
Mourner
1. No'lu diploma...ve Uğur
Koleji Binaları
Merhaba Kerem Enginoğlu,
Ben son zamanlarda hep 1. No'lu diplomanın bir mimara getirdiği, kattığı şeyleri
merak ettim. Doruk Pamir örneğinde de olduğu gibi...
Peki siz bunu hiç sorguladınız mı?..Yoksa "bir-mimar" yerine
"sıfır-mimar" olarak mı mesleğe başladınız.
Hasan Çalışlar,
size de bir sorum olacak, Uğur Koleji binasında mimari dili farklı gibi
gorunen(kabuk olarak) iki farklı yapı duruyor, "ikinci etap uygulamasında
proje dışına çıkılmıştır" diyerek bunu mu kastediyorsunuz yoksa brütal
davranışınızı vurgulamaya mı çalışıyorsunuz?
Teşekkürler..
Gökhan Öndem
Erginoğlu
& Çalışlar
Gökhan Bey,
Sorunuzdan anladığım kadarıyla Mimarlık fakültesini birinci bitirmiş
olmamı ve bu derecenin özgeçmişimde yer almasını sorguluyorsunuz.
Meslek yaşamımda mimarlık eğitimi veren bir kurumu iyi bir derece ile
bitirmenin getirdiği bir kazanım olduğunu düşünüyorum. (özellikle meslek
hayatına yeni başladığınız günlerde...) Bu derecenin getirdiği referans
çevrem üzerinde “kalıplaşmış” bir etki yaratmıştır.
Kanımca bu tür derecelendirmeler her ne kadar kişi üzerinde bir destek sağlasa
da, esas olan kişinin kendisi ile barışık olup “hayata karşı
kabiliyetli” olmasıdır. (Tırnak içindeki kelimeler Şevki Pekin’in
Arredamento dergisindeki çok hoşuma giden söyleşisinden alınmıştır,
okumayanların okumasını tavsiye ederim.)
Bu vesile ile söylemeliyim ki, lisede ve daha sonra üniversite hayatlarını
da çok iyi derecelerle bitirmiş eğitim hayatları çok başarılı olan bir
çok arkadaşıma daha sonraları rastladığım da, hayal kırıklığına uğradığım
çok olmuştur.
Yine bildiğim kadarıyla Doruk Bey’in “No. 1”liği ODTÜ Mimarlık fakültesinin
ilk mezunu olmasından kaynaklanmıştır.
“Sıfırlama” konusuna gelince, insan doğduğu andan itibaren donatılmış
hayata başlar. DNA’sı anası babası, doğduğu ülke, maddi durumu, yaşadığı
çevre...bunlar özgür seçimimiz olmayan parametreler. Bu yüzden insan hiç
bir zaman yaşamış olduklarını yok sayamaz. Bu bir süreçtir. Bir yerde
durup “tabula rasa” yapmak insan hayatı için mümkün değildir. Geçmişten
ders alıp ileriye bakmak mühimdir.
Kerem Erginoğlu
Uğur Koleji binası ilkokul ve lise olamak üzere iki ana kütle ve bunları
birbirine bağlayan silindir formlu yönetim bloğundan oluşur.Bunlardan
ilkokul olan ve batıtarafında E5 e cephe veren kısmı birinci aşamada inşa
edilmiştir. Binanın konsol hakları bu cepheye konulan bir mütemadi bir
merdivenle değerlendirilmiş ve merdiven ve kat holleri bir güneş-gürültü
filtresi olarak düşünülmüştür.Uğur Koleji. bizim için bir ilk yapı
olma özelliğini taşır. Yapılırken ben 24, Kerem 27 yaşındaydı. İnşaat
aşamasında tahmin edebileceğiniz gibi bazı noktalara hakim olma sorunları
yaşadık. Ayrıca tasarıma başladığımız günden 8 ay sonar okulun açıldığını
düşünürseniz inşaat ve proje koordinasyonunun ne derece bir hızla gerçekleşmiş
olacağını farkedersiniz. Bizim bu hıza yönelik sıva kullanmama önerimiz
ile o yıllarda yeni gördüğümüz Yapı blok malzemesini önerdiğimiz bu
projede işveren pres tuğla konusunda ısrar etmişti. Onun dediği oldu. Ancak
sorunuzda bahsettiğiniz “projenin dışına çıkılmıştır” ibaresi ağırlıklı
olarak ikinci kısmı kapsar. Lise kütlesinin içinde yapmayı planladığımız
iç boşluk ve buradan çıkan merdivenler ne yazık ki arzu ettiğimiz gibi
olmamıştır. Yoksa bahsettiğiniz gibi bir tavır takınma söz konusu değildir.
Hasan Çalışlar
felix
questions from a mexican architect
Hi from a Mexican friend!
I am quite impressed by the amount of nice work displayed in your web site, but
also by the variety of the language used in terms of concepts and materials.
Could you say that you are more concerned in experimenting with diversity
instead of consistent and recognised corporate image?
There had been intensive debate in Europe concernig the entrance of Turkey as a
member of the European Union, how many perspectives do you think it could open
this possible scenario in relation to architecture and urbanism for Turkey and
for your office in particular? What is the role of Turkey today in the West Asia
context ( Syria, Irak, Jordan, Iran)? Do you foresee a potential for more
cultural and architectural exchange in this region perhaps more important than
with Europe itself?
Regards
M.Arch. Felix Madrazo
Erginoğlu
& Çalışlar
Arkitera
yı bulup girdiğinizi de varsayarak Türkiye hakkında geniş bir bilgiye sahip
olduğunuzu düşünerek yanıtlayalım.
Deneme ve öğrenme konusundaki yorumunuz doğru. Ancak sebeplerini açmakta
yarar var. Ülkemizde mimarlık mesleğini yapmanın avantajlı ve dezavantajlı
noktaları var.Büyüme trendinde olan ve nüfusu artan genç nüfusa sahip bir
ülkede insanlar bizim gibi genç insanlara büyük projeleri emanet
edebiliyorlar. Batıya gore bu bir avantaj. Ancak kentsel altyapısı oluşmamış,
tasarım bilinci ve kültürü tam yerleşmemiş ve hukuki boşluklarla dolu bir
meslek ortamında çalışma şartlarını bir batılının anlaması zor. Ora
Amerika şartları belki bu anlamda bize yakın olabilir.Ülkenin yapı endüstrisi
ise hem teknoloji hemde teknik servis olarak tatmin edici olmaktan uzak.Bu
ortamda gerçekleştirdiğimiz çalışmalar işverenin doğruları hedefleri ,
kar arayışları ile tutarlı olmayı ve çözüm getirmeyi amaçlıyor. Her iş
kendi parametreleri ile farklı tutumları daha avantajlı kılabiliyor.BU
sebeple bir mimari dili benimseyip, onun üzerinde durararak ilerlemek yerine
her işin kendi içinde tutarlı bir yapısı olmasını hedefledik. Her işverenin
önümüze koyduğu verilerle” bu iş nasıl herkes için en avantajlı biçimde
kotarılır” sorusunu “mimari nefasetle nasıl kotarılır” kaygısıyla
birleştirerek yanıtlamaya gayret ettik.
İkinci soruyu siyasi bir tabana oturtmadan yanıtlamak zor. Biz Türkiye’nin
kısa zamanda Avrupalı olamayacağını düşünüyoruz. Oratdoğulu olm gerçeğini
de kabul edemiyor. Tanzimattan bu yana yaşanılan bu kimlik sorununun da ne
mevcut ne de gelecek siyasi iktidarların öncülüğünde çözülebileceğini
düşünmüyoruz. Türkiye hep arada bir yerde kalacaktır. Ancak “Avrupalı
gibi “ davranmayı ve görünmeyi bilen Türkler gerektiğinde Ortadoğulu ve
ortasyalı da olabilmeyi becerebildiklerinden bu ülkelereiş alma ve yapmayı sürdüreceklerdir.
Tasarım hizmetlerinin bu ülkelerde ki pazarına gelince kendi Ürdün ve
Azerbaijan tecrübelerimizden yola çıkarak durumun çok iç karartıcı olmadığını
söyleyebilirim. Doğrudan işverenle ilşki kurmanın zor olduğu ve
parametrelerin çok sabit oladığı verilerle çalışmak zorluğuna rağmen
teknik eleman olarak algılandığınızdan mimari yorumlardan uzak
durabiliyorsunuz. Ancak yine de iş yapma ediminin kurumsallaşmış Avrupa lı
için bizlere gore daha anlaşılması zor olduğu söylenebilir. Ayrıca Türk
mimar ve mühendisleri halen Batılı firmalara gore daha ucuz ve esnek çalışabildiklerinden
tercih edilebilirlikleri hep olacaktır.
We shall answer your question supposing you know quite enough about Turkey –as
you are aware of a Turkish architectural w-site.
Your comment on experiment instead of corporate image is right, but we have to
argue on the reasons for that: In Turkey, architectural practice has its own
advantages and disadvantages. The developing country holds a young population
and the clients employ young professionals unhesitatingly. This is an advantage
when compared to the West. On the other hand, it is quite difficult for a
European –or American to have an idea on the conditions of architectural
practice in Turkey – lack of urban infrastructure, design culture and full of
legal indeterminacies (Mid- American standards may be close to ours). Besides,
construction industry is not very satisfactory, both in terms of technology and
service. Within this context, our work tries to achieve a consensus between
architectural taste and client’s goal and profit. Each work has its own
parameters which result in different solutions or attitudes. We take advantage
of that and instead of insisting on a corporate image, we insist on the
integrity of work within itself. With each client input we match two questions:
How can we cope with the work in everyone’s favor and how can a tasty
architecture go with that?
The
2nd question should be discussed in the political context. We believe, it’s
going to take a long time for Turkey to become European. Neither does Turkey
approve to be Mid-Eastern. Besides, the problem of identity, which dates
1870’s –the Ottoman modernization, seems to remain unsolved with current or
future governmental policies. Turkey is and always will be an in-between. But
the ones who take advantage of that –think both as a European and as an Asian-
will survive within the international market. We are not pessimistic through our
own experience in Jordan and Azerbaijan. In these countries it is difficult to
get in contact with the client and the parameters change rapidly, but they
respect the architect as a professional and do not interfere in the
architectural project. Still, architectural practice is not as corporate as a
European should consider, but since Turkish architects supply more affordable
and flexible service, they keep their chance to compete with the western
architects.
cube
Projelerinize hızla baktığım
zaman yoğun bir çağdaş Hollanda Mimarlığı etkisi hissediyorum. İşlerini
takip ve takdir ettiğiniz mimarları öğrenmek isterim.
Bir de kısa bir sorum daha var. 4U Ofis binası ve Ağaçkakan Gn. Müdürlük
Binası yan yana. Bunlar ayrı müşterilere yaptığınız binalar mı?
Bir de 4U binasının önündeki yangın merdiveni sizi rahatsız etmiyor mu?
Erginoğlu
& Çalışlar
Ağaçkakan ve 4 u binaları
yanyana iki parseldedirler. Ağaçkakan 1995 yılında başladığımız ve işverenin
istek, ihtiyaç ve beğenileri yönünde tasarlanmıştır. 4U binası ise yatırımcının
kiralamak üzere yaptırttığı kullanıcısının belli olmadığı bir yapı.
Sözünü ettiğiniz yangın merdiveni projenin başında bina kitlesi içinde
yer alıyordu. Daha sonra işverenin imar kurallarını zorlamasıyla binada büyümeler
oldu ve yangın merdivenini arkaya aldık. Gördüğünüz bir şantiye fotografı.
Bina henüz inşaa halinde. Yangın merdiveni henüz kaplanmadı . Bitince bizi
rahatsız etmeyecek.
Sorunuza çağdaş Hollanda demektense çağdaş Dünya mimarlığı demeyi daha
doğru buluyoruz. Yüzyılın başından bu yana Hollanda’nın modern
mimarideki öncü duruşu yadsınamaz. Her m2 toprağın denizden kazanıldığı
bir ülkede tasarlama ve inşa etme faaliyetinin milli bir eylem haline geldiğini
gözönüne alırsak bu daha kolay anlaşılabilir. Ancak şunu belirtelim ki
son dönem genç İspanyol ve Alman mimarları ve mimarisini de çok yakından
takip etmeye çalışıyoruz. Bu anlamda yapıtlarını oluşturdukları
kuvvetli felsefe dille ifade eden büyük ustalardansa, farklı ölçeklerde çalışan
ve “daha gerçek” sorunlarla uğraşarak yapılarını ortaya koyan bu tanınmamış
kahramanlarla daha çok ilgileniyoruz.
Sizi tatmin etmek için ise Herzog &De Meuron, Rafael Moneo ,Campo Baeza,
Joseph Llinas, Neutelings&Riedijk gibi farklı jenerasyon ve milliyetten bir
mimar listesi yazalım.
scarleth
yaz stajı
merhaba...
yaz döneminde stajyer öğrenci alıp almadığınızı öğrenmek
istiyorum...eğer böyle bir şey mümkünse staj için gerekli şartları öğrenmek
için size ulaşabileceğim bir telefon ya da e mail adresini bana ulaştırabilmeniz
mümkün mü?ilginize şimdiden teşekkür ediyorum..
sevgiler 
Erginoğlu
& Çalışlar
Her yıl yer durumumuza göre
2-4 kişi arasında stajyer alıyoruz. Bize ulaşmak için web sitemizden iletişim
kutusunu tıklamanız yeterli. Stajyerlerde aradığımız mesleğe karşı
ilgilerinin ne derece açık olduğu. Bunu da okulda yaptıkları çalışmalarla
değerlendiriyoruz.
blur
Merhaba,
Mimarlar Odası başkanı ve başkan yardımcısı olsanız ilk icraatınız ne
olurdu?
Erginoğlu
& Çalışlar
Oda başkanlığı yapsaydım
sanırım ilk icraatim meslek eğitimi sonrası eğitime ağırlık ve öncelik
vermek olurdu. Türkiye’deki mimarların yapı , inşaat, malzeme , tasarım
yada diğer dallarda çalışanların çok büyük sayısı diplomalarını aldıkları
günden sonra ne bir seminere tabii oluyorlar ne de bir sınava. Belediye ve
Kamu kesiminde çalışan memur mimarların ellerindeki yetki ve yaptırımların
neler olduğunu düşünürsek bu mesleki görgü azlığının hepimizin yakındığı
genel mimari seviye düşüklüğü ile ne derece bağlantılı olduğunu görebiliriz.
Ayrıca Türkiye de ki en önemli mimarlık sorununun kentsel tasarım ve micro
milieu olduğunu düşünüyorum. Doğru planlanmamış, kontrol edilememiş, ve
belediyelerin şehircilik ilkelerindense oy-rant ilişkisi ile karar verdikleri,
kimin tasarladığı belli olmayan imar planları ve gelişim planları ile iyi
mimarlık yapmak da tatmin edici bir görsel çevreye ulaşmak da zor. Mimarlar
odasının yerel yönetimlerin planlama kararlarına muhakkak müdahil olması
gerekliliğini düşünüyorum.
Hasan Çalışlar
Odayı devrederdim.
Şaka bir yana, başkan olmakta çok zor bir durum. Çok sayıda üyesi olan bir
kurum.Bu üyeler seçilerek bu kuruma katılmıyorlar. Diplomalarını aldıktan
sonra bir şekilde bu kuruma dahil oluyorlar.
Galiba ilk once odanın üyelerini tanımaya çalışır, onların profilini
ortaya koyar ona gore içlerinde mesleğin ilerlemesi adına neler yapılabileceğine
dair çalışmalar yaptırırdım. Üyelerin kaçta kaçı aktif mimarlık yapıyor
ya da yan kollarında çalışıyor? Bu kurumun üyeleri hangi kriterlerle
mesleklerini sürdürüyorlar? Hangi kaliteleri ön planda tutuyor? Ülkedeki
toplam mimarlık kalitesine bakıldığında çok elit bir topluluk olmadığımız
açık.
Şu anda oda ile ilgili olan ilişkimi düşünüyorum: Bazen bizi çok sıkıştırdıkalarında
odanın garip formüllerine bakarak “asgari ücret tablosuna” bakıyorum.
Birim maliyetleri öğrenmek için telefon açıyorum. Yarışma şartnamesine
bakmak için kullanıyorum. Her ay bülten geliyor. Dergi bir geliyor, bir
gelmiyor…İletişim çok zayıf. Dediğim gibi iyi bir tasnif yapıp küçük
gruplar halinde iletişim kurmak lazım. Adam adama markaj yapmak lazım. Yoksa
insanların ilgisini toplamak mümkün değil. Katılımcılığı sağlamak lazım.Atıyorum:
Aidatını zamanında ödeyen üyeler, bir grubu oluşturur. Bunları bir
okazyon bulup davet edersin… Teşekkür edersin. Beklentilerini rahatsılıklarını
öğrenirsin. Bu üyeler üyelik görevlerini yerine getirmiş… Demekki
sorumlu kişiler… Ticari anlamda başarılı olmuş mimarlar vardır, ciddi
markaların başındadırlar… Onları bir araya getirbilirsin. Yapacağın
etkinliğe sponsor olmalarını sağlayabilirsin. Bunları yapmaktaki amaç öncelikle
düzenli bir ordu yaratmaktan geçer… Okumakta olan mimarlık öğrencileri
ile iletişim kurabilirsin…
Hollanda’ da NAI var . Rotterdam da gittik inanılmaz bir kütüphane, arşiv
var her şeye ulaşmak, araştırma yapmak mümkün … İstersen Dudoc’un
original projelerine bakabiliyorsun. Özel eldivenler giyip…Bütün ülkede
yapılmış mimarlığı takip edebileceğin bir müze var... Yapacak çok iş
var yeter ki insanların katılımını sağla…
Kerem Erginoğlu
rennie
Merhabalar,
Türkiye'de mimar olmanın zorlukları ve de kolaylıkları nelerdir sizce?
Türkiye'deki yapı malzemesi firmalarının mimarlara bakışını nasıl değerlendirirsiniz?
Başka disiplinlerden insanlarla ortak proje yaptınız mı hiç? Yapmadıysanız
düşünür müsünüz? Kimlerle?
Türkiye'deki mimarlık eğitiminin git gide felakete sürüklendiğine dair
genel bir kanı oluşuyor gibi. Siz katılıyor musunuz buna? Büronuza gelen öğrenciler
sizin ihtiyacınız olan bilgilere ve en önemlisi hevese sahip mi?
Binalarınız tamamlandıktan sonra müşterilerinizden olumlu ya da olmusuz
geri dönüş aldığınız oldu mu?
Geçtiğimiz sene Wiel Arets'i sizin sayenizde Istanbul'da görebilmiştik. Bu
kişisel bir yakınlık neticesinde oluşan bir organizasyon muydu yoksa bir
seri etkinliğin başlangıcı mıydı?
Epey soru sordum. Umarım soruların bu kadar çok olması birbirlerinin önemini
azaltmazlar sizin açınızdan. Cevaplarınız sizin hakkınızda önemli açılımlar
yapacak gibi geliyor.
Teşekkürler...
Erginoğlu
& Çalışlar
Türkiye de mimarlığın
zorlukları ve kolaylıları için Felix e yazdığım cevap geçerli,
Yapı malzeme firmaları ve mimar ilişkilerini de genelleme yaparak yanıtlamak
zor. Her firma meslek adamlarına, ya da örgütlerine karşı farklı bir
pazarlama stratejisi izliyor. Ancak son beş yılda yapı sektörünün
mimarlara daha iyi servis verdiğini, teknik konularda daha uzman yaklaştığını
gördüm. Alüminyum firmaları, aydınlatma firmaları buna iyi bir örnek
Projenin başından sizinle birlikte çalışıp çözümlerin geliştirilmesinde
faydalı oluyorlar. Bunun diğer disiplinlerde de devamını diliyoruz.
Mimarlık dünyada gittikçe karmaşıklaşıyor uzmanlık gerektiren bir hale dönüyor.
Takım çalışması şart. Bu anlamda nasıl ki mühendislerle çalışıyorduk
artık farklı disiplinlerle de çalışmayı öğrenmek ve denemek durumundayız.
Bir aralar Metro City binalarının kat holleri ve girişlerinin iç mimari
tasarımları ile ilgilendik. Bina giriş mekan formu ile kullanılacak plastik
sanat eseri ile bir bağlantı olsun istedik. Ve tasarımın başından itibaren
heykeltraş Murat Şahinler bize refakat etti. Çok zevkli bir çalışma oldu.
İkinci blok için de umarız ressam Elvan Alpay’la benzer bir çalışma
yapacağız.
Özellikle iç mimari, yada sergiye yönelik bir tasarım işi ile karşılaştığımızda
iş bazen mimariden ilüzyona dönüşebiliyor, tabii ki konuya ve ihtiyaca yönelik
olarak. Bu durumlarda da sahne sanatları ya da sinematografi ile ilgilenen biri
ile çalışmayı hep konuşup hayal etmişizdir.
Mimarlık hakkındaki bu karamsar tablo biz öğrenciyken de vardı. Artarak sürüyor.
Üniversitelerin içine girdiğimizde ruhumuz kararıyor. Arkitera'nın düzenlediği
forumda bu konuda ciddi tartışmalar yapıldı. Ben forumda da söylediğim
gibi profesyonel ve akademik dünya kopukluğunu ciddi bir sorun olarak görüyorum.
Ayrıca mimarlık gibi zevkli bir konuda öğrencilerin ilgisinin ayakta
tutulamayışını akademik dünyanın bir an evvel kurtulması gereken bir zaafı
olarak görüyorum. Genç arkadaşlara fazla yüklenmemek lazım.Sorun büyüklerde.
Yeni jenerasyonun ilgisizliğinden doğan yakınmalar ise biz talebeyken vardı.
Sanırım bir önceki jenerasyon bir sonrakini beğenmeme durumu içinde. Ben
ise her jenerasyonun ilgisinin farklı şeylerle ayakta durduğunu düşünüyorum.
Beraber çalıştığımız genç arkadaşlara baktığımda yada önümüze
gelen portfolyolarda çok özel çalışmalara rastlıyorum. Bazı konularda
eksik olabilirler ancak bazı konularda da ileriler.
Evet işverenlerimiz bize yorumlarda bulunuyorlar. Bazen teşekkür bazen şikayet,
sıkça da değişen ihtiyaçlara care başvuruları. Örnek olarak kendimizden
çok emin olarak tasarladığımız Uğur Kolejinin meşhur merdivenine veliler
çok tepki göstermişti. Çocuklar düşerse kat kat sürüklenirler diye.
Bizce yersiz bir kuruntu; ama veliler patron. Merdiven veliler alışıncaya
kadar yalnız öğretmenlere ait olarak kullanıldıydı.
Wiel Arets bir dizi etkinliğin başı idi. Ancak bu tür organizasyonları gerçekleştirmmek
de ayrıca bir iş. Ekim de Zangelis- Alvaro Siza- Carnavale olmak üzere üç
Akdenizli Mimarı davet ettik ve organizasyonu ilkine gore daha iyi hale
getirmek için uğraştık. On gün kala Siza iptal etti. Ne yapacağımızı şaşırdık
. Arets de ilk once üç gün kala iptal etmiş ve aylar sonra gelebilmişti.
Bunlar yorucu olabiliyor ama vakit buldukça ...
yavuztaneli
sergi dışı bırakılmak
Sayın Erginoğlu ve Çalışlar,
Bakü'deki projenizin sergi dışı bırakılması konusundaki karardan ilgili
yazınızı okuyunca haberdar oldum. Sizin de değindiğiniz gibi mimari eleştiriden
yoksun bırakılmanızı bir talihsizlik olarak görüyorum. Jürinin dini
binalara yeni işlevler verilmesi yönündeki duyarlılığını, sizi özellikle
sergiye davet ederek bu konuda bir panele önayak olması ile göstermesi daha
isabetli olurdu.
Çalışmalarınızdaki çeşitliliğin bir kakofoniye dönüşmeden devam
ediyor olmasını zevkle izliyorum.
Erginoğlu
& Çalışlar
Evet mimari ortamımızın faşistce
bulduğum yaklaşımlarından biriydi bu ve o sinirle bu yazıyı yazmıştım.
Sevgili Sibel Bozer’le beraber yaptığımız bu projeyi eleştriye açmak
yerine sansürlemeyi tercih etmişlerdi . Ortamın cüceliklerinden bir tanesi.
mona
Genç Mimarlar
Merhaba Kerem Erginoğlu ve
Merhaba Hasan Çalışlar,
öncelikle bu Diyalog'un sanırım bugüne kadar ağarladığı en genç
mimarlarsınız. Sorularımın çıkış noktası da bu konu olacak.
Genelde deneyimli mimarlar Türkiye'deki mimarlık için hep karamsar bir tablo
çiziyorlar, eğitim kötü, müşteriler daha kötü, belediyeler pek fena,
odamız işlemiyor, sorunlar, sorunlar v.s. ve sonuçta bu karamsar tablo
"Türkiye'de mimarlık mı var" a kadar gidiyor.
Görüşlerinizi henüz dinlemedik ama, çalışmalarınızla tüm bu karamsar
tabloyu aydınlatan bir ışığınız olduğunu düşünüyorum, en azından
Diyalogu takip eden mimar adaylarının ve genç mimarların geleceğe biraz
olsun umut ile bakmasını sağlayabilirsiniz.
Mezun olduktan kısa bir süre sonra kendi ofisinizde çalışmaya başlamışsınız,
hiç tecrübe edinmeden ofisinizi açmak sizi korkutmuş muydu? ya da şimdi geçmişe
baktığınızda bu konuda ne düşünüyorsunuz? Mimarlıkta tecrübenin önemi
çok büyük değil mi? Azda olsa ustadan birşeyler öğrenmek gerekmez mi? Bu
konuda bir eksiklik duydunuz mu?
Mimarlık eğitimi konusunda soru geldi sanırım, ama, siz eğitiminizin ardından
kendi işlerini yapan mimarlar olarak okuldan çıktığınızda, size cesareti
veren aldığınız eğitim miydi? Bir anlamda "Mimarlığı öğreten
ustalar", okuldaki hocalarınız mıydı?
Keyifli bir diyalog olması dileğiyle...
Erginoğlu
& Çalışlar
Biz bu ağlama edebiyatına
katılmıyoruz. Türkiye'de Mimarlık mesleğinin binlerce olumsuz sorunla karşı
karşıya olması onun yapılamaz olduğunu göstermez. Hangi sektör, hangi
disiplin sorunsuz ki. Doktorlarımız, avukatlarımız ne yapsınlar. Sanayicide
hiç mi sorun yok. Baktığınız zaman disipliner sorunlar aslında ülkenin
temel sorunları. Ülkenin düzeleceği yakın zamana kadar mümkün gözükmüyorsa
bizim görevimiz bu ülkenin şartları ile yapılabilecek en iyi mimariyi
yapmaktır. Türkiye’de ancak insanlar kendi işini en iyi yapmaya çalışırsa
bu sorunlar ortadan kalkar. Yoksa Fransa’da ki un bende olsa bende iyi ekmek
pişiririm demek kolay. Mühim olan eldeki unla en iyi ne yapılabildiğidir.Ya
da unun kalitesini nasıl arttırdığın. Türkiye’de son yıllarda sıkça
karşılaştığım bir kanı oluşmuş. Türkiye’de mimarlık olması için
bizim burada Eisenmann yada Gehry gibi binalar yapmamız gerekliliği. Şiddetle
karşı çıktığımız bir konu. Türkiye mimarlığı ancak bu ülke gerçekleri
ele alınırsa üzerinde konuşulabilir olabilir. Yoksa şanslı bir işveren
gurubu ile Avrupai bina yapma çabaları Don Kişot'sal kahramanlıklar olarak
bireysel çabalar olarak kalıyor.
Tecrübesizlik bir avantaj da olabiliyor . Hiç bir kalıba girmemiş olarak düşünebiliyorsunuz.
Kafanız pırıl pırıl ve önyargısız. Bütün sorunlarla karşı karşıya
kalarak o anda çözüm üretmek zorunda kalıyorsunuz. Yorucu ancak eğitici
bir çaba bu. Tecrübeyi kazanana kadar hep çalışmalarımızda yapabileceğimizi
yapmaya gayret ettik. İstediğimiz, arzuladığımızdansa becerebileceğimizin
iyisini yapmaya uğraştık . Zamanla yaptıkça öğrenilen bu meslek de inşa
edebilme beceriniz artıyor. Tecrübe eksikliğini daha çok daha iş dünyasında
hissettik. Mimarlık mesleğinin temellerini okulda iyi kötü öğreniyorsunuz.Ancak
iş dünyası farklı. Bize bir öğreten olmadığı için teklifti, sözleşmeydi,
paraydı gibi konularda epeyce acemilik çekip bu acemiliğin zararını gördük.
Gözümüzün içindeki ışıltıyı farkeden her işveren bizi ciddi suistimal
etti. Biz ilk olarak küçük iç mimari uygulamalar yaparak iş yapabildiğimizi,
bir şeyler becerebildiğimizi gördük. Sonra biraz bu güvenle devam ederek
yapı yaptık. Hatta kendi kendimize konuşurken, TEM kenarında yapılmış
mimarsız binlerce yapıyı görerek, bunlar yaparsa biz neden yapmayalım dediğimizi
hatırlıyorum. Şansımıza iyi ve kötü işverenleri, mühendisleri, kalfaları
birarada tanıdık. Neye nasıl dikkat edilmesi gerektiğini kavradık. Yani
okulda öğrendiğimiz temel bilgiler üzerine biz bu işi usta çırak ilşkisinden
çok kendimiz deneyerek öğrenmiş olduk. Hangi yol daha iyidir bilemem. Bizi
tesadüfler böyle yönlendirdi biraz.
erdemse
İc mimarlık
Öncelikle sayın Enginoğlu
ve sayın Çalışlar'a merhaba demek istiyorum.
Bize bu şansı tanıdığı için Arkitera ya sonsuz teşekkürlerimi sunmak
isterim.
Ben İç mimarlık ve çevre tasarımı 3. sınıf öğrencisiyim.
Ben kendilerinin yapmış olduğu 6 ,7 projeyi inceledim ve gordum ki kendileri
binanın dışıkadar içiyle de ilgililer ve çok da Başarılılar. Aslında
siz mimari açıda akademik kariyer yapmış olmaktasınız. İç mimarlık bu
konuda mimarilıktan çok fazla ayrılıyor mu sizce? Eger cok fazla bir farkı
yoksa peki neden iç mimarlık eğitimi var? Yani bu bi mimarlık eğitimi
olupta masterda iç mimarlık üzerine yapılabilinirdi. İç mimarlık
gunumuzde hala ayrı bi meslek olarak algılanamayacak mı? Cunku bir mimar da iç
mekan projesiyle ilgilenebilyor.
dİĞER SORUM İSE tÜRKİYE DE SEKTÖR BAKIMINDAN İÇ Mimarlık çok ta kabul
edilmiş bir meslek değil aslında. Sizin bu konudaki yaklaşımınızı
sorabilir miyim? Türkiye de iç mimarlık ne demek sizce? Gelişmesi daha çok
zaman alır mı?
Bide Benim gibi mezun olmaya yakın iç mimarlık öğrencilrine tavsiyeleriniz
ne olabilir?
ÇOK TEŞEKKÜRLER
erdem ŞEKER
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Erdem Şeker,
Sorunuz için teşekkür ederim.
İç mimarlık çok önemli bir meslek kolu.
Bizim iç mekan düzenleme işlerimiz olması sizi korkutmasın. Yapacak çok işiniz
olacak...
Biz meslek hayatına küçük dekorasyon işleri ile başladık. İlk mezun olduğunuzda
insanlar size bir iki dolap çizdirerek, duvar rengini sorarak güvenmeye başlıyor.
Derken “bizim bir de fabrika vardı, cephe lazım diyorlar”...
Bu açıdan bakıldığında iç mekan işleri hep meslek yaşamımızda yer aldı.
Belirtmeliyim ki hiç bir zaman da “biz iç mekan yapmıyoruz” deme lüksümüz
olmadı. Hala da olduğunu söyleyemem.
Sadece son dönemde mümkün olduğu kadar ev iç mekan düzenlemesi yapmıyoruz.
Dekorasyon ise hiç bir konuda yapmıyoruz.
Bizim için iç mekan düzenleme işleri sadece dış kabuğu tutarak yapabileceğimiz
işler. Bazen bu kabuğun dışına da çıktığımız oluyor.
Bu tür iç mekan düzenleme işleri bize 1/1 maket yapma, mekanı hissetme, ve
bazı şeyleri deneme imkanı veriyor; burada denediklerimizi ve deneyimlerimizi
daha sonra başka projelerimizde kullandığımız oluyor. Bir de biz bu tür
uygulamaları kendi ekiplerimizle yapıyoruz. Bu bize ciddi anlamda “elimizi
taşın altına koymamızı” sağlıyor. Bu tür uygulamalardan çıkardığımız
dersleri daha sonra ki uygulamalara “tecrübe” olarak aktarıyoruz.
Ayrıca iç mekan düzenleme işlerinde proje ile beraber uygulama yapmamız işverenlerimize
ciddi zaman kazandırıyor. Proje ile uygulamayı üst üste çakıştırabiliyoruz.
Biz mimarlık mesleğinin çok ciddi sınırları olduğunu da pek düşünmüyoruz.
Banyo tasarımı, büfe, bank tasarımı yarışmalarına katıldığımız
oldu. Kapı kolu tasarlamamızı isteyen işverenler de var.
Sektörde iç mimarlığın tanınmadığı fikrine pek katılmıyorum. Çoğu
zaman insanlar iç mimarın ne yaptığını daha kolay hayal edebiliyorlar. Mühendisle
mimarın farkını bilmeyen insan sayısı daha fazla... Türkiye’de iç
mimarlık, mimarlığa gore daha önde gidiyor. İnsanlar daha rahatlıkla iç
mekanlara para harcayabiliyorlar. Ortak mekanlar için para tüketmek akılcı
gelmiyor... Bir de iç mimarlık ürününü elde etmek daha kısa bir zaman
dilimi gerektiriyor. İzin safhaları vs. Neredeyse yok denecek kadar az.
Mezuniyetinize gelince, tavsiyem aldığınız eğitimi bir kalıp içinde görmeyin...
Binaların dışında da mekanlar var. Siz bir tasarım eğitimi alıyorsunuz.
Bunun limitlerini kendiniz koymalısınız.
helena
Merhabalar Kerem Enginoglu ve
Hasan Calislar.
Basarilarinizi takdir ile karsiliyorum ve kiskaniyorum birazda
bircok genc mimarinda benim gibi dusundugune eminim.
Projelerinizde benim en cok dikkatimi ceken olgu akicilik ...ve vurgulamak
istediginiz fikri basarili bir sekilde tasariminiza odakliyabilmeniz.
sormak istedigim soru ise:Musterilerinze bugune kadar verdiginiz en buyuk taviz
nedir? (tasarim duzeyinde)
tesekkurler
Nubar Manavyan
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Nubar Manavyan,
Komplimanlar teşekkürler.
Biz yaptığımız projelerde işverenimizi projeye dahil etmeye çalışırız.
Pek “dediğim dedik, ben mimarım yaparım, tasarımımı elletmem” türünü
temsil etmiyoruz
Bu nedenle projelerimizde bir taviz vermek genellikle söz konusu olmaz. Herşeyi
artısı ve eksisini yanyana koyup tartşır ortaklaşa karar veririz.
Bizim çok hoşumuza gitmesine rağmen işverenin çok haklı yorumları ile
vazgeçtiğimiz tasarımlarımız olmuştur.
zeki
Sevgili Hasan ve Kerem,
Projelerinizi yakından takip ettiğim ve üzerinde bir çok kez birlikte tartıştığımız
için benim sorularım daha genel kavramlar üzerine olacak.
1) Kısa zamanda bu kadar çok ve çeşitli konuda iş yapmış bir büro olarak
"tasarım öncesi süreç" size ne ifade ediyor ? işlerin çoğu
zaman "dün" yetişmesi gerektiğini de göz önüne alırsak bu süreç
için yeterli zamanı ayırdığınızı düşünüyor musunuz? veya hızlandırmak
için metodlarınız nelerdir?
2) Çok tartışılan ve sanırım tartışılmayada devam edecek olan
"etkileşim ve taklit" arasındaki fark sizce nedir?
Sevgiler,
Zeki Koen
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Zeki,
Tasarım öncesi süreç öğrenmeye ve araştırmaya dayalı bir süreç. Işvereni,
konuyu, ihtiyacı okuma ve imkanları analiz etme süreci. Ancak dediğin gibi
çoğu zaman işleri dune yetiştirmek gerekiyor. Bu anlamda her konuya önceden
hazırlıklı olmakda yarar var. Ancak her konu hakkında bilgili olmak imkansıza
yakın. Kimse internet değil. Mümkün olduğu kadar antenleri açık ve
etraftan haberdar olmak, çok şey görmüş olmak insana bu anlamda kavrama
kolaylıkları sağlıyor. Çalışılacak konuda kim ne yapmış fikir sahibi
olmak lazım. Bence mimarın tasarım öncesi süreci kısaltabilmesi için
mimarlık dışındaki disiplinlere mimarca olmayan bakışlar atarak değerlendirebilmeyi
öğrenmesinde yarar var. Çoğu zaman mimarlar dünyayı kurtaracak kahraman
psikolojisinde hareket ediyorlar. Bir servis verdiklerini, herkesinki gibi bunun
da bir meslek olduğunu unutuyorlar. Bu işverenlerle ilk toplantılarda çok
ortaya çıkan bir özellik. Mimar işin sahibinin işveren olduğunu unutarak işin
telif hakkı sahibi olarak davranmaya daha ilk günden başlıyor. Bu sorunlu
tasarım öncesi süreç ilişkisi tasarıma da yansıyor.
Hasan
Sevgili Zeki,
Sorunun ikinci kısmına ben cevap vereyim.
Bana ilk soruyu soran Gökhan Bey’e verdiğim cevaptan da çıkarılabileceği
üzere, insan yaşamının her safhasında bir şeyden etkilenir. Bunu yok
saymak imkansızdır.
Büyüme safhasında da öncelikle gördüklerini taklit eder. Ancak belirli
olgunluğa erdikten sonra kendi karakterimiz ön plana çıkar ve o güne kadar
biriktirdiklerimizi süzgecimizden geçirerek kendi ürünlerimizi ortaya koyarız.
Bu vesile ile Barcelona’da gezdiğim Picasso müzesindeki sanatçının gençlik
dönemine ait Velasquez reprodüksiyonlarını örnek verebilirim.Picasso aynı
tabloyu defalarca çizmiş. Belki aynı Velasquez tablosundan on tane var, daha
sonra aynı tabloyu yorumlamaya başlamış... Çıkan ürün bir Picasso.
Bir başka örneği de Citterio’dan verebilirim. Lanse ettiği çalışma
koltuklarından biri 20 yüzyılın ünlü modern tasarımlarından birinin adını
taşıyor. Citterio son derece rahat. Çünkü söyleşisinde bu koltuğu çok
beğendiğini ve kendince yorumladığını söylüyor. Citterio ya da Picasso için
taklitçi denilebilir mi?
Kerem
zeki
yarışma
tekrar merhaba,
sizce yarışmalarda başarılı olmamanızın başlıca sebepleri nelerdir?
sevgiler
zeki koen
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Zeki,
Yarışma ayrı bir zaman , konsantrasyon ve emek isteyen bir konu.
Biz yaptığımız işlere bakıldığında çok az sayıda yarışmaya iştirak
ettik. Bunlardan üç tanesi büyük yarışmalar: Saraybosna Konser Salonu,
Bodrum Havalimanı ve Çevre Bakanlığı. Bu Yarışmalarda başarılı olamadık.
Bunun dışında katıldığımız küçük ölçekli üç yarışmada derece
aldık.
Biz katıldığımız yarışmalarda, daha çok farklı ölçeklerde her zaman
üzerinde çalışma şansını bulamayacağımız projeleri tercih etmeye çalışıyoruz
Bu bizim için bir egzersiz oluyor...
Bir de yarışmalarda şöyle bir dezavantaj var. İşverenin yarışmayı açanın
ihtiyaç programı genellikle doğru hazırlanmış olmuyor. Biz yapmış olduğumuz
başka projelerde çok çeşitli kademelerde çok değerli yöneticiler ile çalıştık.
Bir çoğu maalesef firmalarının nasıl bir işleyişleri olduğu bilgisini;
ofislerinin, işletmelerinin günlük hareketlerini anlatmakta güçlük çektiler.
Bu bilgiler ışığında bizimde bu işletmelerin reorganizasyonunda ciddi katkılarımız
olmuştur. Bu sayede tasarruflar mekansal hoşluklar kazanılmıştır. Oysa yarışmalarda
bu iletişim olamıyor, birşeyler eksik kalıyor.
Yarışmalar farklı bir müessese…
derinoncel
eğitim
Merhaba Kerem Erginoğlu ve
Hasan Çalışlar
Türkiyede mimarlık tartışması ve mimarlık eğitimi konularındaki duyarlılığınızı
bilen bir meslektaşınız olarak çalışmalarınızı destekliyor ve merakla
takip ediyorum.
Açıkça ifade etmek gerekirse dünya da her ne kadar mimari teori ve uygulama
arasında bir anlamda farklılık varsa da bunun ülkemiz mimarlığında
olabildiğince fazla yaşandığını düşünmekteyim. Eğitimci mimarın
olabildiğince uygulama dünyasında da olması gerektiğini savunan bir eğitim
kurumu kökenli olmama (MSU)ve hatta bu kurumda eğitim kadrosunda olmama rağmen
Türkiye mimarlığında teori ve pratik alanın gittikçe birbirinden uzaklaştığını
görmekteyim.
Bu durum bence sizlerin Bakü deki proje ile karşılaştığınız probleminde
kökeninde yatıyor.
Sonuç olarak bu problem birbirinden kopmuş bu iki camianın ortak platform
yaratma çabasıyla ve sorunları her yönüyle ortaya koyabilmeleriyle çözülebileceğine
inanıyorum ve bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum
Ayrıca Harp akademileri yüzme havuzu, Tuncel Evi, Borsa Ekmek arası binası,
Paşabahçe evleri projelerinizin estetik sadeliğini de takdir ettiğimi söylemek
isterim.
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Derin,
Yorumlarına teşekkürler.
Mimarlık mesleği de aynı tıp gibi uyguladıkça öğrenilen, denendikçe
ilerlenen ve öğrenilenlerden kazanılan deneyim ve cesaretle aşama kaydedilen
bir meslek. Senin de eğitim kadrosunda yer aldığın MSÜ uzun yıllar boyunca
ülkenin en verimli mimarlarını yetiştirmiş bir okul. Bu dönemlerin eğitici
kadrolarına baktığımızda ülkenin en ünlü ve üretken mimarlarının
akademide aktif olarak yer aldığını görüyoruz. Meslek adamının kendi
deneyimlerini gençlerle paylaşmasından daha güzel ne olabilir. Oysa aynı
kuruma bugün baktığımızda proje dersi kadrolarında uygulama yapmış pek
az eğitici olduğunu görüyoruz. Bu o kişlerin akademik değerini azaltmaz
ancak öğrenciye aktarabilecekleri konusunda sıkıntılar ortaya çıkarır.
Diğer okullarda ise eğitim programları konusunda ciddi bir sıkıntı olduğunu
düşünüyorum. Öğrencilerin çalıştığı konular genel mimari prensiplere
hakim olacakları sorunlarla uğraşmayı özendirmekten çok bir daha
muhtemelen asla karşılaşmayacakları özel konular üzerinde seçiliyor. Bunu
da yanlış buluyoruz.
Elbette ki bahsettiğin uzlaşma ve tarafların bir araya gelmesi , hayatta pek
çok sorunu çözebiliyor. Arkitera 'nın platformları her ay bir konuyu gündeme
getiriyor. Bence çok olumlu bir çaba. Ancak genel hastalığımız olan şey,
sorunları ortaya koyarak orada bırakmak. Bir ileri stepe geçemiyoruz. Bu bir
başlangıç olsun ve MSÜ bu ilşkiyi ya da köprüyü kursun dileğini iletmek
düşüyor bizlere.
FLuXuS
?
... sizce `modernlik` nedir ?
Erginoğlu
& Çalışlar
Modern, eskiden bir sebepken
bugün bir stile, bir dile dönüşmüştür. Bugün modernizmi ortaya çıkaran
sanayi devrimi dialektiğini, , sebep sonuç ilişkisini günümüz ortamında
ve şartlarında doğru kurarak grçekleştiren çalışmalardır ; bizce
modern, modernite bu anlamda çıkış noktasından uzaklaşarak kendini hergün
farklı tanımlayan bir süreç olmuştur.
Cin
Ali
Merhabalar,
Sizce bir mimar ne kadar "deli" olmalidir?
Sevgilerimle,
Mete
Erginoğlu
& Çalışlar
Bir mimar işine engel
olmayacak kadar deli olabilir. Delilik ona avantaj sağladıkça deli kalabilir.
izoleli
pense
arkitera anasayfasında görülen
renkli bina sanırım size ait.
ilk bakışta çekici gibi görünüyor. benim sormak istediğin neden alüminyum
doğramaları bir çok parçaya bölüp aralara renk atarak ucuz bir cephe oyunu
yaptınız?
bu yaptığınıza benzer yabancı örnekler var ama aslında hepsi bir grafik
oluşturuyor.
sizinki kötü bir taklit olmuş.
o havuz binası da çok kötü bişey zaten.
mimari aranjmanlardan vazgeçmeyi deneyin.
Erginoğlu
& Çalışlar
Evet Açı İlkokulu bizim
projemiz. İlginç olan yapım sürecini kısaca aktaralım. Bina bizden once başka
bir gurupla başka bir amaçla yapılmaya başlanmış ancak kaçakları
sebebiyle yıkılmıştı. Binayı konsolide edip okula çevirmemiz icab etti.
Detayları Açı’nın yayınlandığı Yapı ve Arredamento dergilerinden öğrenebilirsiniz.
Dediğiniz gibi tenefüs holüne bakan pencereler aluminyumla bölünmüş ve
renkli camlarla grafik etki amaçlanmıştır. Çocuklara yönelik dekoratif
denebilecek bir yaklaşımdı bu. Beğenmediğinize üzüldüm, umarım siz daha
iyilerini yaparsınız.
Harp Akademileri havuz binasını da neden beğenmediğinizi lütfedip bizle
paylaşırsanız belki foruma daha yararlı olursunuz.
cercis
kendi işinizi yaparken hem işin
mimari tasarım yönüyle hem de ticari yönüyle uğraşmak zorunda kalıyorsunuz,
hangisine daha fazla vakit ayırmanız gerekiyor? bu iki yön birbirini ne kadar
etkiliyor?
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Cercis,
Biz mimarlık hizmetleri yaparak ayakta duruyoruz. Bize işveren kurum ve kişiler
de başka hizmetler yaparak ayakta duruyorlar. Çağımız toplumunda işverenin
imkan ve ihtiyaçları arasında kuracağımız denge , işverenin bütçesine
getireceğimiz denetim ve akıllı kullanım sizin mimarlık pratiğinizi geçerli
kılabiliyor. Attığımız her çizginin maddi bir değeri olduğunu unutmadan
bu işi yapmak gerekiyor. Biz bu anlamda bu iki edimin birbirinden çok ayrı
olamayacağını düşünüyoruz. Yapının varolma sebebi bir ihtiyaçsa onu
var eden tüm çalışma bir ticaret unsuru. Bundan kaçmak yerine onu tasarımla
kontrol edebilmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
birdie
quote:
Orjinal mesajı gönderen: izoleli pense
arkitera anasayfasında görülen renkli bina sanırım size ait.
ilk bakışta çekici gibi görünüyor. benim sormak istediğin neden alüminyum
doğramaları bir çok parçaya bölüp aralara renk atarak ucuz bir cephe
oyunu yaptınız?
bu yaptığınıza benzer yabancı örnekler var ama aslında hepsi bir grafik
oluşturuyor.
sizinki kötü bir taklit olmuş.
o havuz binası da çok kötü bişey zaten.
mimari aranjmanlardan vazgeçmeyi deneyin.
sevgili "izoleli pense"
kimden taklit edilmiş?
ayrıca bir yapıyı eleştirmek için sanırım "çok kötü bişey"den
daha iyi "bişeyler" söyleyebilirsin.....yoksa yanılıyor
muyum????....bence yanılıyorum galiba.....
izoleli
pense
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrhman çelebi derlermiş.
kendi kendinize gelin güvey olmayın
sevgili birdie
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili İzoleli Pense,
Çok doğru maalesef Abdurrahman Çelebi’yiz. Bu dertten biz de muzdaribiz. Geçenlerde
bürodaki arkadaşlarla konuşurken aynı durumu kendilerine anlatmaya çalıştım.
Yakınımdaki yabancı dergilerden 1993 yılına ait herhangi sayı çektim ve sıradan
projeleri gözden geçirmeye başladım. İsmini ilk kez okuduğum ve son derece
lezzetli binaları tasarlamış mimarlara ve eserlerine rastladık. Onu dedim
kazayla bu yapılardan birini yapmış olsak ya da Türkiye mimarlık gündeminin
en üstünde yer alan meslektaşlarımızdan biri yapmış olsa ne havalı dolaşır
diye…
pulp
merhaba,
Ben gelecekte Türkiye'deki inşaat piyasası ve mimarlık alanı ile ilgili
fikirlerinizi öğrenmek istiyorum.
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili pulp,
Türkiye’de ne yazık ki hangi sektör için yorum yapsak tutturmak da zorluk
çekiyoruz. Yapı ve tasarım için de bir öngörü yapmak zor. Ancak
Felix’in sorusuna yazdığım cevapdan da biraz görebileceğiniz gibi Türk
olmanın ciddi avantajları da var. Tüm Rusya ve Türki Cumhuriyetler , yakın
zamanda umarız ki Orta Doğu Türk inşaat piyasasının hakim oldukları coğrafyalar
olacak. Bu anlamda gelecek için karamsarlığımız fazla yok. Ancak Yine daha
evvel Mona ve Blur’a da verdiğimiz yanıtlarda okuyacağınız gibi bizim
mimarlar olarak kentlerimizin yaşanılabilirliğini nasıl arttırabileceğimiz
ve yeni yerleşimlerin bundan sonra nasıl doğru tasarlanabileceği üzerine
kafa yormamız gerekiyor. Hukuk olmadan şehircilik olmuyor ve ne yazık ki şehircilik
olmadan mimarlık basit tekil çabalar dışında bir şey ifade etmiyor.
mer
Merhabalar,
Şimdiki mimarlık ortamı ile sizin yeni mezun olduğunuz dönem arasında ne
gibi farklar görüyorsunuz.
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Mer,
Mezun olduğumuzda ki durumla bugünkü durum arasındaki en büyük fark şu an
aramızda kurduğumuz iletişim. Elektronik devrim bilgiye ulaşım Gayet iyi
hatırlıyorum ki çok zaman geçmemesine rağmen bizim bir mimara tasarımcıya
ulaşarak soru sormamız imkansızdı. Herkesin web sitesine girip ne yapıp ne
yapmadığına hakim olabilmek, yapılanlardan günü gününe haberdar olmak
son derece önemli bir avantaj. Bizler mezun olduğumuzda autocad bile kulağa
hoş gelen bir masaldı. Bunlara dayanarak bizi yaşlı sanmayın sakın, dünya
çok hızlı gelişiyor. Bugünkü prezantasyon teknikleri, dünyanıın öbür
ucundaki şantiyeye yolladığınız detay revizyonları ancak Bilim Teknik
dergisinde okunabilen makalelerdi. Uygulamaya başladığımız ve daha çok iç
mimari işler yaptığımız 93-94 yıllarında cep telefonu yoktu. Şantiyede
beklediğiniz bir ustaya ulaşabilmek için yolun karşısındaki bakkaldan
telefon kullanmak için izin isterdik. Artık bunları biz anlattığımızda
dahi dedemin anlattığı masallar gibi hissediliyor.
Erginoğlu
& Çalışlar
diyalog anı.

Erginoğlu
& Çalışlar
bizim takım

okanbayik
is adamı
öncelikle selam ve sevgiler.
sizi 99 senesinden beri taniyan biri olarak sormak istedigim soru, sizde
gozlemledigim surece yonelik olacak.
o tarihlerden bugünlere dogru gerek is potansiyeliniz gerekse buronuzun hacmi hızla
artmakta. ve günboyu cok yogun bir tempo icerisinde oldugunuzu biliyorum. dolayısı
ile tasarima ayirdiginiz zaman giderek azalmakta diye düsünüyorum. acaba bu hızlı
kosusturma süreci sizleri birer is adamı olma zorunluluguna mı sürüklüyor?

sevgiler...
okan bayık
Erginoğlu
& Çalışlar
Sevgili Okan,
Mimarlık da bir iş.Dolayısıyla onu yapanların hepsi birer iş adamı. TAsarım
Mimarlık faaliyetinin yalnızca bir bölümü. Çok önemli bir bölümü.
Bizler daha çokiş yapıp büyüdükçe bizimle beraber mimarlık faliyetini sürdüren
arkadaşlarımız da daha yetkin bir formasyona sahip oluyorlar. Biz mimarlık
faaliyetini büroca sürdürüyoruz. Bunun içindeki tasarım kısmını da iş
kısmını da büroca sürdürüyoruz. Dolayısıyla geçen süre içinde hem
tasarlama hızınız artıyor hem de tasarımın her noktasına hakim olma
zorunluluğu bürodaki mimar arkadaşlarca paylaşılıyor. Bütün gün tasarım
yapıp diğer işleri başkası yapsın zaten karşı oldığumuz bir durum.
İşin ticari ve uygulama kısmındaki sorunsal zaten bizim tasarımımızla
çözmemiz gereken en önemli unsur.
|