Yine bu dönemde, Latin Amerika, biyolojik görselliğe sahip tasarımlar üretiyordu. Modern peyzaj mimarlığının oluşmasına öncülük eden en önemli tasarımcılardan Roberto Burle Marx, bu tasarımların yaratıcısıydı. Bir ekosistemin parçası olmanın tatmin etmediği insan, soyut arayışlar ve bu arayışları kent planlamasına yansıtma çabası içindeydi. Gökyüzünü perdeleyen ticari binalar yığını ve bu “yeni”nin eskiyle bağdaştırılamaması, karmaşa yaratıyordu, ancak yeni dünya, tarihsel değerlere eskisi kadar bağlı değildi. Bunun etkisiyle peyzaj tasarımında da konsept anlayışı tersine dönüyordu. Kent silüeti, dramatik yükseklikteki ticaret merkezlerinin daha alçak alışveriş yapıları ve banliyö evleriyle devam ettiği bir bant demekti. Kilise, din ve tarih kaynaklı metafiziksel düşüncelerin insan ve yaşam mekanı kaynaklı hale gelmesi, tasarım anlayışını tamamen değiştiriyordu.
“Tarih peyzajı”ndan modern ve materyalist bir peyzaja geçilmesi ve bunun tüm ülkelerde belirgin hale gelmesi, hala yeni olan bu fenomenin kentlerde bölünmelere ve ülkeler genelinde düşünce ayrılıklarına sebep olmasına engel değildi. Nüfus yoğunluğu ve gelir dağılımının eşit olmaması nedeniyle bu durum en yoğun haliyle İngiltere’de görülüyordu. Kent silüetini oluşturmada ruhani etkilerin mi, yoksa maddeselliğin mi ağır basması gerektiği, endüstriyel yapıların insan ölçeğinden uzak oluşu, farklı disiplinlerin birarada çalışmasını gerektiren kent strüktürleri (otoyollar vs.), dış mekanın karma kullanımı, atıklar ve kirlilik gibi konular içeren tartışmalar, bir kaos ortamı yaratıyordu. Bu kaostan planlı ve işleyen bir kent çıkarması gereken kişiler ise peyzaj tasarımcıları ve şehir plancıları olarak tanımlanıyordu.
Zaman ilerledikçe değişmek ve gelişmek, tüm insanlık için kaçınılmaz ve zor bir süreç. Kentlerin, insanlığın ve dünyanın geçirdiği değişimleri yadsınamaz bir biçimde yansıtan en önemli görsellik olduğu bir gerçek. Sonucu ve gelecek kuşaklara etkileri bilinemediği için dünya tarihinde hep kaçınılan değişimin yarattığı korku, tasarım tarihine de bilinen ve tecrübe edilmiş kuralların dışına çıkılamadan yaratılmış mekanlarla iz bırakıyor. Önceden yapılana bağlı kalmanın her zaman doğru olmadığını, sanat ve mekan tasarımı kaygısıyla iç güdülerin peşinde koşma, süregelen rasyonel düşünce yapısına ve sistem zorunluluklarına karşı çıkma cesaretinin tasarımcıya nitelik kazandırdığını görmek için modern peyzaj mimarlığı, bize birçok örnek sunuyor.
Peyzaj Mimarlığı
- Ana Sayfa
- Peyzaj Tasarımının Evreleri
- Türkiye'de Peyzaj Mimarlığı
- Kent, Kamusal Alan ve Peyzaj Mimarlığının İşlevi
- Yeni Açılımlar
- Yeni Malzemeler ve Sistemler
- Halim Perçin ile Söyleşi
- Norveç'te Peyzaj Mimarlığı
- Arkitera Proje'de Peyzaj Mimarlığı Projeleri
- Ruhr Bölgesi'ni Başarıyla Dönüştüren Projenin Sırları