
Dasel'de Apartman, Normal Kat
Planı, İsviçre
Herzog & de Meuron

Dasel'de Apartman, Normal Kat
Planı, İsviçre
Herzog & de Meuron
Cadde Görünüşü

Dasel'de Apartman, Normal Kat
Planı, İsviçre
Herzog & de Meuron
Arka Avlu

Gugalnn Evi, İsviçre, Peter
Zumthor
İhsan Bilgin Arşivi
|
Mimarın 20. yüzyılda konutla buluşması ağırlıklı
olarak kent dışındaki yerleşmeler aracılığıyla olmuştu. Ancak
orta sınıfların kent içindeki konutları da mimara ve mimariye olan
ihtiyacı besleyen bir başka kanal olmayı sürdürdü. Bu ihtiyaç, tıpkı
geçen yüzyılın sonunda olduğu gibi öncelikle kentlilerin farklılaşma
ve prestij arayışından kaynaklanıyordu. Ayrıca kent içinin yoğun
parsel örüntüsünün getirdiği darlık içinde alternatif çözümlere
ihtiyaç duyuluyordu. İsviçreli mimarlar Herzog ve de Meuron'un Basel
kentinde 7m eninde ve 3 tarafından kapalı sıkışık parsel üzerinde
tasarladıkları 7 katlı apartman bu ihtiyaçlara verilmiş aktüel yanıtlardan
biridir. Bu bina için tasarlanmış metal kepenk sistemi 6 kat boyunca
tekrar ederek apartmanın cadde cephesinin homojen dokusunu oluşturmaktadır.
Yekpare camların önünde tüm cepheyi kaplayan bu sistem, aradaki kılcal
boşluklarından sızan ışıkla şeffaflaşmakta ve metal bir tül gibi
binayı örtmektedir. Bu yalın ve ilgi çekici zarın arkasındaki
apartman daireleri sırtlarını caddeye çevirmekte ve yüzlerini arka
tarafta boşaltılmış alana çevirmektedirler. Yatak odaları cadde
tarafına yaslanmıştır. Parselin arka yüzünde Herzog ve de Meuron
tarafından boşaltılan sakin alan, etrafını saran yaşama alanını gün
ışığına boğacak kadar büyük, geride makul bir yaşama alanı bırakacak
kadar da küçüktür. Gücünü oranlarından, yalın malzeme ve detay
çözümlerinin ifadesinden alan bu apartmanın prestiji güncel
modalardan ve tüketim normlarından değil, detaydan bütüne mimari çözümünün
tamamlanmışlığından ve özgünlüğünden kaynaklanmaktadır.
Mimarın konutla ilişkisi 20. yüzyılda yoğunlaştı
demiştik. 20. yüzyıl herşeyden önce daha kalabalık nüfus ve daha çok
ev demektir. Eskisiyle kıyaslanamayacak kadar yeni ev üretilmesi
demektir. Bu hareketlilik barınma alışkanlıklarını, evin kendisini
ve imgesini de köklü bir değişirme zorladı. Yüzyıllar içinde yavaş
yavaş oluşmuş ve toplamsal alışkanlıkların içine sinmiş barınma
ve ev kültürlerinin kısa bir zaman aralığı içinde ortadan kalkması,
sancılı bir sürece işaret eder. Yüzyılların yavaş yavaş değişen
alışkanlıkları hızla ortadan kalkınca yerini bir kültürel boşluğa
bırakır. İşte mimarlık mesleğinin yüz yıl boyunca içini
doldurmaya çalıştığı bu boşluktur. Sürekli şekilsiz bir kaosa dönüşme
potansiyeli taşıyan bu kültürel boşluğu, modern dünyanın sayısız
girdisini hesaba katan bir tasarım iradesiyle doldurmaya çalıştı
mimarlık mesleği. Bunu yaparken eskinin dikkat çekmeden, adeta kendi
kendine ortaya çıkan evlerine de bir başka gözle baktı. Bir zamanlar
insanların yanıbaşlarında bulmaya alıştıkları bu sıradan
nesneler, hayret uyandıran, hassas ve kırılgan duyarlılıkları kışkırtan
uyarıcılar haline geldiler...
İsviçre'de küçük bir dağ kulübesi. Sadece
ait olduğu İsviçre kırları için değil, belki bütün dünya için
en sıradan ve en tanıdık nesnelerden biri. Bulunduğu yerdeki ağaçlar,
çimenler, bulutlar, çobanlar kadar oraya ait, orada bulunması doğal. Dünyanın
o parçası sanki onunla birlikte yaratılmış. Modern dünyanın içinde
bina yapmanın varoluşsal sorunlarının içinden gelen tecrübeli mimar
Peter Zumthor'un bu ahşap kulübeyle yüzleşme biçimi hassas ve kırılgan
duyarlılığın yoğunlaşmış bir ifadesi gibi. Değiştirmek bir yana,
dokunmaya bile çekiniyor adeta. Ama olan olmuş, bir kere karşısına çıkmış.
Üstelik avarelik ederken, dolaşırken değil, bir "iş"
olarak, bir "işlem" olarak, bir "müdahale" olarak çıkmış
karşısına: Kulübeyi büyütecek. Belli ki onu büyüleyen, şaşırtan
binanın formundan, penceresinden, kapısından önce ahşabın yüzeyi.
Yani zaman. Zamanın ev üzerindeki izi. Zamanın derin izlerine rağmen
evin hiç bir şey olmamışcasına öylesine durmaya devam etmesi. Zamansızlığı.
Dokunmak yerine "ilişiyor" bir kenarından Zumthor. Eklediği bölümde
ters-yüz ediyor ahşap duvarı. Alışılageldiği gibi konstrüksyonun
üzerini kaplamıyor.
Duvarı ham bırakmış oluyor böylece. Ancak üzerini
kaplamadığı bu tahtaları sonuna kadar işlemden geçiriyor. Duvar
olarak ham, malzeme olarak işlenmiş bir yüzey çıkıyor ortaya.
Pencere de açmıyor. Işık gereken bir kaç yerde tahtaların arasını
boşaltıyor sadece. Duvar biraz daha hamlaşıyor. Eskiyle yeni ters
tarafa doğru gidiyorlar böylece: Birinin eskidiği, eksildiği noktada
öteki işlenmiş, korunmuş. Öte yandan onun çoktan tamamlandığı,
penceresi, kapısı, eskimişliği ve tanıdıklığıyla şu bildiğimiz
"dağ kulübesi" olduğu yerde de diğeri olmamış, olgunlaşamamış.
Ham kalacak hep. Bir şeye benzemeyecek. Ancak eskinin yanında bulunarak,
ona bağımlı kalarak varolabilecek. Yeni eskiyi bulunduğu yer içinde görünür
kılıyor, ortaya çıkarıyor, dikkat çekiyor. Eski de yalnız başına
ayakta duramayacak olan yeniyi varediyor, mümkün kılıyor. Zumthor karşısına
çıkan evi kaybetmemek, bir hayale, imgeye dönüşmesine engel olmak için
onu sıkıca tutuyor. Öte yandan da kendisini varetmek için ona
tutunuyor. İyi konsantre olunmuş, sonuna kadar damıtılmış bir iş.
Eskiyle yeni birarada, sapasağlam ayakta duruyorlar. Ancak
tekrarlanabilecek bir durum değil bu. Tek seferlik. Gelecek sefere yeni
baştan, en başından başlamak gerekecek. Modern dünyanın, modern evin
kırılganlığı tam da burada değil mi zaten? |