reklam

Sorular & Cevaplar
Diyalog > Oktay Ekinci

Tarih: 07 Mayıs 2002
Yer: Arkitera Forum

 

alpergurer 

oktay bey yaptığı yanlışlığı düzeltmeli

Merhaba,
Ben geçen yaz İzmir Ödemiş Birgi de yapılan Mimar Sinan Üniversitesi tarafından düzenlenen yaz okuluna katılmış bir mimarlık öğrencisiyim. Geçenlerde Oktay Beyin Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde Birgi hakkında bir yazı okudum. Bu yazıya göre Birgi de yapılan çalışmalar sırasında 9 Eylül Üniversitesinden Erdal Görün'e ait heykel çalışmasının Mimar Sinan da öğrenim gören bir başka arkadaşımız tarafından yapılmış gibi anlatması şahsen beni üzdü. Oktay Bey'in bu yanlışlığın titizlikle üstünde durup en kısa zaman da düzelteceği inancındayım.


Saygılarımla.......
Alper Gürer
Erciyes Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi

Oktay Ekinci 

(Birgi yazısında isim yanlışlığı hk.)

O yazım "geçenlerde" değil, geçen sene çıktı...İsim yanlışlığı hemen bildirilseydi, ertesi hafta bir düzeltme koyabilirdim...Şimdi beni de üzen ,bu yanlışlığı yeni öğreniyor olmamdır... Ayrıca, kaynağının da bana Birgi hakkında bilgileri verenler olduğunu belirtmek istiyorum...

Ancak Birgi çalışması çok güzel ve çok anlamlı bir etkinlik...Sanıyorum Alper arkadaşımız bu çalışmayı topluma duyurmuş olmamdan da ayrıca memnun olmuştur... Doğrusu artık bu gibi teşvik edici yazılarım için, önce bir "eline sağlık, iyi ki duyurdun" denilmeden eksik bulma önceliğini tercih eden eleştirilerden de soğumuş durumdayım...


cube

Oktay Bey Merhaba,

"Köy-Kent" projeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Avrupa Birliği'ne girmeye çalışan bir ülke olarak daha çok metropolleşmemiz gerekirken bu tip bir projeye devlet desteği verilmesi konusundaki fikirlerinizi merak ediyorum.

Oktay Ekinci 

(Köy-kent...)

Bu deyim bence artık l970'lerin siyasal anılarında kalan bir "Ecevit nostaljisi" dir...Sanıyorum, Başbakan'ımızı, ilerleyen yaşına rağmen hala bunca yorgun bir özveride bulunduğu için, O'nu "mutlu etmek" üzere gündemde tutuyorlar ve aynı nedenle de bir-iki örnek yaratmaya çalışıyorlar...

Kişisel düşüncem ise kültürel derinliği ve sosyal içeriği zayıf bir projedir...Köyü kent yapamazsınız, çünkü kent, aynı zamanda orayı kent kılan bir tarihsel süreci ve yine buna bağlı birikimleri içerir...Köyün de orayı köy yapan kendi özgün süreci, değerleri vardır...Türkiye'nin ihtiyacı ise kentin kent olarak ve bozulmadan, yozlaşmadan kalmasını sağlamak, köyleri de daha iyi yaşanılır ve kimliğini koruyarak geliştiren köyler olarak koruyabilmektir diye düşünüyorum...


didem

Merhaba,

Pek çoğumuz bazı kavramları konuşma ve yazılarımızda çok sık kullanıyor; ancak tanımlarını, içeriklerini, temsil ettikleri değerleri pek sorgulamıyoruz. Belirsiz ve iyi anlaşılmamış kavramlar üzerine kurulu söylemlerin temelsiz kalacağını düşündüğüm için, sizin yazılarınızda sıkça kullandığınız bazı kavramlarla ilgili görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

1. MSÜ'de vermekte olduğunuz dersin adında da yer alan "Yerel Kimlik" sözünü tanımlayabilir misiniz?

2. "Yerel" mutlaka "geleneksel" midir? Bugüne ait "yerel" tanımı yapılabilir mi?

3. "Mimari Kimlik" kavramını tanımlayabilir misiniz? "Kimlik" nasıl "Mimari" hale gelir? (biçime dönüşür?)

4. "Kimliksiz Çevre" ne anlama gelir? "Kimliksiz Çevre" kavramı ile, hiçbir ortak yönü olmayan bir karmaşadan mı, sürekli aynı şeylerin tekrarlandığı bir monotonluktan mı sözediyoruz? Bir başka deyişle, "Kimlik" i farklılıklar mı, benzerlikler mi tanımlar?
(Sorunun orjinali: Aydan Balamir, Kimlik-Meşruiyet-Etik, 1993)

5. Kemer Country tanıtım dosyasından alıntı:
"...Kemeriçi Mahallesi'ndeki evlerin mimarisi, geleneksel Türk yerleşim merkezlerinin incelenmesi sonucu ortaya çıkan, Türk sokak ve mahalle dokusundan örnekler taşıyor: Evler avlulu, sokağa bakan cepheler cumbalı..."

Sizce Kemer Country ve yakın zamanda MIPIM ödülü alan İstanbul İstanbul gibi projelerde oluşturulan çevreler "yerel" ve "kimlikli" midir? Neden?

6. Sizce Cumhuriyet Mahallesi'nde oluşturulan çevre, hangi özellikleriyle Kemer Country'den farklılaşıyor?

Teşekkürler...

Oktay Ekinci 

( "Kimlik" konusu ve MSÜ'deki ders konusu...)

Bu sorularda ortaya çıkan düşüncelerin tartışılması ve hem kent dokularında, hem de mimaride "kimlik" konusu ve arayışının irdelenebilmesi için, MSÜ'nde ve üstelik yüksek liusans programında, yani "mimar" ve "plancı" diplomalarını almış genç meslektaşlarla, iki sömestrde toplam 20 ders, yaklaşık 30 saat ve ayrıca 4 ders ödev ve mahalle-semt-kent araştırmalarıyla destekli bir eğitim programı uyguluyoruz...Nasıl özetleyebilirim?..

Ancak, DİDEM bu konuya böylesi önem veriyorsa, deslerimize konuk olarak da katılabilir...Bu arada sorularının dilinden ve verdiği örneklerden sezdiğim kadarıyla farklı ve hatta "aykırı" düşünceler içindeyse, aynı konularda kendi fikrinin ne olduğunu daha açık yazarsa, bunu da katılacağı bir derste tartışabiliriz...Şimdilik tavsiyem, Avrupa Mimarlar Konseyi'nin "Beyaz Kitap" olarak adlandırdığı ve Avrupa'nın geleceği ile mimarisi arasındaki kültürel bağların kurulduğu ayrıntılı raporu okumasıdır...Bu kitabı Mimarlar Odasından ücretsiz edinebilir...

Cumhuriyet Mahallesi'nin ise İstanbul'un çevresindeki Didem'in örnek verdiği diğer yerleşmelerden farkı çok yönlüdür..Birincisi bir içme suyu havzasını ya da nazım planlarda korunması öngörülen ormanlık alanı işgal etmiyor. Yani, İstanbul'un yaşam kaynaklarına ve o hiç uygulanmayan ama doğru olan nazım planlarına saygılıdır...İkincisi "taklit Türk evi" basitliği ve buna yönelik bir "pazarlamacı görüntü mimarisi" içinde de değildir...Aynı yerdeki eski "Çanta" köyünde bulunan yöresel evlerin yine o bölgenin doğası ve topoğrafyasıyla uyumlu mimarisinden esinlenilmiş, ancak
100 yıl önceyi tekrar etmeyen ve bugünün mekan gereksinmeleri ile teknik kazanımları gözetilerek tasarlanmış "bugüne ait Çanta evleri"dir...Üçüncüsü de arsa sahipleri bu evleri tercih etmekte özgürdürler, dilerlerse başka bir mimariyi de kendi arsalarında uygulayabilirler. Bu evlerle mahalleye katılmlak istediklerinde ise kendilerine sunulan seçenek sayısı bile öyle bir kaç tip falan değil, 25 ayrı ve farklı mimari proje şeklindedir...


rennie

Oktay Bey Merhaba,
Bugüne kadar konuğumuz olan mimarların pek çoğuna "Mimarlar Odası başkanı olsanız neler yapmayı planlardınız" gibi sorular geldi. Bir kısım konuklar bu soruya cevap vermez iken bir kısmı ise cevapladılar.

Bir dönem Mimarlar Odası başkanlığını yürütmüş bir mimar olarak bu soru size farklı bir şekilde yöneltilebilir.

Başkanlığınız süresince Türkiye'deki mimarlık ortamına, mesleğine ve mimarlara yönelik gerçekleştirmeyi başarabildiğiniz ve en çok önem verdiğiniz projeler neler idi? Neler içinizde ukte olarak kaldı?

Teşekkür Ederim.

Oktay Ekinci 

(Mimarlar Odası Başkanlığı..)

Bu sorunun yanıtı da kolay özetlenemez...Ancak çok kısa bir kaç anımsatma yapabilirim...Örneğin bizim dönemimizde, mimarların tasarladıkları binalara, o binanın müellifi olduklarını belirten birer plaket asmaları kuralını gekirdik...Bunu resmi kurumların mevzuatlarına da koydurduk...Ancak, yaklaşık dört yıldır yürürlükte olan bu kurala uyan ve inşaatı biten binasının girişine kendi plaketini asan mimara hemen hiç rastlamadığım gibi, mimarlar odasında mimarlıkla değil siyasetle uğraştığımızı belirten eleştirilerin sahiplerinden de bu yönde bir olumlu ya da olumsuz tepki alamadım...

Benzer şekilde, bir yapı tamamlandığında, oturma izni verilebilmesi için, öncelikle mimari proje müllefinden o yapının projesine uygun tamamlandığına dair bir rapor alınması koşulunu da biz sağladık...Yönetmeliklere ve ilke kararlarına girdi...Mimarın mesleki, sanatsal ve etik hakları bakımından çok önemli olan bu güvencenin de mimarlar tarafından yeterince değerlendirilmediğini söyleyebilirim...Örneğin, projesine aykırı tamamlanan binalar için, belediyenin kontrol mimarı bu aykırılığı rapor ettiği halde, kendisi tam tersine "uygundur" diye yazan meslektaşlarla bile karşılaşabildim... Bu gibi mimarların ise bizim mimarlar odasında ne yaptığımızı sormalarına hiç hakları bile olmadığına inanıyorum...İçimde kalan ukteler de belki bunlar olabilir...


okyanus

Oktay Bey,
Bu forumda Haydar Karabey ile yapılan söyleşide Haydar Bey, Mimarlar Odası'nın sessiz çoğunluğun temsilcisi olduğunu iddia etti.

quote:
...Mimarlar Odası yöneticileri, günümüzde, kendilerinin de zaman zaman ifade etmekten kaçınmadıkları gibi, “sessiz çoğunluğun” temsilcisi olmayı tercih ediyor, politikalarını bunun üzerine kuruyor. Böylece iktidar, paradoksal olarak “iktidarsızlık” üzerine çeşitlemeler yapıyor. Bunun sıkıntısını çekenler, eleştirenler de olabilir. Kanımca, durumu eleştirenler, yıpratıcı olmak yerine daha katılımcı, çözüm üretici tavırlar almalı.


Sizce Mimarlar Odası'nın tüm mimarları temsil etmesi nasıl mümkün olabilir. Neden mimarlar odalarına karşı bu kadar kayıtsız. Bu ortamı yaratan sadece mimarlar mı yoksa odanın da sorumluluğu var mı bu kayıtsızlığın yaratılmasında?

Neden Mimarlar Odası bir RIBA ya da AIA gibi direkt mimarlıkla ilgili konulara yoğunlaşmak yerine, daha çok siyaset ve politika ile uğraşıyor? Ya da böyle bir izlenim yaratıyor?

Teşekkürler.

Oktay Ekinci 

(yine Mimarlar Odası hakında...)

Aslında bu diyalog için Arkitera'daki arkadaşlar Genel Kurulumuz öncesinde bir tarih belirlemişlerdi...Yani gerçekten ve resmen Oda Başkanı olarak katımış olacağım bir tarih istemişlerdi...Fakat ben, yeniden aday olmayacağımı ve bundan geri adım atmayacağımı da bildiğim için, ayrıca bu mimarlar arası diyaloga da öncelikle "mimar" kimliğimle katılıp, Oda değil "mimarlık" üzerine görüşmeyi yeğlediğim için, sağolsunlar Genel Kurul sonrasındaki bu "başkanlık görevinden arınmış olduğum" günü belirlediler...

Bu nedenle bu soru ve bunran sonraki Mimarlar Odası ile ilgili olası sorulara bu dar zamanı fazla harcamak istemiyorum...Diyaloga katılan arkadaşlardan da anlayış bekliyorum...

Ancak, kısa bir yanıt vermem de gerekiyor tabi...Şunu bilelim ki aynı sorun diğer meslek odalarında da var...Örneğin Tabibler Odası da tüm doktorları kucaklıyor sayılmaz..Ya da Baro bile tüm avukatların çalışmalarına aynı coşku ve bağlılıkla katıldıkları bir meslek kuruluşu değil...Diğerleri de böyleler...

Galiba asıl sorun, meslek kuruluşlarının, o mesleğin genel çıkarlarını, etik değerlerini, toplumsal sorumluluklarını ve mesleğin özelliğine bağlı yükümlülüklerini yeterince savunup savunmadıklarında...Bunları savunurken, meslektaşların bazıları aynı değerlere sahip çıkmak yerine bu ilkelere aykırı davranmayı yeğliyorlarsa, Odaların mesleki bir yaptırım getirebilmedeki Türkiye'ye has yasal engeller ise temel sorundur diye düşünüyorum...

Çünkü diğer ülkelerde bir meslek sahibi, o mesleğin gereklerine uymadığı zaman ya üyelikten çıkartılır ya da ağır mesleki yaptırımlar uygulanır...Bizde ise egemen siyaset yıllardır bu disiplini sağlama hakkını ve olanağını odalara vermiyor...Yine yıllardır bunu istememize rağmen vermiyorlar...Çünkü mesleki kurallara ve ilkelere aykırı hareket edenlerle siyasetçilerin ve ekonomik çıkar çevrelerinin amaçları birleşiyor...Açıkçası siyasetçi, meslek etiğini çiğneyen meslek sahiplerini adeta hep koruyor, kendi siyasal ve ekonomik beklentilerine uygun oldukları için, onları kolluyor...


mona

Yapı Denetimi

Oktay Bey,

595 KHK'nin eksiklerle ve hatalarla dolu olduğunu hepimiz biliyoruz. Mimarlar odası bu kararanamenin iptali için çaba gösterdi, hatta iptal olduğunda da bu karar büyük bir sevinçle karşılandı. Benim merak ettiğim Mimarlar Odası bu kararın iptali için çaba gösterirken çıkacak yeni bir kanun için de taslak hazırladı mı? 595 teki bazı maddeler çıkartılarak aceleci bir şekilde toparlanan 4708 sayılı kanunda Mimarlar Odası'nın bu konuda hiç yetkisi kalmamasını nasıl karşılıyorsunuz?
Yapı denetiminin iyileştirilmesi konusunda odanın bir çalışması var mı?
Yapı denetim kanunu kimler hazırlamalıydı ve kimler hazırladı?

Teşekkürler...

Oktay Ekinci 

:(Yapı denetimi ve Oda..)

Evet,yine bir "Oda" sorusu...Umarım son olur...Kısa bir yanıtı da bu arkadaşa verelim ama neden "rumuz" kullanıyor, neden adını açıkça yazmıyor?

Yapı denetimi ile ilgili ve özellikle mimarların kendi tasarladıkları projelerin uygulanmasındaki denetimlerine yönelik hak ve sorumluluklarını içeren kuralları ,bizler yıllar önceden(depremden de önce) belirlemiş ve kendi Oda mevzuatımız ile Fikir Sanat Eserleri Yasası, İmar yönetmelikleri, ilke kararları vb. gibi yasal dayanaklarla da birleştirmiş kadrolarız...
Örneğin, son olarak sitlerdeki ve eski eser onarımı uygulamalarındaki, Kuurul onaylı projelerde de müelif mimarın inşaatı denetlemekle yükümlü ve görevli olduğu yasal kural oldu ve hatta bu kural, Koruma Krullarında karar metinlerine bile mimarın adı ve sicil no.su belirtilerek yazılıyor, bunu da biz sağladık...
Ne var ki depremden sonra siyasal iktidar, mimarı dışlayan ve tüm yapıların mutlaka betonarme karkas olacağı kabulüne dayanarak ve bundan da sadece mühendislerin anlayacağı yargısıyla bir kararname çıkardı, ayrıca her 12 yıllık mimar ve mühendisi de başka hemen hiç bir ciddi ölçüt getirmeden "uzman" kabul eden bir saçmalık devreye sokuldu, biz Oda olarak elbette ki bu geriliğe karşı çıktık, kabul etemiz olanaksızdı ve zaten mahkeme de iptal edince buna yas tutmadık, tam tersine sevindik...

Yapı denetiminin nasıl olması gerektiği ise Odaya aidatlarını ödeyen her mimara gönderilen dergilerde ve daha geniş bir dağıtım yapılan bültenlerde bir çok kez anlatılmış, alternatif yöntemler belirtilmiştir...Medya ise yer vermemiştir çünkü medya, depremden sonra nedense bu konuda hep siyasal iktidarın sözcüsü oldu, bizlerin alternatif önerilerine adeta sansür uyguladı...

Bu konudaki temel soru ise, yapıyı denetleyecek olanın öncelikle "şirket" değil, "uzman kişi" olması, yani bu konuyu bilen mimar ve mühendisler olmaları gereğidir. Çünkü, bu hizmette tüzel değil "mesleki sorumluluk" üstlenmek gerekir...Bununla paralel diğer temel konu, "denetim ücretinin yapı sahibinden alınması"
düzenine artık son verilmesi gereğidir...Çünkü, bizdeki "işveren" kültürü, bu gibi durumlarda "işverenin sözünü dinlemeyen, mesleğin gereğine uyan" mimar ve mühendislere, aynı işverenin yine denetim ücretini ödemesi gibi çağdaş bir "olgunluğun" yaşanmasına engeldir...

Mimarlar Odası olarak biz işte bu gerçekliği bilerek, şunu önerdik..Yapı sahipleri, denetim harçlarını bir kamusal hesaba yatırsınlar ve sonra Odaya başvurup, müellifin dışında ayrıca bir denetim uzmanı daha talep etsinler...Oda da bu konudaki gerçekten uzmanlıkları şu veya bu yöntemle kanıtlanmış üyelerinden oluşan liste içinden ve belli kontenjan sınırlarını da gözeterek görevlendirme yapsın, o üyenin denetim ücreti de yapı sahiplerinin yatırdığı harçlardan oluşacak fondan ve belli raiç üzerinden ödensin....

İşte, kısaca böyle olan alternatif önerimiz, inşaat sahiplerinin "diledikleri kişilerin işvereni olma olanaklarını" ortadan kaldıracağı için, ne siyasi iktidarca benimsendi, ne de medya bu gibi görüşlerimizi kamuoyuna duyurdu...Ancak tekrar ediyorum, bunlar Oda yayınlarında vardır, "rumuz" kullanan arkadaşın belli ki gözünden kaçmış ...


lionliontr  

OKTAY BEY

mimarlığın sorunları ile mimarların sorunları aynı mı?

mimarlar odası mimarlığın mı yoksa mimarların mı odası?

sizin döneminizde mimarlar odası mimarların hangi sorunlarına çözüm üretti?

yakın zamanda mimarların hangi sorunları sizce acil çözüm beklemektedir?

Başkanlık döneminizde yapmak istediğiniz fakat sonuca ulaşamadığınız neler var?

Teşekkür ederim.

Oktay Ekinci 

(mimarlık ve mimarlar)

Bu arkadaşa ben teşekkür edemiyorum, çünkü kimliğini gizliyor. Ancak soruları güzel...

Mimarlık aslında kültürel bir faaliyet. Sadece mimarların değil daha da genelde toplumların mimarlık kültürü vardır. Mimar topluma hizmet ederken tabiki bu kültürün bi sanatçısı olaraktasarım yapma durumundadır. Ancak günümüzün sorunu toplumların tarihten gelen mimarlık kültürlerini aynı özen içerisinde sürdürmemeleridir. Böyle olunca da düzeyli bir mimarlık kültürü ile toplumun yeniden buluşması gibi aslında yine sadece mimarın görevi olmayan önemli ve zor bir sorumluluk ister istemez mimarların sırtına yükleniyor. Mimarların çoğu bugün işveren konumundaki tasarım müşterilerinin mimarlıkla bağdaşmayan beğeni ve isteklerine karşı adeta direniş ve hatta tartışma içindeler. Kimi mimar bu tartışmada ustaca başarı elde ediyor, eğer işveren de mimara ve mimarlığa saygılıysa “mimar eli değmiş” diyebileceğimiz denilen yapılar ortaya çıkabiliyor. Ama profesyonel kaygılarla ya da daha başka duyarsızlıkları besleyen düşüncelerle işverenin beğeni ve isteklerine fazla direnmemeyi “piyasa kuralı” kabul eden mimarlar da var, ürünlerini ise herkes görüyor. Ayrıca geçenlerde Türkiye’ye gelen UIA genel başkanı Sgoudas çok önemli bir gerçeği açıkladı, dediki “Bütün dünyada tasarımını mimarın yaptığı binaların, tüm binalara oranı %1 civarındadır. Mimarlık dergilerindeki yayınlanan tasarımların bu %1 içindeki oranı da belki yine %1’dir.” Şimdi bu oranlarla baktığımızda ve dünya mimarlığının sorunu nedir? Diye sorduğumuzda fiili mimari çevreyi oluşturan %99’u dışlayacak mıyız? Kalan %1’le mi durumu idar edeceğiz?
Adını açıklamayan lionliontr’nın bu soruyla ilgili makalesini bekliyorum. Email adresim. [email protected]

Diğer sorularına makalesini okuduktan sonra yanıt vereceğim.


artmim

Sn Oktay Ekinci

Mimarlar Odası üzerine düşen görevleri ne kadar yerine getirebiliyor?

Neden Mimarlar Odası tüm mimarları temsil etmesi gerekirken sadece belli bir kitleyle sınırlı kalıyor?

Mimarlar Odası mı başarısız...?
Yoksa mimarlar mı ilgisiz...?

Oktay Ekinci 

(mimarlar odası ve mimarlar)

Soruların yanıtları yukardaki tüm yanıtların bütününde önemli oranda var.
Mimarlar odasının başarısı konusunda “Başarıdan” neyi anladığımıza göre bir yorum yapılabilir. Bunun da irdelenmesini yukardaki yanıtlarda yaptık.


muskil 

Oktay Bey,

Biz yeni genç kuşak mimarlar olarak yani sizin yetiştirdiğiniz ve hayata salıverdiğiniz mimarlar olarak, bunca sene beraber olduktan sonra neden bizi uyarmadınız, size böyle bir Türkiye Mimarlığı bırakıyoruz diye!

Problem 1: Depremden sonraki Yapı Denetim Şirketleri.

İlk kanun hükmündeki kararname sonucunda gördüklerim:
Sermaye sahibi, mimarlıkla ilgisi olmayan birtakım kişilerin Yapı Denetim Şirketi açıp, şirkete mimar, müh. etiketli kişileri alıp maaşlı çalıştırdığı,işin kaymağını yiyenin mimarlıkla hiç alakası olmadığı bir saçmalıktı.Para karşılığı bir iş yerinde çalışan bir mimarın, aylığından olma korkusuyla mimariyi ve doğruyu savunacağını sanmıyorum. Ve şirketin kazancı yapı maliyetinin %8 di.

İkinci'sinde:
Şimdi sadece mimar ve müh.ler şirket kurabiliyorlardı.Çok Güzel.
Şirketin kazancı yapı maliyetinin % 3 üüüü...


* Yapı Denetim şirketleri var artık.Peki mimara , bu işi ticarete dökmüş insanlar ne için gelir.(onun için önemli olan bu formaliteleri en ucuza yaptırmak değilmidir?)
o halde yapı denetim şirketine gider der ki benim şöyle şöyle bir projem var siz yaptırın, beni uğraştırmayın.Yapı denetim şirketindeki mimar da alır projeyi çizer serbest çalışan mimara götürür 30-50 milyon bir para atar, imza attırır.Şirkette ki mimarlar
kendi denetim işini mi yapacak dışarıya proje mi ( çok sağlıklı bir çözüm oldu)
SERBEST MİMARLIK ÖLDÜÜÜÜ............

PROBLEM 2:
Ben mimarlığa girdiğim sene 17 tane mimarlık bölümü vardı.Çok zor olmasın rağmen tercih edeilen bir meslekti ve puanlarıda çok yüksekti.

Şimdi kaç tane var bilmiyorum ama ismini dahi bilmediğim üniversitelerde mimarlık okulları var.Bizim zamanımızda ulaşılması zor bir meslek parayla diploması alınan bir meslek dalı haline gelmiştir.Bizim aklımız, değerlerimiz, gecelerimiz, gündüzlerimiz satılmıştır..........
Liselerimiz zaten gitmiştir.'''Pertevniyal Lisesine artık bizim kapıcının oğlu gidiyor.Şaban Çokkomik Kolejine göndersene oğlunu.......diyorlar artık'''
Kolay yoldan etiket kazananlar hiç benimle ölçülebilir mi söylerim size?

PROBLEM 3:
Şu anda ben sayenizde mimarlık yapamıyorum.(Mimarlığı çok sevmeme rağmen)Ne yapabilirim söyleyin bana....
*Ünlü mimarların (yani en çok iş yapan iyi-kötü) yanına gireyim (sömürülmek için), sigorta bile yapmamalarına razı olarak çalışayım,onlara yarışmalarda birincilik kazandırayım,ödül aldırayım.
*E ben yarışmalara gireyim.Mümkünatı yok.Çünkü o bahsettiğim o ünlü dediğim mimarlar (Cumhuriyetten sonraki mimarların cocukları,hazır ticari büronun üzerine konanlar) bürosunda 50 mimar çalıştırıyor.Onların sunuşumu daha iyi olur benim sunuşum mu.Bu da olmadı........

Problem 4:
Birgün İstanbul da yüksek bir yere çıktım,binalara baktımda hepsinin üzerine kusmak geldi içimden.......
Sizleri örnek diye gösterdiler bize hep, bunlarmıydı yaptıklarınız....

Bize bir gelecek gösterin, boşamı geçti bunca seneler, bilgiler
,mimarlık yokmuş bu ülkede.......
M.S.Ü(1999)

Oktay Ekinci 

(bizi neden uyarmadınız?)

Bu arkadaşın da adı belli değil ama, belli ki bize kızmış.
Ben kendi payıma benden önceki kuşaktan mimarlara “Bize nie böyle bir dünya bıraktınız “ diye asla kızmadım. Çünkü biliyorumki Türkiye’nin mimarlıktan uzaklaşmasının sorumlusu mimarlar değil. Hukuk devletinden uzaklaşıyoruz, sorumlusu hukukçular mıdır? Toplum sağlığı diye bir şey kalmadı, sorumlusu doktorlarımız mıdır? İlaç fiyatları ateş pahası, sorumlusu eczacılarımız mıdır?
Ama bizim kuşak en azından şunu yaptıkve hala da yapıyoruz. Gücüm yettiği sürece de yapacağım. Hiç değilse bizden sonraki kuşaklar mimarca bir mimarlık yapabilecekleri, arsa ve arazi rantına tapılacak derecede bağlı olunmayan, yapı yaptıracak işverenlerin kendilerini dünyanın en usta mimarı sanmadıkları, mimari projenin ruhsat alınmak için bürokratik bir belge olarak görünmediği, mimarların da bir yapı tasarladıkları zaman geçmişle gelecek arasında kültürel sürekliliği gözetecek, çevreye ve kente karşı saygılı ve uyumlu bir sanat ve kültür eylemi içinde davranmalarına yasaların ve imar planlarının engel oluşturmayacağı bir düzeni yaşasınlar. Eğer arkadaşımız bu çaba içerisinde olduğumuz farketmemişse bizden başka heryere bakıyor demektir.
Eğer adını gizleyen bu kızgın dostumuz öğrencim olmuşsa neler yaptığımızı nasıl bilmiyor hayret! Ya derslere devam etmedi, ya da benim gözümü boyayarak not aldı. Kimliğini açıklarsa daha da keyifli konuşabiliriz.


tumer

Smile Suçlu beton mu?

Oktay Bey,

Türkiye'de, bırakın profesyonel mimari tasarımı, en temel mühendislik hizmeti ve hatta danışmanlığı dahi alınmadan yapılmış, yapılmakta olan yüzbinlerce bina var. Bunların tümüne yakını da "betonarme". Buna deprem yıkımları da eklenince, çarpık yapılaşma ve plansız kentleşmenin sorumlusu betonmuş gibi gösterilebiliyor.

Sizin bir mimar olarak betona bakışınız nasıl? Sizce Türkiye'de mimarlar betonun üretim, nitelik ve kullanımı konusunda yeterli ve güncel bilgilere sahip mi?

Teşekkürler

Nihat Yıldız

Oktay Ekinci 

(suçlu beton mu?)

Nihat Bey Merhaba
Bu vesile ile THBB’nin mimarlar odası çalışmalarına yaptığı desteğe ve size bir kez daha teşekkür ediyorum.

Suçlu tabi ki beton değil ama betonu bu kadar bilgisiz, cahilce ve denetimsiz kullanma özgürlüğünü topluma ve herkese adeta “ulufe” gibi dağıtan sistemin sorumluları kimlerse, siz de hak verirsiniz ki onlar suçludur.
Ben zaman zaman “betonlaşma” söylemi konusunda şu örneği veriyorum:
Kent kültürüne, planlamaya, mimarlığa ve çevreye karşı bu duyarsızlık varolduğu sürece, örneğin eğer biz Kanada gibi her tarafı orman olan ve kerestenin de çok bol ve ucuz olduğu bir ülke olsaydık ortalık beton yığını değil ama bu kez de eminim ki “odun yığını” olacaktı...
Yani Türkiye’de ne yazıkki arsa ve toprak spekülasyonunun aile ekonomisinden ülke ekonomisine kadar her alandaki egemenliği yüzünden yapı yığınları üretiliyor. Bunlar beton kullandıkları için toplum adına “betonlaşma” dedi. Eğer ağaç olsalardı belki de “odunlaşma” denecekti.

Bununla birlikte Türkiye gibi 10.000 yıllık tarihsel mimarisinde coğrafyasına ve iklimine en uygun yapı malzemelerini hemen her yörede en zengin çeşitlilik içinde ve son derece rasyonel kullanma geleneğine sahip bir ülkede en küçük tek katlı yapının bile betonarma karkas inşa edilmesine aklım ermiyor. Bu durum kuşkusuz beton üreticilerini mutlu kılıyordur ama depremden sonra bu tür mutlulukların yürek burkan dramlarını birlikte yaşadık. Size şunu teklif ediyorum: Lütfen betonun en azından kaçak yapılarda kullanılmasını engelleyici bir çıkış yapın. Yine betonun her bina da tek seçenek olmadığını söyleyin, eğer bunu söylemek ticari kurallar açısından riskli ise biz bunu sizin yerinize de söylediğimiz için sponsor katkılarınızı daha da artırın.

Selamlar


zeynep  

Mimar Olarak Oktay Ekinci....

Oktay Bey,

sizi mimarlar odası başkanı olarak hepimiz tanıyoruz, köşe yazılarınızı takip ediyoruz. Ancak mimar olarak yaptığınız çalışmalar sanırım fazla bilinmiyor. Özgeçmişinizde bir dönem serbest mimarlık yaptığınızı belirtmişsiniz. Bize örnek gösterebileceğiniz proje ya da uygulamanız var mı? Sizin gibi çevreye, tarihe ve korumacılığa duyarlı bir mimarın projelerinin de mimarlık ve korumacılık adına topluma vereceği birçok mesaj içerdiğini düşünüyorum.

Daha aktif olarak mimarlık yapmayı düşünüyor musunuz?

Son olarakta sizin gözünüzden çevreye karşı en saygılı uygulamaları yapan mimar kim?

parisanchez 

proje

sayin oktay ekinci,

size sormak istedigim 2 soru var:

1-mimarlik meslegi adina yazin alanindaki katkilarinizin disinda baska turlu katkilariniz oldu mu? yani somut olarak hic gercekletirilmis projeniz var mi? yada hic proje (ileriye ve gelecege donuk bir kavram) cizdiginiz oldu mu? ornekleri nerelerde bulabiliriz?

2-kentsel ve mimari korumaciliga karsi cok duyarli oldugunuzu biliyoruz; peki tarihi eserlere hic dokunmadan (ekleme yapmadan)
yarinlara tasimak gelecek icin ne derece anlamli bir tavirdir sizce?
cok klasik bir ornek olacak belki ama ustune hic bir sey eklenmeden aynen oldugu gibi korunmus bir paris,bugunku paristen daha mi iyi olurdu acaba?

tesekkurler,saygilar..

Oktay Ekinci

Zeynep – Parisanchez: (mimarlık çalışmaları - koruma) ortak yanıt

Sorularınız biribirine çok benziyor. Zeynep’e adını yazdığı için teşekkürler, umarım gerçek adıdır. Diğerine ise dilim dönmüyor...

1980’li yıllarda yoğun olarak, 1990’larda da mimarlar odası çalışmalarından fırsat bulduğum oranda meslek alanında ürünler verdim. Özellikle Muğla ve çevresinde, büyük bölümü eşimle birlikte olan tasarımlarımızla inşa edilmiş binalar var, ayrıca sit alanlarında koruma amaçlı imar planı çalışmalarım var. Bunların tümü savunduğum fikirlerle ters düşmeyen ve özellikle yer seçimleriyle mimarileri bakımından yine savunduğum denegeleri gözeten uygulamalardır. Ayrıca bu soru sayesinde şunu da açıklama fırsatını verdiği için Zeynep’e teşekkür ederim: Savunduğumuz ilkelere, özellikle çevresel duyarlılık kurallarına aykırı düşen tasarım taleplerini, maddi getirilerini de gözardı ederek hep reddettik. Ancak sorunumuz şudur: Bizim reddettiğimiz proje taleplerini başka mimarlar kabul edebildiği için bu kavgada genelde başarılı olamıyoruz. İşte meslek odası çalışmasına da bu nedenle özel bir önem verdim ve yoğunlaştım. 1992’de İstanbul Mimarlar Odası’nın yönetimine seçilince yukarda özetlediğim sorundan ötürü “Mesleki Denetimde Mimari ÇED” uygulamasının başlatılmasına ön ayak oldum, bu uygulama ne yazık ki kimi önemsediğim meslekdaşlarımca “Mimarın tasarım özgürlüğünü kısıtlıyor” gerekçesi ile desteklenmedi. Ancak Mimalar Odası yaklaşık 10 yıldır bu uygulamayı kurumsallaştırmaya çalışıyor. Eğer bir mimari tasarım hizmeti, kendisini yönlendiren ve mimarın kabahati olmayan imar koşulları ya da güçlü ve engellenemeyen ayrıcalıklı imar istekleri yüzünden daha baştan hiç etüde bile başlamadan çevre ve kentsel değerlere, toplumsal çıkarlara aykırı yapıların ortaya çıkmasına neden olacaksa mimarın bu suça alet olmaması için meslek odasının mimarın yanında yer alıp ona destek olması ve aynı türden tasarımın başka mimarlarca yapılmasını kısıtlayıcı önlemler getirmesi çok önemlidir. Umarım odada bizim başlattığımız ancak arsa ve arazi rantına dayalı bir mimarlığın siyasi korumacılığı yüzünden henüz önemli bir başarı elde edemediğimiz bu süreci bizden sonraki oda yöneticileri ve mimarların da buna duyarlılık göstermeleriyle belli olumlu düzeylere getirebilirler.

Parisanchez’e gelince Paris’deki 18.yy tarihi dokusuna 19.ve 20.yy.’da yapılan ekleri örnek gösteriyor ama herhalde bununla bizdeki “Tümüyle yoketme ve dokuya uygunsuz spekülatif eklentiler” salgını aklamak istemiyordur umarım.


Suha Özkan  

Sevgili Oktay

Rennie İletisinde

"Bugüne kadar konuğumuz olan mimarların pek çoğuna "Mimarlar Odası başkanı olsanız neler yapmayı planlardınız" gibi sorular geldi. Bir kısım konuklar bu soruya cevap vermez iken bir kısmı ise cevapladılar.

Bir dönem Mimarlar Odası başkanlığını yürütmüş bir mimar olarak bu soru size farklı bir şekilde yöneltilebilir.

Başkanlığınız süresince Türkiye'deki mimarlık ortamına, mesleğine ve mimarlara yönelik gerçekleştirmeyi başarabildiğiniz ve en çok önem verdiğiniz projeler neler idi? Neler içinizde ukte olarak kaldı?"

Diye soruyor.

Ben konuyu başka bir açıdan ama buna koşut olarak ele almak istiyorum.

Biliyorsun Britanya'nın Veliaht Prens'i Charles mimarlık ile ciddi olarak ilgilenen bir üst düzey soylu olarak tarihe geçti. Modern bir yapı (Trafalgar Meydanı'ndaki Ulusal Galeri'ye Koralek ve Ortaklarının yapısı) için: "Sevgili bir dostun yüzünde çıkmış et çıbanı" yakıştırması yaparak, odukça nitelikli ve "ilginç" bulunan bu modern çözümün derhal çöpe atılmasını sağladı (1984) ve hemen peşinden de yetkisini kullanıp, kendisi Robert Venturi'ye "Classisist" bir proje yaptıdı ve rekor denecek bir sürede de uygulattı. Tüm söyleminde "Çağdaş Mimarlığı" suçladı bu da yetmezmiş gibi kendi "Mimarlar Birliğini" (Prince of Wales Institute of Architetcure), kendi dergisini (Perspectives) ve kendi mimarlıkokulunu (Oxford'da) kurdu. Bir yandan gelenekçiler ve classicistler tarfından alkışlanırken, içinde çağın en yetkin mimarlarının (Sir Norman Foster, Sir Hugh Casson, Lord Richard Rogers, Sir James Stirling) yer aldığı Kraliyet Mimarlar Enstitisü'nü (RIBA) karşısına aldı.

Gerçekte RIBA in tavrı Prensin kendi mimarlık değerlendirmelerini seslendirmesi değil, Kraliyet Portfolio'su içinde kendi sorumluluğu ve koruması altında yer alan bir kurum (RIBA) ile çelişmesi ve kısacası "Geleceğin Kralı" ve o günün mimarlık ortamı sorumlusu olan bir Prens'in mimarlık politikalarından yalnız birini savunup ötekilerini dışlaması ve küçümsemesi id. Çünkü ondan beklenen Britanya Mimarlığının savunuculuğu idi. Sonunda savaşı RIBA kazandı ve Prens zor durumda kalıp kendi malı tüm kurumları etkisizleştirdi.

Benzer bir durum senin Oda Başkalığında oldu. Bizdeki Mimarların büyük bir çoğunluğunu eleştirdiği 1983 de Ağa Khan Mimarlık Ödülünü'nü alan (Sevgili Dostum) Nail Çakırhan'ın çabası doğrultusundaki mimarlık tutumlarını ve yalnız korumacılığı benimsedin ve bu savaşımı "Mimarlar Odası Başkanlığı" ile "Gazeteci" sıfatları ile eş zamanlı ve çok inamış ve kararlı bir biçimde sürdürdün.

Doğal olarak mesleğin çağdaş sorunları ile cebelleşen geniş tabanı "koruma"ve "gelenek" kısıtlı tutumlara ve çabalara karşı çıkmasalar da bu ortamda üretilecek çözümlerin, çok sınırlı ve yerel ortamda geçerli olduğunu bildikleri için alındılar. Oda'yı epey eleştirdiler. Bir bakıma derin perspektfli mimarlık ortamı Oda tarafından sahiplenilmediklerini duyumsdılar.

Çünkü 30 000+ mimarın ve mimarlık mesleğinin evrensel ortama açılması beklentisinde olan çağdaş tasarımcı mimarlar çoğunluğu kendilerini Mimarlar odası tarafından terk edilmiş hissettiler.

Şimdi geçmişe bakarak bu ortamdaki tarihsel rolünü ve katkını değerlendirir misin? Bunun yeni "Başkan"a yol göstereciği gibi senin inanmışlığını bir biçimde tarihe belgeleyeciğini umuyorum.

Katkılarından dolayı teşekkür ediyor ve sevgilerimi sunuyorum.

Oktay Ekinci

(Ben de teşekkür ediyorum)

Değerli dostum,

Sana yanıtı en sona sakladım. Kusura bakma.

Sorduğun soruyu aslında değerli bir katkı olarak kabul ediyorum. Benden önceki oda başkanları da kuşkusuz mesleğimize ve Mimarlar Odası çalışmalarına çok değerli ve özverili zenginlikler kattılar. Ancak senin ifadenle “kendi rolümü” niteleyebilmek için baktığımda galiba şu saptama yanlış olmayacak. Mimarlar Odası mimarlığa sahip çıkarken, mimari pratiğin etiğine de sahip çıkması, mimari değerleri söylemden öte uygulamada da gözeten bir meslek pratiğinin savunucusu ve hatta mimarlar adına denetleyicisi olması, yani kısaca mesleğe belli değerler adına yön verebilen ve müdahale edebilen bir mimarlar örgütü olma misyonunu üstlenmesi çabası bizim dönemde sanki daha bir öne çıktı.

Bunu şuna bağlıyorum. Yukarıda bir soruya yanıt verirken değinmiştim. Serbest meslek yaşantımda ilkelerime ters düşen tasarım taleplerini reddettiğim zaman yanımda meslek odamı aradım ama bulamadım. Oysa başka kime sığınabilirdim? Hangi örgüt ya da kuruluş bu tutumumda benim elimden tutabilirdi? İşte bu gereksinmeyi meslek yaşantımda çok yoğun duyduğum için oda yönetimine gelince de mimarların her önlerine gelen işi yapmamalarını, biraz sorgulamalarını, bu konuda duyarlılık gösteren mimarları örnek almaları ve aynı yönde de meslek odaları eliyle mesleki kurallar geliştirmeleri konusuna özel bir ağırlık verdik.

Tartışma ve gerilimler oda tarihinde bunu ilk kez böylesine açık sözle ve popülist tutumlara girmeden dile getirmiş olmamızdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Çünkü mimarlar şuna alışmışlardı: Oda toplumcu bir söylemi dile getirir ama bu söylemle çelişen tutumlar içindeki meslektaşlara sesini bile çıkartmaz. Ben bunun aşılması gerektiğini düşünüyorum. Bizim dönemimizde elbetteki aştık diyemeyiz. Çok zor ve zaman isteyen bir çaba bu. Ancak en azından “başlattık” dersem sanıyorum çok da yanlış bir tespit yapmış olmam.

Belki bu böyle değil de başka türlü ve daha yaygın tartışmalarla ve mutabakatlarla başlatılabilirdi. Ama geçmişe baktığımda bu konuda da yol gösterici birikim pek yoktu. Yani bir ilki yaparken deneyimsizlikten kaynaklanan ama kesinlikle doğru ve olması gerektiğini düşündüğüm bir iyi niyeti taşıyan acemilikler de olmuş olabilir. Yine de şunu söylemeden edemeyeceğim: Beni hayal kırıklığına uğratan, çevreye ve kültürel değerlere saygılı, spekülatif ve ayrıcalıklı imar oyunlarına dayanmayan bir mimarlık hizmeti için meslek odasının açık tavır almasını yadırgayan meslektaşlar arasında “toplumcu düşünce” içinde görünenler de oldu. Bu da herhalde dönemin karakteristik sürprizleri olarak farklı bir kategoride ileride değerlendirilecektir.

Koruma konusunda da sadece eskiden gelen tarihsel mirası yaşatmakla sınırlı olmayan, bugünün mimarisinin de yerel ve bölgesel kültürel birikim ve değerlere saygılı bir kişilikli çağdaşlık içinde geliştirilmesini savunan söylem ve tutumlarımız ilginç reflekslere ve rahatsızlıklara yol açtı. Bunu da olağan karşılıyorum. Çünkü böylesi bir sorgulama ve tartışma da galiba ilk kez bu yoğunlukta meslek odası çalışmalarına yansıtıldı. Hata mıydı değil miydi bilemiyorum. Ama bunu Türkiye’de Mimarlar Odası yapmayacaksa kim yapacak? Çünkü heryerde söylediğim bir gerçekliği burada da yinelemek durumundayım. Ne yazık ki üniversitelerimizin de çok azında çağdaş mimarlık ile kültürel kimlik ve birikimler arasında tutarlı bir birlikteliğin yeni tasarımlara da yansımasını önemseyen hocalar var. Eğitimin genelinde ise bu bir sorun olarak bile kabul edilmiyor. Yani, bazıları odada mimarlık ele alınmıyor dese bile galiba biz biraz fazla ele aldık ve alışılmışlıkların dışında bir söylem gelişince de rahatsızlıklar oldu, ama geçecektir diye düşünüyorum. Tabii, odamızın yeni yöneticileri de aynı tartışmayı kuşkusuz bizden daha ileri bir düzeyde sürdürürlerse...

Katkılarına yeniden teşekkür ediyorum.


arasburak

Oktay Ekinci

Merhaba,

Ben ne bir mimarlık öğrencisiyim nede mimar. Açıkçası İnternet Sitesi (www.mimarlarodasi.org.tr)'nde yazanlar dışında da pek bir mimarlar odası hakkında bilgim yok.

Siz mimarlar odası başkanlığını yapmış biri olarak mimarlar odası logosunda gördüğümüz küçük kapı ve duvarlardan başka, bu odanın herkese açılan pencereleri olması gerektiğine inanıyor musunuz?

Yani sormak istediğim şey, sizce Türk insanın mimarı tanımaya ihtiyacı yok mu?

Çok başarılı ve yetenekli yayıncılar var, benim okulumda benim dışımda 10 kişiden 1i "mimar olacağım" diyor. İlgi de var yani mimarlığa...

Le Pavillon de l'Arsenal, Paris benzeri sergi alanı (sadece mimarlığı konu alan), tanıtıcı ve ilgi çekici yayınlarla halk da mimarlığın içine biraz çekilemez mi? Gençler bilgilendrilemez mi? Böylece mimarlığı birazcık ne olduğunu bilip de mimar olur belki de gençler ve mimarlık mezunu olup işsiz kalmaz?

Mimarlar Odası bugüne kadar anladığım kadarıyla Türkiye'de mimarlıkla ilgili olan herşeyle alakadar oluyor.

Eğitim olarak gençlere ne söylemek isteriniz? Türkiye'de okumak ile yurtdışında yarışmalarda yarışmak mümkün mü? (eşit şartlarda)

Gerçekten anlayamıyorum aslında olumsuz yada olumlu hiç bir düşüncem yok Mimarlar Odası hakkında. Türkiye'de mimarların çok sevip umursamadığı bir yer izlenimi gibi göründü bana kiminle konuşsam. Çok olumsuz olduysa özür dilerim

Teşekkürler İyi Diyaloglar.

Oktay Ekinci

(Mimar Olmayana Selam)

Evet Aras,
Mimar olmadığın halde ve özellikle de rumuz kullanmayıp kimliğinle soru sorduğun için kutluyor ve teşekkür ediyorum.

Mimarlık ve mimarlar odası hakkında çok az bilgi sahibi olmana rağmen vurgulamaların oldukça gerçekçi ve duyarlı. Mimarlar Odası logosu ilk çağ insanının ilk tasarlayarak inşa ettiği ve ilk duvarlarla yarattığı evi, yani yuvası olan ve örneklerini Troya’da da görebileceğin “megaron”un stilize edilmiş şeklidir. Megaronlar dört ve bir kapıydı.

İnsanımızın mimarı tanımasının ötesinde bu coğrafyadaki geçmişte yaşayan insanların toplumsal anlamda mimarlık kültürlerini yeniden anımsamalarında fayda var. Çünkü yukarıda bazı sorulara verdiğim yanıtlara da göz atarsan mimarlığın bir toplumsal kültür olduğunu, daha doğrusu toplumların mimarlık kültürü bulunduğunu vurgulamıştım. Şimdi Türkiye’de akıl almaz bir yasadışı ve mimarsız yapılaşma salgını siyasi egemenlerce de 1950’lerden bu yana sürekli desteklenerek adeta yeni bir toplumsal kültür yarattığından ve bu kültürün içinde mimar giderek yok edildiğinden, sorunumuz senin sandığından daha büyük.

Katkılarına teşekkür ediyorum.

arasburak

quote:
Sorunumuz senin sandığından daha büyük.
Bu gerçekten beni etkileyen bir söz oldu. "Türkiye'de Mimarlık" diyince de hep bu cümle ve Publisher'ın yukarıdaki mesajda dediklerini hafızamı tarayıp gözümün önüne getireceğim.

Bu diyalog sanırım bugüne kadar yapılanlar arasında en gerçekçi olanı oldu.

Cevabınız ve ilgilendiğiniz için teşekkürler. İyi akşamlar

publisher

İHALERLE ALTI OYULAN MİMARLIK

Çok kısa olarak sormak istediğim bir sorum var. Okulu henüz bitirdiğimde oldukça büyük bir şantiyede çalışmaya başlamıştım. Bir bayan ve yeni mezun bir mimar olarak kendimi oldukça zor bir biçimde kabul ettirerek üstelik. Ne var ki kısa bir süre sonra çalıştığım bu büyük şantiyede tarif edemeyeceğim ölçüde suistimallerin olduğuna tanıklık ettim. Sonra anladım ki meğer Türkiye'de çok büyük projelerin uygulamaları ihaleler yoluyla mafya adı verilen kimi firmalar tarafından böyle suistimal edilirmiş. Meğer ben de bunların birinin tam göbeğine düşen idealist zavallı bir mimarmışım. Orada 3 ay kadar dayanabildikten sonra soluğu mimarlar odasında aldım. Oradaki bir yetkiliye yeni mezun bir mimar olarak gözlerim dolarak ve öfke patlamasıyla anlattım. Aldığım yanıt: Ne yazık ki onların silahı var ama bizim yok. Bu olayı en fazla medyaya yansıtabiliriz idi. Sonra çevremden duyduğum: onlar mafya. Başına bela alırsın uyarıları beni suskunluğa itti. Bugün bu şantiyenin ve o muhteşem kabuk çatı strüktürünün tamamladığını görmenin aczi içindeyim. Biliyorum ki orada betondan, donatıdan, yalıtımdan bolca çalındı ve biliyorum ki o çalınan paralarla Tansu Çiller'in adına sarıyer de villalar yaptırıldı. Sanırım öfkelerimiz zamanla ehlileşebiliyor ve bir zaman sonra yine "hortluyor".

TÜRKİYE'NİN BÜYÜK PROJELERİNİN BİRİLERİNE ÖZÜR DİLERİM AMA PEŞKEŞ ÇEKİLMESİNE NE DİYORSUNUZ?

MİMAR OLARAK MAFYA KARŞISINDA YAPABİLECEK HİÇ BİR ŞEYİMİZ YOK MU?

YOKSA DİPLOMALARIMIZ NE İŞE YARIYOR?

YOKSA NEDEN OKUDUK BU MESLEĞİ BU DENLİ HEYECANLA?…….

SAYGILARIMLA;
Meral Ekincioğlu

Not: Bu tür firmaların mimarlıktan elini eteğini çektirmek çok mu zor?...çok mu!

Oktay Ekinci

(Mafya ve Mimarlık)

Öfkeni anlıyor ve kendi öfkemi ortak ediyorum. Mafyaya karşı sadece mimarlar olarak değil, toplum olarak artık gerçekten bir tavır göstermemiz gerekiyor. Çünkü sonuçta kaybeden bütün toplum ve hatta gelecek kuşaklardır. Ben kendi payıma ve Mimarlar Odası da bir meslek kuruluşu olarak sanırım ki bütün bu düzenbazlıklara karşı – birçoklarının uzaktan seyretmelerine ve hatta “aşırı” bulmalarına rağmen – yapabileceğimiz herşeyi göze alarak mücadele ediyoruz. Ancak sorun ulusal ve hatta evrensel. Bunu sen de biliyorsun. Sorduğun soru ise bir Türkiye gerçeğinin bu diyalogta somutlandığı örnek oldu. Yani katkıda bulunmuş oldun. Teşekkür ediyorum.

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz