” kentsel bölümleri yaratacağı bellidir.
Öyle de olur.
Kaynak: 80 Yılda Devr-i Türkiye – Vekam |