reklam

Sorular & Cevaplar
Diyalog
> Emre Arolat

Tarih: 25 Aralık 2001
Yer: Arkitera Forum

ilk sayfa >>

rennie

Özellikle İstanbul'da müthiş bir yatırım plansızlığı görüyoruz. Kozyatağı bölgesi iş merkezleri, Zincirlikuyu'daki Tatlıcı Towers ve benzeri pek çok büyük yapı yıllar boyu şantiye halinde duruyor ya da tamamlandıktan sonra camlarına Kiralık-Satılık yazıları ile aylarca müşteri bekliyorlar.

Hem 9 Palmiye hem Kalamis Residence bitirilmelerine rağmen hala tam olarak kullanılmıyorlar sanırım. (yanlışım varsa düzeltin lütfen) Özellikle Kalamış Residence durduğu yerde boş yere eskiyen, kullanılmayan bir bina gibi görünüyor. Bunun sebebi nedir? Daha çok malsahibini ilgilendiren bir soru ancak sizin de ne düşündüğünüzü öğrenmek isteyebilir Arkitera ziyaretçileri.

Emre Arolat

Kiralık-Satılık yazıları hakkında yanlış yatırımların sonuçlarıdır diye düşünmeye alışmışken, bugün içinde bulunduğumuz ortam her türlü yatırımın yanlışlığı gibi “absurd” bir zemin oluşturdu. Bu nedenle bugün birçok yapının boş durmasına da pek şaşmamalı.

Ancak, 9 Palmiye de Kalamış Residence da kullanılmaya başlandı.


FLuXus

?

...sizce modern-lik nedir ?

Emre Arolat

Modern, Modernizm, Modernite gibi kavramları açıklayabileceğimi sanıyorum. Ancak “modern-lik” devşirme bir anlam taşıyor olsa olsa.
... post-modern durum ve
... modern durum
için yollamış olduğumuz çizimler, her türlü iki “durum”un “algılanması” konusunda eşsiz birer ipucu.

Belki de soruyu, “modern olma durumu” diye yenileyebiliriz, ne dersiniz?


FLuXus

...sizce "modern olma durumu" nedir ?

Emre Arolat


mona

Bodrum Kervansaray

Emre Bey,

Bodrum'da Kervansaray tatil sitesine Bodrum'da bulunduğum süre içinde çevresindeki yollardan bir çok açıdan baktım, ve topografyaya oturuşunu ve mimarisini gerçekten beğeniyorum, ancak aklıma takılan iki nokta var:

Tatil sitesinin ortasındaki kütle. Bu kütle Bodrum'un mimari karakteri içinde ölçek olarak çok büyük duruyor, tatil sitesinin bütünüyle de yabancı kalıyor sanki. Merak ettiğim, tasarım aşamasında maket veya CAD çizimleri ile bütün yerleşimi birlikte düşünmüş olduğunuzu göz önüne alırsak, bu kütlenin formu çevresindeki binalarla birlikte mi çıktı, yoksa inşaat sırasında arazi veya diğer etkenler yüzünden ilk tasarımı değişti mi?

Tatil sitesinin girişinde kolonların üzeri ayna ile kaplanmış, bu seçimdeki kriterinizi merak ediyorum?

Emre Arolat

Bu kitle ile ilgili gerçekten çok düşündük. Ortaya çıkandan ise tam olarak hoşnut olduğumu söyleyemeyeceğim. Ancak hoşnutsuzluğumun nedeni, bu kitlenin Bodrum’un mimari karakteri ile ilintili olan ölçek sorunu değil. Bu kitle, ilk tasarımımızda arazi eğimine paralel olarak duran bir prizma idi. Daha sonra -galiba korkudan- melezleştirildi ve üzerinde bugünkü dalgalı çatı tasarlandı. Bu da o kitleyi kararsız ve uzlaşmacı bir karaktere büründürdü. Büyüklüğün sorun olduğunu düşünmüyorum.

Aynalara gelince... Fikir, peysaj projelerinde birlikte çalıştığımız S. Ata Turak’a aittir. Doğaldır ki karar birlikte verilmiştir. Yoldaki devinimin ayna üzerinden algılanması, benim bu karara ortak olurken içimi rahatlatan durumdur.


««_PARTHENON_»»

Merhaba Emre Bey,
Tasarım sürecinin sancılarla dolu bir dönem olduğu konusunu kabul etmeyen çok az kişi vardır sanırım. Ve kimi zaman bu süreç diğerlerinde olduğundan daha zorlu ve kendiniz için daha zorlamalı bir hale gelebilir. Sizin mimari dilinizi en çok yansıttığına inandığınız, sizi en zorlamasız ifade ettiğini düşündüğünüz, uygulama aşamasına geçerken tasarım sürecini en gönül rahatlığı ile bıraktığınız projeniz hangisidir?
Ben tasarım sürecini tasarlayan var oldukça (uygulama şansı olmasa da kafada, belki de bir sonra ki projelerde) devam eden bitmez tükenmez bir olgu olarak kabul ediyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?

Emre Arolat

Tasarım sürecinin, tasarlayan varoldukça devam eden bitmez tükenmez bir olgu olduğu konusundaki fikrinize tamamen katılıyorum. Bu nedenledir ki, uygulama aşamasına geçerken tasarım sürecini iç rahatlığı ile bıraktığım hiçbir proje olmadığını, dahası hiçbir projeden tam bir memnuniyet duymadığımı söylemekten de çekinmiyorum. Yine çok alışıldık bir cevap olacak ama inanın içimden tam da bu geliyor :
Bundan sonra yapacağım proje, benim mimari dilimi en çok yansıttığına inandığım tasarım olacak.

Sizin için de öyle değil mi?


cdmannn

Mimarlık

Merhaba Emre Bey ,
Öncelikle size iyi çalışmalar dilemek istiyorum. Ben YTÜ' de 1. sınıf Mimarlık öğrencisi aynı zamanda 2. sınıf Şehir bölge planlama öğrencisiyim. Kötü giden Türkiye şartlarında geleceğin mimarlarını ne gibi sorunlar bekliyor sizce ? 2. sorum ise : Hızla dönüşüm geçiren İstanbul'da mimarların durumu nedir ? Ne gibi zorluklarla karşılaşılıyor ?

Emre Arolat

1.Geleceğin mimarlarını, geçmişin ve bugünün mimarlarından çok farklı, yepyeni sorunlar beklemiyor kanımca. Küresel yapı içinde yerini bulmuş bir Türkiye’de önünüz geçmişe de bugüne de oranla daha açık olacak. Yeter ki siz kendinize gereken birikimi, altyapıyı en doğru biçimde edinin, Avrupa liginde oynamaya hazırlıklı olun. İşinize yarayacaktır.

2.Hızla dönüşüm geçiren İstanbul’da bugün mimarların durumu da diğer meslek veya iş sahiplerine paralel bir olumsuzluk içeriyor. Ben çok özel durumların dışında, bugünkü koşullardan hoşnut olan bir “çalışan”ın varlığını düşleyemiyorum bile.


cdmannn

Mimarlık

Tekrar Merhabalar Emre Bey ,
Ben yazlık ev planlarıyla ilgili bir araştırma yapıyorum universitelerin kitaplığında ve YEM ' de pek fazla bilgiye ulaşamadım . Bildiğiniz bir kitap var mı önerebileceğiniz?
Günümüzde sizce , mimarlıkta en iyi konumda olan ülkeler hangileridir? Master programı sizce hangisinde yapılmalı ?
Teşekkürler iyi Çalışmalar !
Son Çalışnmalarıızdan da bizi haberdar ederseniz seviniriz!

Emre Arolat

Size bu konuda özel bir kitap önermek yerine, Internet üzerinden istediğiniz her konudaki kitaba kolaylıkla ulaşabileceğinizi söyleyebilirim. Siteler hakkında, Arkitera yöneticilerinin bana oranla kat kat bilgili olduklarından eminim.

Mimarlıkta en iyi konumda olan ülkeleri sormuşsunuz. Buna cevabım, her dönemde gençlere yatırım yapan, ileriye bakarken bugünün sorunlarında boğulmayan ülkelerin öne çıktıkları şeklinde olacak. 20 yıl önce mimarlık gündemine uzak düşen ve gündemin oluşmasında edilgin konumda bulunan Fransa ve Almanya'nın bugünkü etkinliklerinin en önemli nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. İtalya'nın son dönemdeki verimsizliği de tam tersi yönden ilgi çekici. Orta ve kuzey Avrupa'nın, Benelux ülkelerinin istikrarlı durumu devam ediyor. Amerika ise yıldızları toplayıp gündemi belirleyen konumunu devam ettiriyor. Ama kişisel görüşüm, yükselen yıldızların İspanya ve Portekiz olduğu yönünde.

Mimarlık, bir ülkedeki diğer etkinlik alanlarından bağımsız bir uğraş olarak düşünülmemeli. İspanya ve Portekiz de çevre ülkesi konumundan merkez olma yoluna hızlı geçiş yaptılar. Bir avantajları da Modern'in ençok sorgulandığı dönemdeki konumlarının, yerel potansiyelden modern adına medet umulmaya başlandığı son döneme oranla merkeze olan yakınlığı. Başka bir deyişle, doğru zamanda, doğru yerde bulunduklarını söylemeliyiz.


AYDAN VOLKAN

Merhaba

Andre Gorz un Yaşadığımız Sefalet adlı kitabından:
'Kölesi olduğumuz 'çalışma'dan kurtulmanın yolları.Çalışma, yaratıcılığı ifade eden ontolojik,felsefi anlamından tamamen kopmuştur bugünün sınırsız tüketim toplumunda'
Bu alıntıdan yola çıkarak,dünya genelinde var olan hızlı tüketimin içinde mimar olarak bakışınız nedir?Çok mu üretiyoruz acaba?Hızına yetişmek zorunda hissettiğimiz bu koşullarda,tasarımın niteliğine gereken ,zamanı ve heyecanı verebiliyormuyuz?

Ve son olarak ajite edici soru:Projelerinizi çözümlerken,tasarım ilkelerinizde tutarlılığı ve gerektiğinde durmasını bilen mesleki bilgeliği yakalamama rağmen ,yapıların cephelerine gelince popülist ve hiperaktif bir tavır ile karşılaşıyorum.Neden?

Emre Arolat

Evet çok üretiyoruz çok zaman. Tasarımın niteliğine gereken zamanı verebilmek adına da beslenmemizi tamamlayan bir takım “eklenti”lerden mahrum bırakıyoruz kendimizi. Dolaylı olarak da olsa, tasarımın niteliğini etkilemiş oluyoruz böylece. Yetersiz beslenme ile...

Bu duruma “heyecan” penceresinden baktığımızda ise tam tersine, olumlu bir etkisi oluyor bu hızlı tüketimin ve onun yarattığı devinimin. Zaman, heyecanları öldürebilir zira.

Ajite edici sorununuzun cevabı : Son 20 projedir hiç cephe çizmedim. Yüzeyi tüm kurgudan bağımsız bir karar olarak algılayan mimarlık görüşüne karşıyım. Bu durumda, popülist ve hiperaktif tavrın, tasarımın bütününe sirayet ettiğini düşünmemiz gerekecek galiba !

Ajitasyona gelmedik değil mi?


AYDAN VOLKAN

1 -Son 20 projedır hıc cephe cızmedım dıyorsunuz hemen ardından yuzeyı tum tasarım kurgusundan ayırmadıgınızı ıfade edıyorsunuz Bu satırlarda bır celıskı yok mu? Proje tasarımı yatay,dusey ve ucuncu boyutta bır butun ıse, ofısınızde consept lıderı olarak tasarımın hangı noktasında duruyor ve hangı noktasından objektıf bakıyorsunuz?

2 - F.Beıgbeder kıtabında Askın omru uc yıldır dıyor, pekı heyecanlarımızın omru ne kadar kı? hızlı tuketım mı belırleyecek bu sureyı .Konservatıf bır soylem de degılım ama, zamanı kullanmak kısının tekelınde olursa heyecanımızdan ve yaratıcılıgımızdan daha fazla verım alacagımızı dusunuyorum.
Daha somut ornek,karsımıza bır fıkır ıle gelen ve bızden proje hızmetı bekleyen ınsanların ısteklerı ' aman Emre Bey en kısa surede(ne demek ıse) proje surecını tamamlayıp ıse baslayalım.'
E sımdı ne demelı?

Emre Arolat

1. Son 20 projedir hiç cephe çizmedim dediğimde, tasarlarken yöntem olarak alışıldık plan-kesit-cephe çalışmasından kopma çabamızı vurgulamaktı niyetim. Yalnış anlaşılıyor insan kimi zaman, karşısındakini tanımayınca.

Sizin de vurguladığınız üzere, tasarımın yatay, düşey ve üçüncü boyutta, gerçekten de bir bütün olabilmesi adına bu çabamız. Böyle olunca da yüzeyle ilgili, iki boyutlu bir "kompozisyon çalışması" yapmanın ötesine geçerek; içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye, geçirgenlik veya doluluğun tariflerini tartışan, giderek değişkenlik ve zaman boyutunun da katıldığı dört boyutlu ve pek çok bileşenli bir çalışmadır yapmakta olduğumuz. Cephe ile ilgili fikir ve endişelerimin sizin için şimdi daha netleştiğini umuyorum.

2. "Aşkın Ömrü Üç Yıldır"ı okumadım ve okumayacağım da. Kitabın sonunda, yazarın ters bir konumu betimlediğini duydum. Ben üç yılı dahi katastrofik bir süre olarak gördüğümü belli edip mimarlık dışında yeni bir polemik yaratmasam mı dersiniz?!...

Zamanı kullanma konusunda da sizin kadar önyargılı değilim. Tasarım yöntemi olarak, her proje üzerine, hiçbir şey çizmeden önce, benim için yeterli olacak bir süre -ki bu süre konuya ve bağlama göre değişkendir- sadece düşünerek tasarlamayı ve sonra da tasarladığımı çizmeyi, çizerek tasarlamaya yeğliyorum. Bu durumda da benim için en değerli ve dokunulmaz olanı, proje hakkında sadece düşünmekle geçirdiğim bu süre. Bundan çalınacak her süre, tasarımın düşmanıdır ve buna izin vermemeye çalışırım. Bundan sonraki proseste ise büro hızlıdır. Sahiden! Arayı kapatırız. Tam bir Türk cengaverliğiyle!!


AYDAN VOLKAN

ve son soz

Sanırım ıletısım teknolojısı nekadar gelısse de yuz yuze anlatım kadar basarılı olamıyor yada ben kendı adıma beceremıyorum ( mesela : kıtap sadece bır durum ıcın zaman ornegı ıken sızın ıcın bır polemık konusu olabılıyor)

yuz yuze ye kadar hoscakalın ve ıyı seneler


serre

Lightbulb konut sistemleri

Sevgili Emre bey,

Ülkemizde son dönemde çok yaygınlaşan hazır konut sistemlerinin(ytong k.s.,kütük evler v.s.)mimarimize katkı sağladığını düşünüyor musunuz ve bu sektörü destekliyo musunuz.Çalışmalarınızda başarılar...

Emre Arolat

Hazır konut sistemlerinin Türkiye’de kullanılageldiği şekliyle mimarlık ortamına herhangi bir katkı sağlamadığını, hatta birçok konuda da zarar verici olduğunu düşünüyorum. Endüstriyel üretimin doğru ve gerektiği gibi kullanıldığında çok geniş ufuklar açacağını düşünerek ve Le Corbusier’in “Ev, içinde yaşanmak üzere tasarlanan bir makinadır” aforizmasından çok medet umarak...


rennie

Mimarlar Odası hakkında ne düşünüyorsunuz? Genel Başkan siz olsaydınız ilk yapacağınız faaliyetler neler olurdu?

Emre Arolat

 Türkiye'deki Mimarlar Odası, batıdaki olumlu örneklerin olanaklarına sahip değil. Örgütsel yapılanması, mesleğin ve mimarların gerçek sorunları ile boğuşup kalıcı çözümler üretebilecek nitelikleri içermiyor. Kişisel olarak, Oda'yı ve yöneticilerini suçlayıp durmak yerine, bu kurumun işlerliğinin ve yaptırım gücünün arttırılması ve bu gücün daha doğru mecralara yönlendirilmesi yönünde katkı koyma çabasında olunması fikrindeyim.

Merkez ülkelerindeki mesleksel çarkın en önemli parçalarından biri olan bu tür örgütlerin yöntem ve sistemlerinin örnek alınabileceğini ve böylelikle tasarlanacak modelin gerçek bir güç oluşturabileceğini düşünüyorum. Bu konuda, meslek içinde hem çok deneyimli hem de çok dinamik birkaç isim var. Ancak bu potansiyelin "Oda" üzerinden kullanılır kılınması henüz olası görünmüyor. Bu durum, başka sivil toplum örgütlerinin kurulmasına neden olacak ve tıkanıklık böylece zorlanabilecek diye düşünüyorum.

Genel Başkan ben olsaydım, hemen istifa eder, yerime yukarıda sözünü ettiğim birkaç isimden birinin geçebilmesi için var gücümle çalışır ve bu gerçekleştiğinde de kendisine elimden gelen tüm desteği verirdim.


cercis

bir bina tasarımına hangi ölçekte başlarsınız?
hangi ölçekte biter?

Emre Arolat

1/1 başlar, 1/1 devam eder, 1/1 biter.


 Koray

İyi günler Emre bey Balıkesir Üniversitesinde 4.sınıf öğrencisiyim Endüstrileşmiş Yapım dersinde bir araştırma konusu hazırlamamız istendi.Konumuz İletişim teknolojisinin yapım sektörüne olan etkileri aslında bu etkilerin günümüzden çok gelecekte neler olabileceğini araştırıyoruz yani biraz fantastik bir araştırma belki Jules Verne gibi hayal sınırlarımızı biraz zorlayarak gelecekte tasarlayacağımız yapıların yaşamaya başladığımız teknoloji çağıyla nasıl bir paralellik çizeceğini araştırıyoruz ve bu araştırmamda günümüzde öz sahibi olan mimar ve yapımcılarında fikirlerini alarak araştırmama eklemeyi düşündüm bu konuda görüşlerinizi alabilirsem sevinirim

İyi çalışmalar.

Koray KARABULUT

Emre Arolat

Endüstrileşmiş Yapım dersinizin içeriğini tam olarak bilmiyorum. Ancak sorunuzdan, yapım yöntemlerinden ziyade iletişim teknolojisinin yaşama olan etkilerinin önemsendiğini çıkarabildim. Eğer sorunuz gerçekten de bu yöndeyse, bu projeksiyonun bir mimara oranla, sistemlerle daha iç içe olan meslek sahiplerince daha incelikli yapılabileceğini düşünüyorum.

Öte yandan, endüstrinin ve yeni teknolojilerin, yapım ve yöntemler üzerinden mekana olası etkileri ise; üzerinde çok düşünüp, tartışıp, çalıştığımız konular. Modelleme ve karmaşık geometrilerin çözülebilirlikleri konularında bilgisayarın getirdiği kolaylığın büyüsü, bugün birçok mimarı esareti altına aldı. Kimi yazılımlar, on yıl önce hayali dahi kurulamayacak biçimlerin geometrik çözümlemelerini ortaya koyup ileri düzeyde modelleme olanakları sağladı. Bu da tek başına, yeni bir mimarlık dilini yarattı. Teknolojik yapılabilirlik üzerinden ortaya çıkan bu dilin içerdiği düşünsel derinlik ve zaman içinde alacağı rasyonellik puanı kuşku götürür. Bu hevesin, demirin farklı biçimlerde işlenebilir hale geldiği dönemde, aynı teknolojik yapılabilirlik olgusu üzerinden orta yere çıkan "Art Nouveau" kadar bile ömürlü olamayacağını düşünüyorum. Artık rasyonel mantık çok daha etkin ve acımasız.

Bu uçucu heveslerden bağımsızlaşarak bir kademe daha öteye gidildiğinde ise, mekan adına yüzyıllardır üzerinde durulan kimi gerçek sorunların, bu teknolojiler yardımı ile çözülebilme olasılıklarının arttığını görüyorum. "Eksizlik" gibi bir başarının mekan kavramına yeni boyutlar katabileceğini, tek defada üç boyutu da üretilebilen monoblok sistemlerin, bu teknolojiler yardımı ile konvansiyonel planlama ölçütlerini yenileyebileceğini düşünüyorum. "Conta" belasının ortadan kalktığı, "yer"le dahi ilişkisini koparmış bir mimarlığın ayak sesleri de, bugünkü ulaşım teknolojilerinin üzerenden kendisini duyuruyor.

Eve yaklaşırken çalışmaya başlayan ısıtıcılar, kişisel beyenilere uygun olarak kendisini yenileyebilen tablolar, uyanılan saate göre kendi kendine çalışıp ısınan ve garajdan çıkıp sahibini bekleyen otomobiller gibi fetişlere çok uzağım. Ama o otomobillerin camlarından içeriye hiç su girmezken bizim konutlarımızın her taraflarının neden akıyor olduğu üzerine her zaman düşünürüm. Teknoloji bunu bir türlü çözemedi Türkiye'de!!!


aylinyil

Merhabalar, Öncelikle bir mimar olarak projelerinizi çok beğendiğimi söylemeliyim. Benim sorum bunun biraz dışında olacak. Tasarım Dergisinin 115. sayısında Bodrum'daki Kervansaray Oteli Projenizi görme fırsatı buldum. Yayın olarak da çok beğendiğimi söylemeliyim. Acaba Projelerinizi içeren böyle bir kitap yayınlamayı düşünüyormusunuz?
Teşekkürler...

Emre Arolat

Projelerle ilgili övgünüze teşekkürler.

Kitap için birbuçuk-iki yıldır takım olarak uğraşımız sürüyor. "Yalapşaplık"tan kaçınıyoruz. Hem içeriğin hem de tekniğin nitelikli olması için çabalıyoruz. Böylelikle de süre hep uzuyor. Uzadıkça da sorunları görüyor ve "iyi ki uzamış" diyoruz. Ama bir gün mutlaka... Tam hazır olunca.


snihat 

Yeni bin yılda dünya Türk mimarlığı.

Sayın Emre Arolat


Türk mimarlığına getirmiş olduğunuz değerli katkıları izliyor
ve bu düzeyli çabaları takdirle karşılıyoruz.

Günümüz mimarlık eğitim sistemini de göz önüne alarak
gelecekteki Türk mimarlık düzeyini dünya ölçeğinde de-
ğerlendirirmisiniz.

saygılarla..

Nihat Şahin.

Emre Arolat

 Yaptığım mimarlıkla ilgili yazdıklarınız gurur verici.

Türk Mimarlığı'nı, Türk Doktorluğu'ndan, Türk Avukatlığı'ndan veya Türk Matematikçiliği'nden bağımsız düşünmemeli. Toplumun çeşitli uğraşı alanlarındaki düzeyin çok dışında bir "Mimarlık Düzeyi"ni düşlemek pek de anlamlı değil. Bireysel başarılar ve az sayıda meslek adamının ulaştığı düzey, mesleğin tümüne yaygınlaşamıyor doğal olarak.

Sorunuz, günümüz mimarlık eğitim sistemi üzerinden olunca, provokasyon niteliği taşımaya başlıyor. Mezun olduğum Mimar Sinan Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi dışında - her nedense ! - pekçok eğitim kurumundan davetler alıyor, hem İstanbul içinde, hem de İstanbul dışında birçok kurumda konferanslara katılıyor ve jürilere giriyorum. Uludağ Üniversitesi'nde iki yarıyıl proje atölyesinde öğretim görevlisi oldum. Şu anda da Kültür Üniversitesi'nde bu görevi büyük bir keyifle yapıyorum. Bu fırsatlar yardımı ile mimarlık eğitimini yakından gözleme şansını buluyorum.

Merkezi sistemle öğrenci seçiminden, eğiticilerin niteliklerine kadar pekçok sorun içeren bu sistemin, hiç de homojen bir yapıya sahip olmadığını vurgulamalıyım. Belirli bir geleneğe sahip olan üniversitelerin kendi aralarında da, göreli yeni kurulan vakıf üniversiteleri arasında da pekçok farklılıklar var. Bu durumda, genel bir mimarlık eğitim sisteminden veya düzeyinden söz etmek olası değil.

Umutlu olmasam, sistem içinde çaba göstermezdim. Çok yakınlarda olmasa da gelecekte hem eğitimin hem de mesleksel uğraşın dünya ölçeğinde yaya kalmayacak bir düzeye erişebileceğini düşünüyorum. Ancak emin olduğum bir konu var: Böyle bir düzeye erişilecekse, bu erişimin alanı, mimarlık mesleği ile sınırlı olmayacaktır.

ilk sayfa >>

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz