
De Dageraad, Amsterdam, P.L.
Kramer, M. De Klerk
Fotoğraf: Z. Kosc, AA Arşivi

De Dageraad, Amsterdam, P.L.
Kramer, M. De Klerk
İhsan Bilgin Arşivi

De Dageraad, Amsterdam, P.L.
Kramer, M. De Klerk
İhsan Bilgin Arşivi

De Dageraad, Amsterdam, P.L.
Kramer, M. De Klerk

Hampstead, Londra

Hampstead, Londra

De Kiefhoek Yerleşmesi,
Rotterdam, J.J.P. Oud
İhsan Bilgin Arşivi

De Kiefhoek Yerleşmesi,
Rotterdam, J.J.P. Oud
|
Yüzyıl boyunca izi sürülecek eğilimlerden
birincisi, 19.yüzyıldan sonra bir norm haline gelmiş olan "büyük
şehir" ölçeğini fragmanlar halinde şehir dışına taşımaktır.
Büyük şehir ölçeğini şehrin dışına taşımanın ilk ve en görkemli
örneklerini 1920'ler boyunca Viyana Belediyesi inşa ediyordu. Mimar Karl
Ehn tarafından Viyana'nın kuzeyinde inşa edilen Karl Marx Hof yerleşmesi
bu eğilimin en mübalagalı örneklerinden biriydi. 1km uzunluğundaki, içinde
bir meydan ve iki iri avlu bulunan ve 7 katlı tek bir bloktan oluşan bu
yerleşme 1382 konut birimini barındırıyordu. İşçi sınıfının 19.
yüzyıl boyunca mahrumiyetini çektiği üç konuda çözüm üretiyordu:
Birincisi bütün odaları güneş ışığı alan ve mutfak-WC gibi
servis hacımlarını barındıran konut birimleri; ikincisi çamaşırhane,
atölye, yuva gibi ortak hizmet alanları; üçüncüsü de içinde barınmaktan
gurur duyulacak kişilikli bir adresti. 5000'den fazla oda ve mutfak, bu
ölçekteki bir binada bulunması kaçınılmaz olan normlardan ve
tekrarlardan ödün vermeden, bu normları ve tekrarları perdeleyecek
oyunlara itibar etmeden, hatta onları mübalaga ile dışavurarak
biraraya getiriliyor ve dikkat çekici bir odak haline geliyordu. Dış
kabuğunda sarı zemin-kırmızı figür karşıtlığının yarattığı
gerilim, 1km boyunca yinelenen eşdeğer pencere modüllerini mütevazi
bir görkemin kurucu ögesi haline getiriyordu. Mütevaziydi, çünkü
olduğundan başka bir şeye öykünmüyordu; görkemliydi, çünkü
imparator sarayları ve kiliseler dahil Viyana'nın en dikkat çekici
binası haline gelmişti. Gücünü "şimdi ve burada" olmaktan
alıyor; ne hayali bir geçmişe, ne de hayali bir geleceğe işaret
ediyordu.
Mimarı evle buluşturan başlıca düğüm
noktalarından olan toplu konut programı yüzyılın ilk yarısında şu
iki sorunun yanıtını hep birbirinin içinde arayacaktır: Dar
gelirlilierin yaşam standartları nasıl yükseltilebilir ve aidiyet
duyguları nasıl geliştirilebilir? Yaşam standartlarının yükseltilmesi
için norm ve standart sorunlarıyla uğraşılıyordu: Yani,
uygulanabilir optimum konut standartları üzerinde bir mutabakata varılmasının
ve bunların yaygınlaştırılmasının sorunlarıyla. Öte yandan
aidiyet duygusunun geliştirilmesi ise yerleşme formu ve mimari ifade
sorunlarını gündeme getiriyordu: İçleri boşaltıla boşaltıla ikna
gücünü yitirmiş eski formların ve ifadelerin yerlerinin neyle
doldurulacağı sorunlarını. Her iki soruna birden şehrin dışına taşınmış
"büyük şehir" ölçeği ve formatıyla yanıt vermeyi deneyen
şehirlerden biri de Amsterdam'dı.
Hendrik Petrus Berlage'nin planıyla 1920'lerde
imara açılan güney Amsterdam bölgesi, bulvarları, caddeleri, bu
caddeleri sınırlayan 4-5 katlı kesintisiz konut blokları, blokların
arkasındaki avluları ve parklarıyla bu eğilimin en geniş kapsamlı
uygulamasıdır. Michel de Klerk ve Piet Kramer tarafından tasarlanan de
Dageraad yerleşmesi de Amsterdam'ın güneyindeki yayılma alanı içinde
bulunuyordu. Sendika üyeleri için tasarlanmış olan de Dageraad,
caddeleri, avluları, yerleşmeye egemen olan malzeme bütünlüğü ve
kritik noktalardaki formel vurgularıyla "büyük şehir"
mimarisini ve yerleşmenin iç bütünlüğünü ön plana çıkaran bir
kurguya sahipti. Michel de Klerk ve Piet Kramer yaşam standardını yükseltme
ve aidiyeti güçlendirme arayışını, içi boşalmış tarihsel
formlara ve çağdaş aklın kuşatıcılığına meydan okuyan bir anlam
ütopyasına dönüştürdüler. De Klerk ve Kramer'in bloklarının dış
kabukları, malzemenin direncini ve yerçekimini hiçe sayan kıvrımlarıyla,
beklenmedik yerlerden taşan eğirsel formlarıyla, kabuğunun içinde
kendi iç ivmesiyle büyüyen organik formları çağrıştırıyordu.
Esnekliğin, yumuşaklığın, kendiyle barışık bir coşkunun ifadesi
olan bu organik formlar, kaygılı zamanlardan geçen insanlığın geleceğine
dair bir iyimserliğin ifadesiydi. Dış kabuğun alışılmadık ve
beklenmedik hareketleri tekinsiz, karamsar bir beklentinin değil, insanın
umut vadeden enerjisinin ve coşkusunun dışavrumu idiler. Mimarlık
formasyonu toplu konut programının sınırlı imkânlarını dar
gelirlilerin anlam yüklü ve umut vadeden adresine dönüştürmüştü
de Klerk ve Kramer'in mimarileri aracılığıyla.
20. yüzyıl konutlarını öncekilerden ayıran
başlıca özellik toplu olarak yapılmalarıdır. Toplu üretim ise
tekrarlar üzerine kuruludur. Tekrara dayalı üretimin çözmesi gereken
en önemli problem de, bu tekrarın çeşitlenmeye ve farklılaşmaya açık
bir tasarım tekniği ile kurulmasıdır. Evler hem aynı elemanların çoğaltılması
ile meydana gelmeli, hem de birbirlerinden farklılaşmalıdır. 20. yüzyıl
toplu konut mimarisi tasarımdaki bu permütasyon tekniği üzerine inşa
edilmiştir. Tekrara dayanmasına rağmen esnekliğe imkan veren bu tasarım
tekniği, 20. yüzyılın hızla değişen tüketim standartlarına elverişli
bir ortam sağlaması bakımından da önem taşımaktadır. KNSM Adası'nın
karşısındaki Borneo Adası üzerinde Gauze tarafından tasarlanan yerleşme
permütasyon tekniğini ön plana alan yüzyıl sonu örneklerindendir.
Gauze'nin yerleşmesi 20. yüzyıl boyunca blok tarzı yapılaşmanın karşı
kutbunu oluşturacak olan az katlı-yüksek yoğunluklu sıra-ev düzenindedir.
Dar parsel formatı üzerine konmak üzere tasarlanmış eş büyüklükteki
"kutular", birbirinden farklı iç düzenlemelere olanak tanıyan
boşluklar olarak tasarlanmış sıra-ev dizilerine dönüşürler. Başlangıç
noktaları aynı olan bu kutuları farklılaştıracak olan kullanıcıların
ihtiyaçları, imkanları, tercihleri ve yaşama biçimleri olacaktır.
Mimar Gauze'nin yaptığı, aynı noktadan başlayan bu konutların çeşitlenme
olasılıklarını tasarlamak olmuştur. |