|
reklam |
|
||||||
Edhem Eldem'in Görüşü Sergilenmek üzere seçilen belgelerin aslında benzer binlerce belgenin sadece birer örneği olduğu nasıl anlatılacak, nasıl hissettirilecekti? 1856'dan 1930'lara uzanan seksen yıllık bir tarihin içinden hangi olaylar, hangi gelişmeler, hangi olgular vurgulanmalıydı? Bankanın arşivinin ışık tuttuğu kurumun kendi tarihiyle içinde bulunduğu toplumsal, siyasi ve iktisadi ortam arasında nasıl bir denge oluşturulmalıydı? Oldukça teknik sayılabilecek bir konunun geniş bir ziyaretçi kitlesine aktarımı sıkıcı ve didaktik olmaktan nasıl kurtulabilirdi? Çoğu Fransızca ve Osmanlıca olan ve dolayısıyla ortalama ziyaretçi tarafından okunamayacak olan bu belgelerin içeriği nasıl aktarılmalıydı? Metin-belge-illüstrasyon arasında nasıl bir denge oluşturulabilirdi? Bu soruların hiçbirinin mükemmel bir cevabı olmadığı ve dolayısıyla bir tarafa verilen dikkatin başka bir taraftan bir kayıp yaratacağı aşikârdı. Gene de, tarih-belge-ziyaretçi arasındaki hassas dengeyi olabildiğince korumak amacıyla birkaç ilke kararını uygulamaya çalıştım: - Kurgu, bankanın kendi tarihi açısından gerekli olan kronolojik bir akışla ortamla ilişkilerinin daha iyi algılanması için gereken tematik bir yaklaşımı birleştirmeliydi. Dolayısyıla, bazı panolar belirli dönemlerde bankanın geçirdiği gelişmeleri zaman ekseni üzerinde aktarırken, bazı panolar (müşteri, müşteri kategorileri, şube ağı, personel profilleri…) zamandan neredeyse bağımsız olarak belirli türde veya açıdaki bir bakışı yansıtmalıydı. - Belgelerin tercümesi gibi algılamayı ağırlaştırıcı yöntemlerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, metin, her pano için bir-iki paragraflık toparlayıcı bir anlatımla sınırlı kalmalıydı. Her belgenin içeriğinin algılanması, nisbeten detaylı bir künyelemeyle toparlayıcı metin ile belge türleri arasında mümkün olduğunca rahat kurulabilecek bir çıkarsamaya dayandırılmalıydı. - Bazı durumlarda imkânsız olsa bile, arşiv dışından kaynaklardan elde edilecek fotoğraf, gravür gibi görüntüler belgelerle ilişkilendirilerek görsellik artırılmalıydı. Bankanın kendi fotoğraflarından yararlandırıldığında ise, bunlar mümkün olduğu kadar kalabalık gruplar halinde kullanılarak (pozlarına göre tasnif edilen memur fotoğrafları örneğindeki gibi…) imaj üzerine kurulu izlenimci bir aktarıma yer verilmeliydi. - Seçilmiş belge ile bu belgelerden oluşan arşiv serileri arasındaki ilişkiyi oluşturmak için müzenin bazı bölümleri çok sayıdaki benzer türden bu belgelerin toplu olarak sergilendiği mekânlara dönüştürülmeliydi. Bu amaçla, müze mekânının ortasında yer alan kasa daireleri, kendileri birer tarihi obje olmanın dışında, arşiv evrakının seriler halinde ziyaretçiler tarafından görülebilmeli, sayfa çevirir gibi algılanabilmeliydi. Aynı mantıkla, ana sergide dosyalarından çıkarılarak teker teker sergilenen belgelerin dosyaların içinde nasıl yer aldıklarını anlatabilmek için bazı dosya örneklerinin ayrıntılı bir şekilde görülebilmeleri sağlanmalıydı. - Ana sergide kaçınılan tercüme ve ayrıntılı içerik anlatımı, müzenin içinde yer alacak bilgisayar destekli bir kurguda kullanılarak, ziyaretçilerin zaman ve temalar içinde gidip gelerek kendi kendilerine "sanal" bir gezi yapmaları sağlanabilmeliydi. - Esasen karmaşık ve teknik olan bir öykünün mümkün olduğunca basitleştirilmesi için çaba harcamakla birlikte, bu basitleştirmenin sınırının olduğunu ve kurgunun ister istemez belirli bir bilgi düzeyinin altında tam algılanamayacağını kabullenmek şarttı. Bütün bu ilkelerin ışığında ortaya çıkacak olan kurgunun, aslında bankanın tarihinin bir amaçtan çok, son dönem Osmanlı ile erken dönem Cumhuriyet tarihinin bazı önemli siyasi, iktisadi ve toplumsal özelliklerine, gelişmelerine, değişimlerine ışık tutan bir araca dönüştüğü bir öyküye dönüşmesini amaçlıyordum. Ziyaretçinin bilgi, eğitim, yaş, merak düzeyine göre farklı şekil ve seviyelerde algılanacak olan bu kurgu, kimine bir toplumsal tarih müzesi, kimine bir bankacılık müzesi, kimine ise çeşitli araştırmalara açılımlar sağlayabilecek bir arşiv merkezinin vitrini çağrışımı yaparak geniş bir ilgi yelpazesine hitap edebilmeliydi. İhsan Bilgin' in Görüşü Proje, mekânın asırlık alınyazısını iki taraftan birden kuşatarak ters-yüz etmeyi hedefliyor: Öncelik yitirdiği itibârın iadesinde. Demek ki yeniden "önemli" olacak. Ancak zembereği geriye sararak, yeniden mahremiyete çekilerek değil. Tam tersine, anonimleşerek, alenileşerek. Başlangıcın tam tersine doğru giderek: "Müze" olacak. Bugüne kadar "sakladıklarını" artık "gösterecek". Mahrem kıldıklarını kamuya açacak, "sergileyecek". Ama önce arınıp hafiflemesi, sonradan yüklendiklerinden kurtulması gerekiyor. Geriye kalanları da depolamayıp, yığmayıp, "teşhir edecek". Teşhir ederek "belge"ye dönüştürdükleriyle boşalttığı mekânı başbaşa bırakacak. En anıtsal "belge" de üç katlı, dört kapılı, tamamı saçtan mâmul kasanın kendisi... "Odak-çevre", "anlatı-nesne", "sükûnet-hareket", "aydınlık-loşluk", "ışık-gölge" karşıtlıkları üzerinden ortaya çıkarılması hedefleniyor mekânın zaman içinde gölgede kalmış iddiasının... Bülent Erkmen' in Görüşü Bu dil, bir müze ile bir sergi arasındaki, kalıcı olanla geçici arasındaki ayrımın belirleyicisiydi. Bu dil, mekân kurgusundan, sergileme tasarımına, aydınlatma anlayışından malzeme seçimine kadar yapılan "herşeyin" hem kendisinin hem birbirleriyle olan ilişkisinin görsel yapısıyla oluşmalıydı. Ve tüketilme süresi ile. Kalıcı olanın tekrara karşı dayanıklılığı, farklı tüketilme isteklerini karşılayabilmesi, bitti derken bitmemiş olması ile... Ve "kurulan" sergi mekânıyla, "olan" sergi mekânının dairesel içiçeliğindeki soğuk-sıcak ilişkisi ile... Sergileme tasarımının temel konsepti mekânı çevreleyen
tarihi yapı duvarları Sergilenenler havada duran bu "duvarların" girintilerinde yeralmalı, saklanmalı, korunmalı (ve aydınlanmalı) idi. Merkezdeki tarihi kasa da "sergilenen"di. Bu nedenle kasa içindeki diğer sergilenenler için "yeni" sergileme elemanlarının aracılığına ihtiyaç vardı. » Projeden örnekler görmek için tıklayın. |
|
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]