"Daha iyi durumdaki yoksullar' sınıfı için üretilen konutların ortaya çıkışı, daha önceleri gelişen 'burjuva rezidansı'nın yarattığı mekansal ayrımcılık sistemini detaylandırdı. Yoksullar arasındaki sosyal katmanları da çeşitlendirdi."
Sözkonusu konutların inşa edildiği yerler ise, ulaşım teknolojisinin ne kadar geliştiğine bağlıydı. Başlangıçta ekonomik bağımlılık, bir arada yaşamayı ve işçinin çalıştığı fabrikaya yakın bir yerde yaşamasını gerekli kılan ve dolayısıyla mekansal bölünme ihtimalini ortadan kaldıran bir unsurdu. Bu koşullar altında bölünme yine var oluyor, ancak farklı biçimlerde kendini gösteriyordu. Konutun farklı katlarında yaşayan "aşağıdakiler ve yukarıdakiler", Haussmann'ın Paris'indeki gibi caddelerin önü ve ilk bakışta görünmeyen arka kısımları, Engels'in Manchester'ındaki binaların ön ve arka cephelerindeki farklılık ve Berlin'in Mietskaserne'leri bölünmenin en belirgin kanıtları. Ancak sanayileşme dönemindeki bölünmenin mekanizması, geçmiştekilerden oldukça farklı işliyordu.
Kapitalizmin ortaya çıkışından önce, mekansal bölünmelerin kaçınılmaz olduğu görüşü hakimdi. Nedeni ya güç ve statünün genellikle aynı kişide bulunduğunun doğrudan kabul edilmesi, ya da bölünmelerin doğal olarak oluştuğunun düşünülmesiydi. Ancak kapitalizm kavramı, bu inanışların geçerliliğini ortadan kaldırdı. Artık insanların nerede yaşayacağı piyasadaki gelişmeler tarafından belirlenebilecek, herkes nerede oturacağını kendisi seçebilecekti.
Ancak kapitalizmin kentlerindeki bölünme, geçmiştekilere oranla çok daha farklı özellikler taşıyor. Teorik olarak da olsa, yaşam mekanları kentliler tarafından ekonomiye bağlı olarak özgürce seçilebiliyor, zengin ile yoksulun birbirinden ayrı yerlerde yaşamasını öngören herhangi bir dini hüküm veya güç sahiplerinin elinde onlara tüm kente hükmeden görkemli saraylar inşa etme hakkını veren kutsal emirler bulunmuyordu. Kapitalizmin kentlerinde bölünmenin kurallarını sadece ve sadece ekonomik piyasa belirleyebilecekti. Serbest piyasa koşullarını hüküm sürdüğü bu dönemde Yahudi gettoları anormal olarak nitelenmeye başladı ve devletlerin kentlerin etrafına ördürdüğü duvarlar, Napoleon'un giderek ilerleyen ordularının fiziksel, burjuva ideallerinin ise ekonomik etkileriyle yerle bir oldu.
Bu ekonomik farklılaşmaya eşlik eden mekansal bölünme, konut ve iş yerinin birbirinden ayrılmasını esas alıyordu. Önceleri çırak, ustası tarafından sağlanan bir konutta yaşıyor, evin kontratı iş kontratının doğal bir parçası olarak kabul edilmiş oluyor ve yaşama gereklilikleri için ayrı bir masraf yapılmıyordu. Yaşama birimi çalışma biriminden ayrıldığında ise, konutun edinimini sağlayacak ve yerini tayin edecek yeni bir mekanizmaya ihtiyaç duyuldu. O ana kadar araziler kategorisinde zaten az da olsa işlemekte olan piyasa, böylece gayrimenkulün ana faktörlerinden biri haline geldi.
Mekanın piyasa temelli bölünmesi, bir dizi strüktürel değişime yol açtı. Ancak değişime yol açan faktörler, kapitalizmin erken dönemlerinden bugüne, birer devrim yaratmadı. Çünkü değişimler, tarih boyunca gerçekleşen önemli devrimler gibi belli bir başlık altında incelenebilen kısa zaman dilimlerinde gerçekleşmedi. Kentte yaşanan farklılaşmalar, önceden inşa edilen yapılaşmış ve doğal çevrenin üzerine katmanlar halinde yerleşti.
Bölünmüş Kentler