
Rue de Franklin'de Apartman,
Paris, August Perret

Rue de Franklin'de Apartman,
Paris, August Perret
İhsan Bilgin Arşivi

Karl Marx-Hof, Viyana, K.Ehn
Fotoğraf: P.Willis, AA Photo Library

Karl Marx-Hof, Viyana, K.Ehn
İhsan Bilgin Arşivi

Karl Marx-Hof, Viyana, K.Ehn
İhsan Bilgin Arşivi

Karl Marx-Hof, Viyana, K.Ehn
İhsan Bilgin Arşivi
|
Ev, geçen yüzyılın sonuna kadar mimarın faaliyet alanları arasında değildi.
Mimarın evle ilgilenmesi, evi tasarlaması için sahibinin şehrin en ayrıcalıklı
kesimleri arasında yer alması, ısmarladığı evin de saray, palazzo, villa,
malikâne, çiftlik ya da köşk ölçeğinde olması gerekiyordu. İster batı
Avrupa'da, ister Akdeniz'in kıyısında, isterse de Anadolu'da olsun tüccarların,
esnafların, zenaatkârların, ücretlilerin, yani ortalama insanların evleri
yapı zenaatkârlarının yüzyıllar içinde biriktirdikleri alışkanlıklarla
yapılıyordu. Süleymaniye, Amasya, Safranbolu, Venedik, Heidelberg, Brugge,
Amsterdam gibi şehirlerin o zamanlardan kalma mahalleleri, evlere damgasını
vuran bu anonim kalfa mimarisinin tanıklarıdır.
19.yüzyılın ikinci yarısında, birbiriyle kısmen ilişkili iki gelişme
mimarı evin tasarımına doğru çekti: Bunlardan birincisi varlıklı bir orta
tabakanın, beklentileri eskisinden daha fazla olan bir burjuva sınıfının
yaygınlaşması; ikincisi de kentlere yığılan nüfus patlaması idi.
Mimarı konuta yaklaştıran ilk sosyal kategori olan orta tabaka mensupları,
eskinin palazzo veya köşk ölçeğindeki evlerini talep edecek bir varlığa
sahip değildi. Ancak kalfa mimarisinin anonimliği içinde de yaşamak
istemiyorlardı. Yeni burjuva toplumu içindeki ayrıcalıklı konumlarını,
evlerinin prestiji ile pekiştirmek, komşularından farklılaşmak istiyorlardı.
Bu farklılaşma öncelikle giyim-kuşamla, kullanılan eşyalarla ve de tüketilen
yüksek-kültür ürünleri aracılığıyla oluyordu. Ev de bu prestijli eşyaların
ve yüksek-kültür ürünlerinin arasına katıldı; hatta onlar arasında ayrıcalıklı
bir yer edindi. Tecrübeli zenaatkârların ve kalfaların birikimi bu ayrıcalığı
ve prestiji kurmaya, müşterisini kendi sınıfı içinde farklılaştırmaya
yetmiyordu. Yeni yüksek-kültürün taşıyıcısı olmaya aday bir formasyona
ihtiyaç vardı. İşte mimarlık mesleği 19. yüzyılın sonlarında herşeyden
önce bu formasyonun taşıyıcısı olmaya aday olarak genişletti toplumsal
faaliyet alanını. Kalfalar ve müteahhitler tarafından yapılagelmekte olan
apartman mimarisinin alternatiflerini üretti. Auguste Perret'nin Paris'teki
apartmanı bu eğilimin görkemli örneklerindendir. Perret'nin apartmanı
kalfalara ve müteahhitlere alternatif olmaktan öte, onlara alternatif olma
iddiasındaki dekoratör formasyonlu mimarların alternatifidir. Çünkü
prestij için farklılaşma talebi mimariyi aynı zamanda da bir dejenerasyona sürüklemiş,
mimarinin klasik disiplinini keyfi kompozisyon oyunlarına hapsederek içini boşaltmıştı.
İşte Perret'nin apartmanı farklılaşmaya çalıştıkça birbirine benzeyen
bu cephe dekorasyonlarına mesafe koyuyordu herşeyden önce.
Sağlam ve
disiplinli mekan kurgusunu, apartman mimarisinin yeni malzemesi betonarme çerçeve
ile okunaklı kılarak, mimarlık disiplininin ölçek ve ifade bilgisini
kullanarak farklılaşıyordu çevresinden ve döneminden. Farklılaşmayı içi
boşalmış, başlangıcını unutmuş biçim oyunlarıyla değil, mimari
disiplinin iç mantığından türetmişti. Yüzeyindeki Art-nouveau rölyefleri
Alexandre Bigot tarafından yapılan bu apartman 1903'ten beri halâ Paris'in en
prestijli binalarından biri olarak varlığını sürdürüyor Rue Franklin'in
üzerinde. Perret'nin daha sonra Rue Raynouard üzerinde yaptığı apartman,
1903'teki binasının büyüsünü ölçeğine ve cephesindeki kabartmalara borçlu
olmadığının kanıtıdır. Mimari konsept iyice irileşmesine ve sadeleşmesine
rağmen çekiciliğini sürdürmektedir.
Evi mimara, mimarı da eve yaklaştıran ikinci
gelişme kırdan kente göç ve nüfus patlamasıdır. Tarihte eşi görülmedik
boyutlara varan bu yeni ve düzenli konut gereksinimi zenaatkarların
egemen olduğu konut piyasası tarafından karşılanamıyor ve konut
sorunu 19. yüzyıl sanayi toplumlarının başlıca sosyal sorunu haline
geliyordu. 20. yüzyılın başında konut sektörü köklü bir dönüşümün
eşiğindeydi. Bu dönüşümün ilk ve en güçlü belirtisi inşaat ölçeğindeki
sıçramaydı: Teker teker yapılan apartmanların yerini bütünü tek
seferde tasarlanan ve yapılan yerleşmeler aldı. Üretim ölçeğindeki
bu sıçrama cadde-sokak-bina-düzeninden inşaat teknolojisine, evin içindeki
odaların düzeninden mutfak ve banyonun donatısına kadar bir dizi
yeniliği de mümkün kıldı. 20. yüzyıla kadar evleri yapmış olan küçük
müteahhitlerin ve zenaatkârların deneyimi bu köklü değişimi gerçekleştirmeye
yetmiyor, "taze" bir kuvvet gerekiyordu. Bu "taze"
kuvvet yine mimarlık formasyonu olacaktı. Klasik formasyonunu yineleyen
ve yeniden-üreten değil, kendisini de yeni problemlerin perspektifi içinde
yenileyen bir mimarlık formasyonu olacaktı bu "taze" kuvvet.
Mimarlık formasyonunun yüzyıl boyunca cevabını arayacağı ve
kendisini bu arayış içinde yenileyerek derinleştireceği başlıca
sorunsallardan biri de, bu ölçekteki bir girişimin tek seferde biçimlendirilmesine
ilişkin olacaktı. Ve de bu ölçekteki yerleşmelerin içinde yer alacak
tek tek konutların eskisinden farklı olarak nasıl biçimleneceklerine,
nasıl çeşitleneceklerine ve farklılaşacaklarına.
|