Kentsel Dönüşüm Düğümü
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne nasıl bir organik ilişki ile bağlı olduğunu hala anlamadığımız, içinde kimi kaynaklara göre 300 kimilerine göre 500 mimar, mühendis ve akademisyenin görev yaptığı İstanbul Metropoliten Planlama (İMP) kurumu son günlerde mimarlık camiasını biraz da medyanın da gazı ile ayaklandıran bir yarışmayı sonuçlandırdılar. Öncelikle şunu baştan kabul edelim; bu projeler nasılsa uygulanamayacak. O yüzden ne medyamız ne mimarlarımız ne de ilgili diğer kişiler fazla telaşlanmasınlar. Ayrıca baştan da belirtmekte fayda var, bu yazı Türk – yabancı mimarlar polemiğinin de herhangi bir tarafı ile ilgili bir yazı değil. Bu düğümün çok başka boyutları var çünkü. Olan bitenler ve hala devam eden tartışmalar, hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, hem İMP’nin, hem her iki kurumun yöneticilerinin, hem mimarlık camiasının resmi kurumlarının, hem mimarların, hem de medyamızın, mimarlık dediğimiz kavrama nasıl baktıklarına dair çok güzel ipuçları sundu. Gelin şimdi şu ipuçlarını biraz daha takip edelim.
İMP denen şey
Öncelikle, İstanbul Metropolitan Planlama denen bu kurumun bir çok soruya muhatap kalması gerekirken ne basından bir kişinin, ne ayaklanan mimarlık camiasının kurumlarının, ne önemli mimarlarımızın hiçbirisinin şu sorulardan birini bile sormamış olması çok garip: İMP bir belediye şirketi mi, bir müdürlük müdür? Özerk bir yapısı mı var yoksa doğrudan Kadir Topbaş’a mı bağlı? Sorumlulukları yetkileri nedir ve bu yetkiler hangi yasal dayanaklarla verilmiştir. Yöneticileri nasıl ve neden seçilmiştir. Neden tam olarak kadrosu belli değildir ve neden çalışan sayısının bu kadar kalabalık olması ile öne çıkıyor? Gerçekten kaç kişi çalışıyor İMP’de? Bu çalışanlar ne işler yapıyorlar? Neden ve nasıl akademisyenler İMP’de çalışıyor görünüyor, görevleri nelerdir? Soruları sordukça arkası geliyor gördüğünüz gibi. Kafkaesque bir yere dönüşmüş ya da belki bilerek öyle kurgulanmış İMP’nin bunun gibi bir çok soruya muhatap kalmasını bekliyorken bu soruların hala sorulmuyor olması çok garip. Umarım İMP’den birileri bu köşeyi okur ve ilgili kişiler bu sorulara cevap mahiyetinde bir basın açıklaması yaparlar biz de İMP neymiş öğreniriz. Yoksa bunları da dilekçe ile mi sormamız gerekiyor?
Şeffaflık mı?
Şimdi biraz daha şu gürültü kopartan uluslararası mimarlık yarışması maceramıza yaklaşalım. Şeffaflığa önem verdiklerini söyleyen İMP yönetimin başındaki Prof.Dr. Hüseyin Kaptan bu yarışma açılmadan önce bildiğimiz kadarı ile basına ve mimarlık camiasına “İstanbul’da böyle bir uluslararası yarışma düzenlenecek, şu mimarları Kartal ve Küçükçekmece’nin kentsel dönüşüm planlarını yapmaları için çağırıyoruz, onları da şu jüri üyeleri değerlendirecek diye bir açıklama yapmadı.” Türkiye’deki bağımsız tek mimarlık merkezi olarak biz bile bu yarışmanın açıldığını, kimlerin davet edildiğini yaklaşık dört ay önce yarışmacı mimarların ikisinden öğrendik. Ne tuhaf bir durum değil mi; 6 yıldır mimarlık kültürünün gelişmesi için hizmet vermeye çalıştığımız bir ülkede uluslararası bir mimarlık yarışmasının açılacağını yurtdışından bu yarışmaya davet edilen mimarlardan öğreniyoruz. Resmi bir açıklama yapılmadığı için, bir yarışma söz konusu olduğu için ve saygı duyduğumuz isimlerin işin içinde olduğunu öğrendiğimizden, haber atlamak pahasına bu haberi kamuoyuna önceden duyurmadık. Ama biz bunu şeffaf bir yarışma olarak kabul etmiyoruz.
Pasif tepki
Bu yarışmanın açılacağını, açıldığını, kimlerin çağırıldığını ve hangi bölgelerde çalışacağını mimarlık camiasının belli başlı aktörleri de aslında İMP’den olmasa bile farklı kaynaklardan aylar öncesinden öğrendi. Kendi içinde anlaşamıyor görünse de mimarlık camiası o kadar da kalabalık ve kopuk değil ne de olsa. Merak edilmesi gereken başta Mimarlar Odası olmak üzere bugün Türk mimarların yarışmaya davet edilmemesi ekseninde itiraz eden kurum ve kişiler, bu tepkilerini İMP’ye ilettiler mi? Hiç sanmıyorum. Bu da her an mimarlıkla ilgili resmi kurumların ne kadar da etkili ve aktif olduğunu gösteren bir ipucu. Yakın zaman içinde de, süreçten çok ancak sonuca itiraz edebilen bu pasif tavrın da değişeceğini hiç sanmıyorum.
Kadir Topbaş
Gelelim Kadir Topbaş’ın açıklamalarına.Olayın bu kadar patlayıp etrafa saçılmasının esas nedeni, Kadir Topbaş’ın yaptığı bir iki talihsiz açıklama ve alıcıları sadece sansasyonel laflara kilitlenmiş medyanın da buna atlayıp büyütmesi aslında. Bir kere şunu kabul edelim, Kadir Topbaş’ın bu yarışmanın organizasyonu ile yakından ilgilendiğini hiç ama hiç sanmıyorum. (İMP’nin yetkilerini ve İBB ile bağını da bu yüzden sorgulamak önemli.) Medyamız ve özellikle işin iç yüzünü bilen mimarlık kurumlarımız kendisine fazlaca ve haksız yere yükleniyorlar. Topbaş’ın, davet edilen mimarlar için “Kengo Kuma olmasın da Rem Koolhaas olsun, onun en azından Lille gibi büyük bir kentsel dönüşüm tecrübesi var” diyecek bir uluslararası bir mimarlık vizyonu yok bildiğim kadarı ile. Davet edilen mimarlar herkesin de tahmin edebileceği gibi büyük oranda Ağa Han Ödülleri Genel Sekreteri olan ve jüride de görev alan Süha Özkan’ın ve yarışma organizasyonunu planlayan Prof.Dr. Necati İnceoğlu’nun seçimleri. Kadir Topbaş’ın buradaki rolü, yarışma sonuçlandığında bunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sahiplenmesi görevini yerine getirmekten ibaretti. Ama her şekilde bu sahiplenme rolünde kabak hep mikrofondaki kişinin başında patlıyor hali ile. Bir de bunun üstüne mimarlarımızın milliyetçilik duygularını kabartacak şekilde açıklamalar da gelince medyaya malzeme doğmuş oldu.
İMP vs. İBB
İMP ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin anlaşılmaz ilişkisi bu yarışmada da kendini gösterdi. Kadir Topbaş bir kaç ay önce Dubai Kuleler’ini açıkladığında İMP’dekiler de bunu bizler gibi basından öğrendiler. Nasıl oluyor da İMP İstanbul’un gelişim aksını Kuzey-Güney yönünden Doğu-Batı aksına çevirmeye çalışacak iki ütopik kentsel dönüşüm projesini sürdürürken, Kadir Topbaş Kuzey-Güney aksının gelişmesini daha da tetikleyecek İstanbul’un en yüksek gökdelenine özel imar izinleri verebiliyor. Bunu gördüğüm kadarı ile bir tek Radikal’den Funda Özkan sorguladı. Bu çelişki aslında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şu anki mevcut yapısının yakında ne kadar zarar verici bir boyuta geldiğini gösteriyor. Sarsak, elini kolunu kontrol edemeyen hantal bir deve dönüşen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde birbirinden kopuk ve o kadar kalabalık kadrolara sahip müdürlükler ve birimler var ki, bunların kontrolü tamemen Kadir Topbaş’tan çıkmış görünmekte. Öyle ki aynı mahelle için bir kaç farklı birim birbirinden habersiz kentsel dönüşüm projesi bile hazırlatabilir. (neyse ki uygulanmıyor bu projeler) Belediyenin gerek Saraçhane’deki gerekse Merter’deki birimlerine saat 16:00 civarı girin bir bakın. Verimsizliği gözlerinizle göreceksiniz. Yarım saat oyalanın ve mesai bitimi çıkan çalışanların oluşturduğu kalabalığı gözlemleyin. İMP’nin de nüfusü ile övünmesinin ardında yatan kalabalık olma dürtüsü nereden geliyor bilmiyorum ama verimli olmadığı o kadar aşikar ki...
Nerde bu Uluslararası Türk mimarları?
Şimdi şu yabancı mimar mevzusuna biraz da değinelim. Türk mimarları zaten böyle gafın yapılmasını bekliyormuşcasına, neden bu yarışmaya birer de Türk mimar katılmadığını sorgulamaktan başka konulara odaklanamadılar son bir iki haftadır. Kadir Topbaş’ın “bu ölçekte kentsel dönüşüm projesi yapabilecek Türk mimarımız ne yazık ki yoktur” söylemine şahsen ben de hiç katılmıyorum. Davet edilen mimarlar da dünyanın sağını solunu düzeltmeye muktedir ulu kişiler veya beyin ağırlıkları daha fazla olan insanüstü varklıklar değil ne de olsa. Mimarlık her ölçekte sorun çözme becerisini getirir ve iyi tanınlanmış her sorun bu beceriye sahip her mimar tarafından çözülebilir. Türk mimarların içinde de bu iki alanda da kentsel dönüşüm projesi üretebilecek bir sürü mimar vardır. Ama esas sorun ne yazık ki ne Kartal ne de Küçükçekmece için en iyi çözümleri üretebilecek mimarı bulmak değil. Esas sorun İstanbul’un global gayrimenkul sektöründeki cazibesini artırmak ve yabancı yatırımcıya “bakın Zaha Hadid bu bölgeyi tasarlayacak” demek. Kadir Topbaş bunu açık açık söylemedi ama söyleseydi itirazlar bu kadar şiddetli olmazdı sanırım. Çünkü Türk mimarlarımızın ne yazık ki hiç biri uluslararası motivasyonlarla hareket etmiyorlar. (Bunu söylediğim için eminim ben de hedef oklarına tahta olacağım)
Uluslararası mimarlık gündeminin mekanizmalarını döndüren dinamo, ne kadar sevimsiz bulsak da, “star”lık. Medya bu mekanizmanın işleyişinde çok önemli bir platform ve bugünkü global haberleşme ağı bile en fazla 80-100 mimarın aynı anda star mimar olarak anılabilmesini sağlayabiliyor. Bu listeye girebilmek ve orada kalabilmek için de maalesef hiç bir Türk mimarımız yeterli niteliklere, enerjiye, motivasyona, paraya, çevreye vs. sahip değil. Starlık sadece karizma ve “media coverage” ile yaratılabilecek bir şey değil. Sadece çevreyi değil insanların fikirilerini dönüştürme becerisi,söylem sahibi olma ve pozisyonunu net belirleyebilme becerisi ve kararlılığı gerektiriyor. Bunun yanında global ekonomi içinde var olabilecek verimli bir proje üretim süreci sağlayan güçlü bir ofis altyapısı kurabilme, üstün işletmecilik ve idarecilik kabiliyetleri gerekiyor. Beğenelim beğenmeyelim ama davet edilen bu 6 mimarın da isim yapmış olmalarının ardından bunlar var. Oysa bugün Turgut Cansever dışında yaşayan hangi Türk mimarının söylemi ve pozisyonu net? Turgut Cansever de dünya çapında bir mimar olamadı çünkü global ekonomi ve haberleşme sistemine ayak uyduramadı. Bu yüzden Türk mimar denince yabancılar Sinan’dan başka kimseyi telaffuz edemez.
Bir de şu senaryoyu göz ardı etmeyelim. Diyelim ki davet edilen 6 mimardan 2’si Türk mimarlardan seçildi. Siz o zaman çıkacak patırtının bugün çıkandan daha mı sessiz olacağını düşünüyordunuz?
Kahraman Türk Mimarı...
Türk mimarlarını hedef gösterdiğim sanılmasın, çünkü mimarlık tek taraflı icra edilebilecek bir meslek değil. Bir sürü aktörün rol aldığı bir yapının ortaya çıkmasında mimarlardan daha etkili olan işverenler. Bugün Türk mimarlarımızın müşterileri ile olan ilişkileri sadece m2 olarak kullanım alanı, malzeme seçimi, feng-shui gibi gündelik konular düzeyinde kaldığı sürece, mimarlarımız istedikleri kadar söylem geliştirsinler, bu söylemler taşa dönüşemeyecek ne yazık ki. Yerel yönetimler ve mimarlık ilişkisi zaten yerlerde sürünüyor, mimarlar söylem üretip küresel isim olmak yerine enerjilerini projeye ruhsat alabilecek paravan bir proje üretmeye harcıyorlar mecburen. İnşaat sektöründe işçilik desen zaten malum. İstediğin felsefeyi üret, müşteri bul ve o felsefeye göre tasarla, ama o binayı detaylarının hakkını vererek bitirebilecek inşaat işçisi bu topraklarda yetişmedikten sonra ikinci binan sıradan bir yapı olmak zorunda kalır. Yani anlayacağınız, dünya çapında ünlü mimar yetiştiremedik diye mimarlık camiamızı suçlamalayın. Gün gelir toplum olarak modernleşirsek o zaman belki bir ümit doğar. Şimdilik çok uzak.
Biz mimarlar...
Şimdi gelelim bana göre en çarpıcı ipucuna. 6 mimar bir şekilde davet edildiler ve İstanbul’un iki ucunda toplam 6 kentsel dönüşüm projesi tasarladılar. Benim farkettiğim kadarı ile Korhan Gümüş dışında kimse projeler üzerinden bir tartışma başlatmadı. Zaten jüri sonuç bildirgesinin de bir tebrik kartından farkı yoktu. Mimarlar Odası’ndan zaten böyle bir tavır beklemiyordum ama en azından bir iki ünlü mimarımız, okullarda tasarım ve şehircilik dersi veren akademisyenlerimiz şu projelerin üzerine biraz eğilip dünyanın sayılı mimarlarının neler yapmaya çalıştığını anlasalar, yorum getirseler, eleştirseler, takdir etseler... Bu iki bölgenin dönüşüm projesi yaptırmak için doğru olup olmadığını ve yarışmacılara verilen şartnameyi sorgulasalar; Zaha Hadid’in cezbedici ızgara plana dayalı yapay bir topoğrafya yaratma çabasının sonuçlarını profesyonelce okusalar; Ken Yeang’in tüm İstanbul ulaşımının karayoluna dayanması devam ederken koskoca bir bölgede trafikten uzak bir vaha yaratmasının ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulasalar. Bu mimarların ürettikleri bu kadar mı değersiz de, projelerini bir kenara atıp sadece kişi olarak İstanbul’da varlıklarını sorun ediyoruz. Beni hiç şaşırtmayan mimarlık camiası yine hedefini şaşırdı. Kabul edelim ki biz Türk mimarlar olarak mimarlık nesneleri üzerine konuşmak yerine mimarlık dedikodusu yapmayı seviyoruz. Birbirimizle uğraşmayı ve onu bunu eleştirmeyi; yapılarımızı, projelerimizi, pek nadir görünse de fikirlerimizi ve söylemlerimizi tartışmaya tercih ediyoruz. Evler, okullar, hastaneler, kaldırımlar, iskeleler, meydanlar mı? Bunlar nasılsa birileri tarafından yapılıyor, herkes de hayatından memnun bir şekilde yaşıyor. Bir tek trafik sorunumuz var, o da şu 116 kavşak ve 7 tünel bittiğinde nasılsa çözülecek, değmeyin o zaman İstanbullu’nun keyfine.
Ha, bir de bu hayhuy içinde olan zavallı yabancı mimarlara oldu. Gerçi profesyonel bir ücret ödenmiştir herbirine herhalde ama o kadar çaba boşa gidecek. Bugüne dek Türkiye’de benzer çok yarışma açıldı, (Kadıköy-Haydarpaşa, Taksim, İzmir Liman Bölgesi vd.) hiç biri de uygulanmadı uygulanmayacak. Bu mimarların ürettiği bu projeler de aynı raflara kaldırılacak. İnsan ister istemez hayıflanıyor, madem bu kadar para harcanmaya niyetlenildi ve böyle bir yarışma organize edildi. Hiç değilse bu ünlü mimarlar uygulanabilecek ölçekte bir yapı için yarışsalardı. O zaman İstanbul bir Zaha Hadid ve bir Ken Yeang yapısına sahip olma şansı olurdu.
Kartal ve Küçükçekmece Kentsel Dönüşüm Projeleri

