reklam

Mimarlık Merkezleri ile İlgili Yazılar
Gündem
> Mimarlık Merkezleri

<<önceki sayfa                           1  2  3                               sonraki sayfa>>

İTÜ, ODTÜ ve KTÜ'de, bilimsellik çevresinde güçlü bir grup oluşmaya başlamıştı. Kültürel zenginliğimiz olan yöresel mimarimiz de bu gözle inceleniyordu. Her iki yönelim de bizleri, 80'lerin başında uluslararası kültüre bağlamaya başladı. Yani hem yapı bilimleri alanında, hem de yöresel mimarlığın uluslararası bir düzeyde anlaşılıp tartışılmaya çalışılması tavrı, bizi uluslararası konferansların ve ilişkilerin ortamına getirdi. Daha önce Alman, Fransız, Amerikan ekolleri olarak ayrılan okullar, hem kendi içlerinde hem de aralarında bilimsel tasarıma yatkın olan-olmayan ve yerel olan ya da uluslararası ilişkiye yatkın olan-olmayan gibi ayrılmaya başladı. lyi anlamıyla, "uluslararası standartlara uygun" okullar oluşturma çabasında idiler. Burada ODTÜ'nün yayımladığı METU Journal of Architecture ve METU Occasional Papers, döneminin bu eğilimini yayan en önemli yayın organları idi. 

Yayın ve etrafındaki çabalar konusunda, Suha Özkan, Mustafa Pultar, Mete Turan ve Selahattin Önür'e, bu dönemin kültürü çok şey borçludur. Bunu destekleyen Çevre Bilimleri Derneği ve Tübitak'a bağlı Yapı Araştırma Kurumu gibi ortamlar da, aynı uluslararası standartlara ulaşma çabasındaydı. Mimarlar Odası dergisi ise Oda'nın eğilimlerini, hatta zaman zaman hiç mimariye girmeden mimarinin sosyal ve politik bağlamından, belli bir pozisyonda söz eden bir tutumdaydı. Oda giderek politik bir odak olmuştu. Yerel kültürün sesi gibiydi.

Ankara'da Cemil Gerçek, Yaprak Kitabevi ve Yaprak Yayınları ile, Oda'nın ve akademik ortamın pozisyonlarına alternatif bir tutum izliyordu. Kitabevi, hem yerel hem de uluslararası mimari yayınlar yanında, diğer kültür alanlarının kitap ve dergilerini beraberce sergiliyordu. Böylece iyi bir etkileşim ortamı oluşuyor; mimar olmayanlar, mimari yayınlar ile Yaprak Kitabevi'nde tanışıyorlardı. Çıkardığı dergi, Mimarlar Odası'nın bile artık basmayı unuttuğu "mimari proje"lere yer veriyor, böylece mimari ürünün görsel ortamda da unutulmadığını ve zenginleştiğini gösteriyordu. Bütün öğrencilerim bu dergiyi alıyordu.

Bu dönemde İstanbul'da başlamış ve halen sürmekte olan ve tasarım kültürü ile inşaat kültürünü birleştirmeye çalışan Doğan Hasol'un önemli çabalarından da söz edilmeli. Onun kurduğu Yapı Endüstri Merkezi, bir taraftan yapı kataloğunu hazırlayarak endüstrinin tasarımcı ile iletişimini sağlıyor, diğer taraftan da yayımladığı dergi ve kitaplarla, odanın ve akademik kurumların yayınlarına alternatif oluşturuyordu. Yapı dergisinin en önemli özelliği, sanatla da ilgilenmesi idi.

Bu dönem içinde başlayarak, günümüze kadar büyük bir inanç, inanılmaz bir enerji ve yine inanılmaz bir üretim kapasitesi ile, tek başına kurumlaşan Cengiz Bektaş'ın çabalarını da unutmamalıyız. Bir taraftan dergilerde, kitaplarda kayda geçen mimari geziler, buralardan çıkarılan çarpıcı yöre mimarlığı ve kültürü gözlemleri. Gözlemlerin yansıdığı güzelim çizimler, güzelim şiirler ve şiirsel yazılar. Bunları okuyan toplumun değişik kesiminden insanlara aktarılan mimari değerler düşünceler. ODTÜ'de 1979'da açtığı Türkiye Cumhuriyeti Modern Mimarlığı gezici sergisini kendisi hazırlamıştı ve 150 metrekare kadardı. Nihayet Kuzguncuk'ta, halkın da katılımını sağlayarak oluşturduğu katılımcı kentsel tasarım ve dönüşüm projesi, tam bizim merkezimizin yeni ortamlarda yapmayı hedeflediği türden bir çalışmaydı.

1950 ve 60'larda Türkiye'nin dış temasının az olması, dış yayınların okunamaması, bunlara yalnızca bakılması, gerçek uluslararası etkileşime girmemize engellemişti. 1980'lerde Türkiye'ye borç olarak giren dış yardımla beraber, tasarım kültürü bazında mimariyi tartışmaya ve uluslararası etkilere bilerek açık duruma getirme eğilimi ve "yaşam tarzı" kavramı, mimarlık kültürü tartışmalarına da girdi. Bir taraftan da bilimsel araştırmalar, özellikle konut araştırmalarında mimari, bir çevrenin kültürü olarak kabul edilip irdelendi.

Mimarlar Odası, tarihçilik ve kuramcılık içine girdi; çıktığında tarihçi Postmodernizm' in potası durumuna girmişti. Buradan da etkilenen mimarların eliyle yapılan zevksiz tarihsel kültür öğeler ile yüklenmiş yapılar, kullanıcıların da ısrarıyla popüler kültürümüzün bir parçası oldu. O dönemde televizyonda, sanıyorum İzmir Karşıyaka belediye başkanımızın, yeni bitirdikleri kıyı parkının iyonik tarzda dökülmüş beton kolonlarına sarılmış vaziyette ve mutlu bir şekilde "postmodernizmden memnunuz, herkese tavsiye ediyorum" deyişi, bu anlayışın ne kadar etkili ve klişe bir şekilde kültürel sızma yapabileceğini göstermişti.

90'lara girerken, Ömer Madra'nm hazırladığı Arredamento Dekorasyon dergisi yayına başlamıştı. İlk defa bir mimarlık dergisi, "dekorasyon" kavramını düzeyli bir biçimde ele alarak, içeriğinin kapsamını genişletiyordu. Arredamento değişik yollardan, tasarım, mimari geçmişimiz, kültür boyutlarında tarihsel araştırmalar içine girerek, bir üst kültür oluşturmaya başladı. Daha sonra Uğur Tanyeli, 1990'larda bu çabanın boyutlarını güncelin içindeki üst kültür tartışmalarına da açarak, mimarlığın ağırlığını dergide artırdı. Böylece çok disiplinli bir yayıncılık kültürü oluşturulduğu için Arredamento Mimarlık, Türk mimarlık kültürünün sürdürülebilir ve güvenilir bir tartışma ortamı olarak, tarihimizde yerini aldı.

Daha sonra Türkiye'deki mimarlık dergileri arasına ilk defa genel kültürü bütünüyle kucaklayan, olabildiğince geniş bir kitleye ulaşmayı hedefleyen bir dergi girdi. Daha önceki yayıncısı Zeki Sayar'dan yayın haklarını aldığı Arkitekt dergisini, önce tarih-kuram bağlamı içinde, ama daha sonra 90'ların ortasına kadar Yaşama Sanatı altbaşlığıyla, Ahmet Turhan Altıner çıkardı. Kendisine birinci yayın döneminde Zafer Akay, ikinci yayın döneminde ise Cüneyt Budak yardımcı oldular. Arkitekt, yeni kimliğiyle, günlük yaşam içinde herkesin tüketebildiği ve üretebildiği mimarinin özel etkisini anlatmaya çalışıyordu. Gerçekten de, mimarinin daha geniş bir yaşama kültürünün parçası olduğunu okuyucusuna hissettiren bir dergi ortaya çıkmıştı. Daha sonra birçok dekorasyon ve moda dergisi, aynı sloganlarla ortaya çıktılar, kavramlar klişeleşti, amaçlar ticarileşti.

1980'lerin ortasında Ağa Han grubu tarafından düzenlenen mimarlıkta eleştiri konferansı için Malta'ya gittiğim zaman, o küçük adalar grubunda 4 tane o zaman için kalitesi ortanın çok üzerinde mimarlık dergisi bulunması, beni hem şaşırtmış hem de Türkiye'de mimarlık ve yapı dışında güçlü alternatif bir dergi olmaması konusunda düşündürmüştü. Türkiye'de böyle kısa bir sürede bu beklentinin gerçekleşmesi, belki de şaşırtıcı olmamalıydı.

1980'lerin ikinci yarısında, YÖK sonrası kargaşanın üniversiteleri yeni kadrolaşma ile başbaşa bıraktığı karanlık günler sona ermiş ve yeni eğitimciler var olan dergilerde yeni düşünceler ve araştırmalar ile mimarlık tartışmalarına ve düşününe hayat vermeye başlamışlardı. 1980'lerin en önemli olayı ise, 1976'da misyonunu düşünmeye ve kurmaya başlayan Ağa Han Mimarlık Odülleri'nin, mimarlık ortamına çok boyutlu katkısı idi. Ödül yalnız yarışma yapmıyor. Mimarlık dergisini çıkararak uluslararası mimarlık kültüründen dışlanmış olan Üçüncü Dünya mimarlığını yorumluyor ve anlamlı bir yerlere oturtarak, önce kendi kültürü içindeki değerini oluşturuyor, daha sonra ise uluslararası mimarlık kültürünün bir parçası haline getiriyordu. 

Dünyanın, özellikle Üçüncü Dünya diye nitelenebilecek yerlerinde uluslararası konferanslar düzenleyerek hem oraların tartışılmasını hem de oralarda tartışma kültürü oluşmasını sağlıyordu. Mimarlık kültürünü tartışmak, tabii ki bu tartışma kültürünü oluşturmak için en emin konulardan biriydi. Birçok kapalı toplumun açılmasına, eleştirel aklın girmesine, mimarlık aracılık ediyordu. Ben buna birçok kez şahit oldum. Sanıyorum Ağa Han adının sihri her ülkede bu ödüller için büyük merak uyandırıyor ve mimarlık ilk defa olarak bu tür ülkelerin günlük medyalarında sunulmaya başlıyordu. Mimarlar ve müşterileri, Ağa Han ödülünü amaçlayarak, mimari prensipler oluşturuyor ve tasarım sürecinde bunlardan taviz vermiyorlardı. Bunlar tam olarak çok boyutlu bir mimarlık kültürü hareketinin uluslararası ortama ağırlığını koyması. Bunda 1980'den beri, bu ödülün önce genel sekreter yardımcısı olarak, sonra da (son 13 yıldır) genel sekreteri olarak bu davayı zengin bir şekilde çevresine açabilmiş olan Suha Özkan'ın rolü büyüktür.

1984-1994 yıllarının liberal ve bolluk ortamında; açılan çok sayıdaki yarışmalar, doksanların başından itibaren çoğalan dergiler, yeni açılan veya yönetimleri yenilenen mimarlık okullarından öne çıkanlar ile oluşturulan bir mesleki kültür yoğunlaşması yanında, Enis Batur'un çıkardığı Gergedan ve Argos'ta mekanın fiziki özelliklerine özel yerler ayırması ile fiziki çevreyi gündeme getirmesi, daha sonra tamamıyla kentsel tasarım ve kültüre ayrılan Şehir dergisini çıkarması, Tarih Vakfı'nın İstanbul dergisini çıkarması, mimarlık kültürleşmesinin toplumda yoğunlaşmasına yol açtı. Bazı bankaların kültür birikimimizden yola çıkarak dergi ve kitaplar aracılığı ile bu birikime verdikleri destek, günümüzde de artarak sürmekte. Yalnız bu tarih bilincini pekiştirici kültür araştırmaları kadar, günümüz kültürüne de önem verilmesi gerekiyor.

Mimarlık ve Dekorasyon dergisi ile daha sonra çıkan Vizyon Dekorasyon benzeri dekorasyon dergileri, mimarlık kültürü yerine, mimariyi "dekorasyon" olarak tanıtan bir iletişim kurdular. Tasarım ve benzeri dergiler ise, yalnızca mimarlar için çıkan dergiler oldular. ArchiScope, ANY toplantısından sonra çıktı ve Türkiye ortamına Anytime'daki tartışmaların benzerlerini ulaştırdı. Bu çaba, daha sonra Domus dergisinde devam etti.

<<önceki sayfa                           1  2  3                               sonraki sayfa>>
 

Mimarlık Merkezleri

Diyalog

Ahmet Gülgönen
22 Nisan 2003 günü Diyalog bölümümüze konuk oldu.

Ahmet Gülgönen hakkında daha fazla bilgi edinmek için  tıklayın. 

Diyalog buluşmasını soru cevap şeklinde okumak için  buraya tıklayın...


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz