
Musee des Graffitis, Massimiliano Fuksas
Mimarlık tarihi açılımlarına göre iç mekan kullanımı olmayan dikey mimari tasarımlar, anıtsal özellikler sergiler. Herhangi bir zaman aralığıyla sınırlandırılamayan bu bakış açısına hemen hemen her uygarlıkta rastlanır.
19. yy.’dan itibaren ise, dikey mimari objeler, bu baskın sembolik tanımlamadan sıyrılarak görsel bir referans noktası ve bir deneyim olmaya doğru gitti. Kevin Lynch’in 1960’ta kaleme aldığı The Image of The City adlı denemesinde artık sembolik değil görsel olan nirengi noktalarından bahsetmesi bir tesadüf değil. Artık anıtlar yerine reklam panolarının, kentsel tasarım objelerinin ve hatta kentteki doğal unsurların bile birer landmark olabildiği bir modern kent sözkonusuydu. Açıkça gözlemlenebilen anıtsallık karşıtı ruhuyla modern çağ, soyut dilin nasıl ortak hikayeleri olan kentsel objelere dönüşebileceğini gösteriyordu. Eyfel Kulesi, mantıksal gelişimi ile bu duruma verilebilecek ilk örneklerden. Tatlin’in 1919 Dünya Sergisi için önerdiği Tatlin Tower da bu bağlamda sayılabilir.

1970’lerden itibaren dikey karaktere sahip hacimsel olmayan mimari örnekleri, gittikçe daha az heykelsi ve daha fazla mimari özellik taşımaya başladı. Bu durum, objelerin daha kullanılabilir olmasına, yaşama ve ortak hafızaya katılmasına zemin hazırladı. Aslında bu durumun da bir çeşit sembolizm özlemi olup olmadığı tartışılabilir, ancak bu kez farklı bir amaçla: Toplumda iletişimi sağlamak...
Peyzaj Mimarlığı
- Ana Sayfa
- Peyzaj Tasarımının Evreleri
- Türkiye'de Peyzaj Mimarlığı
- Kent, Kamusal Alan ve Peyzaj Mimarlığının İşlevi
- Yeni Açılımlar
- Yeni Malzemeler ve Sistemler
- Halim Perçin ile Söyleşi
- Norveç'te Peyzaj Mimarlığı
- Arkitera Proje'de Peyzaj Mimarlığı Projeleri
- Ruhr Bölgesi'ni Başarıyla Dönüştüren Projenin Sırları