Planlı Başkent Ankara’da, Plansız Gelişmeler
Doç.Dr.Mehmet TunçerCumhuriyet ve Başkent
ilanı sonrasında, 1928’de açılan uluslararası planlama yarışmasını ünlü Alman
şehirci/mimar Prof. Hermann Jansen kazandı. Ankara’nın uluslararası bir ünü de,
ilk planlı Başkentlerden biri olması idi. Canberra ve Brasilia ile hep
kıyaslanır ve Türklerin yeni Başkenti’nin güzelliği ve ihtişamından söz
edilirdi, o yıllarda.. Çünkü, Jansen binlerce yıllık tarih ve kültürün izlerini
yok etmemiş, Eskişehir’in üstüne değil, onu koruyarak hemen yanına bir
“Yenişehir” kurulmasını planlamıştı. Ve de, Onun planı, Ankara’yı bir
“Bahçeşehir” olarak geliştirmek, yaya ağırlıklı, düşük yoğunluklu bir Başşehir
oluşturmak idealini hedeflemişti. Nitekim, 1960’lardan sonra, tek tek yıkılarak
çok katlı yenilenen ve bahçeleri sadece adında kalan, “Bahçelievler” bu şekilde
oluştu. 1950’lere gelindiğinde, Saraçoğlu, Yenimahalle, Mebusevleri,
Aydınlıkevler, Güvenevler vd. kooperatif eliyle gelişen toplu konutlar da gene
bu Bahçeşehir idealini sürdürdüler. Ancak yeni bir plan gerekti, hızlı büyüme ve
barakalaşma karşısında (Gecekondu!). 1957 Planı, Yücel – Uybadin Planı olarak
bilinir ve 750 000 nüfusu hedefler. İşte o yıllarda çok katlı yapılarda bağımsız
mülkiyete konu olan birimlere tapu verebilmek için “Kat Mülkiyeti Kanunu” icat
edildi ve böylece mertlik bozuldu! Bahçeşehir ideallerine son verildi! Zaten,
konut açığı vardı, kooperatif eliyle bu işler zordu ve yapılaşmış yerlerdeki
altyapıyı zorlayacak yık-yap-sat süreci başladı kentte. Rant hırsı ile güzelim
Yenişehir’i tam 3 kez yıkıp yeni baştan yaptık, 2-3 kattan, önce 4-5 kata daha
sonra 7-10 katlara çıkıldı ve bir otopark bile düşünülmeden tüm bahçeler yok
edildi. Rant uğruna, Kızılay’a adını veren yapı bile yıkıldı, Bulvar Palas
koruma altında idi ama onun da kolayı vardı, altına, üstüne içine ekleyerek bir
iş merkezi oluşturuluverdi, adı kaldı…. Sıhhiye - Çankaya arasında anılarımızda
yer alan, kentsel imaj noktaları, erken Cumhuriyet dönemi birçok yapı;
sinemalar, lokantalar, pastahaneler (Ankara Sineması, Piknik, Karadeniz, Milka
vb) gitti, yok edildi. Koruma altına alınan And Evi gibi bazı yapıları saymaz
isek, Atatürk bulvarı üzerindeki anılarımız, anne ve babalarımızın anıları,
değerleri, kentsel kimlikler yok edildi, yerine ucube rant kuleleri dikildi.
Kavaklıdere’ye adını veren bağlar doğal sit olmaktan çıkarıldı, yerinde Hilton,
Sheraton ve Karum yükseliyor şimdi. Diğer bağlar; Keçiören, Etlik, Kavaklıdere,
Dikmen’den geriye pek de bir şey kalmadı, hele ıslah planları sonrasında hepsi
5-7 katlı olarak ıslah ediliverdiler..Daha sonra gene plan dışı, parçacı
uygulamalarla dev iş/eğlence/alışveriş merkezleri kuruldu, çağdaşlık adına,
Başkentimizde. Sırasıyla hemen tüketilen, modası geçiveren; Karum, Atakule,
Bilkent Center (!), Ankuva, Migros, Real, Metro, Carrefoure, Armada,
Condominium, Arcadium (doğru mu yazdım, nedir bu isimler?) … Halbuki, 1990 Planı
ile Ulus-Kazıkiçi kesiminde 2015 Merkezi oluşturulacaktı ve burası için de bir
yarışma düzenlenmişti. Yanında bir de “Uluslararası Ticaret Merkezi”
planlanmıştı. Bu ve benzeri otel, çarşı, iş merkezi, kültürel tesis vb.
buralarda yapılmalıydı diye düşünüyorum, eğer gerçekten yeni ve çağdaş bir
merkez oluşturmak istiyorsaydık! Batıkent’in de halen boş duran büyük bir
merkezi var. Neden bu tür yapıların bazıları oralarda yapılmadı da, ana yollar
üzerinde ve de zaten kilitlenen trafiği daha da kilitlemek üzere oluşturuldu,
ilginç kavşak çözümleri üretilerek, gidip bir bakınız lütfen. Buralara
ulaşabilmek ne kadar zordur. Halbuki bu tür “Süper, Hiper, Gross Market ve
Center ‘ler” icad edildikleri ana yurtlarında otomobil, ya da toplu taşın ile
doğrudan ve kolayca ulaşılmak, ve de ana merkezlerin yükünü hafifletmek amacıyla
oluşturuldular. Uydu kentlerin alt merkezleri de bu amaçla tasarlandı ve
uygulandı oralarda. Bizim alt merkezlerin haline bakınız. Batıkent, Çayyolu,
Eryaman, Sincan.. Planlı olmalarına rağmen bir türlü gelişemeyen, çevreleri
yapılaşmasına rağmen bir türlü içi doldurulamayan alt merkezler, parça parça da
konutlara verilerek yok edilme tehdidi altındalar. Bütün bunlar yetmiyormuş
gibi, turizmi teşvik adıyla, 5-7 katlı imarı olan yerlere 10-15-20 katlı önce
otel, sonra iş merkezleri dikildi. Vadiler yoğun yapılaşmaya açıldı. Trafikmiş,
otoparkmış, rüzgar koridoru imiş, görüntü kirliliği imiş kim takar, varsa yoksa
çok m2, bir parselde en çok rantı kazanmak hırsı kenti kemirdi, kemiriyor.
Nerede çağdaş, planlı ve örnek Başkent! Doğal olarak diğer kentler de Ankara’da
yapılanlardan örnek aldılar kendi çaplarında “Modernleşme”, “Çağdaşlaşma” ve
“Taşlaşma” hamlelerine giriştiler. Hele, 1980 sonrası yetki verilen
belediyelerde yapılanlar binlerce yıllık tarih ve kültürel değerlerimizi, doğal
varlıklarımızı silip süpürdü... Planlı gelişim için Ankara’da 1970’ler sonunda
Nazım Plan bürosu kuruldu, 1990 Nazım Planı oluşturuldu. Daha sonra da 2015 ve
2020 yıllarını hedefleyen makro planlar yapıldı. Ama plan dışı gelişmeler,
parçacı planlar, plansız otoyollar ve çevre yolları tüm bu planların canına
okudu. Ankara son 20-25 yıldır hemen her yönde denetimsiz olarak büyüyor, arsa
spekülasyonu ve rantçıların istekleri doğrultusunda. Göller, akarsu havzaları,
orman kalıntıları, verimli topraklar, deprem riski vb düşünülmeden ahtapotun
kolları gibi gelişiyor. Bu gelişmelere ne Belediye hizmeti götürülebilir, ne de
alt yapı! Bu kısıtlı yazıda, tüm bu sorunlara çözüm bulunamaz ama, ben birkaç
öneride bulunmak istiyorum. Ankara’nın bir türlü oluşturulamayan, onaylanamayan
Makro Planları, yakın çevredeki etki alanları da dikkate alınarak bir an önce
tamamlanmalı, doğal ve tarihsel/kültürel çevre korunması ve geliştirilmesi makro
hedefi doğrultusunda, tüm İlçelerin nazım ve uygulama planları yeniden ele
alınmalıdır. Merkez sorunsalına özel önem verilmeli, akla gelen ve rantı
arttırılan her yerde büyük iş/alışveriş merkezleri yapılmasından vaz geçilmeli.
Bu tür yatırımlar yeni “Merkezi İş Alanı” na ve “Alt Merkezlere”
yönlendirilmelidir. Spekülasyona yol açan yatay ve dikey rantları kontrol
mekanizmaları geliştirilmeli, Belediyelerin başıboş plan yapmalarına engel
olunarak, makro plan disiplini altına alınmaları sağlanmalıdır. Belki de,
yeniden merkezi yönetim önderliğinde, özerk Nazım Plan Büroları kurularak, bu
tür görevler bu bürolara verilmelidir. 2023 yılına kadar bunları yapabilirsek,
Cumhuriyetimizin 100. Yılında tekrar Atatürk döneminin “Çağdaş Başkent Ankara”
idealinden söz edebilmemiz belki mümkün olacaktır. |