reklam

Konut ve Yerleşme Kültürü Üzerine Yazılar
Diyalog 2002 - II > İhsan Bilgin

Tarih: 30 Ekim 2002
Yer: Arkitera Forum

 

1 2  

Birinci kuşak modern konut mimarsi ve Maçka Palas1

Maçka Palas'ı, modernleşme sürecinin birinci kuşağı olarak adlandırılan dönemin, Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar uzayan 19. yüzyılın ikamet kültürü içinde tuttuğu yer açısından okumaya çalışacağım. Ölçeği her seferinde daraltan üç kademede yapacağım bu okumayı: Birincisi bulunduğu yer, ikincisi volumetrik kurgusu, üçüncüsü de planimetrik kurgusu ve mekan örüntüleri açısından.

Önce bulunduğu yer: Maçka, 19. yüzyıl İstanbulu'nun en elverişli kentsel genişleme alanının içinde bulunuyordu. Hem aşağıda, Dolmabahçe sahili boyunca gelişen yönetim aksı, hem de yukarıda bir yay şeklinde Pera'nın sırtından dönen ticaret ve rekreasyon aksı aynı gelişme alanına, Maçka-Teşvikiye-Nişantaşı üçgenine işaret ediyordu. Öncelikle sahildeki kamu yapılarında çalışan üst düzey bürokratlar, kısmen de Pera'daki tüccarlar ve elçilik mensupları bu üçgeni bir konut bölgesi olarak kullanmaya başladılar. Geniş bahçeleriyle ve köşk formatına yaklaşan bağımsız evleriyle tipik bir erken dönem üst-orta tabaka altkent peyzajı oluştu. Maçka Palas daha başından geleceğin habercisi, öncüsü gibi yerleşecektir buraya: Şehir genişleyip bu alan merkezde kalmaya başladıkça evler tek tek yıkılacak, bahçeler parsellere bölünecek ve bitişik nizam apartmanlarla yoğunlaşacaktır bölge. Kamu binası ölçeğine yaklaşan kütlesiyle buranın peyzajına yabancıdır başlangıçta Maçka Palas. Ancak öte yandan da döneminin tipik davranışını yinelemiş, dünya metropollerinin bütün birinci kuşak apartmanları gibi imarlı alanların içinde yer seçmiştir kendine. Bu ölçekteki konut bloklarının 1920'lerden sonra yapacakları gibi kentin imarlı alanlarından kopmamış, benzerleriyle birlikte yeni bir yaşam çevresi bağlamı oluşturmamıştır. Gücü henüz kentten ayrılmaya, "rüştünü ispat etmeye" yetmemektedir. Kısacası bir ara ölçektir: Bağımsız kalamayacak kadar küçük, bulunduğu yerin formatlarını değiştirecek kadar da büyük.

Maçka Palas'ın ölçeği sadece içine katıldığı bağlam açısından değil, bağımsız bir artifakt olarak okunmak için de elverişli bir çıkış noktasıdır. 19. yüzyıl konut sektöründe küçük girişimciliğin yaygın olduğu bir dönemdi bütün dünya metropollerinde. Kent topraklarına büyük ölçekli spekülatif yatırımlar yapılsa da, sıra inşaata geldiğinde ortalama 5-15 metre genişlikte parsellere bölünmüş arsalar üzerinde tek tek yapılıyordu inşaatlar genellikle. Bir başka deyişle küçük müteahhitlerin davranış kalıplarına göre örgütlenmişti konut üretimi. Küçük girişim bulunduğu ortama müdahale edemez, edecek gücü yoktur. Standartlaşmış parsellerin boyutları ve imar şartnameleri tarafından dikte edilen volumetrik ve planimetrik kalıpları, en fazla inşaatı gerçekleştirecek şekilde yinelemekten başka seçeneği bulunmamaktadır. Bildiğimiz sıra-ev ve apartman kalıpları bu küçük müteahhitler tarafından, standartlaşmış arsa formatlarına ve hedef kitlenin yaşam standartlarına uydurularak çoğaltılır. 

Büyük ölçekli girişim istisnadır 19. yüzyılda, ancak düzenli bir istisna. Her şehirde, sayıları az da olsa, imar dokusunu belirleyecek yaygınlıkta olmasa da rastlanır küçük parsel ölçeğini aşan girişimlere. Büyük ölçekli girişim her zaman daha geniş bir hareket alanı demektir; dolayısıyla da yeni arayışlara, denemelere, öncülüklere açıklık anlamına gelir. 19. yüzyıl konutlarında da mevcut normları zorlayan, yenilerine öncülük eden arayışlar genellikle o dönem için istisna olan görece büyük ölçekli girişimlerden kaynaklanmıştır. Sıra dışı bir girişim, her şeyden önce sıra dışı bir girişimci özneyi gerekli kılar. 19. yüzyılda üç tür sıra dışı girişimci vardır Avrupa şehirlerinde: Kamu kuruluşları, filantroplar ve sanayiciler. Modernleşmenin ikinci kuşağında yaygınlaşıp bir norm haline gelecek kooperatif, sendika, tasarruf sandığı gibi kamu kuruluşları 19. yüzyılda yeni yeni filizlenmektedir. Dolayısıyla henüz 20. yüzyıldaki gibi konut normlarına damgasını vuramamakta, ancak bazı arayışların öncülüğünü yapabilmektedir. ikinci istisnai özne, varlığını düşük bir kar marjıyla yatırıma ayırmaya gönüllü olan hayırsever girişimci tipi, üçüncüsü de şehir dışındaki fabrikasının yanına lojman yapan sanayicilerdir. 19. yüzyıldaki konut sorununu ve reformunu en radikal biçimde gündeme getiren sosyal ütopistler de genellikle ikinci ve üçüncü tipin karışımıdır. Ancak bunların farkı girişimlerini ütopik bir toplum modelinin mekanı olarak geliştirmeleri, dolayısıyla da daha sonra tekrarlanacak bir modelin ilk örneği olarak tasavvur etmiş olmalarıdır.

Büyük ölçekli girişimin yerleşme ve volumetri ölçeğinde kurtulduğu birinci kısıtlama, minimum ölçülerde havalandırma ve ışıklandırma boşlukları dışında parselin bütününe inşaat yapmaktır. Bütünsel planlama, aynı katsayı ile inşaat yapıldığında dahi, bu küçük boşlukların bir arada kullanılmasını mümkün kılarak yeni planlama imkanları sunuyordu. Kaldı ki, büyük ölçekli planlamanın getirdiği esneklikler yoğunluğun da gönüllü olarak düşürülmesiyle sonuçlanabiliyordu. Kamu girişimi ya da filantropik amaçlı girişimlerde yoğunluğun düşürülmesi, ekonomik kaybı baştan göze almayı sosyal bir hedef olarak empoze ediliyordu. Spekülatif girişimlerde ise kaybedilen alanın, geriye kalanın kalitesi ile telafi edileceği hesabı yapılıyordu. Tabii bunun için hedef kitlenin dar gelirli orta tabaka değil, bu farkı ödeyebilecek üst-orta tabaka olması gerekiyordu. Bu girişim türünün erken ve ilginç örneklerinden biri 1890'larda Berlin'de, üç tarafından caddeye değen T-formundaki iri bir arsaya inşa edilen Riehmers Hof'tur. Arsa, içinde yer aldığı parsel örüntüsünün yaklaşık 15 kat büyüklüğünde bir yer işgal etmektedir. (şekil 1, 2.) Tasarım, yerleşme yoğunluğunu bir miktar düşürmeyi göze alarak ve arsa büyüklüğünün verdiği esnekliği de kullanarak, Berlin "kira kışlası" formatını tersine çevirir: 

Kira kışlalarında değerli taraf cadde, sadece hava almaya yarayan iç avlular ikincilken, Riehmers Hof yüzünü bütünüyle içeri çevirip avlusunu bir bahçeye, hatta küçük ölçekli bir parka dönüştürmüştür. Binalar, bu sessiz parkı çevrili olduğu caddenin gürültüsünden ve yan parsellerdeki binaların karmaşıklığından koruyan bariyerler haline gelmişlerdir. Arsayı Berlin ortalaması olan %70 yerine %50, inşaat alanını da 3 emsal yerine 2.3 olarak kullanmak yetmiştir kışlanın "cehennem" çağrışımından bahçenin "cennet" çağrışımına geçmeye; tabii bir de ölçek büyüklüğünün getirdiği esneklik (Resim 1,2). Ayrıca kira kışlasında caddeden avluya doğru düşen prestij hiyerarşisi burada yerini bütün birimlerin bahçenin görünüşünden ve sükunetinden eşit oranda pay aldıkları bir homojenliğe bırakmıştır. Birkaç yapı adası ölçeğinde yatırım yapabilen kamu kuruluşları, bu yoğunluk indirimini sosyal reformun gereği olarak görmüşler ve yapılaşmayı bir cepler ve avlular hiyerarşisi oluşturacak biçimde kurmuşlardır. (şekil 3) İstanbul'da aynı dönemde yapılan Doğan ve Sarıca Apartmanları, benzeri açık alan kullanım imkanlarından yararlanmış örneklerdir: Doğan Apartmanı, içinde yer aldığı örüntüye tümüyle arkasını dönmüş ve topoğrafyanın imkanlarından da yararlanmak üzere bahçesiyle birlikte tamamen manzaraya çevirmiştir yüzünü. (Resim 3) Sarıca Apartmanı ise ancak dış avluyla kısmen içe dönebilecek büyüklükteki bir arsada yer almaktadır. (Resim 4) Ancak İstanbul'daki örneklerin aşırı yoğunluğun norm haline geldiği bir şehirde bulunmadıkları, dolayısıyla da ölçeğin avantajını kullanarak yeni bir norm arayışını vazetmediklerinin altını çizmek gerek.

19. yüzyılın mahalle ölçeğindeki girişimleri ise genellikle sağlık yasalarını dayanak alan "slum" temizlik operasyonları sonrasında ortaya çıkmışlardır. Londra ve Brüksel şehirlerinden verilen karşılaştırmalı örneklerden de anlaşılacağı gibi bu ölçekteki operasyonlar yapı adasından cadde düzenine kadar müdahale ederek kentsel alan kullanımını ve morfolojiyi tümüyle değiştirmektedirler: Küçük ve alçak binaların iç içe geçercesine yığıldığı karmaşık bir morfolojik düzen yerini, daha iri ve net blokların tanımladığı, dolayısıyla parsellere bölünmemiş bir yapı adası sistemine bırakmıştır. (şekil 4,5 ve Resim 5,6) 1980'lerden beri otel olarak kullanılan Harikzedegan Apartmanları da 19. yüzyılın en az sağlık yasaları kadar etkili bir diğer imar aygıtı tarafından yönlendirilmiştir: Yangın. 1910'larda yanan binaların üzerlerinde yer aldığı irili ufaklı parseller ve yapı adaları, içinde avluları ve iç sokakları olan yekpare bir yerleşme alanına dönüştürülmüşlerdir yeni yapılaşma biçimiyle. (Resim 7)

Bütün bu örnekler Maçka Palas'ın ne olduğundan çok, ne olmadığını anlatmaktadır. Evet, Maçka Palas volumetrik özellikleri açısından ölçeğinin imkanlarını kullanmamış, yekpare bir blok olarak biçimlenmiştir. Muhtemelen içinde yer aldığı bağlamın ilk büyük ölçekli kütlesi olması nedeniyle böyle bir arayışa yönelinmemiştir. (Resim 8) Bir başka deyişle çevresinde mesafe koyacağı, içe doğru dönmesini gerekli kılacak herhangi bir fiziksel veri bulunmadığı, henüz böyle bir yapılaşmanın işaretleri de olmadığı için gerekli görülmemiştir türü için tipik olan dış mekan kullanımları. Bunun yerine, civarındaki kışla vb. kamu yapılarını referans almıştır kendine; altkent peyzajına anıtsal bir vurgu getirmeyi hedeflemiştir içinde erimek yerine.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1Bu makale, Maçka Palas monografisi olarak Ali Esad Göksel tarafından hazırlanıp Körfezbank tarafından yayınlanan "Bir Sadakat Hikayesi: Maçka Palas" (İstanbul, 1999) kitabında yayınlanmıştır. (s.111-119).

1 2  

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz