
Hayalgücü genellikle sanatçının yaratıcı kapasitesine bağlı ama hayal etme yeteneği, uyarıcıya ve bilgiye yaklaşım yollarımız kadar bizim zihinsel varlığımızın da bir kuruntusu. Beyin fizyolojistlerinin ve Harvard Üniversitesi psikologlarının yaptığı son araştırma, hayalin beyinde görsel algılarla aynı bölgede bulunduğunu gösteriyor ve ilki de sonuncusuyla aynı gerçeklik düzeyinde. Şüphesiz, duyumsal uyarıcılar ve duyumsal hayalgüçleri benzer olarak birbirine yakın ve deneysel olarak eşit değerde. Bu benzerlik ya da aynılık, tabii ki hiçbir psikolojik araştırmayla bilimsel kanıta gerek olmadan her gerçek sanatçı için aşikar. Sanatçı her zaman biliyor ki, karşılaşılan, hatırlanan ve hayal edilen, bilincimizde eşit deneyimlere sahip. Karşılaştığımız bir durum kadar, hayal ettiğimiz bir şey de bizi harekete geçirebiliyor. Sanat, hepsi yaşanmış durumlar kadar gerçek olan hayaller ve duygular yaratıyor.
Pek çok birey, kendi trajedisine, hiçbir zaman muhteşem bir sanatçının deneysel varoluşçuluğu ile yarattığı edebiyat, tiyatro ya da sinema eserindeki karakterler için yaptığı gibi yoğunluk ve acı içinde kederlenmiyor. Bunun nedeni ise, bireyin bir sanat işinde kendiyle ve dünyadaki varlığıyla karşılaşması oluyor. Sanat bize alternatif kişilikler ve yaşamsal durumlar sunuyor ve bu sanatın en önemli işlevlerinden birini oluşturuyor. Mükemmel sanat, bireye insanoğlunun en arıtılmış bireylerinin varoluşçu deneyimleri doğrultusunda kendi varlığını deneyimleme fırsatı veriyor.
Mekan ve olay, alan ve zihin, birbirinden uzakta değil. Birbirlerini ortaklaşa tanımlayarak, kaçınılmaz olarak tek bir deneyimde birleşiyorlar: Zihin dünyanın içinde, ve dünya da bireyin zihni doğrultusunda var oluyor.

Campidoglio
Sinema mimarisi, faydacı ve içsel bir değer taşımıyor. Karakterler, olaylar ve mimarlık birbirini etkileyerek ortaya çıkarıyor. Mimarlık, sinemasal bölümlere ambiyansını veriyor ve olayın anlamı mimarlık üzerine yansıtılıyor. Sinemasal anlatım, yaşanmış gerçekliğin sınırlarını belirliyor: Andrei Tarkovsky’nin “Nostalghia”sını, Michelangelo’nun “Campidoglio”sunu gören herkes, Marcus Aurelius’un atlı heykeline odaklanarak “Domenico”nun titreyerek atın arkasında kendini kurban etmesini düşünmeden deneyimleyebilir. Bedensel ve yaşanmış görüntülerin gerçeklikleri, birbirinin içine geçiyor.
Sinema ve Mimarlık