reklam

Yazılarından
Diyalog 2003
> Doğan Kuban > Yazılarından

Tarih: 25 Mart 2003
Yer: Arkitera Forum

1 2                                sonraki sayfa >>

Modern Restorasyon İlkeleri Üzerine Yorumlar
Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, VAKIFLAR DERGİSİ, Ocak 196 Sayı: VIII Ayrı Baskı

Türkiye' de eski eser restorasyonunun tarihi oldukca eskidir. Ayasofya strüktürlerini sağlamlaştırmak için yapılan Türk ekleri bir restorasyon eylemiydi. Fossati kardeşlerin yine Ayasofya'daki çalışmaları, Bursa Yeşil Camisi'nin onarılması, restorasyonun ülkemizde de uzun bir geçmişi olduğunu gösteriyor. Fakat, günümüzdeki uygulamalara bakacak olursak, bu uzun deneme süresinin bize fazla birşey öğrettiğini söylemekte güçlük çekeriz. 

Türkiye' de çok kücük bir uzman veya ilgili grubun dışında kalanlar için restorasyon hala ve sadece, büyük anıtların tamiri anlamına gelmektedir. Restorasyonla ilgili birçok yeni kavram uygulama alanına intikal edememiştir; bunların tanımlanmasına ve tartışılmasına ihtiyacımız vardır. Bu yazı bazı modern restorasyon ilkelerini, daha çok teorik planda, tekrarlamak ve açıklamak için yazılmıştır.

Büyük yapı restorasyonunun genel ilkeleri çok uzun süredenberi bu alanda çalışanlar tarafından bilinmektedir. Atina Karta' sı, "Carta del Restaura", Venedik Karta' sı veya bu alanda çıkan kanunlar, özellikle "Malraux Kanunu" diye bilinen Fransız Kanunu, son yıllarda ICOMOS (Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi) un çalışmaları geniş sınırlar içinde uluslararası kriterleri yaymaya yardım etmişlerdir. Bunlara paralel olarak restorasyon tekniklerini ve teorisini öğreten Roma' daki Uluslararası Restorasyon Mer-kezi gibi kuruluşlar, sadece yapı alanında değil, fakat dekorasyon, resim ve diğer artifact'lerin restorasyon tekniklerini de öğretmektedirler. Ancak, bütün bu yoğun çabalarla ortaya çıkmış ilkelerin Türkiye' de tanındığı veya doğru yorumlandığını söylemek de kabil değildir. Bazı özel haller dışında, Türkiye' de restorasyon, bilimsel bir araştırma ve tanıma düzeyine hiçbir zaman çıkamayan, daha çok tahrip edici tamir niteliğinde bir uygulamadır. 

Tek tek yapılar dışında şehir strüktürü ile ilgili bir koruma hemen hemen yok gibidir. Gerçi bu alanda çalışan uzmanların çok az oluşu, böyle bir du-rumu bir dereceye kadar anlaşılabilir hale getiriyorsa da bu yüzden, geçmiş Türk kültür ürünlerinin uğradığı kayıplar ölçüsüz derecede büyük olmaktadır. Ekonomik, politik, geleneksel birçok sebep her gün tarihi çevreyi bütün elemanlarıyla kemirmektedir. Bu konuda söz ve karar sahibi olanlardan, bütün idarecilere, hatta bizzat uygulayanlara kadar herkes tarihi çevrenin yokolmasına göz yummakta veya yummak zorunda kalmaktadır. Buna, genel kültür düzeyi çok aşağıda olan Türkiye' de kaçınılmaz bir sonuç olarak bakılabilir. Fakat, haberleşme araçlarının bu kadar yoğun, kriterlerin bu kadar kolay yayıldığı bir dünyada, tarihi mirasa yapılan tecavüzlere hiçbir duyarlık gösterilmemesi tasvib edilemez. 

Türkiye' yi bir tarih mezarlığı yapmak istemiyorsak, resmi örgütlerin, kamuoyunun, bu alanda çalışan teknisyenler, mimarlar, şehirciler, belediyeciler, turizm kuruluşlarının vakit geçirmeden bu sorulara eğilmeye başlaması gerekmektedir. Bu eğitim, üniversitelerde okutulan derslerden çok, ilgili kuruluşların bu korumanın ilke ve nileliklerini anlatan yayınları ve sürekli bir propaganda yolu ile oluşacaktır.

Bazı Genel Tanımlar
Restorasyon tarihi - burada tarih bir geçmişin yaşantısını bütün yönleriyle kapsayan anlarında alınmak üzere bir belge niteliğinde ve insan eliyle meydana getirilmiş bir kültür ürününü korumak icin yaptığımız bir müdahaledir. Bu müdahalenin birinci koşulu, yapıtın tarihi kimliğini, tarihi belge değerini mümkün olduğu kadar korumaktır. En geniş anlamda estetik değer de bu tarihi değer içinde yer alır. 

Burada korunan eserin kullanılması söz konusu olsa bile, bu, anıtın tarihi kimliğinden sonra gelmelidir. Aksi takdirde korumanın bir anlamı kalmaz. Onun için eski esere yeni bir fonksiyon vermek öngörüldüğü hallerde de yapının tarihi ve estetik niteliklerinden taviz verilmez. Yani, yeni fonksiyon bir araçtır sadece, yapıyı kurtarmak için. Bununla beraber "yeni bir fonksiyon vermek" şeklindeki bir müdahalenin ne ölçüde bu kuramsal görüşlere uyabileceği aşağıda tartışılacaktır.

Yukarıdaki tanımlamaların sonucu olarak restorasyon tarihi eser veya tarihi çevre, bu niteliklerini korudukları oranda söz konusu olacaktır.

Tarihi değer nedir? Bir genel tanım olarak, uzak veya yakın geçmişe ait her kalıntı bir tarihi değer belgesidir ve tarihin yorumlanması bakımından, herhangi bir kalıntının veya "artifact'ın diğerinden daha az önemli olduğu kolaylıkla iddia edilemez. Fakat, böyle bir kriterden hareket edildiği zaman herşeyi korumak gerekliliği gibi bir "absurdite,, ortaya çıkar. Buna pratik olarak ekonomik açıdan imkan olmadığına göre tarihi değer kavramını sınırlandırmak gerekmektedir.

Günümüzde bu sınırlama :
a - tarihi belge kriteri
b - zaman kriteri
c - estetik kriterler
konarak yapılmaya çalışılıyor. Bütün bunlar pratik zorunluluklarla ortaya çıktığı için hepsi de bir bakıma sübjektif (öznel) sınırlamalardır. Tarihi belge niteliğinde olan bir yapı iki şekilde böyle bir sıfat kazanıyor.

1. Bir tarihi olayla bağıntılı olarak,
2. Bir tarihı sürece (processus) belirten olarak.

Birinci halde yapının ortadan kalkması, tarihi olayı ortadan kaldırmadığı gibi, onun niteliğini de değiştirmez. Bu bakımdan sadece hatırlatma olayına bakarak bir eseri korumak çok kere gerekli olmayabilir. Buna karşılık, bir yapı veya bir yerleşme parçası, sosyal, ekonomik, teknik veya estetik bir gelişmenin ifadesi olarak görülüyorsa o zaman, estetik sebeplerle değil, fakat tarihi sebeplerle bunu korumak söz konusu olur. Örnek olarak, İstanbul' da korumak için çırpındığımız eski ahşap konutlu mahalleler belirtilebilir: Bunların tek tek sanat eseri olarak korunmaları söz konusu değildir. Fakat, korunabilmiş böyle bir mahalle Osmanlı toplumunun bundan bir iki yüz yıl önceki sosyal yaşantısı, fizik çevresi, yapı tekniği ve kültür ve estetik seviyesi hakkında bir belgedir. Onun için tarih bilincine sahip bir kültür ortamında korunması gerekli olduğu ileri sürülmektedir.

Zaman kriteri bir sınırlama olamaz. Gerçi bundan birkaç yıl önce yapılmış bir yapıyı tarihı eser olarak korumak genellikle söz konusu değildir. Fakat, bunun sebebi o yapıyı doğuran koşulların, az veya çok devam etmekte olmalarıdır. Eğer bugünden yarına, teknikte ve sosyal yaşantıda köklü değişiklikler olsa, örneğin, Türkiye'de: bütün konut yapılarını yeni prefabrike konutlarla değiştirmek olanağı olsa, daha dün yapılmış bir yapı tarihi kimlik kazanır. Böyle uç bir örnek zaman kriterinin öznel niteliğini ortaya koymaktadır. Zaman kriteri hakkında bir kayıt koymak gerekirse, değişmiş bir sosyal, teknik veya estetik ortama ait olmanın yapıya tarihi kimlik kazandırdığı kabul edilebilir.

Yaygın bir kriter olarak korumayı gerektiren koşulların başında, estetik değerler gelmektedir. Yani, korunacak ve restore edilecek eser, estetik değeri olan bir eserdir. Estetik değer aslında, bilimsel, objektif olmaktan uzak bir değerdir. Bir kişinin veya bir grubun bir eseri güzel bulması, tamamen haklı bile olsa, o esere koruma açısından bir estetik değer kazandırmaz. Estetik değer, uzun bir zaman süresi içinde teşekkül etmiş yaygın bir yargı sonucu ortaya çıkar yani objektifleşir. Gelişmiş bir kültür ortamında bu yargı yaygındır. Herkesin okuma yazma bildiği, okula devam ettiği, geniş bir sanat kültürüne sahip bir ortamda tarihi bir eser için estetik yargı, aşağı yukarı teşekkül etmiş olarak bulunabilir. Bu noktada Türkiye' de durum aynı değildir. 

Türkiye' de okumuş veya okumamış insanların çoğunluğu için, en güzel tarihi konut, kolaylıkla elden çıkarılabilecek bir nesnedir. Ona karşılık halk, camilere eski eser olarak baktığı yani camiyi, yapıldığı zamana bağlı olamadan, tarihi bir nitelikte gördüğü için, yeni bitmiş çirkin bir betonarme mescidin eski eser olarak tescilini isteyebilmektedir. Öyleyse kendi ülkemizde gelişmiş sanat tarihi araştırmaları ve yaygın bir sanat kültürü olmadığma bakarak, başka ülkelere göre daha titiz olmak gerekmektedir. Bugün bir Selçuk medrese-si, yarın bir erken Osmanlı mescidinin elden çıkması istenmediğine göre, yapılacak en önemli iş, iyi bir örgütlenme ile yoğun bir tescil eylemine girışmektir.

Restorasyonda Tarihi ve Estetik Değerlerin Karşılıklı Durumu:
Sadece estetik yargıların önem taşıdığı kabul edilseydi, bundan rasyonel bir sonuca varmak belki de kabil olamazdı: Önce estetik değer ile tarihi değerin sınırları belli değildir; sonra estetik değerin insan yaşantısı bakımından tarihi değerden daha önemli lduğu da mutlak bir gerçek değildir. Ayrıca geçmişten gelen her oluşun kendi içinde, bütün yönleriyle varolan bir bütünlüğü vardır. Bunu tarihi, estetik, teknik veya başka bileşenlerine ayırmak her zaman kabil değildir. 

Şüphesiz bir yapının veya bir mahallenin zaman içinde, ilk kuruluştan bu yana değişen tarafları vardır. Ve ayrıntılarına girildiği zaman, sadece estetik veya sadece teknik bakımdan önemli bileşenler bulunabilir. Bununla beraber bir estetik değer kendi meydana geldiği çevre içinde anlam ve değer kazanır. Yalnız başına soyutlaşır. Bir sanat eserinin özellikle mimari eserin, sadece soyut nitelikleriyle değerlendirilmesi yeterli değildir. Hatta böyle bir soyut değerlendirme mimari eserin anlaşılmasına da engel olabilir. Örneğin, bir büyük yapı kompleksini, meydana geldiği fiziksel çevrenin sınır koşullarından, fonksiyonel, teknik ve kültürel zorunluluklardan ayırarak sadece bir biçim yaratılması, soyut bir plan tasarısı, bir biçimlendirme iradesinin gerçekleşmesi ile açıklamak ve yapının restorasyonunu böyle soyut bir biçim anlayışı üzerine kurmak olanaksızdır. 

Vaktiyle Viollet - le - Duc' un yaptığı Ortaçağ yapıları restorasyonları, kendisinin yaratıcı gücü ne denli yüksek olursa olsun, sırf tarihi gerçeği değiştirme dolayısıyle öznel bir yorum olma acısından bugünün restoratörleri tarafından reddedilmektedir. Şüphesiz tarihi çağların ve stillerin yeni bir yorumu ile bir neo - biçim ortaya konabilir. Bunun alıcısı olduğu zaman, kimsenin karışmayacağı bir eylem olur. Fakat tarihten gelen bir eserin bu anlamda yeniden yorumlanmasını bugün reddediyoruz. Böylece restore edilecek yapı veya çevrenin estetik kalitesi en iyi onun tarihi ile maximum bir bağlantı içinde kabil olabilir. 

Bu ilkenin her zaman gerçekleşmesi kabil değildir. Her tarafında yeni apartmanlar dikilmiş bir çeşme restorasyonu bu anlamda yapılmayacaktır. Fakat, bu ilke varılmak istenen amacı göstermektedir. Yalnız başlarına alındıkları zaman tarihi ve estetik perspektifler açısından restorasyona yaklaşmanın farklı olacağı açıktır. Restoratör bu iki değerlendirmeyi uzlaştırmak zorundadır. Uygulamayı etkileyen bazı sorunları şöyle özetleyebiliriz:

Tarihi Açıdan Restorasyon Sorunları:
Tarih zaman içinde değişiklik demektir. Bu zaman içindeki değişikliklerin izini ortadan kaldırmak tarihi ortadan kaldırmak olur. Sadece ölü kalıntılar söz konusu olduğu zaman bunlar kalıntı olarak bırakılır. Çünkü, yenilendiği zaman tarih olmaktan bir ölçüde çıkacaktır. Daha geç çağlar için de durum çok daha değişik değildir. 15. yüzyılda yıkılan bir yapı, 17. yüzyılda yeniden yapılsa ve çağımızda harap olduğu için restore edilmesi öngörülse, bu restorasyonunun yapıyı 15. yüzyıla çevirmektense, 17. yüzyıl kalıntısını olduğu gibi koruması tarih açısından daha doğrudur. 

Ayakta duran yapıların farklı çağlardaki ekleri söz konusu olduğu zaman, tarih açısından bunların hepsinin az veya çok değeri vardır. Hatta kimliğini yitirmiş bir 12. yüzyıl camisinin 13. yüzyılda yapılmış çini mihrabı (Konya Alaeddin camisinde görüldüğü gibi), yani sonradan yapılmış bir ek, yapının bütününden daha önemli olabilir. Görüldüğü gibi, yapıya sonradan yapılmış kısımlara müdahale, tarihi değil, fakat daha çok estetik nedenlerle olur. Sonradan yapılan ek, orijinalin estetik bütünlüğünü bozuyorsa, bunu tarihi nedenlerle korumakla estetik sebeplerle korumak arasında bir çatışma ortaya çıkar. Örneğin, bir eski camide birisi orijinal, diğeri bunu gizleyen ve sonradan yapılmış iki mihrap olabilir, ikinci mihrap yapının estetik değerini zedeleyebilir. 

Bu noktada karar verirken, birinci mihrabın yapı ile meydana getirdiği estetik bütünlüğün, aynı zamanda bir tarihi değer olduğunu da kabul etmek ve böylece, iki tarihi değer arasında bir seçim yapmak bir çözüm yolu olarak ileri sürülebilir. Bazı hallerde geç çağlarda yapılmış ekler, bizde 19. yüzyıl ve erken 20. yüz-yıl ekleri, ekonomik durumun çok kötü, kültür ortamının çok heterojen olduğu bir çağda yapılmışlardır. 

Örneğin; Topkapı Sarayı Harem dairesinde, sarayın kullanılmadığı bir zamanda, daha eski çağlara ait mimari değerleri kapatan ve tamamen ilkel fonksiyonel nedenlerle yapılmış tavanların, Osmanlı İmparatorluğunun son çağında Topkapı sarayının içine düştüğü zavallı durumun bir tarihi belgesi olarak korunması söz konusu olamayacağı açıktır. Burada karşımıza böyle bir müdahele müsaadesinin nerede duracağı ve estetik değerleri, daima tarihi bir takım perspektiflerin sonucu olan öznel ilkelere dayandırıp, bazı çağların verilerini yoketmeye varıp varmayacağı sorusu çıkar. Bu gerçekten endişe verici bir sorundur.

Belli bir çağa ait ekleri kaldırıp, yapıyı diğer bir çağın görünüşüne getirmek, eski müdahaleleri ortadan kaldıran bir yeni müdaheledir. Gelecekte, bugün için önemli olan değerler, bugün feda edilenlerden daha önemsiz bulunabilir. Türkiye'de Avrupa etkileri girdiği için dejenere olmuş sayılan 18, 19. yüzyılda yeniden yapılan kısımların kaldırılıp yapıları orijinal Klasik Çağ biçimine döndürmek için girişilen uygulamalar, belgeye dayanmadıkları oranda bir tarihi belgeyi yokedip, yerine bir başka tarih ve estetik değer koymaktadırlar. Bugün için verilen kararların, en makul sınırlar içinde bile olsa, teorik olarak, günün düşüncesine, modasına uyduğu, yani tarihi süreç içinde sübjektif kaldığı ileri sürülebilir. Bu durumlann değerlendirilmesinde aşağıdaki ilkeyi hatırlamak faydalıdır:

Tarihi, estetik ya da fonksiyonel olarak bütüne bağlı elemanların, yapıyı herhangi bir çağdaki duruma indirgemek amacıyla yokedilmeleri doğru değildir.

Estetik Açıdan Restorasyon Sorunları:
Kalıntı halinde olan bir eserin sadece korunması söz konusu olduğuna göre, böyle bir eserde estetik ve tarihi kriterler birbirleriyle çatışma halinde değildir. Eğer kalıntı çevresi ile beraber ele alınıyorsa burada sadece kalıntının değil, fakat çevresinin de estetik kalitesini korumak gerekmektedir. Özellikle, Antikite ve Orta Çağdan kalan ve terkedilmiş sit' lerde söz konusu olan bu durumda çevrenin korunması yapıların tek tek korunmasından daha önemli olabilir. Hiyeropolis' de Antik şehrin içine turistik amaçlarla yapılan tesisler böyle bir uygulamanın bütün bir akreolojik sit' i nasıl tahrip edebileceğini açık olarak göstermektedir.

Bazı durumlarda bir grup teşkil eden yapılardan bir veya bir kaç tanesinin harap halde bulunması bütünün estetik olarak değerlendirilmesini aksatabilir. Bununla beraber bir komplekse ait bazı yapıların rökonstrüksiyonlarını, belge noksanlığından dolayı yapamamak da kabildir. Bu durumlarda bütünün seyredilmesindeki estetik bütünlük olmasa bile, bunun, sahte bir bütünlükten daha tutarlı olduğunu kabul etmek gerekecektir.

Sadece estetik kriterler söz konusu olduğu zaman sonradan yapılmış bir çok eklerin, kaldırılmaları daha uygun görülebilir. Bu durumda ek ile 'yeniden yapılan kısım' ı biribirinden ayırmak gerekir. Genellikle bir fazlalık anlamına olan ek' in kaldırılması, yapının estetik bütünlüğüne birşeyler kazandırıyorsa, ve özellikle bu ek, kendi başına estetik olmaktan çok basit bir fonksiyonel bir amaçla yapılmışsa, bunun kaldırılması uygun olabilir. Lüzumsuz saçaklar, bölme duvarları, tamir edememekten dolayı yapılmışsa, bunun kaldırılması uygun olabilir. Lüzumsuz saçaklar, bölme duvarları, tamir edememekten dolayı yapılmış konstrüktif dolgular, yapının ana fonksiyonunun gerektirmediği, ikinci derecede, özellikle ahşap ekler, bu anlamda söz konusu olabilir. Fakat eskisinin yerine yapılmış olan kısımların yıkılarak yerine yeniden eskiye benzediği düşünülen elemanlar eklenmesi doğru değildir. 

Yeni yapılanlar bu yıkılanlardan da kötü olabilir. Yukarıda belirttiğimiz ilkeyi burada da kullanmak gerekir. Herhangi bir şekilde bütünü tamamlayan bir eleman, estetik sebeplerle de olsa kaldırılmamalıdır. Ayrıca, daha yukarıda, başka bir vesile ile belirtildiği gibi, bir yapının daha geç çağlardaki ekleri ve değişiklikleri, estetik açıdan, ilk yapıdan daha önemli olabilir. Zaman içinde yaşamış olmak, yani tarihi bir niteliği olmakla estetik niteliğin bir araya geldikleri hallerden biri yapıların 'patina' sı denen bir eskimişlik, çok yaşamaktan ileri gelen bir renk ve tekstür zenginliği kazanmış olmaktır. Bu açıdan sadece çok yaşamış olmanın bir yapının sanat eseri olma niteliğine kattığı önemli bir kalite vardır. 

Türkiye' de 'çürütme' adı altında yapılan büyük yüzey tamirleri böyle bir kalitenin farkında olmayanlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Çoğu kere müteahhitlerin çok çürüterek çok para kazanmak istekleri herhangi bir estetik tercihin yapılmasını imkansız hale getirmektedir. Aynı şekilde 'mail-i inhidam' olduğu ileri sürülerek yıkılan duvarların ve minarelerin eski patina' ları, zamanın onlara kazandırdığı emsalsiz karakter hiç gözönüne alınmadan tamamen yeni malzeme ile yeniden inşa edilmeleri uzun yıllardan beri Türk anıtlarına yapılan ağır tecavüz örnekleridir. Kısa bir süre önce Edirne' de Selimiye Camisi' nin güney - batı minaresinin bütün gövdesinin sökülerek, eski tambur taşlarının çürümüş olduğu bahanesiyle, yeniden yapılması bu korkunç uygulamalardan bir tanesidir. Böyle durumlarda, gerçekten düşeyden ayrılma sökmeyi gerektiriyorsa, mümkün olduğu oranda eski malzemeyi kullanarak uzun yılların bir sanatkar gibi yapıya kattığı renkleri bir ölçüde korumak restoratörün ödevidir. 

Eğer sadece dış etkilerle bozulmuş duvar parçaları, kornişler söz konusu ise, bunları, mümkün olduğu kadar sınırlı bir yüzey içinde değiştirmek, ve özellikle bir minarede olduğu gibi, uzaktan etki aranıyorsa, yeni malzemeyi de renk ve tekstür olarak, büyük kontrastlar vermeyecek şekilde seçmek gerekir. 'Patina' bir estetik değer olarak bir kaç yüz yıldır bilinen bir kavramdır. Türkiye' deki restorasyonların hemen büyük çoğunluğunda ise akla bile getirilmediği görülüyor.

1 2                                sonraki sayfa >>

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz