blu
sayın tekeli'ye öncelikle
"tekeli - sisa" ortaklığı olarak Türk mimarlığında edindikleri
saygın konumu korumadaki başarılarından dolayı teşekkür etmek
istiyorum...
yanılmıyorsam sayın Tanyeli bir yazısında "Tekeli - Sisa" ortaklığını,
S.O.M. gibi Türkiye'de iyi organize olmuş mimarlık büro-şirketlerinin
kurulmasında öncül bir fırsatın kaçırılması olarak değerlendiriyordu.
Sayın Tekeli'ye sormak istediğim; böyle bir fırsatın farkında mıydılar?
(ya da bunu bir fırsat olarak görüyorlar mıydı?)
Genişlemek yönünde bir istekleri oldu mu? Büronun sınırlı çerçevesini
korumaları kendilerinin bir tercihi miydi?
teşekkürler...
Doğan
Tekeli
Sayın Blu,
Önce, Tekeli - Sisa ortaklığı hakkındaki yüreklendirici sözlerinize teşekkür
ederim. Sayın Tanyeli’nin ortaklığımızı S.O.M. gibi iyi organize olmuş
mimarlık şirketlerinin Türkiye’de kurulmasına öncül bir fırsatın kaçırılması
olarak değerlendirdiğini hatırlamıyorum.
Aksine, Sayın Tanyeli Arredamento mimarlık dergisinin 1994/6 sayısında yayınlanan
yazısında; ortaklığımızın, kurumlaşmış mimarlık bürosunun ülkemizdeki
bir örneği sayılabileceğini, ama
1960 ve 70’lerde Türkiye’nin S.O.M.’i gibi bir unvanla anılışımıza
rağmen, üretim kaygısı diğer tüm mimari kaygıların önünde gelen devasa
S.O.M. ile Tekeli - Sisa arasında bir benzerlik bulmanın zor olduğunu yazıyordu.
Bence bu doğru bir tespittir. Biz, tüm meslek yaşantımızda büyük mimarlık
bürolarının belki de en değerlisi olmasına rağmen S.O.M.’e hiç öykünmedik.
Türkiye’de çok büyük mimarlık
bürolarının yaşatılmasının belki de mümkün olmadığını seziyorduk.
Geçmişte İ.M.A. ve A.H.E. gibi büyük bürolarımızın (farklı amaçları
ve nitelikleri olmasına rağmen) biraz da büyüklükleri nedeniyle uzun ömürlü
olmadıklarını gözlemlemiştik. Bu nedenle, bugünkü büyüklüğümüzde
kalabilmeyi tercih ettik. Zaman zaman, daha büyüme fırsatlarımız da oldu.
Ancak, bu günkü kapasitemizin dışına taşarak daha fazla iş almamayı yeğledik.
Bu kararda, Türkiye’nin sık sık ekonomik krizlere uğrayarak, işlerin
duraklaması, büyük büroların böyle dönemlerde varlıklarını sürdürmesinin
güçlüğünü gördüğümüz kadar büyüdükçe işlerin kontrolünde güçlük
çekeceğimiz endişesi de hakim olmuştur. Gerçekte, başka ortamlarda da dile
getirdiğim gibi biz çok yapı yapmaktan ziyade, yeteneklerimizin imkan verdiği
"en iyiyi" elde etmeyi amaçlıyorduk. Bu gün de aynı düşüncelerle
devam ediyoruz.
Teşekkürlerimle,
Arif
Berhaz
Doğan Bey Merhaba,
ben de bluya katıldığımı söylemek istiyorum öncelikle...
benim sorum şu
bazı binalarınızı çeşitli yerlerde öne çıkarttığınız halde bazıları
daha geri planda kalarak "üvey evlat" muamelesi görüyor sanki!
buna arkitera tarafından daha önceden yayınlanan tanıtım sayfalarınızdaki
yaklaşımınız da dahil.
mesela bufer fabrika binasını hiç bir yayında göremedim (belki benim bie
eksikliğim)
bu tespitim doğru mu? doğruysa sebep nedir? çeşitli dış etkenler mi?
vesaire
saygılarımla
Arif
Doğan
Tekeli
Sayın Arif Berhaz,
Sayın Blu’ya katıldığınız konu için önceki cevabıma bakmanızı rica
ederim.
Tüm yapılarımızda hatta iş alma koşullarımızı da dikkate almadan en
iyiyi amaçladığımız halde bazı yapılarımızın öne çıkması, bazılarının
biraz geri kalması bence doğal. Yüz kadar gerçekleşmiş yapımız olduğunu
göz önünde tutarsak, bunların gerçekleşme ve sonradan kullanma aşamasında
çeşitli nedenlerle aynı başarı çizgisini yakalayıp sürdürememeleri de
doğal
görülmeli! Ancak, Bufer elektrik gereçleri fabrikası bence bizi sevindiren
bir yapı. 1994’de yayınlanan kitabımızda oldukça geniş bir biçimde yayınlandı.
Sonraki yayınlarda yer almaması
galiba bulunduğu konumda tek bir karede tümünü anlatacak bir fotoğraf
vermemesinden ya da yayıncıların daha az ilgisini çekmesinden olabilir.
Sorunuz beni düşündürdü. Teşekkür ederim.
palladio sayın
tekeli,
size Turk mimarlarının avrupa birligine girilme asamasında edindiginiz
tecrubelerden de yola cıkarak hazır olup olmadıklarını sormak istiyordum
.buro olarak bu yonde bir calısmanız,hazırlıgınız oldu mu?
saygılar Doğan
Tekeli Sayın
Palladio,
Bizim büro olarak Avrupa Birliği’ne girilme aşamasında maalesef ciddi bir
hazırlığımız yok. Ülkemizdeki bazı büroların bize göre bir miktar daha
hazırlıklı olduğunu hissedebiliyorum.
Ancak, henüz hizmet dolaşımının yasal olarak serbest olmadığı günümüzde
dahi Türk mimarlarının 1980’lere kadar koruyabildikleri "mimarlık
pazarı"nın 6235 sayılı kanuna rağmen
korunamadığı da bir gerçek. Bu yasal sınırlama kalktığında ne olacağını
ön görmek pek kolay değil. Yabancı büyük büroların, Türk mimarlarının
koşullarında ve niteliklerinde hizmet
vermeyecekleri düşünülebileceği gibi bizdeki yabancı hayranlığının, Türk
mimarlarının iş alanlarını iyice daraltabileceği de söylenebilir.
Serbest Mimarlar Derneği’nin bu konu üzerinde durduğunu bazı hazırlıkları
olduğunu biliyorum. Ancak, bizlerin de iyi düşünerek, örgütlenmemiz belki
de yakınlaşabilen bazı büroların işbirliğine giderek her bakımdan güçlenmeye
çalışmaları akla gelebilir.
Maalesef, kamudan bir destek görebileceğimiz kanısında değilim. Konunun yaşamsal
olduğunun bilincinde olarak hızla meslek örgütlerimiz çevresinde birleşerek
konuya eğilmemiz
gerektiğini düşünüyorum.
Saygılarımla,
hermes
Sayın
Doğan Tekeli,
Türkiye'de mimarlık eğitiminin yeterli ve yetkin olduğunu düşünüyor
musunuz?
Bu günlerde meslek içi eğitim konulu tartışmalar var. Yeni mezun mimarların
hemen mezuniyet sonrası imza yetkisine sahip olmaması, daha sonra meslek örgütlerince
yapılacak sınavlar stajlar vb. sonunda bu yetkinin verilmesi öneriliyor. Bu
konuda ne düşünüyorsunuz? Bu savlara katılıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
Doğan
Tekeli
Sayın
Hermes,
Türkiye’de mimarlık eğitiminin bu günkü düzeyini çok yakından
izleyemiyorum. Ama kuşkusuz izlenimlerim var. Bu izlenimlerim de şöyle. Bizim
eğitim gördüğümüz yıllarda mimarlığın yapı
bilgisi ve becerisine önem verilmesine karşılık bugün galiba daha çok düşünce
ve sanat yönüne ağırlık veriliyor. Bu başlıca Alman ve Anglosakson
modelleri arasındaki fark. Son yıllarda mimarlık eğitiminde Anglosakson
modeli öne çıkmış görünüyor. Bu modelde ise bilindiği gibi yapı yapımı
bilgi ve becerisinin eğitimden sonraki büro çalışmalarında kazanılacağı
ön görülüyor. Hata bu kavramlar bir de sınavla belgelendiriliyor. Eğitim süresi
kısaldığına, bu süre
içinde de yapı bilgisine daha ez önem verildiğine göre mimarların imza
yetkisi kazanabilmeleri için okuldan sonra uygulama içinde bir miktar daha
yetişmelerinin yararlı olacağı görülüyor.
Ancak, mevcut mimarlık bürolarının sayı ve kapasitesi göz önüne alındığında
böyle bir mesleki staj döneminin gerçekleştirilebilmesinin kolay olmadığı
da bir gerçek.
Bu konunun, Mimarlar Odası, mimarlık eğitimi veren büyük üniversitelerimizin
temsilcileri tarafından ele alındığını biliyoruz. Ancak, bu çalışmaların
sürdürülmesi, uygulanabilir gerçekçi
bir model oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Ben de mimarlık eğitimi
kurultayının hazırlık komitesi üyesi olarak bu çalışmaların sürdürülmesini
izlemek istiyorum.
Teşekkür ederim.
ghost
Doğan
Bey,
Siz büro olarak büyük ölçekli projelere imza atmış bir bürosunuz ve pek
çok yapınız da kamu yapısı. Müşterinin devlet olmasının bir proje sürecinde
size neler yaşattığını merak ediyorum. Avantajları dezavantajları
nelerdir? Ne gibi zorluklar ya da kolaylıklarla karşılaştınız?
Teşekkürler,
Doğan
Tekeli
Sayın Ghost,
Bu güzel sorunuzun cevabı, bu buluşmanın çerçevesini aşıyor. Bu konuda
çok uzun konuşabilirim, ama kısaca cevaplamaya çalışacağım.
Türkiye’de kamu yapılarının başlıca işvereni Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı. 1955-1970 yılları arasında çoğu yarışmalar yolu ile Bayındırlık
Bakanlığı’na çok sayıda proje yapmıştık. Ancak,
bunlarda çok sıkıntı çektik. Bir çoğunun mesleki kontrollük hizmeti bize
verilmedi. Mesleki kontrollüğü yapılmayan uygulamaların başarılı olması
ve mimarı tatmin etmesi adeta imkansız.
Ayrıca, 70’li yıllarda Bakanlık’ta projelerin tasdik edilmesi ve mimarlık
ücretinin tahsili maalesef son derece güçleşti. Bunun üzerine, 1971 yılında
çok üzülerek kamuya iş yapmama
kararı aldık. Üzülerek diyorum, çünkü bu ülkede, ülkenin imkanları ile
kazandığımız bilgi ve beceri birikimini kamu hizmetinde kullanamamak gerçekten
üzücü idi. Bu karara rağmen,
sonraki yıllarda Halk Bankası, İş Bankası, Devlet Hava Meydanları gibi
kuruluşların açtıkları sınırlı yarışmalara bize gösterilen özel ilgi
nedeni ile katıldık. Birincilik kazandığımız bu yarışmalardan, İş
Bankası Genel Müdürlüğü projemizin geçirdiği süreci Arredamento-Mimarlık
dergisinin 1999-05 sayısında uzun uzun yazdım. Son yıllarda yaptığımız
kamu yapılarından Halk Bankası’na yaptığımız iki Genel Müdürlük
Binasının (ilki şimdi Hazine Müsteşarlığı) bazı
sıkıntılara rağmen bizi yine de mutlu ettiğini, Halk Bankası yönetiminden
ilgi, yakınlık ve iş birliği gördüğümüzü söyleyebilirim.
Çok üzülerek tekrarlamak istiyorum. Müşterinin devlet olmasının pek bir
avantajı olmadığını yaşayarak görmüş olduk.
Teşekkür ederim.
mona
ortaklık
Doğan Bey,
Özgeçmişinize baktığımızda:
"Tekeli-Sisa katıldıkları mimari proje yarışmalarında 26 birincilik
ödülü, 43 kadar da derece ve mansiyon kazanmışlardır. 98'i uygulanmış,
165 projede imzaları vardır. "
Türkiye'de saygı duyulması gereken bir başarıya imzalarını atan Tekeli ve
Sisa'nın ortaklığındaki dengenin sırrını merak ediyorum?
Doğan
Tekeli
Sayın
Mona,
Sevgili, Sami Sisa ile ortaklığımız 1953-2001 arasında yaklaşık 48 yıl sürdü.
Ortaklığımızın sorunsuz süremsinin sırrı, bence karşılıklı saygı,
karşılıklı özveri ve hiç bir konuda peşin fikirli olmadan birbirimizin düşüncelerine
açık olmaktı sanıyorum.
Teşekkürlerimle,
FLuXuS
...?
...sizce `modern`lik nedir?
geçmiş bölümlerin özeti için..
(bkz: Emre Arolat)
(bkz: Arkitera'nın G.A'ya hain saldırısı)
(bkz: Defne Koz'un cevabı)
(bkz: Doruk Pamir'in cevabı)
Doğan
Tekeli
Sayın
Fluxus,
"Modern"likten bu forumun tema ve amacını göz önünde tutarak
"modernist mimari"nin kastedildiğini düşünüyorum. Eğer böyle
ise, bizim uzun yıllar modernist mimarinin herkesin bildiği kurallarını, etiğini
çok inandırıcı bulduğumuzu, saygı duyduğumuzu söyleyebilirim. Ancak,
Venturi’nin modernist mimari eleştirisini de tümden reddetmek mümkün değildi.
Ne var ki Venturi’yi haklı bulmamız modernizmden vazgeçmemize neden olmadı.
Belki, modernist tutumumuzda bir ölçüde gevşemeyi, rahatlamayı sağladı.
Bu rahatlama bize memnuniyet veren 1’inci Halk Bankası (Hazine) yapımızda,
brüt beton içinde bazı motifleri stilize ederek
kullanmamıza ya da Metrocity’deki kubbeleri tasarlamamıza yol açtı ve
hatta bu uygulamalara kendi vicdanımızda meşruiyet kazandırdı.
blur
Halk Bankası binasını
yeniden tasarlamak gerekli olduğunda eski tasarıma benzemesi işveren tarafından
mı istenmişti, yoksa sizin seçiminiz miydi?


Doğan
Tekeli
Sayın Blur,
Halk Bankası’nın yeniden tasarlanması söz konusu olduğunda, arsanın yönlendirme
bakımından eskisinin aynısı olduğunu, bankanın isteklerinin değişmediğini
ve yarışma ile elde edilen birinci yapıdaki yaklaşımı benimseyip beğendiklerini
tespit etmiştik. Biz de bunun üzerine aynı çözümün başka bir yorumunu
nasıl yapabileceğimiz üzerinde yoğunlaştık. Mimaride de
müzikteki gibi bir tema üzerine varyasyonlar yapılabileceğini düşündük.
Yeni yorumun, banka tarafından da, meslektaşlarımız tarafından da iyi kabul
edildiğini görmekten mutluluk duyuyorum. Ancak, bambaşka bir çözüm arasaydık
daha mı iyi olurdu, düşüncesi de daima aklımda.
Teşekkürler,
DEMO
sistem
quote:
Orjinal mesajı gönderen: mona
Doğan Bey,
Özgeçmişinize baktığımızda:
"Tekeli-Sisa katıldıkları mimari proje yarışmalarında 26 birincilik
ödülü, 43 kadar da derece ve mansiyon kazanmışlardır. 98'i uygulanmış,
165 projede imzaları vardır. "
Türkiye'de saygı duyulması gereken bir başarıya imzalarını atan Tekeli
ve Sisa'nın ortaklığındaki dengenin sırrını merak ediyorum?
Ben de size katılıyorum ve bu başarının ardındaki çalışma sistemini ve
büro organizasyonunu merak ediyorum.
ayrıca yeni mezun mimarların bir kayıt ve meslekiçi eğitimden geçtikten
sonra mesleğe başlaması konusunda Sn. Tekeli'nin düşüncelerini öğrenmek
istiyorum.
demo
Doğan
Tekeli
Sayın Demo,
Yeni mezun mimarların mesleğe başlaması konusundaki düşüncelerim için
Hermes’e cevabımı okumanızı rica ederim. Büro organizasyonumuzda hiç bir
özellik yok. Fırsat bulur da karşılaşırsak bizzat görürsünüz.
Saygılar,
feray
Merhaba hocam.Benim size
sorum şu;İMÇ çarşı tasarımınızı beğeniyorum,ama şu anki görünümüyle
rengarenk reklam panolarıyla, anlatmak istediği etkiden uzaklaşmış,cephe
kirliliği yaratıyor.Siz; bu gibi durumların nasıl çözümlenebileceğini düşünüyorsunuz?
Doğan
Tekeli
Merhaba Sayın Feray,
Manifaturacılar Çarşısı'nı tasarladığımızda, bugünkü olumsuz görünüşleri
adeta öngörmüş, kendimize göre önlemler almıştık. Yönetim planına
maddeler koymuş, reklamlar için onay alınmasını zorunlu tutmuştuk.
Cepheleri o zamanki anlayışa göre olabildiğince sağır tutmaya çalışmıştık.
Bu önlemler yetmedi. Toplumumuzun niteliklerini daha iyi kavrayıp ona göre
tasarım yapılabilirdi. Anlaşılan o yıllardaki deneyim birikimimiz yetmedi.
rennie
Gerek Metrocity gerekse İş
kuleleri ile İstanbul metropol silüetinde ve Zincirlikuyu-Maslak aksında önemli
ölçüde değişiklik yarattınız.
Gökkafes işi size gelseydi buna nasıl yaklaşırdınız? Gökkafes'i başarılı
buluyor musunuz?
Doğan
Tekeli
Sayın Rennie,
Gökkafes'in mimarisini oldukça sert buluyorum. Bu düşüncemi tasarım aşamasında
çok sevip saydığım sevgili Doruk Pamir'e açtım. Yükseklik konusundan çok
ele alınışa karşı düşüncelerimi söyledim. Sayın Pamir kabul etmedi.
Elbette her sanatçının kendini ifadesi farklıdır. Saygı duyuyorum.
rennie
Çoğu zaman işçiler ile yöneticilerin
ayrı kapılardan girdikleri, farklı konfor ve detay çözümlerine sahip
binalarda çalıştıkları ve çoğu kez farklı yerlerde yemek yedikleri üretim
tesislerine mimari açıdan nasıl yaklaşıyorsunuz?
Lassa fabrikanızda üretim binasında insan ölçeğini dikkate aldığınızı
belirtmişsiniz. Fabrika projelerinde yönetim binası-üretim binası arasındaki
gerilim hakkında ne düşünüyorsunuz?
Doğan
Tekeli
Sayın
Rennie,
Lassa Fabrikamızda yönetim binası ile üretim binasının aynı dili konuşmasını
amaçlamıştık. Sonuçtan şikayetçi değilim. İşçilerle yöneticilerin
farklı konforlara sahip oldukları yapılar için maalesef mimarların yapacağı
çok fazla bir şey yok. İşverenin böyle bir tercihi olduğunda (aynı
konforun istendiği yapılarımız da var) biz bu farkın uçurum olmamasını
sağlıyoruz.
blur
Doğan Bey,
Aynı soruyu Gökhan Avcıoğlu, Murat Tabanlıoğlu ve Emre Arolat'a da
sorduk...
Size de sormak istiyorum:
Web siteniz neden sadece
İngilizce?
Doğan
Tekeli
Sayın Blur,
Internette bizimle ilgili epey sayfa var. Örneğin Prizma.net'in sayfalarında
yer alan Türk Sanatçıları sitesindeki tüm bilgiler Türkçe. Web sitemize
gelince. Bir firmanın teklifi ve ısrarı sonucu web sitemizi hazırlattık.
Gene o firmanın önerisi ile daha fazla sayfa işgal etmemek için yanlız İngilizce
kullanıldı. Ama benim kişisel tercihim Türkçe olmasından yana. 94'de yayınlanan
son kitabımızın da sadece Türkçe olduğunu hatırlatmak isterim.
blur
İMÇ Blokları
quote:
İMÇ çarşı tasarımınızı beğeniyorum,ama şu anki görünümüyle
rengarenk reklam panolarıyla, anlatmak istediği etkiden uzaklaşmış,cephe
kirliliği yaratıyor.Siz; bu gibi durumların nasıl çözümlenebileceğini
düşünüyorsunuz?
İMÇ blokları benim de beğendiğim içinden geçmeyi sevdiğim bir yapı.
İMÇ blokları ne web sitenizde, ne de Arkitera'ya ulaştırdığınız Proje
ve Yapılar listesinde yok. Neden?
-------------------------------------------------------------
Sorumun ikinci kısmı da İMÇ ile ilgili:
Doğan Hızlan 10 Haziran 1999 tarihli Ses
çaprazlarında İMÇ başlıklı yazısında şöyle demiş:
quote:
DOĞAN Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler yapmış bu binalar topluluğunu.
Neye göre çizdiler planı...
Bulunmaz Hint kumaşlarının, ipeklilerin, ağır perdelerin, kadifelerin teşhir
edildiği vitrinlerin arasına, yağız Anadolu çehrelerinin afişlerinin
konulacağını hayal ettiler mi? Sadece keskin bir makasın sessizliği yırttığı
açık mekanlarda, her türlü müziğin yankılanacağını tahmin ederler
miydi?
Tahmin eder miydiniz? Hayal ettiniz mi?
Doğan
Tekeli
Sayın Blur,
İ.M.Ç. hakkında daha önceki cevabıma bakmanızı rica ederim. Web sitemizde
ve son yayınlarımızda 1965'den önceki yapılarımızı çok yayınlanıp
bilindikleri için yeniden yayınlamamayı yeğliyoruz.
İ.M.Ç.'nin amaçlandığı gibi Manifatura Toptancıları Çarşısı olmak
yerine nitelik değiştirmesinin sebepleri uzun. Tabii bu nitelik değişimini
tahmin edemezdik.
publisher
Deneysellik ve
profesyonellik arasındaki denge
Süha Özkan'ın sizin mimarlığınızı
değerlendiren yazısında, özellikle dikkatimi çeken ve takdirle karşılamanın
kaçınılmaz olduğu bir yanınız var. O da deneysel tavır arayışının yanı
sıra, bu tavrın hiç bir zaman başkalarına ödetilmeyişi ve bunun da sizin
gerçek profesyonel yaklaşımınızdan kaynaklandığı. Bunun ardında yatan
etkenlerin arasında hem rasyonel/nedensel arayışlarınız hem de -"söyleşi"
adlı metninizde de dile getirdiğiniz üzere- mimarlığı toplumsal bir sanat
olarak görmeniz ve onu gösteriş aracı olmaktan çok hizmet mesleği olarak
yorumlamanızı gösterebiliriz sanırım. Bunlardan yola çıkarak, özellikle
80'li yıllardan itibaren Türk Mimarlığı'nda kendini gösteren kıpırdanmalara
karşı genel düşünceleriniz nelerdir? Özellikle son zamanlarda öne çıkan
tasarımlarda, sizce gerek mekan kurgusu, gerek yapım teknolojisi açısından
deneyselliğin yeri nedir? Ve burada sizin kuşağınızda olduğu üzere
toplumsal kaygının yerini, gösterişten uzak durup hizmet etme endişesini
nerede görüyorsunuz?
-Sorum biraz açıkuçlu oldu sanırım, ancak bu açıkuçluluğa karşın,
genel düşüncenizin ne olduğunu belirtmeniz de benim için yeterli )))-
Teşekkürler;
Meral Ekincioğlu
Doğan
Tekeli Sayın
Publisher,
Bizim mesleki tutumumuzu iyi anlayıp değerlendirmişsiniz. Teşekkür ederim.
80'li yıllardan itibaren mimarlığımızdaki kıpırdanmaları genelde olumlu
karşılıyor, bir kabuğun kırılması olarak algılıyorum. Ancak, kaliteye
ulaşmak için, tabii sadece kabuk kırmak yetmiyor. Çok çaba, çok deneyim,
özeleştiri vb. gerektiriyor. Deneyim ve cesaretin değeri elbette yadsınamaz.
Bu bakımdan cesaret sahibi genç kuşakların zamanla bu cesaretleri ile daha
olumlu sonuçlar alacaklarına inanıyorum.
Teşekkürler.
publisher
Mimarlık ve mühendislik
üzerine
Düşündüklerinizi öğrenmek
istediğim bir başka konu ise, Avcıoğlu'na olan bir sorumun aynısı olacak.
"…Siz de projelerinizde teknik verileri öne çıkaran bir tasarım
dilini benimsiyorsunuz kimi zaman. Merak ettiğim şu: Bu tür tasarımlarınızda
işveren ve uygulayan kurumların, gerek mimarlığa, gerek mimarlık-mühendislik
etkileşimine bakışları nasıl? Türkiye'de mimarlık ve mühendislik
disiplini içindeki gelişmeler sizce birbiriyle ne denli dirsek temasında? Son
yıllarda bu konuda artan bir etkileşim mi söz konusu; yoksa daha çok
teknolojiyi bir sonuç gibi ortaya koyan tavrın ağırlığı mı kendini
hissettiriyor? Bir de tasarım mühendisliği konusu ülkemizde pek bilinmiyor
gibi geliyor bana…Bu konuda ne düşünüyorsunuz?…..Bu konuda eğitim
verilse, mimarın teknolojiyi gündelik yaşama yaratıcı bir biçimde entegre
etme alanında yükü biraz hafifler mi?…… "
Teşekkürler;
Meral
Doğan
Tekeli
Sayın Publisher,
Bizim mesleki tutumumuzu iyi anlayıp değerlendirmişsiniz. Teşekkür ederim.
80'li yıllardan itibaren mimarlığımızdaki kıpırdanmaları genelde olumlu
karşılıyor, bir kabuğun kırılması olarak algılıyorum. Ancak, kaliteye
ulaşmak için, tabii sadece kabuk kırmak yetmiyor. Çok çaba, çok deneyim,
özeleştiri vb. gerektiriyor. Deneyim ve cesaretin değeri elbette yadsınamaz.
Bu bakımdan cesaret sahibi genç kuşakların zamanla bu cesaretleri ile daha
olumlu sonuçlar alacaklarına inanıyorum.
Teşekkürler.
duygu
Sayın Tekeli,
Tasarımlarınızda görsel kimlik ve imaja ne kadar önem verirsiniz ve neden?
teşekkürler.
Doğan
Tekeli
Sayın Duygu,
Tasarımlarımızda görsel kimlik ve imaja, konuya, çevreye bağlı olarak
farklı derecelerde önem veriyoruz. Örneğin Manifaturacılar Çarşısında Süleymaniye'nin
eteğinde, onunla yarışmayacak, uyumlu, saygılı bir anlatım amaçlamıştık.
Ama Halk Bankası'nın ilk yapısı için açılan yarışmada gerek yapının
yeri, gerek niteliği dolayısıyla simgesellik özellikle aranıyordu. Orada da
işlev ve strüktürle dengeli bir imge araştırdık. İş Bankası sınırlı
yarışmasında da köprü girişindeki arsada ikiz kule ile yoğun bir imge araştırmasına
girişmiştik.
mona
mimarlar odası
Doğan Bey,
tüm diyalog konuklarına sorulan bir soru, sizin de görüşlerinizi merak
ediyorum. Mimarlar odası hakkında neler düşünüyorsunuz?
Doğan
Tekeli
Sayın
Mona,
Mimarlar Odası, büyük üye sayısı ile ister istemez siyasi bir nitelik
kazanıyor. Mimarlar Odası'nın hepimizi temsil etmesi ancak üyelerin geniş
katılımı ile olabilecek. Halbuki görüyoruz ki oda çalışmalarında üye
desteği son derece sınırlı. Odamızın tek büyük meslek kuruluşumuz
olarak, destek verdiğimiz ve çalışmalarına katıldığımız oranda başarılı
olacağına inanıyorum.
Zulkarneyn
Bilgisayarlı Eğitim
Sayın Tekeli ,
Üniversitelerde bilgisayarlı mimarlık eğitimi hakkında
bir soru sormak istiyorum, bizim okulda(msü) bilgisayarlı çizime kötü gözle
bakılıyor başlarken eksi notla başlıyorsunuz projeye halbuki neredeyse bütün
mimarlık büroları ve diğer üniversitelerde bilgisayar vazgeçilmez bir
demirbaş konumunda acaba bilgisayarı ikinci hatta üçüncü plana atarak yapılan
bir eğitim günümüz eğitiminde teknolojik gelişmeleri hiçe saymak olarak
değerlendirilemez mi ve siz olsanız öğrencilerinizin bilgisayar çizimiyle
tashihe gelmelerine ne derdiniz...
Doğan
Tekeli
Sayın Zulkarneyn,
Benim için bilgisayar bir çizim aracıdır, grafos gibi. Önemli olan
çizilenin arkasındaki düşünce ve duygudur. Düşünce ve duygunun ise
kalemle de bilgisayarla da anlatılabileceğine inanıyorum. Ancak öğrencilerin
elle yapılan çizimle anlatımı denemelerini yararlı bulurum, öneririm.
Bilgisayara ya da elle karşı çizime karşı kesin bir tercihim yok.
blu
mimarlar odası
Oda çalışmalarına vereceğiniz
destek, gelecekte sizi Mimarlar Odası Başkanı olarak görmemizi sağlayabilecek
düzeyde olabilir mi?
(Bu sorunun ardında yatan; Arkitera'nın "Mimarlar Odası başkanı olarak
kimi görmek istersiniz?" anketi için aklımdan geçen isimlerden biri
olmanız... Bu konuda ne düşündüğünüzü bilmediğim için aday göstermekten
kaçınmıştım...)
Bu arada sayın Tanyeli'ne mal etmeye çalıştığım yorumun gerçek failine
ulaşmaya çalışacağım...
Yanıtınız için teşekkürler...
Doğan
Tekeli
Sayın
Blu,
Mimarlar Odası Başkanlığı için yeterli zamanı ayıramayacağımı düşünüyorum.
Çok eski yıllarda bir dönem başkanlık görevinde bulunmuş ve çok çalışmak,
çok zaman ayırmak zorunda kalmıştım. Bu görevin çok büyük özveri
istediğini düşünüyorum. Çok daha genç, dinamik, yetenekli arkadaşlarımız
olduğunu biliyorum. İlginize teşekkür ederim.
Zulkarneyn
Modernizm
Sizce mimarinin gelişimi
gelecekteki mimari yapıların formunu nasıl etkileyecek yani modern bir mimari
yada geleceğin yapısı düşüncesiyle inşa edilen yüksek yapı grupları
gibi düşey bir anlayışa katılıyormusunuz, bundan 200 yada 500 yıl sonraki
yapıların kilometrelerce yüksekliğinde gökdelenler gibi olabileceğini düşünüyomusunuz
yoksa yatay bir aksta ilerleyen belki yer yer yükselen bir şehir anlayışı mı
oluşur ileride sizin görüşünüz nedir, yine aynı bağlamda istanbulun 500
yıl sonraki silüetini anlatmanızı istesem gözünüze ilk neler takılırdı.
|