reklam

Konut ve Yerleşme Kültürü Üzerine Yazılar
Diyalog 2002 - II > İhsan Bilgin

Tarih: 30 Ekim 2002
Yer: Arkitera Forum

 

1 2 3

Modernizmin Şehirdeki İzleri1

Modernizm başlığı altında genellikle birbirine karışan üç ayrı gelişmeden söz ediyoruz: Birincisi, bütün toplumu saran bir alt-üst oluş ve kabuk değiştirme süreci; ki bu farklı toplumsal gruplara ait aktörlerin bağımsız davranışlarının birbirini beslemesi ile kendiliğinden gelişen ve büyüyen bir süreçtir. İkincisi, bu büyüme, genişleme ve dönüşüm sürecini yeni davranışsal ve kurumsal normlara bağlama çabasını içeren iradi bir yeniden-inşa süreci. Ekonomik ve toplumsal dinamiklerle bunları yönlendirmeye çalışan siyasi ve hukuki çerçeveyi içeren bu iki boyut birarada modernleşme olarak adlandırılmaktadırlar. Üçüncüsü ise, bu toplumsal yapının altındaki boşlukları, içindeki gevşeklikleri ifade etme, dile getirme çabalardır; ki kelimenin dar anlamıyla modernizm bu çabaları tanımlamaktadır. Yani daha çok düşünsel bir olgu olan bu modernizm, edebiyat, sanat, felsefe yapıtlarında, politik ütopyalarda temsil edilmiştir.
Mimarlık ve şehircilik, ya da daha geniş anlamıyla yapılı çevre üretimindeki gelişmelere baktığımızda ise, faaliyetin doğası gereği, modernelşmenin yarattığı boşlukların, gevşekliklerin ifade edilmesiyle yetinilmeyip, bunların dolduldurulmaya, örülmeye çalışıldığına tanık oluyoruz. Bunun nedeni, bu alandaki eleştirel ve düşünsel ürünlerin, davranışların, siyasi ve hukuki kurumlara değebilmiş, kimi zaman da onları yönlendirebilmiş olmasıdır; kuşkusuz kendi orjinal halinden uzaklaşma ve yeni çehrelere bürünme pahasına olmuştur bu temas. Dolayısıyla da yapılı çevre üretimindeki modernizmin şehirlerdeki izlerini, ikinci ve üçüncü boyutun içiçe geçtiği, birbirine karıştığı karmaşık bir bütünlük olarak okumak durumundayız.

Modernizmin şehirlerdeki izini sürmenin, zihniyetlerdeki, düşüncelerdeki, davranışlardaki izini sürmeye göre hem kolay, hem de zor yönleri var. Kolay yönü, tinsel, zihinsel, toplumsal karmaşıklıkları içermeyip, çıplak gözle algılanabilir nesnelere yönelinmesiyle, dolaysız gözleme daha açık olmasıyla ilgili. Zorluğu da, herbiri geniş anlamıyla modernizmin ürünü olan nesnelerin bir bütün, bir yığın olarak birarada karşımıza çıkmasından; ayrıştırılması, katmanlaştırılması zor bir yığın olarak algımızla karşılaşmasından kaynaklanıyor: Reklam panoları, giysiler, trafik işaretleri, vitrinler, otomobiller, binalar, renkler, hatta insanlar. Denetimsizce algı dünyamıza girip çıkan, dolayısıyla da amorf bir yığın oluşturan bu nesneleri anlamlandırılabilir bir bütün olarak algılayabilmek, görebilmek için bazı filtrelere, ayraçlara gereksinimimiz var. Kuşkusuz tüm nesneler raslantısal çağrışımlara, hatırlamalara, anlamlandırılmalara açık olarak karşımıza çıkmaktadırlar; hatta modern anlamlandırmanın böylesi kesintili, süreksiz ve parçalı bir algı yapısı üzerinde temellendiği; aynı anda hem çekiciliğin, hem gizemin, hem de tekinsizliğin kaynağı olan bu raslantısallğın modern şehrin başat özelliği olduğu da doğrudur. Ancak, amorf bir yığın olarak duran nesneler dünyasının ardındaki düzeni, birbirleriyle ilişkilendirilebilir işlerlikler zincirini keşfetmeye çalışmak da bugüne kadar peşi bırakılmamış modern bir alışkanlıktır. Bu alışkanlıktan ne beklenebilir? Modern şehrin yaydığı ve Meltem Ahıska'nın Metropol ve Korku (Defter 19, Kış 1992, s.118-129) yazısında çarpıcı bir biçimde dile gelen tekinsiz atmosfere karşı otantik bir direnci, yabancılaşmaya karşı tanıdıklık duygusunu, yaratamasa da, besleyebilir. Bunun için, bazı nesneleri gösterip diğerlerini gizleyen filtrelere, süzgeçlere gereksinimimiz var; birbirlerinden farklı şeyleri gösteren ve üstüste konduklarında çıplak gözle göremeyeceğimiz bir bütünlüğe işaret eden şeffaf haritalara.

Burada, bu haritaların en tanıdıklarından, en okunaklılarından biri İstanbul örneğinde çizilmeye çalışılacak: şehrin fiziki varlığını oluşturan gayrımenkul stoğunun genişleme ritmini ve düzenini sergileyen bir harita. Şehirlerin kabuk değiştirme ve modernleşme süreçleri genellikle şu izlerin sürülmesiyle anlaşılmaya çalışılır:
1. Modern topluma özgü yeni kurumları barındıran binaların (vilayet, adliye, hastane, üniversite, banka, büro gibi resmi ve sivil yönetim/hizmet binaları) vazettiği düzen;
2. Bulvar ve caddelerden oluşan sirkülasyon şebekesi;
3. Demiryolu eksenleri ve onları noktalayan garlar;
4. Planlı konut mahalleleri.

Bu başlıklardan birincisi şehrin yeni anıtlarını ve röper noktalarını; ikincisi ve üçüncüsü yeni örgüsünü; dördüncüsü de dış mahallelerini tanımlamamıza yardımcı olurlar. Hepsi de bütünsel veya parçalı bir vizyonun ürünleridir; ardlarında kendi dışlarına taşan bir kasıt vardır. Bu nedenle, modernizmin farklı boyutlarını sergilerken kullandığımız ikinci ve üçüncü başlıkların ifadesidirler ve planlı modernleşme olarak adlandırılabilirler. Bir de küçük ve büyük sanayinin yer seçimi ve bunların çevrelerinde kümeleşen konut mahalleleri vardır. Bunların da anlaşılabilir bir düzeni, neden-sonuç ilişkileriyle açıklanabilecek dağılımları olmasına rağmen, kendi dışlarını düzenleme, yönlendirme kasıtları ve hedefleri olmadığı için, plansız modernleşme başlığıyla ifade edilebilirler. Modern şehirlerin fiziki varlığını oluşturan ve çıplak gözle bakıldığında amorf bir yığın görüntüsü veren gayrımenkul stoğu, aslında bu matrisin çizdiği çerçeve, vazettiği düzen doğrultusunda biçimlenir. Yani bir bakıma ana omurganın dolgu maddesi olarak işlev görür.

1 2 3

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz