|
reklam |
|
|||||||||||||||||||||
1. Mimarlık ve Eğitime İlişkin Genel Yaklaşımlar Bu düşünceden hareket ederek, Türkiye'ye özgü özellikleri olan mimarlık mesleği ve eğitimini, evrensel ve tarihsel bağlarla birlikte değişen dünyada küreselleşme ile de bağlamlandırarak bir analiz yapmamız gerekmiyor mu? Zira ülkemizde yakın zamana değin 6'yı geçmeyen kurumda mimarlık eğitimi verilirken, gerekli altyapı hazırlanmadan her yıl yeni mimarlık okullarının açılması ve bu sayının 6 yeni açılacak okul ile birlikte 38'e ulaşacak olması, acaba ülke gerçekleri ile de örtüşen sevinilecek bir yaklaşım biçimi midir? AB'ne girme çalışmalarının yapıldığı bu süreçte, tüm yükseköğretim ile birlikte , mimarlık eğitiminin de bazı uyarlamalar yapmasının zorunlu olduğu bilinmesine karşın, tüm kesimlerin (başta YÖK olmak üzere üniversiteler, meslek odaları, meslek elemanları, işveren ve uygulayıcılar ile kamu kurumları ve kuruluşları) mimarlık eğitiminde toplam kalitenin yükseltilmesi için ivedi ve çok ciddi bir çalışma içine girmesi gerekmiyor mu? Mimarlık kuramı ve felsefesinden günlük dillerine değin her şeyini aldığımız Batı'nın mimarlık alanındaki çabalarını görmezlikten gelmemiz ya da tümüyle kabuğuna çekilmemiz acaba ne derece doğru? Bu umursamazlıkla, bundan böyle yetişecek mimarlarımız evrensel ölçekteki yapı üretimi sürecinde yeterince yer alıp, yeni roller yüklenebilecek mi acaba? Ya da uluslararası meslek örgütümüz olan UIA'nın bir üyesi olarak yerimizi ve konumumuzu daha ne kadar koruyabileceğiz? Giderek mezunlarımız, sadece ulusal sınırlar içinde ve marjinal konumda kalarak mı mesleklerini yürütecekler? Son dönemde hızlanan ve evrensel boyutlar kazanan toplumsal değişimler bağlamında mimarlık sanatı ve mimarlık mesleği, dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeniden sorgulanmakta ve özellikle mimarlık alanında verilen eğitimin yeterliliği konusu UIA'nın da gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Bir yandan mimarlığın sanat boyutundan giderek uzaklaşılarak sadece teknisyen düzeyine indirgenerek eğitimin sürdürülmesi, diğer yandan mimarlık mesleğinin bütünsellikten uzak ve birbirinden kopuk parçalara ayrılması, uygulamada üzerinde önemle durulması gereken çok karmaşık sorunları da beraberinde getirmektedir. Çağdaş yapı tasarımında, mimarlığın tarihten ve geleneklerden gelen birikimlerini yeterince değerlendiremeyen salt bir modernist anlayış'ın eğitimde giderek sadece grafik düzeyde egemen olması, buna koşut olarak da mimarlık ve şehircilik ile diğer tasarım kolları arasına örülmekte olan duvarın yarattığı kimliksiz yeni fiziksel mekanların üretilmesi ve bütün bunların özellikle daha iyi mimarlık adına yapılır gibi sunumu, oldukça üzücü ve düşündürücüdür. Yaklaşık 10.000 tasarımcının katılacağı UIA-2005 Kongresi'nin ülkemizde yapılmasının kararlaştırıldığı ve hazırlık sürecinin başladığı bu dönemde, yaşadığımız son depremlerin ardından getirilmek istenen yasal düzenlemelerin de oluşturduğu ortam ile 1990'larda başlayan mimarlık meslek yasası'na ilişkin tartışmalar, mimarlık alanında eğitimden - uygulamaya yeni açılımları ve yeniden yapılanma arayışlarını gündeme getirmiştir. Deneyimlerden geçerek gelinen bu ortamda, mimarlık mesleğinin eğitimden uygulamaya değin her ölçekte niteliğini yükseltip, gerçek ve geçerli düzeyde dünyaya açılmasını, seyircilikten çağdaş ve katılımcı bir eyleme profesyonelce dönüştüremememiz durumunda; "değişen dünya"da aktörler ve rollerin süratle değişmesi nedeniyle mesleğimizin marjinalliğe düşme ve toplum içindeki etkinliğinin giderek azalma tehlikesi bulunmaktadır. Bu da, Türkiye'deki Mimarlık Kültürü'nün çağın gerisinde kalmasını beraberinde getirecektir. Ülkemizde mimarlık eğitimine alınan öğrencilerin seçiminden başlayarak, bir yandan eğitim altyapısı gözetilmeden açılan ve sayıları her yıl artan mimarlık okulları ve öğrenci sayıları ile toplumun beklentilerine yanıt veremeyen Lisansüstü programları, diğer yandan yeterli formasyon kazanamamış meslek elemanlarının yasa gereği başkaca bir koşul aranmadan mimarlık uygulaması içinde yer alarak, meslek yaşamları boyunca güncel bilgileri kazanma konusunda da meslek içi eğitim gibi bir sistemin bulunmayışı nedeniyle , ülkemize özgü mimarlık sorunlarının çözümü daha da güçleşmektedir. Meslek örgütü olarak ülkemizde ilk defa düzenlenen bu Kurultay'da; başta eğiticiler (öğretim elemanları) ve öğrenciler olmak üzere, mimarlık alanında rol alan tüm kesimlerin (tasarımcılar, uygulayıcılar ile kamu kurum ve kuruluşların yetkilileri) bir araya getirilerek ve güncel koşullarda mimarlık eğitiminin mesleği uygulama bağlamına ağırlık verilerek, her ölçekte tartışılmasını ve eyleme yönelik kazanımlar elde edilmesi amaçlanmaktadır. Burada oluşturulan özgür tartışma ortamı ve katılımcı platform ile mimarlık mesleğinde eğitimden uygulamaya değin her ölçekte toplam kalitenin sağlanabilmesi için çıkış yolları bulunup, bir sonraki kurultaya ve meslek odasının yetkili karar organlarına taşınabilir diye düşünüyorum. Bu söylemimle mimarlık mesleğinin eğitim, yetki kullanımı ve sorumluluk'lar bağlamında ulusal ve evrensel ölçekteki uygulamaları masaya yatırarak sorgulamak ve çıkış yollarını birlikte oluşturmak için açılımlarda ve saptamalarda bulunmak istiyorum. 2. Kurultay' da Ele Alınacak Konular ve Açılımı 2.1. Ülkemizde Mimarlık Mesleğinin Örgütsel Yapısı Batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de mimarlık mesleği ve örgütü temelde Anayasa'nın güvencesindedir. Mimarlar Odası, bir meslek örgütü olarak Anayasa'nın 135.maddesine göre "Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşu" olarak tanımlanmış olup, özel kanunları ile "Kamusal Görev" yapan bir Anayasal Organ'dır (Tablo.1). 1938 yılında yürürlüğe giren 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun ve 1954 yılında yapılan 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu ile yasal örgütlenmesini tamamlamıştır. Mesleğin uygulamasına yönelik yetki kullanımı ise, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 38.maddesine göre mimar ve mühendislere verilmiş olmasına karşın sorumluluk kavramı ile ihtisas ayırımının yasalarda yeterli açıklıkta yer almaması nedeniyle uygulamada kamu yararı açısından çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bu konuda, 1999 yılında karşılaşılan son iki deprem sonrası çıkarılan kararnameler (595 ve 601) ile yürürlükte bulunan 4708 sayılı yasa da mevcut sorunu çözmekten çok, daha da karmaşık biçime sokmuştur. 1990 yılından bu yana yeni bir "meslek yasası"nın oluşturulması Mimarlar Odası'nın sürekli gündeminde yer almasına karşın, Batı'daki örneklerde görülen yeni bir Mimarlık Meslek Yasası (örneğin: Finlandiya Mimarlık Yasası gibi) gerçekleştirilememiş, ya da yürürlükte bulunan bu iki yasa da ülke sorunlarına yanıt verecek biçimde güncelleştirilememiştir. Meslek Odalarını; artık üyelerinin çıkarlarını koruyan, onların hatalarını ve yetersizliklerini görmezden gelen statik kuruluşlar olmaktan çıkarıp, sorunları her ölçekte sorgulayan, izleyen, denetleyen, toplum ve doğa ile kentleri ve yapılı çevreyi, kültürel mirası çok uluslu ve çıkar odaklarından (kendi üyeleri olsa bile) koruyan duyarlı, aydın, bilgili, gücünü Anayasa ve meslek dayanışmasından alan saydam, demokratik ve daha da önemlisi "dinamik" birer sivil toplum kuruluşu (STK) olma konumuna ivedilikle getirmeliyiz . 2.2. Mimarlık Eğitiminin Gelişimi Mimarlık eğitimi açısından genel olarak üniversitelerde, Avrupa Mimarlık Okulları Birliği ile Amerikan Mimarlık Okulları Birliği arasında farklı iki model uygulanmaktadır. Avrupa'da mimarlık okullarının eğitim süresi 5 yıldır (lisans ve yükseklisans eğitimi birlikte). Ancak bilindiği gibi ; hiçbirinde 5 yıl sürede mezun olunamamaktadır ve ne öğrenciler, ne de toplum bundan şikayetçi değildir. Yetenekleri nedeniyle bu mesleği yapamayacağını anlayan mimarlık öğrencilerinin önemli bir bölümü eğitimlerini yarıda bırakarak ayrılmalarına karşın, öğrenci affı vb. nedenlerle isteksiz ve yeteneksiz olanlar zorla mimar yapılmamaktadır. Yine aynı ülkelerde, üniversitelerin dışında 3 yıl ya da 4 yıl süreli mimarlık eğitimi veren kurumlar (teknik okullar) bulunmasına karşın; buradan mezun olanlar, üniversitelerde gerekli eğitimlerini tamamlayıp eşdeğer hale gelmeden ya da belli koşul'ları sağlamadan (akreditasyon, özel sınav vb.) mimar olamamakta, meslek uygulaması içinde ara eleman olarak görev yapmaktadırlar. Amerika'daki mimarlık eğitimi ise genel olarak, 4 ya da 5 yıl süreli lisans (bachelor's degree) ve 2 yıl süreli yüksek lisans (master's degree) olmak üzere iki kademelidir. Burada da üniversiteler dışında 3 ya da 4 yıl mimarlık eğitimi veren kurumlar bulunmasına karşın , bu tür elemanlar ek bir eğitimden geçip eşdeğer hale gelmeden ve üniversitelerden mezun olanlar da çok iyi işleyen ve yasalarla da desteklenmiş bir akreditasyon (eşdeğerlik, geçerlik ve tanıma) sisteminden sonra bir hafta süre ile yapılan özel sınav'dan geçmedikçe mimarlık alanında yetki ve sorumluluk (büro açma, şantiye sorumluluğu, kamusal görev vb.) alamamakta, meslek uygulaması içinde ara eleman olarak hizmet yüklenebilmektedir. Güncel gelişmeler karşısında özellikle mimarlık alanında ara eleman sorununu çözmek için bazı Avrupa mimarlık okullarında da (örneğin: Hollanda Delf Üniversitesi) lisans ve yüksek lisans eğitimi olmak üzere iki aşamalı mimarlık eğitimine geçiş konusunda çok ciddi çalışmalar başlamıştır. Ülkemizdeki mimarlık eğitimi de yukarıda belirtilen sürece koşut olarak gelişme göstermiş, önceleri usta - çırak ilişkisi biçiminde yürüyen öğrenme düzeni ilk olarak 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi (şimdiki MSÜ)'nde okullaşma sürecine girmiştir. 1942 yılına değin 5 yıl süreli ve doğrudan yüksek lisans düzeyinde eğitim veren bu kuruma, 1942 yılında o dönemde Milli Eğitim (Maarif) Bakanlığı'na bağlı olarak eğitim veren İstanbul Teknik Okulu'nda (şimdiki YTÜ) her zaman rahmetle ve şükranla andığımız Prof.Dr. Emin Onat Başkanlığı'nda 4 yıl süreli lisans eğitimi veren ikinci bir Mimarlık Okulu açılmıştır. 1945 yılında da ONAT İstanbul Teknik Üniversitesi'ne geçerek o güne değin inşaat mühendisleri ile birlikte öğretim gören birimi, 5 yıl süreli ve yine doğrudan yüksek lisans eğitimi veren fakülteye dönüştürerek (ilk mimarlık fakültesi) üçüncü bir mimarlık kurumu açılmıştır. 1956 yılında da Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde 4 yıl süreli lisans ve 1 yıl süreli yüksek lisans olmak üzere iki kademeli eğitim veren dördüncü mimarlık okulu (ikinci mimarlık fakültesi) hizmete girmiştir. Bilindiği gibi; 1981 yılında YÖK'ün yürürlüğe girmesinden sonra tüm yüksek öğretim kurumları, üniversiteler içindeki fakültelere bağlı olarak 4 yıl süreli lisans eğitimi veren Mimarlık bölümleri ile, Fen Bilimleri Enstitüsü'ne bağlı 2 yıl süreli yüksek lisans eğitimi veren yeni bir yapıya dönüştürülmüştür. Mimarlık alanında Doktora Eğitimi (philosophy degree - ph), Batı'da olduğu gibi yüksek lisans eğitiminden sonra 2 yıl hazırlık ve 2 yıl da "tez hazırlama" süresi olmak üzere 4 yıldır. Bugün YÖK şemsiyesi altında yarısı Bakanlar Kurulu'nun belirlediği yıllık harçlarla, diğer yarısı da paralı eğitim veren ( $ karşılığı ) 32 mimarlık eğitimi (8'i yurtdışı) kurumu bulunmakta olup, 6 mimarlık okulunun daha açılması için girişimler sürmektedir. |
|
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]