İlk in Milano sergisinin temelleri nasıl atıldı? Nasıl bir araya geldiniz?
İlk in Milano, 2006 yılında Milano Fuarı’na katılan birkaç Türk tasarımcının oluşturduğu bir fikirdi. Bu fikirde bugüne kadar yurtdışında başarı kazanmış, belli başlı tasarımcıların bir araya gelip ürettiklerini Milano’daki uluslararası platformda sergilemeleri idi. İnci Mutlu beni İtalya’dan arayarak bu oluşumun içinde yer alıp alamayacağımı sordu; konsepti o kadar heyecanla aktardı ki bende aynı heyecanı hissettim ve bu birlikteliğin içerisinde yer almayı gerçekten çok istedim. Çok da gurur duydum.
Sizce bu serginin Türk Tasarımı için önemi nedir?
Bu sergi Türk tasarımı için birçok açıdan önemli. En önemlisi bence gerçekten de bir “ilk” olması. Daha önce bir örneği varsa da ben bilmiyorum. Bu kadar tasarımcının bir araya gelip uyum içersinde bir bütünü oluşturmaya çalışmaları birçok yönden iyi bir örnek oluşturacak. Tasarım konusunda ileri gelen ülkelere karşı bu işte biz de varız ana fikrini taşıyorsa da bu ülkelerin bize bakışını temelden değiştirelim gibi bir iddiamız yok. Bu değişimin zaman içersinde ürettiklerimizle, girişimlerimizle oalcağına inanıyorum.
Türkiye’den çıkan tasarımlar ve tasarımcılar yurtdışında çeşitli platformlarda tanınmaya başladılar, Ilk in Milano ile biraraya gelmenizin avantajları neler olacaktır?
Bireysel başarılar her ne kadar Türk tasarım sektörü için çok pozitif ise de bu başarıların yurtdışında algılanış şekli farklı olabiliyor. Biz bu başarıyı Türk tasarımı adına kucaklarken bu noktadaki açlığımızı gidermeye çalışıyoruz. İyi bir tasarım ürününü tasarlayan kişinin Türk olması çoğu ülkelerde şaşkınlıkla karşılanıyorsa da bu yöndeki başarıların artması artık Türkiye’den çıkacak herhangi bir ürünün iyi olacağı konusundaki beklentileri olağan hale getirecektir. İlk in Milano ise bu işte yıllarca başarılarını iyi ürünlerle sürdüren Türk tasarımcılarının bireysel gayretlerini bir araya toplayarak yurtdışında Türk tasarım ürünlerine ve tasarımcılara olan bakışı daha pozitif bir noktaya çekecektir.
İlk ve son tasarımlarınızı açıklayıp, karşılaştırabilir misiniz?
İlk tasarımımı hatırlamıyorum. İlk uluslararası başarım Taklamakan isimli oturma ünitesi idi (1999). En son “XYZ” isimli kitaplığı yaptım. İki tasarımı karşılaştırmam gerekirse aslında tüm tasarımlarımda olmasını istediğim ortak payda zamana karşı iyi bir savaş vermeleri ve yıllar sonra baktığımızda hala ilk üretildiği zamanki etkiyi alabilmeyi hedefliyorum. Taklamakan bunu başardı “XYZ” nin henüz geliştirilmeye ihtiyacı var.
Türkiye’nin tasarım ve üretimi açılarından nasıl bir platform olduğunu düşünüyorsunuz?
Türkiye tasarım üretimi açısından gerekli endüstriyel alt yapıya sahip değil ancak her geçen sene ileriye gittiği de bir gerçek. Ancak şu da var ki; endüstriyel alt yapıları gelişmiş ülkelerde tasarımcılar prototiplerini kendileri üretmek zorunda kalıyorlar, çünkü hiçbir firma onlara imalat bantlarını durdurup prototip yapma imkanı vermiyor. Türkiye de ise küçük atölyeler gerek metal gerek ahşap konusunda tasarımcıların düşündüklerini modellemeleri açısından iyi bir imkân oluşturuyor.
Türkiye’de de tasarıma yönelik çeşitli etkinlik ve buluşmalar gerçekleşiyor; bunun tasarımcıların ürünlerini üretilmesi ve tüketilmesi için rasyonel bir desteği oluyor mu?
Tasarımın öneminin iyice yerleşmesi ve avantajlarının üreticiler tarafından kavraması açısından olumlu adımlar. Tüketicinin tasarım vizyonunun gelişmesi bir tasarım ürünüyle tüketici arasındaki ilişkiyi güçlendirmesi açısından da çok önemli, fakat tasarımcının tasarımının üretilmesi açısından ne derece yeterli bilemiyorum, çünkü üreticiler hala bu konuda ürkek adımlar atıyorlar.
Türkiye’de tasarımı canlandıracak veya teşvik edecek ne tür çalışmaların yapılmasını isterdiniz?
Türkiye’de tasarımı teşvik etmek ve canlandırmak ancak tasarıma yapılacak ciddi yatırımlarla olabilir. 90’lı yıllarda İspanya’nın Avrupa Birliği’ne girmesi ile birlikte gerek mimari, iç mimari gerekse mobilya ve ürün tasarımı alanında hükümet ciddi yatırımlar yapıp ödenekler ayırdı. Böylece İspanya, İtalya’nın çok daha gerisinde iken ciddi bir atak yapıp Avrupa'nın bu konuda iyileri arasına girdi. Türkiye' nin de böyle adımlara ihtiyacı var. 2000’den önce bu adımları atabiliyor olsaydık Türkiye 2001’deki krizden bu kadar yara almazdı. Marka yaratmanın farklı tasarım üretmenin avantajlarını Türkiye krizden sonra anladı. Tekstil sektörü de sadece fasonculuk yaparak belli bir noktaya kadar gelebildi, Avrupa rotasını Hindistan ve Uzakdoğu’ya çevirdiği anda ne kadar riskli ince bir çizgi üzerinde olduklarını anladı. Türkiye’de başarılı olmuş tasarımcıların kendi markalarını oluşturabilme imkânları ne yazık ki yok. Eğer böyle bir şans olabilseydi Türkiye de her bir isim İtalya'nın ya da önde gelen herhangi bir ülkenin her firmasına ciddi rakip olabilecek dünya markaları çıkartabilirdi.
Milano Fuarı farklı ülkelerin tasarımcılarını bir araya getiren saygın bir platform, bu sene Milano’da hangi tasarımcıların ve ülkelerin öne çıkacağını düşünüyorsunuz?
Bu sene her sene olduğu gibi ev sahibi İtalya’nın yeniliklerine tanık olacağız gibi geliyor bana. Herhangi bir tasarımcının veya ülkenin öne çıkacağını öngöremiyorum ama İlk in Milano’nun hafızalarda iyi bir tat bırakacağını sanıyorum.
Milano Fuarı’ndan beklentileriniz nelerdir?
İlk in Milano’nun daha önce bahsetmiş olduğum hedefine ulaşabilmesi, bunun dışında katılan tüm tasarımcı arkadaşlarla oluşan sinerjinin artarak devam etmesi ve bu serginin sadece Milano ile sınırlı kalmaması.
Milano Fuarı’ndan sonra hedefleriniz nelerdir?
Milano fuarından sonra elimizdeki projelere yoğun bir şekilde konsantre olup tamamlamak ve yepyeni ürünler ortaya çıkarmak istiyorum.