reklam

Yazılarından
Diyalog 2003
> Sibel Bozdoğan > Yazılarından

Tarih: 20 Mayıs 2003
Yer: Arkitera Forum

<< önceki sayfa                               1 2

Kübik Ev, Genç Mimarlar ve Cumhuriyet Seçkinleri
Mimar Behçet Ünsal, "Kübik Ev ve Konfor" adlı önemli bir radyo programında, başka ülkelerde de pek çok ilerici mimarın savunduğu aynı Modernist polemiği seslendirerek, modern biçimlerin, evrensel, akılcı ve tarihsel açıdan kaçınılmaz olan ve Kemalist Türkiye'nin yeni yeni yakalamaya başladığı Zeitgeistin ifadesi olduğunu ileri sürüyordu. Ünsal'a göre, gelişen yeni teknolojiler ve dünya görüşleri sonucunda yaşam biçimlerinin değişmesiyle "yuvarlak çıkıntılı ve köşe pencereli yeni şekil yuvaya, apartmana taşınmanın zarureti"23 ortaya çıkmıştı. Birçok genç Türk mimar da Ünsal gibi 1930'lar boyunca modernist biçimleri belirlediği öne sürülen akılcı/işlevci ilkeleri ve teknik/yapımsal gereksinimleri vurgulamış ama, her fırsatta "kübik" teriminin üslupsal/biçimci çağrışımlarından rahatsızlık duyduklarını da belirtmişlerdir. Bu mimarların çoğu, 1920'lerin sonunda mimarlık eğitiminde Fransız Beaux Arts (Güzel Sanatlar) modelinin akademik geleneğinden Alman/Orta Avrupa modernizmine köktenci bir geçiş yapan İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nin yeni mezunlarıydı. Büyük kamu projeleri alma olanağına sahip olmayan bu mimarlar (Projelerin çoğu Alman ve Avusturyalı hocalara veriliyordu) bütün dikkatlerini evlere ya da "mesken mimarisi"ne odaklamışlardı.24 Aralarında sivrilen ve erken Cumhuriyet döneminin en önemli konutlarını tasarlayan Seyfettin Arkan, Zeki Sayar, Abidin Mortaş, Aptullah Ziya ve Bekir İhsan gibi arkadaşlarının yapıtlarına mesleki dergileri Mimar/Arkitekt'te geniş yer veriyorlardı. Kübik, üslupsal belirleyici olarak hem kent apartmanlarına (Res.14), hem daha küçük çok birimli "kira evleri"ne (Res.15, 16) hem de tek aile evlerine ya da bahçe içindeki villalara (Res.17, 18) eşdeğerde uygulanabiliyordu. Ancak "kübik ev"in en ideal türü ya da paradigması 1930'ların Modernist söylemi içinde, her zaman doğayla iç içeliğinden, güneş ışığına ve sağlıklı yaşama olanak tanıdığından yüceltilen bağımsız, tek aile evi ya da villası oldu.

Konunun ideolojik yönüne değinmek gerekirse, pek çok Cumhuriyet aydını, küçük tek aile evini, büyük kentlerdeki çürümüşlüğe/kozmopolitliğe ve apartman yaşamının sağlıksızlığına karşı bir ideal olarak yüceltiyor, başkaları da açgözlülüğün, kar amacının ve toprak spekülasyonun, İstanbul'da, apartman yapımının artmasına neden olduğundan dem vuruyordu.25 Hüseyin Cahit Yalçın, 1938'de Yedigün'deki bir köşe yazısında Ankara'nın imajını şöyle övüyordu: "Yeni Ankara günden güne artan nüfusunu barındırmak ve yeni Türkiye'nin merkezini kurmak vazifesiyle karşılaştığı zaman, birer kışla gibi koca koca apartmanlar kurmayı değil, bahçeler içinde küçük ve modern evlerden mürekkep şirin bir şehir vücuda getirmeyi tercih etti, bize bir Yenişehir verdi."27 Gerçekten de Ankara modern bir başkent olarak kurulurken (İstanbul'un kozmopolitliğine ve çürümüşlüğüne karşı gençliğin, idealizmin ve yurtseverliğin simgesi olarak), Yenişehir ve Çankaya gibi yeni semtlerde, bürokratlar, askerler ve meslek sahipleri gibi genç Cumhuriyet seçkinlerini barındıracak çok sayıda bu tür küçük villa yapılmıştı. 1939'da yayımlanan fotoğraflı resmi albüm La Turquie Kemaliste'dte bu evler gururla, yeni bir ulusun modernizmi olarak sunulmuştu (Res.19). Aynı tarihlerde İstanbul'un gözde Boğaz köylerinde ve Anadolu yakasında, özellikle de Bebek, Arnavutköy, Moda, Suadiye ve Göztepe'de benzer kübik görünümlü villalar ve evler yapılıyordu (Bkz. Res.9, 17, 18). Yedigün'ün "Güzel Evler" bölümü her hafta bu villaların fotoğraflarını yayımlıyor; bu villaları bütün ulusun Cumhuriyet tarihinde, büyük ölçekli çok birimli konut projelerine ya da rasyonelleşmiş ve endüstrileşmiş konut üretimine ilişkin önemli bir deneme söz konusu değildir; bu da mimarlık üretimini belirleyen öncelikler, politikalar ve yönetim kadar, ülkedeki malzeme kaynaklarının yetersizliğini ve yapım endüstrisinin ilkelliğini28 yansıtır. Dolayısıyla, kübik ev ve modern yaşam biçimleri üzerine bu kuşak tarafından önerilen zengin Cumhuriyet söylemi/imgelemi, ulaşıldığı varsayılan bir gerçekten çok, 1930'ların bir dileği ya da ulusal bir ideal olarak ele almmalıdır.

Batılılaşma/Modernleşmenin Kültürel İkilemi
Birçok araştırmacının da belirttiği gibi Kemalizm'in modernleşme projesi, başlangıçtan beri muğlaktır; ülkenin Şarklılık'tan kurtulmasını ve asrileşmesini simgelediği kadar tarih ve kültürden köktenci bir kopuşu da gündeme getirmiş ve Türk kimliğinin resmi tanımı ile nüfusun çoğunun sürdürdüğü uygulamalar arasında, günümüze değin çözülememiş büyük bir kopukluk yaratmıştır. Kemalizm'in Batılılaşma güdüsünün en güçlü olduğu dönemlerde bile, kübik ev, bu tür karmaşık duyguların ve derin tartışmaların odağı olmuştur. İlginç olan, 1930'ların ikinci yarısında kübik ev ve mobilya örneklerini yayımlayan dergilerin, aynı zamanda bu dönemin temsil ettiği değerleri ve yaşam biçimlerini oldukça eleştirel boyutlarda ele alan yazılara da yer vermesiydi.

Bu karşıt ve muğlak duyguları dile getiren örneklerin belki de en tanınanı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 1934'te kaleme aldığı Ankara adlı kitabında tanımladığı kübik iç mekandı. "Hakkı Bey, her hususta olduğu gibi ev hususunda da herkesten bir parça daha ileriye gidip, aleme, kübiğin ilk örneklerini gösterdi. Köşeleri baştan başa camlı, kapıları lakeden ve tavanları gizli elektrik enstallasionlarına göre oyuk binaların ilki Hakkı Beyin evi oldu. Selma Hanımın kocası, bundan, gizli bir iftihar duymaktadır. Hele Berlin'in veya Paris'in son mobilya sergi kataloğlarındaki eşya resimlerine göre döşenmiş odalarını, salonlarını herkese ilk gösterdiği günler, adeta, bayramlıklarıyle sevinen bir çocuk gibiydi. Birer dişçi sandalyesını andıran koltuklar, birer ameliyat masasına benziyen sedirler, bir otomobil içi gibi kanepeler, sekiz köşeli masalar, eski zahire ambarlarından hiç farkı olmayan büfeler, dresuvarlar [vitrinler] ve nihayet, bütün bunlann üzerlerine serpilmiş duran birtakım acayip, korkunç ve ihtilaçlı biblolar; çıplak duvar, çıplak yer... ve hepsinin üstünde soğuk bir klinik parıltısı..."29 Buradaki en çarpıcı şey, aynı parlak, hijyenik yüzeylerin ve modern mobilyaların, nasıl hem Kemalizm'in idealize ettiği ilericilik ve çağdaşlık göstergeleri hem de kozmopolit modernizmin en olumsuz yönlerini niteleyen yabancılaşmanın, soğukluğun ve klinik bir temizliğin göstergeleri olarak alınabildiğidir.

Halide Edip Adıvar'ın 1939'da Yedigün'de tefrika edilen "büyük milliyetçi romanı" Tatarcık, Kübik Palas adı verilen bir villayı şöyle anlatır: "Bu yeni bina hakikat bu kıyıda göz alır ve bazılarına göre göze batar. Üslubu adından da anlaşılacağı gibi kübiktir...Münasebetli münasebetsiz lekeler, girintiler, çıkıntılar ve hiç beklenilmeyen yerinde üstü camla kaplı acayip balkonlar vardır. Bakınca insan mimarın burasını bir sıtma nöbeti arasında düşündüğüne hükmeder."30 "Kübik"in hastalıklı bir olgu olduğunu ima eden son cümle, aynı dönemde Almanya'daki avant-garde (öncü) sanata yöneltilen milliyeçi saldırıları akla getirir. Benzer yankılanmaları avant-garde''ın bireysel aşınlığını amansızca eleştiren Peyami Safa'nın köşe yazılarında da bulmak olanaklıdır. Safa, "Bizde ve Avrupa'da Kübik" başlıklı yazısında kübiği şöyle tanımlar. "Bizde ucuz harçla yapılan bodur, yassı, basık tavanlı, odaları dasdaracık, her tarafına hesapsız ve nisbetsiz bir bollukla giren güneşin tahta kısımlarını kabartıp çatlattığı yamru yumru apartmanın adı kübiktir...Bu kübik işi büsbütün azıtmış, sade estetik değil ikametgah denilen şeyin manasını da ayakların altına alarak, akıl denen cevheri kıyasıya, öldüresiye tepeliyor. Bu kübik salgınının önüne geçmek için en halis nefretlerimizle silahlanalım yoksa o, dün İstanbul'un tahta evlerini yakan meşhur yangınlarımızdan daha tehlikeli, zevkimizi ve izanımızı ateşe veren bir bela olmak kabiliyetiyle, tahminimizden fazla mücehhez görünüyor."31

Hüseyin Cahit Yalçın, kübiğin mimari özelliklerinden çok, çağdaş yaşamın yarattığı büyük ve derin "evsizlik" duygusunu eleştiriyor ve duygularını şöyle ifade ediyordu: "Büyük yurt içinde adeta yurtsuz ve yuvasız kaldık gibi... Eski evlerimizi yıkıcılara sattık. Ve onlar bizim ailemizin tarihini teşkil eden, acı ve tatlı günlerimizi içinde toplayan ve yaşatan eski binayı gözümüzün önünde çatır çatır yıktılar, bizi hayatta bir serseri gibi bıraktılar. Belki modern apartmanlara taşındık. Belki bugün o eski çıplak tahta döşemeli odalarımızın yerine yumuşak tüylü halılar serili salonlarımız var. Fakat bu bizim için bir ocak değil, bir 'ev' değil."32 Yalçın, 1937'de de eski İstanbul'la ilgili özlem dolu yazısında şu gözlemde bulunuyordu: "Yeniliği ve alafrangalığı biraz daha öğrendik. Şimdi kübik apartmanlar yapıyoruz ve gerçekten alafranga denilebilecek salonlar döşüyoruz. Fakat bütün bunların üstünde bizim olan bir ruh, bir zevk yoktur ve mazinin asıl zevki, eski abidelerimizin, hatta bazı eski bahçeli evlerimizin üzerinden incinmiş bir kalp ile bize sitemli sitemli bakmaktadır."33 1938'de kaleme aldığı "Ev Apartmana Karşı" başlıklı köşe yazısında da, "Fakat bir sosyete makina olamaz ve yalnız maddiyetten ibaret kalamaz. Biz bu apartmanlar içinde bedbaht olmaya mahkumuz. Şu medeni hayat içinde apartmanlar bizi evsiz, barksız, yurtsuz, ocaksız birer bedevi haline sokmuştur" demektedir.

Erken Cumhuriyet döneminin sonlarında, özellikle de 1950'lerde Türkiye'deki siyasal ve kültürel değişimlerden sonra, kübik ev ve ev içleri önceki ideolojik yükleminin yanı sıra, artık kentsel arazi spekülasyonları ve hiçbir özelliği bulunmayan yüksek apartmanların getirdiği gelirin de etkisiyle, konut yapımı için uygulanabilir bir örnek olmaktan çıkarak uygulanma olasılığını yitirmiştir. Kentsel orta sınıf, yavaş yavaş Batılı yaşam düzenleriyle tanıştıkça, önceden var olan kültürel ölçütler ve toplumsal alışkanlıklar büyük bir beceriyle geniş kapsamlı apartman planlarına uyarlanmış, sonuçta, ne kadar küçük olursa olsun mutfağın içine biryemek masasının sıkıştırılması, oturma/yemek odasının yalnızca misafire açılmak üzere kilitlenmesi, bir yatak odasının ev kadınının sebze soyduğu ya da dolma doldurduğu ve yakın komşularıyla sohbet ettiği bir günlük oturma odasına çevrilmesi vb. uygulamalarla, olağanüstü bir melez karışım ortaya çıkmıştır.35 Modern Türkiye nüfusunun çoğunluğu için, kuralcı "kübik ev" ve içinde barındırdığı varsayılan bütünüyle Batılı yaşam biçimleri sonuçta, bir zamanlar oturduğumuzu sandığımız, kültürel anlamda katışıksız, özgünlük bağlamında da saf Türk olan sakin bahçe içinde geleneksel ev kadar kavramsal soyutlamalar ve idealler olarak kalmış görünmektedir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

23 B. Ünsal, "Kübik Yapı ve Konfor", 60.

24 Örneğin, A. Mortaş, "Evlerimiz", Arkitekt, VI-1, 1936, 24'te modernizm tartışmasına şöyle katılmaktadır: "Modern Mimarinin ufki pencereler, düz satıhlar ve geniş teraslardan ibaret olmadığı, psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçların en mantıki ve estetik bakımdan en olgun bir hal vasıtası olduğu birkaç misal üzerinde tesbit edilebilir."

25 Bkz. Naci Sadullah, "Tellalın Elinden Yerin Dibine Giren ve Göklere Çıkan Apartmanlar", Modern Türkiye Mecmuası, 1-35, 1938, 10-11.

26 H. C. Yalçın, "İstanbulu Kurtarmak İçin", Yedigün, XI-266, 1938, 5.

27 Örneğin, B. Ünsal, "Kübik Yapı ve Konfor", 61'de şöyle demektedir: "Hakiki mimarlık eserlerinde güzellik ve konfor bir şehir apartmanı, bir villada, bir hususi evde olduğu kadar, blr hafta sonu evinde de, bir büyük salon içine sığdırılmış küçük bir aile yuvas/nda da aynıdır. Amele evlerinde bile azami konfor ve güzellik arıyoruz."

28 Bkz. İ. Aslanoğlu, "Evaluation of Architectural Developments in Turkey Within the Socio-Economic and Cultural Framework of the 1923-38 Period", ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, VII-2, Bahar 1986, 15-41.

29 Y. K. Karaosmanoğlu, Ankara, İstanbul, 1981 (1934), 124-125.

30 H. E. Adıvar, "Tatarcık: Büyük Milli Roman", Yedigün, XII-305, 1939, 12-13.

31 R Safa, "Bizde ve Avrupa'da Kübik", Yedigün, VIII-188, 1936, 6-7.

32 H. C. Yalçın, "Ev Sevgisi", Yedigün, V-119, 1935, 5.

33 H. C. Yalçın, "Eski İstanbul", Yedigün, IX-219, 1937, 5.

34 H. C. Yalçın, "Ev ve Apartman", Yedigün, XI-265, 1938, 5.

35 Bkz. S. Ayata, "Kentsel Orta Sınıf Ailelerde Statü Yarışması ve Salon Kullanımı", Toplum ve Bilim, 42, .Yaz 1988, 5-25.

<< önceki sayfa                               1 2

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz