Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin edebiyat, güzel sanatlar, müzik ve sinema için 23 Nisan 1932 yılında Sovyet Yazarlar Birliği Kanunu’nun parçası olarak oluşturduğu bir kurallar dizisi olan Sosyalist Realizm, sanatın temelini 19. yy’ın realist paradigmalarından almasını hedefleyen bir akım. Ana fikri, Komünist Parti’nin ideolojisi ve hedefleri doğrultusunda hareket etmek olan ve tanımında bulunan “realizm” sözcüğüne rağmen gerçek dünyayla ilişkisi bulunmayan Sosyalist Realizm, bir ütopyayı temsil ediyordu. Teorik olarak Stalin’in ölümüyle sona eren akım, aslında uzun bir süre daha etkisini sürdürdü. Eski Doğu Bloku’nda üretilen mimarlık ve sanat eserlerindeki Sosyalist Realizm izlerine 1960’lı yıllarda dahi rastlanması, bunun bir kanıtı.
Sosyalist Realizm, genelde Josef Stalin (Iossif Wissarionowitch Dshugashwili, 1879 – 1953) ile özdeşleştirilse de, Stalin’in atası Lenin’in (Wladimir Iljitch Uljanow, 1870 – 1924) akımın başlangıcı için zemin hazırladığı bir gerçek. 1920’den sonraki Rus Avangart dönemine oldukça zıt özellikler taşıyan akımın başlangıç dönemi, W. Kandinsky, M. Chagall, Mihail Larionoff, Natalija Sergejewna Gontcharowa, K. S. Malewitch, Wladimir Jewgrafowitch Tatlin, A. S. Rodtchenko ve El Lissitzky gibi sanatçıların, proletaryanın istek ve beklentilerini önemsemedikleri gerekçesiyle istenmeyen kişiler ilan edilmesine sahne oldu.
Ancak, Sosyalist Realizm’in sadece Sovyet despotluğuyla sınırlı olduğunu söylemek yanlış olur. Hızlı bir değişim geçiren ve kalkınmalarının başlangıç aşamalarında bulunan toplumları da etkileyen bu akım, toplulukları harekete geçirmek, sanat, edebiyat, resim, heykel ve mimariyi kullanarak da güçlerini birleştirmeyi amaçlıyordu. Avustralya ve erken İsrail toplumlarını bile bir dönem etkisi altına almış olan bu tutucu akım, genelde politik etkiler taşıyor ve bazen popülist yaklaşımlar barındırabiliyordu.
Sovyetler Birliği, mimarlık ile devlet ve kamu ile mimarlık arasındaki güçlü bağın incelenebileceği en önemli örneklerden biri. Sosyalist Realizm, 20. yy mimarlık tarihinin en kapsamlı alt başlığını oluşturması ve postmodernizmin habercisi olması bakımından da ayrıca önem taşıyor. Akım, aynı zamanda anti modern, anti avangart ve neoklasik hareketlerin oluşumunda önemli bir basamak niteliğinde.
Diktatörlük mimarlıklarının, modernizmi çürütmeyi hedefleyen ilk ideolojik girişim olan Sosyalist Realizm bağlamında incelenmesi gerekiyor; çünkü mimarlıktaki Sosyalist Realizm, komünist rejimi veya herhangi bir totaliter yönetimi sembolize etmekten öte anlamlar taşıyor. Modern mimarlık ve tüm modernizasyon periyodu hakkında en derin ikilemlere temas eden sosyalist realist mimarlık, konu hakkındaki temel soruları da tekrar akla getiriyor.
Diktatörlük ve Mimarlık