reklam

Engin Yenal'dan
Diyalog 2003 > Mehmet Konuralp

Tarih: 23 Eylül 2003
Yer: Arkitera Forum

Geçmişin güncelliği günümüzün gerçekçiliği
Engin Yenal, Arredamento Dekorasyon 1991/11, sayfa 88-90

Mimarlık öğrenimimin son yıllarında (1960'lı yılların başlarında) o günlerin en gözde yabancı mimarlık dergisi olan "l'architecture d'aujourd'hui"de yayımlanan ve mimarlık mesleğinin çok yönlülüğünü usta çizgilerle vurgulayan bir karikatür çok etkilemişti beni: Mimar, anımsayabildiğiım kadarıyla ressam, heykeltraş, dekoratör, marangoz, bahçıvan, dülger, düşünür, yazar, özan, entellektüel, filozof, teknokrat, bürokrat, ekonomist, işadamı, avukat, politikacı, ip cambazı, palyaço vb. rollere çıkabiliyordu. Ülkemizin kendine özgü koşullarında birçok mimarın kendi meslekleri dışında apayrı uğraşların içinde oldukları bilinir. Birçok mimar da kendine -hobi sınırlarını hayli aşan- başka uğraşlar bulur; ikinci, üçüncü meslekleri edinir. Birçok mimar da mesleklerine en yakın alanlarda etkinliklerini sürdürürler ve bu etkinlikleri ya meslek yaşamlarında dönem dönem gerçekleştirirler; ya da kendilerini tümüyle o işe adarlar: Dekoratörlük, memur mimarlık, bağımsız mimarlık, yapsatçı müteahhitlik, tüccarlık (yapı malzemeleri ile ilgili konularda), öğretim üyeliği gibi... Günümüzde ülkemiz mimarları arasında gerçek anlamda çok yönlü olanlar arasında, başlarda Mehmet Konuralp geliyor kuşkusuz. Üstelik, Konuralp öğrenimine başlamadan önce çok yönlülüğü nedeniyle bilinçli olarak mimarlığı amaçladığını ve seçtiğini vurguluyor: "Çokyönlü olabilme isteğimden seçtim mimarlığı. Bilimin birçok dalında çok fazla ihtisaslaşıyorsunuz; oysa, mimarlıkta pekçok alanla ilginizi sürdürebilirsiniz" (Vizon, 1985, sayı 60, s.26). 90'lı yılların çok yönlü mimarı 60'lı yılların karikatüründeki sınırlamaları çoktan aşmış, yeni ilgi-bilgi alanlarında boy gösterebilen, çok yönlülükten çok boyutluluğa erişmiş bir kişi. Konuralp de öyle.

60'lı yıların sonlarında "aile mimarı" görüntüsünde yap-satçı müteahhitliği birleştirmiştir Göztepe'de tasarladığı bir apartman projesinde. Çocukluğunu geçirdiği Art Nouveau köşkün oldukça katı bir gerçekçilikle yıktırılıp yerine bir apartman dikilmesi olayından yıllar sonra, özel konuşmalarda o köşkü özlem dolu bir buruk duygusallıkla anmadan edemez.

Ama, yayımlanan söyleşilerinde geçmişin günahını çıkartmanın öte-sinde, bir kişisel savunmayı, meslekyaşa-mındaki bir davranış biçimini, tarihsel çevre-nin korunmasımn yasal-yönetsel-parasal boyutlarmm makro-eleştirisi çerçevesinde yapar gibidir: "Her eskiye eser diye yapışır-sanız, bu, tarihe sığınmak aczidir" (Vizon, 1985,sayı 60, s.25). "Eski yapıların korunması gayenin çok küçük bir bölümüdür. Beton binalar ormanının ortasında bir yapıya 'eski eser' damgasını vurarak korumacılık yapmak, ev sahibine insafsızlık [etmenin] ötesinde, özrün kabahatten fazla olduğu anlamsız işlerdendir. Spekülasyonun had safhada olduğu şehir arazilerinin bütün değerlerin üstünde prim yaptığı bir ortamda, toplumdan elindeki eski evlere sahip çıkmasını bekleyemezsiniz'' (Mimarlık,sayı90/3,s.74). Sonra, iç mimarlık uygulamarının yoğunlaştığı bir dönem gelir: Sevim Butik, Maçka Sanat Galerisi, kendi evi, Uzunova dubleksi bu dönemin belli başlı ürünleri. "Bence bir mimar iç ve dış kavramını ayrı ayrı düşünmemeli. iç uygulamalarda insan ilişkileri ve ekonomik sorunlar azaldığı için daha başarılı oluyorum.. Buna rağmen, iç mimari herkese açık yönüm değil. Hele işin içine dekoras-yon girince, o ancak dostlukla olabilir. Dekorasyon, kişinin tutkuları ve birikimiyle gelişen özel bir olay" (Vizon1985,sayı 60, s.26). Konuralp hayli başarılı bu alanda. (Ancak, yukarıdaki alıntıdaki çelişkili anlatım ve öznellik, gerçeği ne denli yansıtıyor acaba? Tutku ve birikimi olan kişi kim?).

Batı dillerinde "professional dictatorship" diye bir deyim var. Hangi meslekte olursa ol-sun, meslek sahibinin karşısındaki kişilerle olan iş ilişkilerinde davranış biçimindeki üs-tünlük kurma dürtüsünü ve ödün vermeme istemini vurguluyor. Mimarlık ve iç mimarlıkta bu davranış biçimi bilinçli (veya bilinçaltı) olarak sık sık görülür. Hiç değilse, böylesi bir görünüm oluşur. Mimarın, kullanıcıyı ve işvereni kültürel düzeyde yeterli bulmayıp eğitme dürtüsü, diğer mesleklere oranla daha yaygınca. Yepyeni bir mekan, bir çevre yaratıldığında sanki bir senaryo yazar mimar; sonra da hem yönetmen, hem de seyirci olur. Sanatsal ve ticari amaçlı düzenlemelerinde değil, ama konutlarında hem mimarlık, hem de iç mimarlıkta bu davranış biçimi oldukça belirgindir Konuralp'de. Kendi anlatımı da bu izlenimi pekiştirmekte: "Ev, kullanıcının çok şeyini tanımak, ev ile yaşayacak kişiyle veya kişilerle özdeşleştirmek ve bittiği gün, o ev sanki hep varmış gibi, içinde daha evvel yaşanmış sıcaklığını hissettirmek koşulları ile gerçekleşebilir... Evin özelliğini, mimarın ev sahibinin yaşam biçimini onun adına, onun gibi izleyebilme duyarlığı sağlar. Evin ruhu bu temel üzerine oturtulursa, sonuçta mekanla içinde yaşayanları bütünleştirmiş olabiliriz. Yaptığım evlerde müşterilerimin aynı zamanda yaşam biçimlerini doğrudan etki ya-pabileceğim dostlar olmaları, sanırım, tatminkar sonuçlar almamı sağlamıştır" (Arredamento-Dekorasyon, 1991/6, s.53-54). Konuralp'in bir entellektüel arayış içine girdiği dönem var 1978'lerde. "Birikim yetenekle değil, geçmişi doğru bilmekle sağlanır. Sonra, birikimin üzerine bir virgül de siz koyabilirsiniz; ama, oraya kadar çok sağlam bir yoldan geçip gelmek lazım.. Bizim toplumumuzda aktüel olmak çok kolay: ama, entellektüel düzeyde bir şeyler yapmak aşağı yukarı imkansız" (Vizon, 1985, sayı 60, s.26).

Çin ve Hindistan'a yaptığı inceleme gezileri gibi, İTÜ'de başlayıp İDGSA'da sürdürüp tamamlayamadığı doktora çalışması da bu arayışın ögeleri. (60'ların sonunda da kısa süreli bir öğretim üyeliği denemesi var Konuralp'in.) Doktora çalışmaları sürecinde Osmanlı Evi'nin tarihsel perspektifte gelişimi ilgisinin yoğunlaştığı bir konu olur. Daha sonraları yaptığı yorumlardaysa, kuramsallığın uygulama ile ilişkisini vurgulamayı amaçlar: "Osmanlı yaşam biçimini Cumhuriyet'le beraber terk edip hatta, horladığımız için günümüze adaptasyonu ve bunun mimaride uygulanması mümkün değildir. Geriye kalan şekil kopyacılığı ve gereksiz plan zorlamalarıdır" (Mimarlık, sayı 90/3, s.74). 

Geleneksel konutların kurgusunun çağdaş tasarımın kuramsal çerçevesini oluşturmada nasıl bir etken olabileceğini (veya olamayacağını) böylece irdeleyen Konuralp, tasarladığı bir konutu anlatırken, "Bu odaların bağımsız bölümler olarak ve odadan odaya geçiş yerine 'Osmanlı halk tipi' (?!) evlerde hep olan oda=hane prensibine göre düşünülmesi..." ve "...her bir odanın diğerleriyle ilişkisini bir dış sofa ile bağlayarak ve sofayı da yer yer 'eyvanlaştırıp' avlulara açmak istedim Odalarda nispeten içe dönük sofalarda ise dışa açılan bir yaşam felsefesi kurgulamaya çalıştım" der, "bu kere de odayı ocağı ile, cumbayı sediri ile, dış sofaları ve eyvanları avlu ilişkileri ile, bunlargibi insanımızın tarihinin uzun sürecinden bize kadar getirebildiği daha nice mimari armağanları kullanmak, ge-rektirdiği yerlerde yararlanarak..." (Arredamento-Dekorasyon, 1991/6, s.59-63) diye ekler.

Bir yıl ara ile yayınlanan iki söyleşide beliren çelişkili anlatım, Konuralp'in Sedad Hakkı Eldem'in yapılarında gördüğünü ileri sürdüğü "paradoks"un kendi tasarladığı konutlarda da sergilenip sergilenmediği kuşkusunu uyandırmakta. Sağra konutunda yerellik, bölgesellikesintileri ile Modern Mimarlık'ın ilk dönemlerinin biçimsel ilkeleri, Uzak Doğu'nun kozmografik referansları ile birarada yer alırken, Dragos konutunda geleneksel konut mimarlığının ana kavramlarının ilkeler yerine avlu-sofa-eyvan (sofanın eyvanlaş-ması?!)-cumba-sedir gibi sözcükler düzeyinde ve yüzeysel referanslar biçiminde derlenmesi sonuçta "şekil kopyacılığı" olmasa bile, öge aktarmacılığı biçimindeki kavram kargaşası mı; yoksa, bir tür kültürel snobizm gereği mi ya da "birikimin üzerine bir virgül koymak..." mı?

Konuralp'in çok başarılı olduğu bir uğraş da, kendine özgü kuralları ile uyguladığı müteahhitlik. Aslında ülkemizde çok yaygın olmayan, ama Batı'da mimarın kendi tasarımını sonuna dek uygulayıcı olarak da yüklenmesi uygulaması bu. Batı'da yapıların son ürün olarak da başarı ile sonuçlanmasının en önemli önkoşullarından biri, kuşkusuz, bu bütünleşmiş uygulama geleneği. Salt parasal çıkarı amaçlayan bir davranış biçimini benimseyen yüklenicilerin "yapı"nın son ürün niteliği ile ilgili herhangi bir kaygısının olmayışının sonucu; tek yapı ölçeğinde olduğu gibi, ülkemiz yapılı çevresinin bozukluğu ile toplu olarak dramatik bir biçimde sergilenmekte.

Konuralp ise, çoğu kez örnek bir davranış biçimi ile başka mimarların öntasarımlarını da kendi süzgecinden geçirip özümledikten sonra uyguluyor ve uygulatıyor. Sonuçta da herkes için nitelikli ve başarılı sayılabilecek yapılar ortaya çıkıyor: Karayolları Bölge Müdürlüğü, Amiral Bristol Hastanesi Poliklinik ek tesisleri, Otosan İnönü tesisleri, Sabah Gazetesi Matbaa ve Yönetim tesisleri bu tür uygulamaların başlıcaları. Bu uygulamalarda çoğu kez ülkemizde ilk defa denenen yapı teknolojisi-yöntem ve ürünleri kullanımının rasyonel sayılabilecek bir mimari yorumla birleştirilmesi olgusu Konuralp'in gerçekçi, çağdaş ve ileri yönlerini belirginleştiriyor kuşkusuz. Ülkemiz koşullarında herkesin bildiği birtakım güçlüklere, sınırlamalara, engellemelere, yasaklamalara karşın, parasal çıkar ve estetik kaygı boyutlarında çok hassas bir denge kurma zorunluluğunda olan uygulayıcı-mimarın başarısı yadsınamayacak bir olaydır.

Konuralp'in tüm bu uygulamalarının ortak yanı, işlevsel düzenlerinin işlerlikle kurgulanması, çağdaş teknolojik boyutun ve estetiğin gerçekçi ve akılcı bir biçimde aktarılışı ve yorumlanışı olarak görülmekte. O, her ne kadar "nasıl gelenekleri, beklentileri ile tutarlı bir toplumdan sözedemiyorsak, tutarlı bir mimarlıktan da sözedemeyiz..." (Mimarlık, 90/3, s. 74) diyorsa da, hem ülkesel, hem de evrensel değerlendirme ölçütleri ile bu uy-gulamaların tutarlı bir mimarlığın göstergesi olduğu söylenebilir. Günümüz ve geleceğe bakış açısından özenli-gerçekçi-tutarlı olabilen Konuralp, geçmişi yorumlama ve özümlemede de aynı tutumunu sürdürebilirse, "Modern Mimari'nin Türkiye'deki gelişi-mine katkısı" daha anlam ve önem kazanabilir.

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz