reklam

Sorular & Cevaplar
Diyalog 2002
> Doğan Tekeli

Tarih: 05 Mart 2002
Yer: Arkitera Forum

blu 

sayın tekeli'ye öncelikle "tekeli - sisa" ortaklığı olarak Türk mimarlığında edindikleri saygın konumu korumadaki başarılarından dolayı teşekkür etmek istiyorum...

yanılmıyorsam sayın Tanyeli bir yazısında "Tekeli - Sisa" ortaklığını, S.O.M. gibi Türkiye'de iyi organize olmuş mimarlık büro-şirketlerinin kurulmasında öncül bir fırsatın kaçırılması olarak değerlendiriyordu.

Sayın Tekeli'ye sormak istediğim; böyle bir fırsatın farkında mıydılar? (ya da bunu bir fırsat olarak görüyorlar mıydı?)

Genişlemek yönünde bir istekleri oldu mu? Büronun sınırlı çerçevesini korumaları kendilerinin bir tercihi miydi?

teşekkürler...

 

Doğan Tekeli 

Sayın Blu,

Önce, Tekeli - Sisa ortaklığı hakkındaki yüreklendirici sözlerinize teşekkür ederim. Sayın Tanyeli’nin ortaklığımızı S.O.M. gibi iyi organize olmuş mimarlık şirketlerinin Türkiye’de kurulmasına öncül bir fırsatın kaçırılması olarak değerlendirdiğini hatırlamıyorum.

Aksine, Sayın Tanyeli Arredamento mimarlık dergisinin 1994/6 sayısında yayınlanan yazısında; ortaklığımızın, kurumlaşmış mimarlık bürosunun ülkemizdeki bir örneği sayılabileceğini, ama
1960 ve 70’lerde Türkiye’nin S.O.M.’i gibi bir unvanla anılışımıza rağmen, üretim kaygısı diğer tüm mimari kaygıların önünde gelen devasa S.O.M. ile Tekeli - Sisa arasında bir benzerlik bulmanın zor olduğunu yazıyordu.

Bence bu doğru bir tespittir. Biz, tüm meslek yaşantımızda büyük mimarlık bürolarının belki de en değerlisi olmasına rağmen S.O.M.’e hiç öykünmedik. Türkiye’de çok büyük mimarlık
bürolarının yaşatılmasının belki de mümkün olmadığını seziyorduk. Geçmişte İ.M.A. ve A.H.E. gibi büyük bürolarımızın (farklı amaçları ve nitelikleri olmasına rağmen) biraz da büyüklükleri nedeniyle uzun ömürlü olmadıklarını gözlemlemiştik. Bu nedenle, bugünkü büyüklüğümüzde kalabilmeyi tercih ettik. Zaman zaman, daha büyüme fırsatlarımız da oldu. Ancak, bu günkü kapasitemizin dışına taşarak daha fazla iş almamayı yeğledik. Bu kararda, Türkiye’nin sık sık ekonomik krizlere uğrayarak, işlerin duraklaması, büyük büroların böyle dönemlerde varlıklarını sürdürmesinin güçlüğünü gördüğümüz kadar büyüdükçe işlerin kontrolünde güçlük çekeceğimiz endişesi de hakim olmuştur. Gerçekte, başka ortamlarda da dile getirdiğim gibi biz çok yapı yapmaktan ziyade, yeteneklerimizin imkan verdiği "en iyiyi" elde etmeyi amaçlıyorduk. Bu gün de aynı düşüncelerle devam ediyoruz.

Teşekkürlerimle,


Arif Berhaz  

Doğan Bey Merhaba,
ben de bluya katıldığımı söylemek istiyorum öncelikle...

benim sorum şu
bazı binalarınızı çeşitli yerlerde öne çıkarttığınız halde bazıları daha geri planda kalarak "üvey evlat" muamelesi görüyor sanki!
buna arkitera tarafından daha önceden yayınlanan tanıtım sayfalarınızdaki yaklaşımınız da dahil.
mesela bufer fabrika binasını hiç bir yayında göremedim (belki benim bie eksikliğim)

bu tespitim doğru mu? doğruysa sebep nedir? çeşitli dış etkenler mi? vesaire
saygılarımla

Arif

Doğan Tekeli

Sayın Arif Berhaz,

Sayın Blu’ya katıldığınız konu için önceki cevabıma bakmanızı rica ederim.

Tüm yapılarımızda hatta iş alma koşullarımızı da dikkate almadan en iyiyi amaçladığımız halde bazı yapılarımızın öne çıkması, bazılarının biraz geri kalması bence doğal. Yüz kadar gerçekleşmiş yapımız olduğunu göz önünde tutarsak, bunların gerçekleşme ve sonradan kullanma aşamasında çeşitli nedenlerle aynı başarı çizgisini yakalayıp sürdürememeleri de doğal
görülmeli! Ancak, Bufer elektrik gereçleri fabrikası bence bizi sevindiren bir yapı. 1994’de yayınlanan kitabımızda oldukça geniş bir biçimde yayınlandı. Sonraki yayınlarda yer almaması
galiba bulunduğu konumda tek bir karede tümünü anlatacak bir fotoğraf vermemesinden ya da yayıncıların daha az ilgisini çekmesinden olabilir.

Sorunuz beni düşündürdü. Teşekkür ederim.


palladio 

sayın tekeli,
size Turk mimarlarının avrupa birligine girilme asamasında edindiginiz tecrubelerden de yola cıkarak hazır olup olmadıklarını sormak istiyordum .buro olarak bu yonde bir calısmanız,hazırlıgınız oldu mu?
saygılar

Doğan Tekeli

Sayın Palladio,

Bizim büro olarak Avrupa Birliği’ne girilme aşamasında maalesef ciddi bir hazırlığımız yok. Ülkemizdeki bazı büroların bize göre bir miktar daha hazırlıklı olduğunu hissedebiliyorum.
Ancak, henüz hizmet dolaşımının yasal olarak serbest olmadığı günümüzde dahi Türk mimarlarının 1980’lere kadar koruyabildikleri "mimarlık pazarı"nın 6235 sayılı kanuna rağmen
korunamadığı da bir gerçek. Bu yasal sınırlama kalktığında ne olacağını ön görmek pek kolay değil. Yabancı büyük büroların, Türk mimarlarının koşullarında ve niteliklerinde hizmet
vermeyecekleri düşünülebileceği gibi bizdeki yabancı hayranlığının, Türk mimarlarının iş alanlarını iyice daraltabileceği de söylenebilir.

Serbest Mimarlar Derneği’nin bu konu üzerinde durduğunu bazı hazırlıkları olduğunu biliyorum. Ancak, bizlerin de iyi düşünerek, örgütlenmemiz belki de yakınlaşabilen bazı büroların işbirliğine giderek her bakımdan güçlenmeye çalışmaları akla gelebilir.
Maalesef, kamudan bir destek görebileceğimiz kanısında değilim. Konunun yaşamsal olduğunun bilincinde olarak hızla meslek örgütlerimiz çevresinde birleşerek konuya eğilmemiz
gerektiğini düşünüyorum.

Saygılarımla,


 hermes  

Sayın Doğan Tekeli,

Türkiye'de mimarlık eğitiminin yeterli ve yetkin olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu günlerde meslek içi eğitim konulu tartışmalar var. Yeni mezun mimarların hemen mezuniyet sonrası imza yetkisine sahip olmaması, daha sonra meslek örgütlerince yapılacak sınavlar stajlar vb. sonunda bu yetkinin verilmesi öneriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu savlara katılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

Doğan Tekeli

Sayın Hermes,

Türkiye’de mimarlık eğitiminin bu günkü düzeyini çok yakından izleyemiyorum. Ama kuşkusuz izlenimlerim var. Bu izlenimlerim de şöyle. Bizim eğitim gördüğümüz yıllarda mimarlığın yapı
bilgisi ve becerisine önem verilmesine karşılık bugün galiba daha çok düşünce ve sanat yönüne ağırlık veriliyor. Bu başlıca Alman ve Anglosakson modelleri arasındaki fark. Son yıllarda mimarlık eğitiminde Anglosakson modeli öne çıkmış görünüyor. Bu modelde ise bilindiği gibi yapı yapımı bilgi ve becerisinin eğitimden sonraki büro çalışmalarında kazanılacağı ön görülüyor. Hata bu kavramlar bir de sınavla belgelendiriliyor. Eğitim süresi kısaldığına, bu süre
içinde de yapı bilgisine daha ez önem verildiğine göre mimarların imza yetkisi kazanabilmeleri için okuldan sonra uygulama içinde bir miktar daha yetişmelerinin yararlı olacağı görülüyor.
Ancak, mevcut mimarlık bürolarının sayı ve kapasitesi göz önüne alındığında böyle bir mesleki staj döneminin gerçekleştirilebilmesinin kolay olmadığı da bir gerçek.

Bu konunun, Mimarlar Odası, mimarlık eğitimi veren büyük üniversitelerimizin temsilcileri tarafından ele alındığını biliyoruz. Ancak, bu çalışmaların sürdürülmesi, uygulanabilir gerçekçi
bir model oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Ben de mimarlık eğitimi kurultayının hazırlık komitesi üyesi olarak bu çalışmaların sürdürülmesini izlemek istiyorum.

Teşekkür ederim.


ghost 

Doğan Bey,

Siz büro olarak büyük ölçekli projelere imza atmış bir bürosunuz ve pek çok yapınız da kamu yapısı. Müşterinin devlet olmasının bir proje sürecinde size neler yaşattığını merak ediyorum. Avantajları dezavantajları nelerdir? Ne gibi zorluklar ya da kolaylıklarla karşılaştınız?

Teşekkürler,

Doğan Tekeli

Sayın Ghost,

Bu güzel sorunuzun cevabı, bu buluşmanın çerçevesini aşıyor. Bu konuda çok uzun konuşabilirim, ama kısaca cevaplamaya çalışacağım.

Türkiye’de kamu yapılarının başlıca işvereni Bayındırlık ve İskan Bakanlığı. 1955-1970 yılları arasında çoğu yarışmalar yolu ile Bayındırlık Bakanlığı’na çok sayıda proje yapmıştık. Ancak,
bunlarda çok sıkıntı çektik. Bir çoğunun mesleki kontrollük hizmeti bize verilmedi. Mesleki kontrollüğü yapılmayan uygulamaların başarılı olması ve mimarı tatmin etmesi adeta imkansız.

Ayrıca, 70’li yıllarda Bakanlık’ta projelerin tasdik edilmesi ve mimarlık ücretinin tahsili maalesef son derece güçleşti. Bunun üzerine, 1971 yılında çok üzülerek kamuya iş yapmama
kararı aldık. Üzülerek diyorum, çünkü bu ülkede, ülkenin imkanları ile kazandığımız bilgi ve beceri birikimini kamu hizmetinde kullanamamak gerçekten üzücü idi. Bu karara rağmen,
sonraki yıllarda Halk Bankası, İş Bankası, Devlet Hava Meydanları gibi kuruluşların açtıkları sınırlı yarışmalara bize gösterilen özel ilgi nedeni ile katıldık. Birincilik kazandığımız bu yarışmalardan, İş Bankası Genel Müdürlüğü projemizin geçirdiği süreci Arredamento-Mimarlık dergisinin 1999-05 sayısında uzun uzun yazdım. Son yıllarda yaptığımız kamu yapılarından Halk Bankası’na yaptığımız iki Genel Müdürlük Binasının (ilki şimdi Hazine Müsteşarlığı) bazı
sıkıntılara rağmen bizi yine de mutlu ettiğini, Halk Bankası yönetiminden ilgi, yakınlık ve iş birliği gördüğümüzü söyleyebilirim.

Çok üzülerek tekrarlamak istiyorum. Müşterinin devlet olmasının pek bir avantajı olmadığını yaşayarak görmüş olduk.

Teşekkür ederim.


mona

ortaklık

Doğan Bey,

Özgeçmişinize baktığımızda:

"Tekeli-Sisa katıldıkları mimari proje yarışmalarında 26 birincilik ödülü, 43 kadar da derece ve mansiyon kazanmışlardır. 98'i uygulanmış, 165 projede imzaları vardır. "

Türkiye'de saygı duyulması gereken bir başarıya imzalarını atan Tekeli ve Sisa'nın ortaklığındaki dengenin sırrını merak ediyorum?

Doğan Tekeli

Sayın Mona,

Sevgili, Sami Sisa ile ortaklığımız 1953-2001 arasında yaklaşık 48 yıl sürdü. Ortaklığımızın sorunsuz süremsinin sırrı, bence karşılıklı saygı, karşılıklı özveri ve hiç bir konuda peşin fikirli olmadan birbirimizin düşüncelerine açık olmaktı sanıyorum.

Teşekkürlerimle,


FLuXuS 

...?

...sizce `modern`lik nedir?


geçmiş bölümlerin özeti için..
(bkz: Emre Arolat)
(bkz: Arkitera'nın G.A'ya hain saldırısı)
(bkz: Defne Koz'un cevabı)
(bkz: Doruk Pamir'in cevabı)

 

 

Doğan Tekeli

Sayın Fluxus,

"Modern"likten bu forumun tema ve amacını göz önünde tutarak "modernist mimari"nin kastedildiğini düşünüyorum. Eğer böyle ise, bizim uzun yıllar modernist mimarinin herkesin bildiği kurallarını, etiğini çok inandırıcı bulduğumuzu, saygı duyduğumuzu söyleyebilirim. Ancak, Venturi’nin modernist mimari eleştirisini de tümden reddetmek mümkün değildi. Ne var ki Venturi’yi haklı bulmamız modernizmden vazgeçmemize neden olmadı. Belki, modernist tutumumuzda bir ölçüde gevşemeyi, rahatlamayı sağladı. Bu rahatlama bize memnuniyet veren 1’inci Halk Bankası (Hazine) yapımızda, brüt beton içinde bazı motifleri stilize ederek
kullanmamıza ya da Metrocity’deki kubbeleri tasarlamamıza yol açtı ve hatta bu uygulamalara kendi vicdanımızda meşruiyet kazandırdı.


blur

Halk Bankası binasını yeniden tasarlamak gerekli olduğunda eski tasarıma benzemesi işveren tarafından mı istenmişti, yoksa sizin seçiminiz miydi?

Doğan Tekeli

Sayın Blur,

Halk Bankası’nın yeniden tasarlanması söz konusu olduğunda, arsanın yönlendirme bakımından eskisinin aynısı olduğunu, bankanın isteklerinin değişmediğini ve yarışma ile elde edilen birinci yapıdaki yaklaşımı benimseyip beğendiklerini tespit etmiştik. Biz de bunun üzerine aynı çözümün başka bir yorumunu nasıl yapabileceğimiz üzerinde yoğunlaştık. Mimaride de
müzikteki gibi bir tema üzerine varyasyonlar yapılabileceğini düşündük. Yeni yorumun, banka tarafından da, meslektaşlarımız tarafından da iyi kabul edildiğini görmekten mutluluk duyuyorum. Ancak, bambaşka bir çözüm arasaydık daha mı iyi olurdu, düşüncesi de daima aklımda.

Teşekkürler,


DEMO  

Smile sistem

quote:
Orjinal mesajı gönderen: mona
Doğan Bey,

Özgeçmişinize baktığımızda:

"Tekeli-Sisa katıldıkları mimari proje yarışmalarında 26 birincilik ödülü, 43 kadar da derece ve mansiyon kazanmışlardır. 98'i uygulanmış, 165 projede imzaları vardır. "

Türkiye'de saygı duyulması gereken bir başarıya imzalarını atan Tekeli ve Sisa'nın ortaklığındaki dengenin sırrını merak ediyorum?




Ben de size katılıyorum ve bu başarının ardındaki çalışma sistemini ve büro organizasyonunu merak ediyorum.

ayrıca yeni mezun mimarların bir kayıt ve meslekiçi eğitimden geçtikten sonra mesleğe başlaması konusunda Sn. Tekeli'nin düşüncelerini öğrenmek istiyorum.

demo

Doğan Tekeli

Sayın Demo,

Yeni mezun mimarların mesleğe başlaması konusundaki düşüncelerim için Hermes’e cevabımı okumanızı rica ederim. Büro organizasyonumuzda hiç bir özellik yok. Fırsat bulur da karşılaşırsak bizzat görürsünüz.

Saygılar,


 feray

Merhaba hocam.Benim size sorum şu;İMÇ çarşı tasarımınızı beğeniyorum,ama şu anki görünümüyle rengarenk reklam panolarıyla, anlatmak istediği etkiden uzaklaşmış,cephe kirliliği yaratıyor.Siz; bu gibi durumların nasıl çözümlenebileceğini düşünüyorsunuz?


Doğan Tekeli

Merhaba Sayın Feray,

Manifaturacılar Çarşısı'nı tasarladığımızda, bugünkü olumsuz görünüşleri adeta öngörmüş, kendimize göre önlemler almıştık. Yönetim planına maddeler koymuş, reklamlar için onay alınmasını zorunlu tutmuştuk. Cepheleri o zamanki anlayışa göre olabildiğince sağır tutmaya çalışmıştık. Bu önlemler yetmedi. Toplumumuzun niteliklerini daha iyi kavrayıp ona göre tasarım yapılabilirdi. Anlaşılan o yıllardaki deneyim birikimimiz yetmedi.


rennie

Gerek Metrocity gerekse İş kuleleri ile İstanbul metropol silüetinde ve Zincirlikuyu-Maslak aksında önemli ölçüde değişiklik yarattınız.

Gökkafes işi size gelseydi buna nasıl yaklaşırdınız? Gökkafes'i başarılı buluyor musunuz?

Doğan Tekeli

Sayın Rennie,

Gökkafes'in mimarisini oldukça sert buluyorum. Bu düşüncemi tasarım aşamasında çok sevip saydığım sevgili Doruk Pamir'e açtım. Yükseklik konusundan çok ele alınışa karşı düşüncelerimi söyledim. Sayın Pamir kabul etmedi. Elbette her sanatçının kendini ifadesi farklıdır. Saygı duyuyorum.


rennie

Çoğu zaman işçiler ile yöneticilerin ayrı kapılardan girdikleri, farklı konfor ve detay çözümlerine sahip binalarda çalıştıkları ve çoğu kez farklı yerlerde yemek yedikleri üretim tesislerine mimari açıdan nasıl yaklaşıyorsunuz?

Lassa fabrikanızda üretim binasında insan ölçeğini dikkate aldığınızı belirtmişsiniz. Fabrika projelerinde yönetim binası-üretim binası arasındaki gerilim hakkında ne düşünüyorsunuz?

Doğan Tekeli

Sayın Rennie,

Lassa Fabrikamızda yönetim binası ile üretim binasının aynı dili konuşmasını amaçlamıştık. Sonuçtan şikayetçi değilim. İşçilerle yöneticilerin farklı konforlara sahip oldukları yapılar için maalesef mimarların yapacağı çok fazla bir şey yok. İşverenin böyle bir tercihi olduğunda (aynı konforun istendiği yapılarımız da var) biz bu farkın uçurum olmamasını sağlıyoruz.


blur

Doğan Bey,
Aynı soruyu Gökhan Avcıoğlu, Murat Tabanlıoğlu ve Emre Arolat'a da sorduk...
Size de sormak istiyorum:

Web siteniz neden sadece İngilizce?


Doğan Tekeli

Sayın Blur,

Internette bizimle ilgili epey sayfa var. Örneğin Prizma.net'in sayfalarında yer alan Türk Sanatçıları sitesindeki tüm bilgiler Türkçe. Web sitemize gelince. Bir firmanın teklifi ve ısrarı sonucu web sitemizi hazırlattık. Gene o firmanın önerisi ile daha fazla sayfa işgal etmemek için yanlız İngilizce kullanıldı. Ama benim kişisel tercihim Türkçe olmasından yana. 94'de yayınlanan
son kitabımızın da sadece Türkçe olduğunu hatırlatmak isterim.


blur

İMÇ Blokları

quote:
İMÇ çarşı tasarımınızı beğeniyorum,ama şu anki görünümüyle rengarenk reklam panolarıyla, anlatmak istediği etkiden uzaklaşmış,cephe kirliliği yaratıyor.Siz; bu gibi durumların nasıl çözümlenebileceğini düşünüyorsunuz?
İMÇ blokları benim de beğendiğim içinden geçmeyi sevdiğim bir yapı.

İMÇ blokları ne web sitenizde, ne de Arkitera'ya ulaştırdığınız Proje ve Yapılar listesinde yok. Neden?

-------------------------------------------------------------
Sorumun ikinci kısmı da İMÇ ile ilgili:
Doğan Hızlan 10 Haziran 1999 tarihli Ses çaprazlarında İMÇ başlıklı yazısında şöyle demiş:

quote:
DOĞAN Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler yapmış bu binalar topluluğunu. Neye göre çizdiler planı...

Bulunmaz Hint kumaşlarının, ipeklilerin, ağır perdelerin, kadifelerin teşhir edildiği vitrinlerin arasına, yağız Anadolu çehrelerinin afişlerinin konulacağını hayal ettiler mi? Sadece keskin bir makasın sessizliği yırttığı açık mekanlarda, her türlü müziğin yankılanacağını tahmin ederler miydi?
Tahmin eder miydiniz? Hayal ettiniz mi?

Doğan Tekeli

Sayın Blur,

İ.M.Ç. hakkında daha önceki cevabıma bakmanızı rica ederim. Web sitemizde ve son yayınlarımızda 1965'den önceki yapılarımızı çok yayınlanıp bilindikleri için yeniden yayınlamamayı yeğliyoruz.
İ.M.Ç.'nin amaçlandığı gibi Manifatura Toptancıları Çarşısı olmak yerine nitelik değiştirmesinin sebepleri uzun. Tabii bu nitelik değişimini tahmin edemezdik.


publisher

Deneysellik ve profesyonellik arasındaki denge

Süha Özkan'ın sizin mimarlığınızı değerlendiren yazısında, özellikle dikkatimi çeken ve takdirle karşılamanın kaçınılmaz olduğu bir yanınız var. O da deneysel tavır arayışının yanı sıra, bu tavrın hiç bir zaman başkalarına ödetilmeyişi ve bunun da sizin gerçek profesyonel yaklaşımınızdan kaynaklandığı. Bunun ardında yatan etkenlerin arasında hem rasyonel/nedensel arayışlarınız hem de -"söyleşi" adlı metninizde de dile getirdiğiniz üzere- mimarlığı toplumsal bir sanat olarak görmeniz ve onu gösteriş aracı olmaktan çok hizmet mesleği olarak yorumlamanızı gösterebiliriz sanırım. Bunlardan yola çıkarak, özellikle 80'li yıllardan itibaren Türk Mimarlığı'nda kendini gösteren kıpırdanmalara karşı genel düşünceleriniz nelerdir? Özellikle son zamanlarda öne çıkan tasarımlarda, sizce gerek mekan kurgusu, gerek yapım teknolojisi açısından deneyselliğin yeri nedir? Ve burada sizin kuşağınızda olduğu üzere toplumsal kaygının yerini, gösterişten uzak durup hizmet etme endişesini nerede görüyorsunuz?
-Sorum biraz açıkuçlu oldu sanırım, ancak bu açıkuçluluğa karşın, genel düşüncenizin ne olduğunu belirtmeniz de benim için yeterli )))-

Teşekkürler;
Meral Ekincioğlu

Doğan Tekeli

Sayın Publisher,

Bizim mesleki tutumumuzu iyi anlayıp değerlendirmişsiniz. Teşekkür ederim. 80'li yıllardan itibaren mimarlığımızdaki kıpırdanmaları genelde olumlu karşılıyor, bir kabuğun kırılması olarak algılıyorum. Ancak, kaliteye ulaşmak için, tabii sadece kabuk kırmak yetmiyor. Çok çaba, çok deneyim, özeleştiri vb. gerektiriyor. Deneyim ve cesaretin değeri elbette yadsınamaz. Bu bakımdan cesaret sahibi genç kuşakların zamanla bu cesaretleri ile daha olumlu sonuçlar alacaklarına inanıyorum.

Teşekkürler.


publisher

Mimarlık ve mühendislik üzerine

Düşündüklerinizi öğrenmek istediğim bir başka konu ise, Avcıoğlu'na olan bir sorumun aynısı olacak. "…Siz de projelerinizde teknik verileri öne çıkaran bir tasarım dilini benimsiyorsunuz kimi zaman. Merak ettiğim şu: Bu tür tasarımlarınızda işveren ve uygulayan kurumların, gerek mimarlığa, gerek mimarlık-mühendislik etkileşimine bakışları nasıl? Türkiye'de mimarlık ve mühendislik disiplini içindeki gelişmeler sizce birbiriyle ne denli dirsek temasında? Son yıllarda bu konuda artan bir etkileşim mi söz konusu; yoksa daha çok teknolojiyi bir sonuç gibi ortaya koyan tavrın ağırlığı mı kendini hissettiriyor? Bir de tasarım mühendisliği konusu ülkemizde pek bilinmiyor gibi geliyor bana…Bu konuda ne düşünüyorsunuz?…..Bu konuda eğitim verilse, mimarın teknolojiyi gündelik yaşama yaratıcı bir biçimde entegre etme alanında yükü biraz hafifler mi?…… "

Teşekkürler;
Meral

Doğan Tekeli

Sayın Publisher,

Bizim mesleki tutumumuzu iyi anlayıp değerlendirmişsiniz. Teşekkür ederim. 80'li yıllardan itibaren mimarlığımızdaki kıpırdanmaları genelde olumlu karşılıyor, bir kabuğun kırılması olarak algılıyorum. Ancak, kaliteye ulaşmak için, tabii sadece kabuk kırmak yetmiyor. Çok çaba, çok deneyim, özeleştiri vb. gerektiriyor. Deneyim ve cesaretin değeri elbette yadsınamaz. Bu bakımdan cesaret sahibi genç kuşakların zamanla bu cesaretleri ile daha olumlu sonuçlar alacaklarına inanıyorum.

Teşekkürler.


duygu

Sayın Tekeli,
Tasarımlarınızda görsel kimlik ve imaja ne kadar önem verirsiniz ve neden?
teşekkürler.

Doğan Tekeli

Sayın Duygu,

Tasarımlarımızda görsel kimlik ve imaja, konuya, çevreye bağlı olarak farklı derecelerde önem veriyoruz. Örneğin Manifaturacılar Çarşısında Süleymaniye'nin eteğinde, onunla yarışmayacak, uyumlu, saygılı bir anlatım amaçlamıştık. Ama Halk Bankası'nın ilk yapısı için açılan yarışmada gerek yapının yeri, gerek niteliği dolayısıyla simgesellik özellikle aranıyordu. Orada da işlev ve strüktürle dengeli bir imge araştırdık. İş Bankası sınırlı yarışmasında da köprü girişindeki arsada ikiz kule ile yoğun bir imge araştırmasına girişmiştik.


mona

mimarlar odası

Doğan Bey,
tüm diyalog konuklarına sorulan bir soru, sizin de görüşlerinizi merak ediyorum. Mimarlar odası hakkında neler düşünüyorsunuz?

Doğan Tekeli

Sayın Mona,

Mimarlar Odası, büyük üye sayısı ile ister istemez siyasi bir nitelik kazanıyor. Mimarlar Odası'nın hepimizi temsil etmesi ancak üyelerin geniş katılımı ile olabilecek. Halbuki görüyoruz ki oda çalışmalarında üye desteği son derece sınırlı. Odamızın tek büyük meslek kuruluşumuz olarak, destek verdiğimiz ve çalışmalarına katıldığımız oranda başarılı olacağına inanıyorum.


 Zulkarneyn  

Bilgisayarlı Eğitim

Sayın Tekeli ,
Üniversitelerde bilgisayarlı mimarlık eğitimi hakkında
bir soru sormak istiyorum, bizim okulda(msü) bilgisayarlı çizime kötü gözle bakılıyor başlarken eksi notla başlıyorsunuz projeye halbuki neredeyse bütün mimarlık büroları ve diğer üniversitelerde bilgisayar vazgeçilmez bir demirbaş konumunda acaba bilgisayarı ikinci hatta üçüncü plana atarak yapılan bir eğitim günümüz eğitiminde teknolojik gelişmeleri hiçe saymak olarak değerlendirilemez mi ve siz olsanız öğrencilerinizin bilgisayar çizimiyle tashihe gelmelerine ne derdiniz...

Doğan Tekeli

Sayın Zulkarneyn,

Benim için bilgisayar bir çizim aracıdır, grafos gibi. Önemli olan çizilenin arkasındaki düşünce ve duygudur. Düşünce ve duygunun ise kalemle de bilgisayarla da anlatılabileceğine inanıyorum. Ancak öğrencilerin elle yapılan çizimle anlatımı denemelerini yararlı bulurum, öneririm. Bilgisayara ya da elle karşı çizime karşı kesin bir tercihim yok.


blu

mimarlar odası

Oda çalışmalarına vereceğiniz destek, gelecekte sizi Mimarlar Odası Başkanı olarak görmemizi sağlayabilecek düzeyde olabilir mi?

(Bu sorunun ardında yatan; Arkitera'nın "Mimarlar Odası başkanı olarak kimi görmek istersiniz?" anketi için aklımdan geçen isimlerden biri olmanız... Bu konuda ne düşündüğünüzü bilmediğim için aday göstermekten kaçınmıştım...)

Bu arada sayın Tanyeli'ne mal etmeye çalıştığım yorumun gerçek failine ulaşmaya çalışacağım...

Yanıtınız için teşekkürler...

Doğan Tekeli

Sayın Blu,

Mimarlar Odası Başkanlığı için yeterli zamanı ayıramayacağımı düşünüyorum. Çok eski yıllarda bir dönem başkanlık görevinde bulunmuş ve çok çalışmak, çok zaman ayırmak zorunda kalmıştım. Bu görevin çok büyük özveri istediğini düşünüyorum. Çok daha genç, dinamik, yetenekli arkadaşlarımız olduğunu biliyorum. İlginize teşekkür ederim.
 


Zulkarneyn

Modernizm

Sizce mimarinin gelişimi gelecekteki mimari yapıların formunu nasıl etkileyecek yani modern bir mimari yada geleceğin yapısı düşüncesiyle inşa edilen yüksek yapı grupları gibi düşey bir anlayışa katılıyormusunuz, bundan 200 yada 500 yıl sonraki yapıların kilometrelerce yüksekliğinde gökdelenler gibi olabileceğini düşünüyomusunuz yoksa yatay bir aksta ilerleyen belki yer yer yükselen bir şehir anlayışı mı oluşur ileride sizin görüşünüz nedir, yine aynı bağlamda istanbulun 500 yıl sonraki silüetini anlatmanızı istesem gözünüze ilk neler takılırdı. 

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz