20. yy mimarisinin, klasik ve tarihi formlar ile modernist ve avangart yorumların ağırlıkta olduğu iki ayrı kolda geliştiği söylense de, durum aslında bundan daha karmaşık. Sosyalist Realizm, bunlar arasında oldukça özel bir yere sahip. Kendine özgü, neoklasisizme benzer mimari bir dile sahip olması nedeniyle de bir “stil” olarak tanımlanabilecek Sosyalist Realizm, köklerini komünist ideolojiden alıyor.
Sanat ve mimaride modernizme zıt olarak realistik paradigmaya gönderme yapan ve postmodernizmle arasındaki paralelliklerin birçok araştırmacıyı şaşırtmaya devam ettiği Sosyalist Realizm’in hedefi, sanatta geniş kitlelerin –kendi deyimleriyle “köylü ve işçi sınıfının”- anlayabileceği anlatımlar ortaya koymaktı.
Hiçbir özel imkanı bulunmadığı için kendini geliştiremeyen ve bu nedenle başlangıçta durumdan olumlu etkilenen işçi sınıfı, sonuçta toprak ürünlerinin devlet kontrolünde toplanması nedeniyle birçok komünist ülkede mal varlıklarını kaybetti.
Derebeylik ve sanayiciliğin ilginç bir karışımı olan Sosyalist Realizm, kısıtlanan bireysel özgürlükler ve ekonomik pazar dikkate alındığında ideolojik açıdan feodalizmle büyük benzerlikler taşıyor. Ancak, her ne kadar üretim miktarı oldukça düşük de olsa, pratik açıdan modern sanayiden yararlanıldığı görülüyor.
Akımın ideoloji ve pratik arasındaki bu tutarsızlık, sanat ve edebiyat gibi teknolojiyle pek ilgisi olmayan dallarda değil, özellikle endüstriyel üretimin ve ustalığın doğrudan bir ürünü olan mimaride gözle görülür hale geliyor.
Sosyalist Realizm, tüm Doğu Avrupa Bloku’nda hakim olmasına rağmen, ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyordu. Rusya’nın endüstriyel kalkınmayı gerçekleştirememiş olması ve İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki Doğu Almanya’nın oldukça gelişmiş endüstri sektörüne sahip bir ülkenin parçası olması gibi farklı yerel koşullar, bu farklılığın kaynağını oluşturdu. Üstelik, tüm ülkelerde aynı özelliklere sahip uluslararası bir akım etkili olsaydı; bu, modern paradigmanın sosyalist realist ülkelerde asla kabul edilemeyen unsuru “kozmopolitanizm” anlamına gelirdi ki, her ülke kendi ideolojik yorumlarını devreye sokarak buna engel oldu. Bu nedenle, uluslararası yaklaşımların sosyal realist dönemin sanatsal çalışmalarında az da olsa görülmesi, “Sosyalist Realizmin içeriği sosyal, biçimi ise ulusaldır” sloganını değiştirmeye yetmedi.
Sosyalist Realizm, modernizmin ardından klasisizmi tekrar gündeme taşıyan ilk akımlardan. Nazi mimarlığı ve İtalyan Realizmi de aynı özelliğe sahip, ancak Sosyalist Realizm kadar klasik unsurları barındırmıyorlar.
Diktatörlük ve Mimarlık