|
reklam |
|
|||
II - Toplum ve Mimar Bugün ilkel bir ekonomik ve teknolojik düzeyin verileriyle meydana getirilen köy eviyle, en modern ithal malı teknik ve malzeme ile meydana getirilen büyük şehir yapıları arasında büyük niteliksel farklar vardır. Bu farklılık sadece ekonomik dengesizliklerin değil, aynı zamanda kültür farklılığının da ifadesidir. Oysa mimar bunların topuna birden, bir şekilde, cevap bulmak zorunda olan adamdır. Bu bakımdan mimarlık ortamının koşullarını tanımlamak, ve bunların ne oranda ülkenin kültürel, sosyal ve ekonomik verileriyle bağdaştığını ortaya koymak ve, bütün diğer eylem alanlarında olması gerektiği gibi, bu alanda da ideal toplum kültürünü yaratacak bir entegrasyona ulaşmak için çaba harcamak zorundayız. Bu bir bakıma büyük üreten toplumla onun ürünü olması gereken mimari yapıt arasındaki organik bağı yeniden kurma çabasıdır. Bugün Batılı örneklere göre yetişen mimar, halkın dile getirdiği istekleri kendi öğreniminin verileri içinde değerlendirmekten acizdir. Ekonomik ve kültürel koşulları toplumun büyük bir çoğunluğundan farklı bir küçük tabakaya, ya da devlete hizmet edebilmektedir. Buna, sanatını uygulama açısından bir çeşit kapı kulluğu diyebiliriz. Tam bir kapı kulu olan Sinan'ın bile Osmanlı halkının yapı istekleriyle olan ilişkisi, bugünün mimarlarından daha sıkı idi. Gelişen yapı teknolojisi, toplumun dile getirdiği ve getiremediği isteklerle mimarlık öğretimi arasında daha organik ilişkiler, biçimsel oluşu etkileyen yeni kültürel faktörlerle geleneksel ve çevresel biçim tutkuları ve çevre koşullarının daha ayrıntılı ve sistematik olarak değerlendirilmesi yeni bir mimar kuşağı yetiştirmenin ilk adımları olmalıdır. Bugünkü gelişme mimarı tek tek yapılar yapan adam olarak görmenin sınırına gelindiğini göstermektedir. Yapının meydana gelmesini sınırlayan ve etkileyen faktörler ekonomik, teknik, sosyal ve politik alanlarda mimarın kararının dışına çıkmıştır. Eğer mimar çevre yaratmanın kendi iradesi içinde kalmasını istiyorsa, çevre oluşumuna etkisi olan bütün faktörleri tanımak ve etkilemek zorundadır. Bunun bundan böyle tam olarak kabul olmayacağı söylenebilir. Fakat hiç olmazsa sadece yapı yapmada değil, fakat diğer toplumsal eylem alanlarında da söz sahibi olarak; endüstrinin çevre yaratılmasındaki rolünü kontrol edebilecek bir statüye sahip olarak; yeni fiziksel çevrenin toplumla ilişkileri hakkında bilgi sahibi olarak bu etki alanını genişletmek zorundadır. Hızlı değişmelerin getirdiği sorunlara cevap verebilmek, bunların nitelikleri üzerinde bilgi sahlbi olmayı gerektirmektedir. Bugün mimarın varacağı sonuç, tek başına değil, fakat çevre ile ilişkisi bakımından daha önemlidir. Artık mimar sadece sorulan sorulara cevap yetiştiren değil, fakat yeni gelişmelerl yönlendiren soruları ortaya koyan bir uzman olmak zorundadır. Bu aktif rol geleneksel mimarın yapamıyacağı bir iştir. Bu rol, belki de, artık sadece mimarın işi de değildir. III - Şehir sorunlarıyla ilgili genel gözlemler 3 Türkiye'de mimarinin küçük boyutlu sorunları yanında şehirleşme ve onun getirdiği sorunlar toplumun üzerinde Demoklesin kılıcı gibi asılı durmaktadır. Bazı maddi çevre koşullarının, örneğin daha uzunca bir süre devam edecek olan tarımsal ekonomik yapı gibi- varlığına rağmen hızlı bir sehirleşme vardır. Değişenle değişemeyen arasındaki karşıtlık büyük gerginlikler doğurmaktadır. Az gelişmiş ülkelerde şehirleşme üzerinde yapılan gözlemler bazı olumsuz gelişmeleri ortaya koyuyor: örneğin birçok Asya ülkesinde şehirleşme, şehirlerin çekiciliğinden çok, kırsal hayatın iticiliğinden dolayı olmaktadır; ve şehirleşme ekonominin gelişmesinden daha hızlıdır. Bu durum toplumsal mobilite ve üretimin artması gibi faydalı sonuçlar vermekte, fakat az gelişen bölgelerin ekonomik zararına olmakta, büyük şehirler zayıf ekonomilere daha fazla yük olmakta, ve toplum örgütleşmesinin yetersizliği kontrol imkanlarını kısıtladığı için, ekonomik dalgalanmalara imkan vermektedir. 4 Bugün kontrol edemediğimiz gelişmeler isteyenin istediği yerde yeni bir fonksiyon geliştirmesine yol açmaktadır. İhtiyaçların günlük baskısı her türlü planlamayı imkansız hale getirmektedir. Nasıl kanayan bir yarası olan adam, gelecek yıllar için program yapmazsa, biz de, bugünden başımızı alıp, daha ilerisine hazırlanamıyoruz. Şehirler büyüdükçe bazı sorunlar, bütün sehrin içinde yaşanabilir olması, ya da olmamasında yoğunlasıyor, ölçülerle beraber nitelikler de değişiyor. Vaktiyle kendiliğinden çözülen bir sorun bugün büyük bir başağrısı oluyor. Geçenlerde Amerikan sehirleri için yapılan previsim'ler içinde, gelecekte parklara girip hava almanın karne ile olacağı tahmini de vardı. Hızlı değişmelerin doğurduğu megalopolis, ister istensin, ister istenmesin, neredeyse Türkiye de bile ortaya çıkmak üzere. Yarın İzmit'ten hatta Adapazarı"ndan İstanbul'a ve oradan Marmara sahillerinde Tekirdağ'a doğru uzanan bir dev yerleşme ile karşılaşmamız mümkündür. Su ihtiyacı, bugünden Türk şehrinin uygar olma sınırını tespit etmiş durumdadır. Bugün kanalizasyonu hababam sistemi ile çözüyoruz. Oysa kısa bir süre sonra toplum sağlığının kabul edemiyeceği bir pislik ortamı gelisecektir. Bugün trafik sorunu, herhangi bir planlamanın dısında, bir anarşi ortamının doğal mekanizmiyle işlemektedir. Bunun sonu tam bir "collapse" de olabilir. Oysa ulaşım sadece bir istatistik kapasite sorunu değil, fakat modern bir yerlesmede toplumsal mobilite ve ona bağlı olarak seçim özgürlüğü yaratmanın başlıca faktörlerinden biridir. Biz büyük şehirlerde kaldırımdan kaldırıma geçmek işini kontrol edebilmek yeteneğini henüz göstermiş değiliz. Şüphesiz bu devleşen şehirler sorunu yanında yeni şehirler meydana getirmenin daha olumlu bir yol olduğu çok ileri sürülmüştür. Delos'da toplanan üçüncü Ekistik kongresinde yerleşmelerle ilgili üç önemli sorundan birinin fonksiyon ve boyut bakımından farklı yerleşme alternatifleri yaratmak olduğu belirtilmişti. Yerleşme planlaması Megalopolisten tarımsal yerleşmeye kadar çeşitli varyasyonlar ihtiva etmek zorundadır. Bu yerleşmeler turizm, öğretim, endüstri gibi değişik fonksiyonlara tahsis edilmelidirler. Fakat bu şehirlerin kimler tarafından, nasıl, hangi boyutta inşa edileceği, eski şehirlere oranın ne olması gerektiği üzerinde verilecek kararlar, şimdiye kadar alısılagelmiş temaları, düşünce tarzlarını ve dünya görüşlerini aşan, mevcut kadrolar tarafından kolaylıkla cevaplandırılamıyacak bir nitelik taşımaktadır. Bu kararlar ülkenin daha geniş politik sorunlarıyla beraber alınacak ve çözümleri onlara bağlı sorunlardır. Bugün mevcut ya da meydana getirilecek yerleşmelerin bir numaralı sorunu konuttur. Türkiye'de gecekondu şehrin sosyal, ekonomik, ve politik yapısını değiştiriyor. Bizde bugünkü biçimiyle sehirleşme büyük ölçüde gecekondulaşma demek. Günümüzde, ülkenin ekonomik imkanlarına ve sosyal yapısına bakılacak olursa bu sorunun çözümünün tek yolu planlı bir gecekondu politikası izlemek olduğu ileri sürülebilir. Gerçekte "planlı gecekondu" bile kolay çözüm getirecek gibi gözükmemektedir. Böyle bir gecekondu planlamasının bir minimum düzeyden aşağı düşmemesi için, sadece fiziksel ekipman değil, fakat sosyal ekipmanın da ortaya konması gerekmektedir. Bu ise bu alanda yetişmiş uzmanları ve onların örgütleyeceği bir yerleşme sosyolojisinin gerçekleştirilmesini öngörmek demektir. Kolayca görülmektedir ki, gecekonduyu yerinde bırakarak dahi, yerleşme ya da şehir dediğimiz olgunun bugünkü sorunlarını bir ölçüde çözmek için yeni potansiyeller, özellikle insan potansiyelini geliştirmek zorundayız. Gerçekten de büyük yerleşme üniteleri fenomenine yeni bir nazarla bakmak gerekmektedir. Japonya'da megalopolislerle ilgili olarak bir uzmanın aşağıdaki sözleri ilgi çekicidir: "Megalopolis fenomenine sadece fizik açıdan bakmak yetersizdir. Burada daha önemli olan bir faktör toplum örgütleşmesidir: idari, mali, ekonomik fonksiyonların, öğretim ve kültür kuruluslarmın yoğunlaşması, kalifiye iş gücüne ve iyi eğitilmiş insanlara ihtiyaç göstermektedir. Bu insanlar birbirlerine yardım etmekte ve giderek sayıca artmaktadırlar. Belki de geleceğin biçimini etkileyecek en önemli faktör, bazen "bilgi endüstrisi" adı verilen, bu profesyonel ve alınıp satılamayan eylemlerdir. Bu yeni endüstrinin gelişmesi halk arasında etkili bir "communication" sisteminin varlığına bağlıdır." 5 Yerleşmelerle ilgili her özel sorun, ülke çapında büyük sorunlarla organik olarak bağlıdır. Örneğin gecekondu sadece şehirleşme ile değil, fakat kırsal alanlar için verilecek kararlarla beraber bir çözüm gerektirmektedir. Şehirlerle kırsal alanlar arasında nasıl bir oran öngörüldüğüne önceden karar vermek gerekmektedir. Kırsal yerleşmelerin gelişme ve örgütleşmesi, şehirlerdeki gecekondulaşmayı direkt olarak etkileyecektir. Hatta bu ikisinin birbirlerini etkileyerek yeni bir yerleşme dengesi ya da dinamiği doğması beklenebilir. Yeni gelişme ve ihtiyaçların baskısı altında geleneksel mülkiyet sorunlarının yeniden tanımlanması zorunluluğu da ortaya çıkmaktadır. Eski ve yeni şehirlerde arazi kullanılışı ve mülkiyet sorunları, toplumun yapısı ve mülkiyet hakkındaki ideolojik yargılardan dolayı değil, fakat yerleşmelerin demografik ve sosyo ekonomik ve fiziksel gelişmeleri sonucunda doğal olarak ortaya çıkmaktadır. Karşımızda şehir arazisinin sahipliği sorunu var. Kim yeni gelişmeler için arazi satın alacak? Şehir arazisini nasıl kullanacağız? Acaba arazi kullanılışı, politik hatta ekonomik baskıları aşan bir zorunlu şehir fiziğinin objektif koşullarına dayandırılabilir mi? Bugün her fonksiyonun istendiği gibi geliştirilebileceği bir vakumda yaşamıyoruz. (Gerçi öyle davranıyoruz.) Şehirlerde boş alanların kontrolsuz kullanılması, kısa bir süre sonra çözümlenmez sorunlar ortaya çıkarıyor. Düşünmeden, günlük endişelerle yapılmış tek bir yol, zincirleme olarak, bir şehrin bir yüzyılda altından kalkamayacağı yeni sorunlar yaratabilir. Bugün çok kaba bir zoning planlaması yapılıyor. Fakat şehrin ideal bir yaşantı ortamı olmak açısından, bu zon'ların birbirleriyle oranının, sosyal ve ekonomik bir optimumu asla düşünülmüyor. Oysa arazi kullanılışı, geçenlerde bir Amerikalı uzmanın belirttiği gibi, artık sadece iki boyutta da değil, üç boyutta düşünülmek zorundadır. Günümüzde şehrin havasını bile planlamak zorundayız. 6 Yeni gelişmelerin sosyal sonuçları üzerinde de önemle durulmalıdır. Ve bunun fiziksel planlama ile beraber olması gerekir. Eğer bugün kapitalist toplum kompartmanlara ayrılmış şehirler meydana getirirse ve bu durum toplum katları arasında karışmaya mani olur ve sınıflar arasında zaten mevcut farkı çok daha keskinleştirirse ne olacak? Şehirler civarında gelişen satelit yerleşmeler kendi içlerinde kapalı ve gelir dilimi bakımından homojen gruplaşmalara yol açmaktadır: örneğin Ataköy ve Levent. Amerikada bunun çok rahatsız edici örnekleri vardır. Şehir merkezieri ile "suburban" bölge arasındaki hayat standardı farkı tehlikeli sürtüşmeler doğurmaktadır. Bir bakıma şehirleşme sorunlarına sosyolojlk açıdan eğilmek herhangi bir fiziksel planlamadan önce gelmelidir. Sosyolojik sorunların önemi, bizde büyük çabalar sarfedilerek yapılan imar planlarının uygulanabilirliği hakkında şüphe uyandırmaktadır. Colin Buchanan'ın planlama ile ilgili bir fikrinin bizdeki planlama çalışmalarında bir ölçüde değerlendirilmesi yararlı olabilir. Buchanan şöyle diyor: "Planlama gün geçtikçe kağıda geçirilmiş belirli kabuller olmaktan çıkıp, devamlı olarak gözden geçirilen ve birbirleriyie gevşek bağlantıları olan fikirler ve davranışlar olmalıdır. Arada bir, içinde bulunulan durumun koşullarına göre, bir proje uygulama için hazır duruma gelebilir." 7 Eğer Wirth'in "bir yaşama yolu olarak şehir" tanımından hareket eder ve bu yaşantının, bir çeyrek yüzyıl sonra bir endüstri şehrinin yaşantısı olmak zorunda olduğunu kabul edersek, bugün büyük bir çoğunluğu endüstrileşmemiş şehirlerin verilerine dayanarak ve amaçları ve imkanları belirmemiş bir toplum politikasının karanlıkları içinde yapılan planlamanın sonuçlarının uygulanması imkanı gerçekten pek az görünebilir. Nitekim şimdiye kadar olanlar da, bilindiği gibi, pek te umut verici olmamıştır. Bugün demokrafik gelisme şehirleşmeyi, sehirleşme de ekonomik gelişmeyi teşvik etmektedir. Ekonomik gelişme, aynı zamanda, iş bölümünün artmasını, o da yine daha fazla şehirleşmeyi doğurmakta, bu tüketimi arttırmakta, o da üretimi artmağa sevketmekte, bu durum yoğunlaşarak devam etmektedir. Bunu durdurmak kabil değildir. Bunun sonucu olarak fiziksel planlama eylemi de gittikçe yoğunlaşacaktır. Fakat fiziksel planlamanın biçimsel yönü,daha çok spekülatif bir anlam taşımaktadır. Bugünden tasarlanan bir kalıbın, çok genel istatistik verileri değerlendirmenin dışında bir amacı olursa, gelecekteki gelişmenin bu kalıba uygun olacağını söylemek kolay değildir. Sosyologlar şehrin gelişmesini etkileyen elemanları bazan maddi verilere, bazan insani verilere dayandırıyorlar. Hepsi Batıdaki gelişmeler üzerine kurulmuş teorik okulların, şimdilik ortak bir yönleri yok gibi gözükmektedir. 8 Hepsinde bir parça gerçek olduğunu kabul edecek olursak, ekonomik gelişme tipinin şehirleşme sürecini etkileyeceği. sosyo-kültürel faktörlerin de yerleşmelerin fiziksel görünüşünü etkileyeceğini kabul etmek fazla sakıncalı olmayabilir. Nitekim İstanbul ve Ankara gibi şehirlerde gecekondu oranı ülkenin bu günkü ekonomik gelişmesinin açık bir ifadesi olduğu gibi, eski ev parselleri üzerinde yükselen kalfa apartmanlarının mimarisi de toplumumuzun sosyo-kültürel kosullarının ifadesidir. Toplumun değer yargıları, değişik fonksiyonları kendine göre bir hiyerarşiye sokmaktadır. Bu günün sorusu bizim yaşantımıza katılan maddi araçların etkisi ve dış dünya ile ilişkilerimizin ozmozu içinde yapmak zorunda olduğumuz değişikliklerle, kendi tarihsel yapımızın zorunlulukları arasında nasıl bir denge kurulacağıdır. Türkiye'de şehirlerin geleceği, fiziksel planlamalardan çok bu dengenin tasavvuruna bağlıdır. Oysa bu tasavvur, sadece bir şehir ya da bölge çapında değil, fakat Türkiye çapında olması gereken bir değişmenin tasavvuru demektir. Dış faktörlerin etki alanı da bu milli düzeydir. Bu açıdan Milli Plan bu tasavvura görünür hale getirildiği bir araç olmaktadır. Bu aracın işe yarayabilmesi, dünyadaki gelişmelerin yönü hakkında doğru bir tahmine oturmasına bağlıdır. İşte bu noktada, yerleşme tasarısının, bu ilişkilerden dolayı, ne denli güç bir iş olduğu ortaya çıkmaktadır. Şehir planları bir genel dünya görüşün bağlı milli planlamanın mutlak sınırları içinde tespit edilen verilerle meydana geldikleri oranda, gelecekte, yaşanabilir bir fiziksel çevre yaratmak yeteneğine kavuşacaklardır. Aksi takdirde, bugün yapılan planlar, küçük bir bebeğe 30 yaşına geleceği zamanki elbiselerini dikmeğe benzeyebilir. Bu gelişmelerin, toplumun bütün potansiyelini olumlu yollara sevketmek görevi ve yetkisi olan devlet tarafından kontrol edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk gibi görünüyor. Devletin bu çapta müdahalesi liberal-kapitalist dünya görüşü ile karşıtlıklar ortaya çıkaracaktır. Çünkü kişisel insiyatifi devamlı olarak sınırlamak gerekecektir. Devletin müdahalesinin yeteri kadar etkinlikle yapılabilmesi için, bu müdahaleyi yapmanın örgütlerini kurmak gerekmektedir. Bu müdahaleyi yapacak olanlar, gittikçe kopleksleşen durumları çözmek imkanları yaratan tek gücü, yani teknolojiyi kullanacak uzmanlardır. Şimdiye kadar bilinmeyen yoğunlukta ve nitelikte sorunlar yeni bilgiler ve davranışlar gerektirmektedir. Modası geçmiş fikirlerin temizlenmesi ve yeni değer yargılarının formüle edilmesi zorunludur. Bir anlamda örgütleşme sorunu direkt olarak öğretimle orantılı gözüküyor. Biz ne kadar çok bakanlık, genel müdürlük, ne kadar geniş kadrolar meydana getirirsek getirelim, eğer öğretim strüktürü yeterli teknisyen ve uzman yetiştirecek şekilde kurulmamışsa hayati sorunların hiçbirini çözmek yeteneğine sahip olmak kabil değildir. Az gelişmişliğin önemli özelliklerinden biri olan yetersiz milli gelir ile öğretim düzeyi arasında simbiyotik bir ilişki olduğu ileri sürülmüstür. 9 Bilim teknoloji, mühendislik ve "management" alanlarında gittikçe artan sayıda insan yetiştirmek gerekiyor. 10 Öğretimin gelişmesi, toplum kalkınmasının ana sorunlarını çözmek için olduğu kadar, şehirleşme sorunlarını da çözmek için gereklidir. Şehirleşme ile öğretimin yoğunlaşmasının aynı yönlü olduğu kolaylıkla yapılabilecek bir gözlemdir. Fakat bunların ayni yönlü olması yetmez. Ayni hızda olmaları da gerekmektedir. Şehirlerin ve ülkenin bütünün dengeli olarak gelişmesi, bütün ölçülebilen ve ölçülemiyen boyutların, yani bir yandan fiziksel planlama faktörlerinin, öbür yandan toplumsal örgütleşme ve seçme özgürlüğü gibi oluşların dengeli beraberliğine bağlıdır. Bir ekosistemde eşyalarla eylemlerin birbirlerine bağlı olduğu kabul edilmektedir. S. A. Cain "örgütleşmiş toplumsal eylem, insan ekolojisinin içinde işlediği kadrodur." diyor. Şehir boyutları ile beraber insana verilen imkanlar da ayni oranda büyümezse, bunun büyük huzursuzluklara yol açmasının önüne geçilemez. Hele toplumsal örgütleşme de yetersiz olursa bu huzursuzluklar rahatsızlık halini alabilir. Türkiye'de sehirler fiziksel biçimleme ve sosyal örgütleşmeden hızlı büyüyorlar. Bu dinamizmi olumlu yola çevirmenin yöntemini vakit geçmeden bulmak zorundayız. Türkiye'nin bugünkü koşullarına dayanarak 2000 yılında varabileceğimiz bir düzey tasavvur edebilir miyiz? Bütün dünya için yapılan genel tahminlere bakılırsa, milli gelir ve endüstride çalışan nüfus sayısı bakımından biz yeni endüstrileşmiş ya da endüstrileşmek üzere olan bir ülke olacağız. Herhalde bir tüketici toplum "consumer society" olmayacağız. Şüphesiz endüstri aşamasına gelmek de sadece bazı istatistiklerle olmuyor. Bugün modernleşmeyi ölçmenin yolları içinde öğretim standardı, halkta gittikçe daha fazla başarma isteği, milli amaçların gereklerine etkili ve bilinçli olarak katılma, statüye değil, fakat yaratıcılığa ve üreticiliğe dayanan değerlendirme gibi kıstaslar bulunmaktadır. Eğer Türk toplumunun bugünkü eğilimlerine dayanan bir "provision" yapılırsa, yukarda sayılan özellikler açısından 2000 yılında endüstri aşamasına varmanın blle zor olduğu kanısına ulaşabiliriz. Toplumumuzun nisbi rahatlığı yaygın cehaletten ileri gelmektedir. Çinli filozof Lao Tzu ünlü kitabı Tao Te King'de hükümdarlara "halkın karnını doyurun, aklını boş tutun" tavsiyesinde bulunur. Bunun İsa'dan altıyüz yıl önce doğru bir tavsiye olması kabildir. Fakat bugün bu kolay yolu tutmak imkanı kalmamıştır. Bu kalabalık dünyada insanların karnını doyurmak için aklını da doyurmak gerekmektedir. Şüphesiz bilgi arttıkça huzursuzluk artacaktır. Yine de huzursuzluğun getirdiği dinamiği tercih etmek zorundayız. Geleneklerimiz toplumun dünya görüşünü hala kuvvetle etkilemektedir. Fakat geleneksel dünya görüşü çevrenin "challenge"i karşısında kendine çeki düzen vermezse, maddi dış etkenlerle yokolmak tehlikesiyle karşılaşabilir. Türkiye'nin bugünkü trajedisi geleneksel bir dünya görüşü ile toplum kalkınması yapılabileceğini sananların çokluğudur. Hiçbir manevi reform, hiçbir örgütleşme çabası, köklü değişmeleri göze almadan, maddi güçlerini çoğaltmağa yönelmiş yabancı toplumlarm maddi ve manevi baskısından bizi kurtaramaz. Bu baskılar, korunmak istenen manevi baskısından bizi kurtaramaz. Bu baskılar, korunmak istenen geleneksel değerleri de, bir süre sonra, bütünüyle yokedebilirler. Türkiye'de Mimarlık da, şehircilik de, ufak, büyük her sorun bir noktada düğümlenmektedir: Yeni bir dünya ortaya çıkmıştır. Geleneksel toplumlar bütün değer yargılarını yeniden gözden geçirmek ve yeni bir toplumsal örgütleşmeyi gerçekleştirmek zorundadırlar. Bu değişikliklerin yöntemini Türk toplumu bugün içinde bulunduğu koşullardan çıkarmak zorundadır. Dünya karşısında yeni bir bilinçlenme, her çözümün başlangıcıdır. Kişisel biçimlemeyi ve tek yapıyı esas alan mimari geleneğimiz ilkel tapınak
komplekslerinden beri aşağı yukarı devam etmektedir. Her iki davranış da, yani gerek plastik araştırma, gerekse anıtsal ölçü mimarlık tarihinin muhtelif çağlarında görülür. Tek bir yapı ünitesi niteliğinde kalmak bakımından bugüne kadar ayni geleneği sürdürmüş olduğumuz ileri sürmek yanlış olmaz. Büyük boyutla, teknik imkanı ve nötr biçimi ise Buckminster Fuller jeodezik domu ile gerçekleştirmiş sayılabilir. Bugün tek yapı kimliğini yitirmiş değildir. Ve daha bir süre yaşayacaktır. Fakat geleceğe çevrik araştırmalar daha çok bir organizma karakterini almıştır. Moleküller strüktüre doğru yapı kompleksleri hatta şehir tasavvurları görüyoruz. Marsilya'daki "Unite" den 67 Expo'sunun Habitat'sına doğru bir boyutsal ve niteliksel değişme yönü tespit edebiliyoruz. (3,4) Yanyana gelerek sonsuz diziler teşkil edecek olan üniteler (clip-on); taşıyıcı strüktür üzerine monte edilen ve icabında yenilenebilecek olan prefabrike üniteler (plug-in); 3 boyutlu bir şehir tasavvuru içinde hareketli bir mimari bu değişik yönelmeyi göstermektedir. Bu yeni organizmalar heykeltraşlara da İlham vermektedir. Vaktiyle heykeltraşlardan ilham alan mimarlar daha çoktu. Şimdi mimariden ilham alan heykeltraşlar var. Bu gelişmenin sonucu kestirilemez. Fakat yeni kuşakların bir hayal perdesi arkasından aksettirdikleri tasarılar geleceği işaret etmektedir. Geleceğin mimarisinde en önemli sorun büyük boyutlu biçimi bir kerede tasarlamanın ne ölçüde insan ruhunu doyuracak bir çözüm getireceğidir. Bugünkü eğilimler sürerse gelecek ya monotonluk ya da bitmemişlik getireceğe benzemektedir. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Notlar 3 Burada biçimsel konular ele alınmamıştır. Modern şehirciliğe biçimsel
yaklaşışın ilginç bir özeti için bak : 4 U. N. Center for housing. Building and Planning, "Selected conclusions and recommendations on regional and metropolitan planning : New town and land policy", Existics, 23/135 (Şubat 1967), s. 87. 5
Nagashima, C., "megalopolis in Japan", 6
Gelecekteki şehircilik sorunları hakkında genel bir görüş için bak: 7 Buchanan, Colin and Partners, "South Hampsire Study", Existics, 23/139 (Haziran, 1967), s. 316-17. 8
Sosyoloji açısından şehir konusuna yaklaşışın bir özeti için bak: 9
Vaizey, J., Education in the modern World, World University Library, London,
1967. Özellikle 3. Bölüm : "Education and economic development", s.
52-84; ayrıca bak: 10 Blachett, P.M.S., "The ever widening gap", Existics, 23/138 (Mayıs, 1967), s. 255. |
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]