Gündem

Peyzaj Mimarlığı

Tarih: Nisan 2008 Kaynak: Ahmet Tuncay Karaçorlu, Volumetric Architecture, Groundswell, Living Systems, Rotzler Krebs Partner Landschaftsarchitektur, Baunetz Derleyen: Burcu Karabaş, Arkitera.com
Tarih Öncesinden 17. Yüzyıla Kadar Dış Mekan
Batı Asya
Dünyanın ilk tasarlanmış peyzajları, Güney Mezopotamya’daki uygarlıklara ait. Çıkış noktaları ise, Dicle ve Fırat Nehirleri arasında uzanan verimli ve yeşil vaha. Bu alan, Batı Asya’da yeni oluşan “bahçe” kavramının idealini oluşturuyor. Geometrik olarak konumlanan bahçelerin dış dünyadan koruma amacıyla duvarla çevrelenmesi söz konusu değil. Duvarlara ihtiyaç duyulmamasının sebebi, cennet bahçesinin kavram olarak zaten dış dünyadan korunmak anlamına gelmesi. Gölgesinde dinlenilebilecek ağaçların ve sulama kanallarının başlıca öğelerini oluşturduğu bahçelerde ağaç saygıyı, sulama kanalları cennetin dört ırmağını simgeliyordu. İlk defa Asurlular’da yaygın olan at biniciliği nedeniyle görülen av bahçeleri, “dışarıya” ilk uzantılar olmaları açısından önem taşıyor. Bu açılma fikrinin Persler ile devam etmesi bir yana, farklı bölgelerden getirilen ağaçların geometrik olarak konumlandığı ve vahşi hayvanların önce serbest bırakılıp sonra avlandığı bu bahçelerdeki avcı kulübeleri, ilk seyir pavyonlarının çıkış noktası olarak kabul ediliyor.

Harun el Reşit zamanındaki sarayları ve bahçeleri ile ünlü Bağdat kentinden ise şu anda sadece yazılı kaynaklara dayanarak bahsediliyor. Konut ve bahçeler geleneksel çizgileri korumaya devam etse de, dış mekanın daha ayrıntılı işlenmeye başladığını görüyoruz. Rüzgarı kesmesi amacıyla eklenen teraslar, aynı zamanda seyir mekanı işlevi de görüyor, çeşitli madenlerden üretilmiş kuşlar ve süs eşyaları bahçede yerlerini alıyordu. Moğol istilasından sonra ise mekan kullanımında Türkler’in etkisi söz konusu. Göçebe yaşamın etkilerinin hissedilebildiği ilk Türk bahçelerinde, gruplar halinde alçak kubbeli mekanlar Bizanslı ustalar tarafından yapıldı. Bursa, kuruluşundan iki buçuk yüzyıl sonra kapsamlı bir şehirdi, ancak kent peyzajında ve bitkilendirmede ne düzeyde olduğu hakkında fazla belge bulunmuyor. Anıtsal özelliği olan köprüler, kırsal alanlarda sık karşılaşılan öğelerden. Karakteristik bir İslam bahçesi, kare ve dikdörtgen formların biraraya gelmesinden oluşuyor, kent planlamasında ise simetriden kaçınılıyordu.

İslamın Batıdaki Uzantısı: İspanya
Elhamra Sarayı başta olmak üzere, sözkonusu dönemde İspanya’da mekan tasarımı, İslam mimarisiyle paralellikler taşıyor. Roma’daki gibi bir düzen üzerine kurulmayan planlar görülmüyor, mimaride buyurucu nitelik taşıyan kusursuz simetri, yalnız Allah tarafından yaratılabileceği için küstahlık olarak niteleniyor ve uygulanmıyordu. Bahçeler ise, konut mimarisinin dış uzantısı olarak oluşturuluyordu.

İslamın Doğudaki Uzantısı: Moğol Hindistan
Bahçelerin kendi içindeki geometrisi geleneksel monotonluğundan uzaklaşmazken, ölçeğin gittikçe büyümesi sözkonusuydu.

Antik Hindistan
Üzeri sarmaşıklarla kaplanmış çardaklar, yapay tepecikler ve göller, nilüfer ve su zambaklarının örttüğü balık havuzları, antik Hindistan bahçelerinin tipik özelliklerinden. Bu bakış açısının, Moğol İmparatoru Babür Şah tarımcılığa yönelik ilk bahçeyi yaptırdığında değiştiğini görüyoruz. Hindistan’a yabancı bir konseptten ilham alan bu peyzaj tasarımı, doğaya yeni bir yaklaşım getiriyordu. Metafiziksel peyzajıyla Tac Mahal ve karşısında konumlanan siyah mermerden Şah Cihan Türbesi ile Agra kenti, dünyadan uzak, mistik bir görüntü sergilerken, Kaşmir’de bunun aksine suyun ana eleman olduğu bir Moğol zevk bahçesi görünümü söz konusuydu. Dağların eteklerinde konumlanan bahçeler, eğer tarım amacı taşıyorsa toprak kalitesindeki farklılıklar nedeniyle standart bir plana bağlı kalamıyordu.

Çin
Toprak falları ve toprağın kutsallığının ilham kaynağı olarak yansıdığı Çin peyzajı, Taoizm’den de etkilenerek, hayatın ve mutluluğun ancak “uyum” ile mümkün olabileceğini simgeliyordu. Kaya, vadi ve tepeler yang’ı, yani erkeği, hareketsiz su elemanları ise yin’i, yani dişiyi simgeliyordu. Varolan tüm formların kaynağının, yin ve yang’ın oluşturduğu kozmik güçler olduğu bakış açısıyla tüm bahçeler, farklı ruh halleri ve olaylar için özel olarak düzenleniyordu. Tüm yıl boyunca aksatılmayan bu düzenlemeler, geceye, gündüze, sisli, yağmurlu ve açık havalara göre de farklılık gösteriyordu. Sınırlar azaltılıyor veya hiç kullanılmıyordu, hayal gücü ve ruh serbestçe dolaşabilmeliydi. Meditasyon, sohbet ve şiir okumaları için ideal mekan olan bahçelerde, sakinlik kesintiye uğramamalıydı. Kokulu çiçekler, ağaç ve çalılar bu konseptin bir parçasıydı.

Japonya
Sadece çakılla kaplanmış tören alanlarının yoğun Çin etkisiyle su, kayalar ve ağaçların kullanıldığı bahçelere dönüştüğü Japonya’da küçük vadiler, adalar ve köprüler de bahçe sanatının parçalarıydı. İç savaşın ve huzursuzluğun hakim olduğu 12. ve 13. yy.’larda Budist cennet bahçeleri, gerçek hayattan dine kaçışın sembolüydü. 14. ve 17. yy.’larda Çin etkisi doruğa ulaştı. Çay törenlerinin yapıldığı özel bahçeler ve “düşünme bahçeleri” de Zen Budizmi’nin bir parçası oldu. 17. ve 19. yy.’larda ise durgunluğu yansıtan bahçelerde hareket kavramı ön plana çıkmaya başladı. Aydınlatma elemanları ve el yıkamak için leğenler eklendi. Bu aşamadan sonra bahçelerin kapladığı alan genişlemeye başladı. Bitkiler, taşa benzeyecek biçimde budanarak şekillendiriliyor, minyatür bitkiler ve cüce ağaçlarla minyatür bahçeler oluşturuluyordu.

Mısır
Günümüze hiçbir kalıntısı ulaşmayan zenginlerin bahçeleri, oldukça çeşitli bitki türlerinin bulunduğu geometrik, etrafı çevrili alanlardı. Nil Nehri çevresinde renkli ve lineer bir desen oluşturan bu bahçeler, doğal yeşil alanın bulunmadığı Mısır’da büyük taş anıtları, tapınakları ve mezarların sert görünümlerini vurguluyordu.

Yunanistan
Sarayların korunması için kalelere ihtiyaç duyulmayan Yunanistan’da dış mekan kavramı, teraslarla, meyve bahçeleriyle, kutsal alanlarla veya akademilerle gündeme geliyordu. Dağ, vadi ve adaların gözlendiği doğal bölge peyzajı ve özel olarak planlanmayan dış mekan, açısal hatlarla tanımlanabilecek bölge mimarisini ön plana çıkarıyordu. Yapıların ve planlamanın doğaya uygun yapıldığı Girit Adası’nda, bu görüşler Milet’teki kent planlama uygulamalarının Helenistik akımın da etkisiyle gelişmesi sonucu değişmeye başlayacaktı.

Roma İmparatorluğu
Roma İmparatorluğu’nda bahçeler, mimarinin uzantısıydı. Roma çevresinde konumlanan tarlalardan ilham alınarak düzenlenmeye başlayan ilk bahçelerin gelişimi, Pompei ve diğer bölgelerde avlu bahçeleriyle devam etti. Varlıklı ve çok seyahat eden toprak sahiplerinin dünyada gördüklerinin ve Helenistik İskenderiye ile Güneybatı Asya uygarlıklarının etkileri, kır villalarının önemini hızla arttırdı. MS 23 – 79 yılları arasında yaşamış Roma tarihçisi Plinius’un, resmiyetin mimariyle simgelendiğini, ağaçlarla gölgelenen gezinti yollarını, kır veya deniz manzaralı terasları, bahçe ile yapıyı birleştiren duvar resimlerini, budanarak şekil verilen çalı ve ağaçları, su elemanlarını ve grottoları (küçük mağaralar) detaylı anlatımlarla belgelediği biliniyor. İmparatorluğun her yanından getirilen çiçekler, Roma bahçelerinin önemli elemanlarındandı. Bu şekilde başlayan süreç, Roma’nın bir parklar kenti halini almasıyla sonuçlandı.
Peyzaj Mimarlığı
Peyzaj Mimarlığı
Gündem Arşivi
Dönem için hazırlanan gündemlerin listesi aşağıdadır. Ayrıntılarına ulaşmak istediğiniz gündem başlığını listeden seçiniz.