reklam

Konut ve Yerleşme Kültürü Üzerine Yazılar
Diyalog 2002 - II > İhsan Bilgin

Tarih: 30 Ekim 2002
Yer: Arkitera Forum

 

1 2 3 4 

Bu durum, 1950'ler öncesi ve sonrasında, modernleşme sürecinin şehirler üzerinde bıraktığı izlerde de belirgin farklılıklara neden olmuştur.17 1950 öncesinde kamusal iradenin -öncelikle de devletin- girişimleri modernleşmeyi yapılı çevre içinde temsil etmektedir. Bunlar da öncelikle devleti modernleştiren kamu yapılarıdır. Daha 19. yüzyılın başında başlayan ordunun modernizasyonu -düzenli ordunun kuruluşu-, anıtsal kışla binalarıyla şehirlerin bitiş noktalarında temsil ediliyorlardı. Hastane, okul gibi sosyal hizmetlerin yeni bir tarzda örgütlenişini gösteren bina grupları da, şehirlerin geleneksel dokusuna karışmayacak bir biçimde yer seçiyorlardı kendilerine. Bu uzmanlaşmış yeni kurumsal yapılar beş yüzyıllık Osmanlı geleneğinden bina tipolojileri, mekan kurguları ve stilistik özellikleriyle de ayrışıyorlardı. Bu binalar, Fransız kuramcı Durand'ın geliştirdiği kamu binaları tipolojik matrisinin ve bu öğretiyi stilize eden "Beaux-Arts" ekolünün uzantılarıydı. Dolayısıyla da o sırada modernleşmiş olan dünyada yapıldığı gibi yapılıyorlardı. Tıpkı barındırdıkları işlevlerin örgütleniş tarzı gibi binalar da yerel alışkanlıkları, gelenekleri değil, evrensel ve modern olanı temsil ediyorlardı.18

Bunların her biri, devletin kurumsal yapısının geçirdiği reformların işaretleriydi. Osmanlı'nın son yüzyılında piyasanın ve toplumsal hareketliliğin yegane görünür izi ise, batı limanlarına açılan İstanbul, İzmir, Selanik, Mersin, Trabzon, Beyrut gibi liman şehirlerinin liman bölgeleriydi. Buraları, emtianın evrensel ölçekteki hareketinin izini taşıyarak modernleşiyordu: Gümrük binalarıyla, depolarıyla, modern ofisleriyle, yığılmış işçileriyle, kahve ve lokantalarıyla, Hamburg veya Marsilya'daki yoğunlukta olmasalar da, onların daha mütevazi birer modeli konumundaydılar.19

Toplumsal hareketlilikten kaynaklanmayan modernist içerikli uygulamaların o sırada batıda uygulananlardan nasıl farklılaştığını en iyi imar düzenlemeleri göstermektedir. Öncelikle İstanbul'un yangın bölgelerinde ve Pera gibi modernleşmeyi sembolize eden bir semtte uygulamaya konan Ebniye Kanunları, yolların genişletilmesi, yoğunluğun artırılması, binaların aynı hizaya çekilmesi gibi 19. yüzyılın tipik imar düzenlemelerini içeriyordu. Ancak bu düzenlemeler, hızla değer kazanan batı metropollerinin merkezlerinde sermayenin buralara yatırım yapması ve hızla yeni işlevler ve parasal değerler üretmesinin hukuki zeminini oluştururken, İstanbul'da "köhnelikten" (ki burada "eski"den, "gelenek"ten anlamına geliyor) kurtulma, kentlerin "çağdaş" bir görünüm kazanması gibi misyonlarla gerekçelendiriliyorlardı.20 Kentlerin kabuk değiştirmesi henüz insanların, emtianın ve paranın hareketinin bir talebi ve sonucu haline gelmemiş, politik elitin ve batılılaşmadan yana aydınların vizyonlarının bir sonucu olarak uygulamaya konmuştu.21

Cumhuriyet'in ilk 25 yılı bu uygulamaların devamı niteliğindedir. Ancak , çok daha radikal bir tonda ve boyutta. Osmanlı'nın son yüzyılı reform ve yeniden-yapılanma arayışları içinde geçmişti. Modernelşme imar alanında, devletin geçirdiği kurumsal reformlarla, kısmen de kamusal yaşamın dönüşümüyle temsil ediliyordu. Cumhuriyet her şeyden önce reform ve yeniden-yapılanma "arayışlarına" son vermek, değişimi radikal bir biçimde "gerçekleştirmek" anlamına geliyordu: Tek tek kurumlarla uğraşmak, onları kurmak, reforme etmek, ortadan kaldırmak yerine, topyekün bir değişim anlamına gelen ulus-devleti kurarak. Bu, Osmanlı'nın son yüzyılı ile Cumhuriyet'in ilk 25 yılı arasındaki benzerliği ve farklılığı aynı anda açıklar: Benzerdir, çünkü imarın modernleşmesi devletin tasarruflarının ve inisiyatiflerinin -kısmen de kamusal yaşamdaki cılız değişimlerin- dolaysız ifadesinden başka bir şey değildir. Farklıdır, çünkü 19. yüzylıdaki "çekingen" ve kısmi uygulamalar, radikal bir çehreye bürünmüş ve kesintisiz bir şebeke oluşturacak bütünlüklü bir imar projesine dönüştürülmüştür.

Kesintisiz ve bütünlüklü şebekenin omurgası demiryollarıdır. Osmanlı'nın son yüzyılında inşa edilen demiryolu hatları birbirleriyle bütünleştirilir ve İç Anadolu'nun çeperlerinde bir ring haline getirilerek kesintisiz bir şebekeye dönüştürülür. Ulus- devlet kurulmuştur, ancak kayda değer bir hareketlilikteki ulusal pazar henüz ortada yoktur. Demiryolu şebekesi, bu homojen22 ulusal pazarın altyapısı olması için yapılmıştır; insanları ve malları kitlesel olarak taşıyacaktır, tıpkı 19. yüzyıl Avrupası'ndaki ve Amerikası'ndaki gibi. Ancak bu dönemde insanlar ve mallar (ve de para) hareketlenmediğinden23 bu işlevini yerine getirememiş, bunun yerine bir devlet projesi olarak varlığını radikalleşerek sürdüren modernleşme projesinin omurgası olmuştur.

Demiryolu ağı, Orta Anadolu'nun kentlerinin ve kasabalarının modernleşen bölümleri ile o dönemde faaliyete geçen büyük kamu fabrika komplekslerini birbirine bağlıyordu. Kentlerin ve kasabaların modernleşen bölümleri de, eski şehre teğet geçen bir Cumhuriyet Caddesi ve Meydanı ile bu eksen boyunca kümelenmiş yeni kamu yapılarıdır. Bu kamu yapılarından bir tanesi de lojmanları, ofisleri ve depoları ile bir kompleks olan garlardır. Gar kompleksini, hükümet konağını, okulları ve diğer yeni kamu yapılarını üzerinde toplayan bu cadde, üzerindeki kamu yapılarının dağılımıyla, boyutlarıyla, yeşil refüjleriyle, ağaç dizisiyle, ayrışmış yaya ve oto trafiğiyle başlıbaşına bir modernist imar projesidir ve eski kent dokusundan radikal bir biçimde farklılaşır. Bu eksen genellikle yeni bir şehir genişletme imar planının parçası ve ana aksı olarak tasarlanmıştır.24 Dolayısıyla da görkemli bir aks olmanın ötesinde, eski imar dokusuyla yenisini ayrıştırmak, vurguyu yenisinden yana yapmak gibi sisteme dair bir işlevi de vardır.

Cumhuriyet Caddesi tarafından domine edilen yeni imar düzeni, açık uçlu ve grit sistemli bir ada parsel düzenidir.25 Esas olarak yeni konut alanları için düşünülmüş olan bu yeni gridal ada-parsel düzenleri Cumhuriyet'in ilk 25 yılı boyunca seyrek ve gevşek bir yapılaşmaya sahne olmuştur. Çünkü kayda değer bir nüfus artışı olmadığından, bu yeni imar alanlarındaki yeni konut inşaatları da "modern" yaşama tarzının yarattığı bir talebin sonucu olarak ortaya çıkıyordu. ?ehrin "aydınlanmış" "ileri gelenlerinin", kendilerini geleneksel yaşamdan ve şehirden ayrıştırmak için yaptırdığı konutlardı bunlar. Ayrışma sadece yer seçim kararı ile olmuyor, bahçeli villa veya ayrık nizam apartman tipindeki bu yeni konutların formları ve dış kabukları dönemin yalın stilistik eğilimlerinin de taşıyıcısı oluyorlardı.26

Bir de kentlerin dışında yer seçen ve demiryolu şebekesi ile bu zincire eklemlenen kamu fabrika kompleksleri bulunuyordu. Bunlar üretim ve depo mekanlarının yanı sıra, lojmanları, sosyal hizmet ve rekreasyon alanları ile bütünlüklü ve dışa kapalı birer modern koloni niteliğindeydiler. Bir bütün olarak bakıldığında 19. yüzyılın filantropist sanayicileri tarafından yaptırılmış olan "şirket şehirleri"ni model alıyorlardı. Ancak yerleşme karakterleri ve konut düzenleri, bahçe-şehir konseptini yalınlaştırarak devralan 1920'lerin "yeni-nesnelci" ve "elemanterist" vurgularını taşıyordu.

Bir de halkevlerinden ve köy enstitülerinden söz etmek gerekiyor. Halkevi kent merkezinde olduğunda, diğer kamu binaları zincirine katılacak şekilde yer seçiyordu. Böyle bir imar girişimine sahne olmamış bir kasabada ya da kırsal alanda bulunduğunda ise, ulus-devletin modernleşme projesini temsil eden yegane bina ve kurum oluyordu. Tıpkı köy enstitüleri gibi: Köy Enstitüleri de modernleşme projesinin kırsal alandaki temsilcisi olarak tasarlanmış bir projedir.27

Cumhuriyet'in fiziki modernleşme projeksiyonu geleneksel kır-kent dualitesinin yerine, birbirine zincirleme bağlanan modern bir hatla, onun içinden geçtiği "satıh" arasındaki dualiteyi koydu: Hattın üzerinde, kentlerin birbirlerine dik açıyla bağlanan açık uçlu yeni caddeleri, seyrek dokulu villa ve aile apartmanları, yeni kamu binaları, gar kompleksleri, büyük kamu fabrika kompleksleri, halkevleri ve köy enstitüleri bulunuyordu. Hattın kendisi de demiryolu ve ona bağlanan kılcal karayolu ağlarıydı. Bu hat üzerindeki temsili nitelikli anıtsal nokta da hiç kuşkusuz yeni başkent Ankara'dır. Ankara'nın H.Jansen tarafından yapılan planı,28 piyasa toplumunun dinamikleriyle şekillenmiş -ya da şekillenecek- bir metropolden ziyade, kamu girişimlerini ve komplekslerini eksene alan ölçülü ve kararlı bir ulus-devlet kimliğinin ifadesiydi. Hattın başlangıç ve bitiş noktası özenle ve dönemin uluslararası planlama pratiğinin içinde ayrıcalıklı konum tutacak biçimde tasarlanmıştı.

Anadolu'nun geleneksel "sathının" içinden geçen bu modernist "hattı" ayırdetmek ve kır-kent karşıtlığını ikame ettiğinin adını koymak, dönemi anlamak açısından önemlidir. Dönemi betimleyen anılar ve fotoğraflar, gündelik hayatın modern anlarını, kılık-kıyafetlerini, hal ve tavırlarını, fiziki çevrelerini Anadolu'nun "ücra" köşelerinde karşımıza çıkardığında, "sathın" bütünüyle modernleştiğine dair yanlış bir kanı oluşturabilmekte, en azından Anadolu'nun bağrındaki anlaşılamayan "tuhaflıklar" izlenimini uyandırmaktadır.29 Oysa modernleşme ne Anadolu sathına yayılmıştır, ne de istisnai bir sapmadır. Yukarıda çizilen hat, bunların düzenliliğini ve olağanlığını, çevresinden soyutlanmış mekanını anlamamıza yardımcı olacaktır.30

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1919. Yüzyıl Osmanlı Liman kentlerini konu eden özgün bir kaynak için bkz.: Keyder,Ç., Özveren,Y.E., Quataert,D.(ed.),(1994), Doğu Akdeniz'de Liman Kentleri, Tarih Vakfı Yay., İstanbul. Aynı kaynağın editörlerince yazılan ve çerçeve makale niteliğindeki "Osmanlı İmparatorluğu'nda Liman Kentleri: Bazı Kuramsal ve Tarihsel Perspektifler" başlıklı çalışma (s.121-157) hareketliliğin merkezi olan bu kentleri, ticari ve sınai faaliyetleri, sınıfsal ve etnik kompozisyonları, demografik eğilimleri ve yarattıkları hareketlilik ve dönüşüm potansiyelleri açısılarından bütünlüklü olarak ele almaktadır.

20Londra, Hamburg, Paris gibi toplumsal hareketliliğin alt-üst edici enerjisiyle yüzleşmiş metropollerde yangın gibi bir afet, demiryolu hattı geçmesi gibi teknik bir proje ya da sağlık yasaları ile temellendirilen bir sıhhileştirme operasyonu, sermayenin hızla o bölgeye çekilmesini beraberinde getiriyor, bunun sonucunda da bölge kısa zamanda tümüyle, yeni imar formatları uyarınca çehre değiştiriyordu. Yani doğal, teknik veya toplmsal bir gerekçeyle -kimi zaman da bahaneyle- boşalan bir alan hemen girişimcilerce, yani "paranın hareketiyle" dolduruluyordu. Bu süreci, Londra ve Hamburg şehirlerini karşılaştırarak inceleyen bir kaynak için bkz. Schubert,D.,(1997), Stadterneuerung in London und Hamburg: Eine Stadtbaugeschichte zwischen Modernisierung und Disziplinierung; Vieweg Verlag, Braunschweig/Wiesbaden. Oysa Anadolu'nun en hareketli şehri olan İstanbul'da bir yangın yerinin dolması uzun süreler alıyor, yeniden yapıldığında da kagir yapının daha pahalı olması nedeniyle, yükselme izni daha az olan ahşap yapı yapılmaya razı olunabiliyordu. Osmanlı'da, Avrupa'nın modernleşen kentlerindeki birleşik etkilerle topyekün yenilenmeye en fazla yatkın olan bölge, Sirkeci-Galata liman bölgesinin hinterland'ında gelişen Pera idi. Limanda yoğunlaşan ticari ve mali işlerle meşgul olan yeni orta sınıfla elçiliklerde çalışanların ikametgahı ve gündelik kamusal yaşam alanı olan bu bölgedeki imar hareketliliği, kamu girişimlerini ve özel girişimin liman mahallindeki yatırımlarını aşan bir boyutta idi. Pera'nın gelişimi ve A.Ulbicini gibi bu bölgeyi batı şehirleriyle kıyaslayarak "sönük" bulan bir gazetecinin eleştirisi için bkz.: Akın,N., (1998), 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Galata ve Pera, s.40 ve 52-53, Literatür Yay., İstanbul.

21Modernleşme süreci genellikle dışa doğru açılma eğilimleriyle, fiziki anlamdaki sınırların zorlanmasıyla, evrensel ölçekteki homojenleşme eğilimleriyle açıklanır. Bu yanlış da değildir. Ancak önce merkantilizmin, ardından da uluslaşmanın ve ulus-devletleşmenin modernleşme tarihine eşlik eden "vazgeçilmez" standartlar olduğunu unutmamak kaydıyla. bkz.: Anderson,B.,(1995), Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, Metis Yay., İstanbul. Modernleşmeye tarihi boyunca eşlik etmiş olan bu eğilim onun aydınlanmacı ve dışa dönük iddialarının öteki yüzüdür. Bu durumda, Osmanlı İmparatorluğu gibi, daha sonra içinden bir çok ulus-devlet türeyecek olan (ki en sonuncusu da Türkiye Cumhuriyeti'dir) kozmopolit bir bünyenin modernleşmesinin kaçınılmaz öteki yüzü de milliyetçileşme ve onu besleyecek "milli" gelenekler icat edilme sürecidir. Milli mimari gelenekler icat etme eğilimi de bu sürecin kaçınılmaz bir parçası olmuştur bütün dünyada. Bunun 19. yüzyıl Osmanlı'sında ki tezahürleri için bkz.: Tanyeli,U., (1996), "Anadolu'da Bizans, Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Dönemlerinde Yerleşme ve Barınma Düzeni", Tarihten Günümüze Anadolu'da Konut ve Yerleşme içinde (s.405-471), s.466-467, Tarih Vakfı Yay., İstanbul.

22"Homojen", aynı para birimiyle, aynı ticari hukukla işleyen, aynı tüketici havuzundan beslenen pazar anlamındadır.

23İki Dünya Savaşı arası uluslararası bağlamla ilişkili olan bu hareketsizliğin nedenleri için bkz.: Bilgin,İ.,(1996), s.476-480.

24Özellikle 1930'larda, nüfusu 2000'e kadar olan kasaba ölçeğindeki yerleşmeleri bile kapsayacak yaygınlıkta imar planları yaptırılmıştır. İmar planlarının bu yaygınlıkta yapılması yerleşmelerin iç dinamiğinin talebinden çok, ulus-devletin evrensel ve homojenleştirici etkilerini yaygınlaştırma isteğinin sonucudur. Bu dönemde yaptırılan imar planlarının dökümü için bkz. Tekeli,İ.(1980), "Türkiye'de Kent Planlamasının Tarihsel Kökleri", Türkiye'de İmar Planlaması içinde, s.8-112, ODTÜ Yay., Ankara.

251930'larda gelişmeye başlayan ve açık uçlu ada-parsel düzeni anlamına gelen modern imar dokusu ile bunlar tarafından kuşatılan geleneksel imar düzenini bir çok küçük ve orta ölçekli Anadolu kenti örneği üzerinden karşılaştırarak inceleyen bir kaynak için bkz.: Aru,K.A.,(1998), Türk Kenti, YEM Yay., İstanbul.

26Dönemin modern yaşama sembolleri ve stilleri ile kurulan ilişkiyi tartışan bir makale için bkz.: Bozdoğan,S., (1996), "Modern Yaşamak: Erken Cumhuriyet Kültüründe Kübik Ev", Tarihten Günümüze Anadolu'da Konut ve Yerleşme içinde, s.313-328, Tarih Vakfı Yay., İstanbul.

27Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi erken Cumhuriyet dönemi kurumlarının mimarileri, kapsamlı bir biçimde ilk kez son yıllarda yeni nesil akademisyenlerce konu edilmeye başlanmışlardır. Halkevleri örneği için bkz.: Gurallar Yeşilkaya,N.,(1997), İdeoloji Mimarlık İlişkisi ve Türkiye'de Halkevi Binaları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara . Köy Enstitüleri de Gazi Üniversitesi Ar.Gör.'lerinden Yıldız Keskin tarafından, Prof.Atilla Yücel yönetimindeki bir doktora tezi kapsamında incelenmektedir.

28Planın, dönemin uluslararası planlama eğilimleri içindeki konumunu yorumlayan bir kaynak için bkz.: Bilgin,İ,(1997), "Planlı ?ehir"; Arredamento Dekorasyon, Şubat 1997.

29Balolar, danslar, şehir kulübü görüntüleri çok tipiktir. Bilge Friedhaendler'in İstanbul Galeri Nev'de Mayıs 1998'de açtığı "Hatırlamayı Hatırla" sergisinde yer alan Sivasta'ki piknik fotoğrafı gibi belgeler ise, bu hat üzerindeki modern hayatın kentsel seramonilerin dışına taştığını ve özel gündelik yaşama sindiğini göstermektedir.

30Buradaki çok katlı ikiliği modernleşenlerle modernleşemeyenler ekseninde tartışan, ayrıca temsil ettikleri mekanlar üzerinden ve 1950'ler sonrasındaki dönüşüme de taşıyarak yorumlayan ilginç bir makale için bkz.: Baydar Nalbantoğlu,G.,(1998), "Sessiz Direnişler ya da Türkiye ile Mimari Yüzleşmeler", Bozdoğan,S., Kasaba,R. (ed.) Türkiye'de Modernleşme ve Ulusal Kimlik içinde, s.153-167, Tarih Vakfı Yayını, İstanbul.

1 2 3 4 

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz