reklam

Sorular & Cevaplar
Diyalog 2003 > Abdurrahman Hancı

Tarih: 04 Şubat 2003
Yer: Arkitera Forum

rennie

Abdurrahman Bey,

Uzun meslek yaşamınız süresince Türkiye'de bulunduğunuz dönemleri düşünürsek, Mimarlar Odası'nın mimarlık mesleğine yönelik faaliyetlerini bugünkü faaliyetleri ile kıyaslayabilir misiniz? Sizce neler değişti? Ya da neler henüz değişmeyi bekliyor?

Teşekkürler.

Abdurrahman Hancı

Simdi bu konu biraz ihtisas meselesi. Bir aralık ben bununla meşgul oldum Mimarlar Odası'nın kurulması esnasında. Fakat seneler oluyor. O zaman hiç bir şey yoktu ortada. Türkiye'de 300 mimar vardı. O zaman pek çok şey yapıldı tabii ki ve hiç yoktan var edildi Mimarlar Odası. Mühim bir şeydi. Ondan sonra da daha yavaş ilerlemeye başladı işler doğal olarak. Şimdiki durumu da çok fazla bilmiyorum çünkü çok meşgul olduğum yok.

Bazı iyi arkadaşlar var, onlar uğraşıyor, gazetelerde yazıları çıkıyor. Onları okuyorum ve ilginç tabii. Onun için iyi tarafa gidiyor kanımca.


erol 

merhaba abdurrahman bey

merhaba abdurrahman bey

Mesleğe yıllarını vermiş ve sayısız ürün ortaya koymuş bir mimar olarak yeni başlayan ve puan tutturmacayla değilde gerçekten bu mesleği isteyerek seçen yeni mimarlara ne gibi tavsiyeleriniz olabilir . Teşekkür ediyorum .

Abdurrahman Hancı

Muhakkak ki mimarlık mesleğine puan tutturmak için girilmez. Yani bir sevgi varsa, bir aşk varsa mimarlık bununla olur ve sonuna kadar da devam eder. Mesela nitekim mimarlardan hiç birinin öyle hobisi yoktur. Hobi, iyi mimarın kendi mesleğidir.

Bunun gibi, bu mesleğe de peşinen girmek ister ve bir süre gayretten sonra girer. Bunun da çaresi de hiç bir zaman not almak amacı ile olmaz. Muhakkak sureti ile bir yetenek imtihanınından geçmesi lazım. Ancak bu şekilde mimarlık tahsiline başlanabilir.

Nitekim bizim zamanımızda bu imtihanlar böyle idi. Biz Akademi'ye girdiğimiz zaman -Akademi diyorum çünkü sevmiyorum Mimar Sinan Üniversitesi demeyi- yetenek imtihanından geçtik ve kabul edildik. Şimdi gene bunun bu hale gelmesi lazım bence.


Coşkun Sarıgöl 

Cool Ustaya Selamlar

Değerli Ustama (Mimarlıkta hep usta çırak ilişkisini savunduğum için) öncelikle saygılarımı iletiyorum.
Kendisiyle Ankara da Koç Holdinge ait (Zafer İşhanı-Divan Pastanesi) dekorasyonunda ,Koray A.Ş.nin Şantiye Şefi olarak (1986) beraber çalışma firsatını buldum.
Mekan-Fonksiyon ve Profesyonel Tasarım öğeleriyle ilgili ilk Sanat-Ticaret bağdaştırmalı uygulamayla da orada karşılaştım.
Profesyonel-Ticari anlayışla,Sanatsal tasarımın uyumlu olarak ve etkin kullanımı konusunda,bende uygulamacı bir Mimar olarak çok olumlu ve yönlendirici etkileri olmuştur.
Bu nedenle Ustamızın eserleri arasında yer alan olarak ve Mekan olarak küçük olsada simgeselliği ve kullanım özellikleri açısından, "Divan" gurubunun kalite ve Müşteri/İnsan
ilişkisine verdiği önemi vurgulayan bu çalışmanında hatırlatılmasını kendimce yararlı gördüm.
Kendisiyle daha büyük projelerde çalışmamış olmayı kayıp sayıyorum.
En İçten Sevgi ve Saygılarımla.
Mimar Coşkun SARIGÖL.
Mesa Mesken Sanayii A.Ş.
Çayyolu-Ankara

Abdurrahman Hancı

Şimdi Divan Oteli benim için mühim. Ben Fransa'dan döndükten sonra aşağı yukarı ilk işimdir. İlk işim Galeri Bir'dir. Galeri Bir'den sonra Divan Oteli geldi.

Divan Oteli fevkalade çok sevdiğim bir iş oldu ve 30 sene de müşavir mimarlığını yaptım. Fakat bu da, Türkiye'de pek çok konuda olduğu gibi tatsız bir şekilde bitti. Şöyle ki: Biz haftanın her Salı günü toplanıyorduk. Bir gün geldim yine Salı günü, baktım Taksim'deki Otele tahta perdeler kurulmuş. Ne yapıyorsunuz siz dedim. Değiştiriyoruz dediler. Kimsiniz siz dedim. İzmir'den bir grup mimar. Amerika'dan yabancı bir mimar varmış projesini yapan. Onlar da tatbik ediyorlarmış. Böyle şey olmaz. Çok ayıp. Nitekim ondan sonra alakayı kestik. Divan Oteli'ni yaptım. Divan pastanelerini yaptım. Çok isterdim ki böyle bitmesin.


Sibel Bozdoğan 

Modern Turk mimarligina verdiginiz cok kaliteli eserler icin minnettarlikla...
Su siralarda 1950'ler uzerine calisan bir mimarlik/ kultur tarihcisi olarak sorum:
Turk mimarligina Erken Cumhuriyetle beraber Avrupa'dan gelen modernist etkilerle, Ikinci Dunya savasi sonrasi Amerika'dan gelen modernist etkiler arasinda ne gibi farklar gorursunuz (form, bicim olarak degil, felsefe, yaklasim olarak)? 1950den sonra Amerika'yla yaklasmamiz sizce Turkiye mimarlik kulturunde nasil degisikliklere yol acti? Bu donemde, ozel olarak sizin dusunce ve egilimlerinizde (eger varsa) Amerika'nin yeri nedir?

Sorumun cok genis oldugunu biliyorum ama ilk akliniza gelen bazi dusunceleri (cok kisaca da olsa) merak ediyorum.
Cok tesekkurler, basarilar, saygilar.
Sibel Bozdogan

Abdurrahman Hancı

Bugünkü hislerimizden bahsetmek gerekirse tabii ki Amerika'ya hayır. Bizi savaşa sokmak istiyor, biz istemiyoruz. Böyle saçma şey olmaz.

Atatürk devrimlerinden sonra biz Osmanlı'yı tamamen geriye ittik ve yeni bir mimari ve yeni bir sanat düzenine girdi Türkiye. Tabii bunu beğenmeyenler var, nasıl olur da bu kadar senelik tarihimizi geride bırakıyorsunuz diye. Ancak o günkü devrimi, Atatürk'ün devrimini yapabilmek için başka çare yoktu. Eskiyi geriye itmek, yeniden başlamak lazımdı. Türkiye bitmişti. Onun için Avrupa'nın da tesiri oldu, Amerika'nın da tesiri oldu.

Amerika'nın tesiri şöyle oldu daha çok. Avrupa'dan giden mimarlarla oldu bir çoğu, Aalto ve diğerleri gibi. Avrupa'da da Le Corbusier'ler ve diğerleri ile.. Şimdi bunların da ciddi tarafları var. Sadece yalın şekilde dış görünüşleri ile değil de derinlere inerek tetkik ederseniz, bugünkü mimariyi yapıyorsak eğer, bugünün şartlarına bugünün yaşantısına uygun olarak mimari yapmamız lazım. Bugün Osmanlı'yı olduğu gibi tatbik etmek manasız bir şey ama muhakkak surette bunların himayesini yapmamız lazım.

Şimdi hepimiz Osmanlı'dan biraz etkileniyoruz Türk olmamızdan dolayı. Mesela ben Taksim Divan Otel'inin restoranını yaparken Türk Mimarisi'nden esinlenmişimdir. Ama modern bir çerçeve içinde esinlenmişimdir ve bundan da memnunum ben çünkü hem bugünün şartlarına uygun hem de biraz bizden bazı şeyler var. Bu şekilde kalmak şartı ile Osmanlı'ya dönük işler yapılabilir. Niteki o otel yapılırken, o restoran bilhassa yapılırken Sedad Bey, ki benim hocamdı o zaman, üç kere gelmiştir otele. Napıyorsun diye bakmaya. Merak ediyordu adam iyi bir şey mi yapıyorum diye. Geldi, tetkik etti ve teşekkür etti bir kaç kez.

Onun için yüzde yüz eskiyi atamayız fakat biraz da bugünün mimarisini yapmak durumundayız. Bizim bugün tutup da Lui dönemi mobilyalarını kullanmamız kadar manasız bir şey olmaz çünkü bu asalet satın almaktan başka bir şey değil.


mer 

Merhabalar,
Uğur Tanyeli ile gerçekleştirdiğiniz söyleşide, ilk yaptığınız çalışma olan kitapçının bulunduğu binanın yıkılmasından, galerinin ve plaza barın kullanım dışı bırakılmasından söz ediyorsunuz.
Bu gibi talihsiz olaylar olmadan önce size hiç danışıldı mı?

Abdurrahman Hancı

Hayır. Genellikle hiç bir zaman danışılmıyor. Biraz evvel anlattığım gibi Divan Oteli'nde de danışılmadı. Vakko'da da danışılmadı. Vakko'nun da Divan Oteli'nin de 30 senelik mimarı idim fakat Vakko'dan da ayrıldım ne yazik ki. En sonunda dosttuk, çok dosttuk ama ona rağmen...

Şimdi Plaza Bar, Plaza Restoran, 29, hepsinin yıkılması çok acıdır çünkü çok güzellerdi ve insan genel olarak yaptığı işe çok bağlanıyor. İstiyorsunuz ki o devam etsin. Nitekim böyle bir bar Avrupa'da olsa bir elli sene devam eder. Bizde maalesef yok oldu gitti, üç beş sene de ortadan kalktı.

Şimdi biz böyle zengin bir ülke miyiz, neyiz? Hemen değiştirmek istiyoruz. Nitekim Divan Oteli'nde yeni müdür bey, pub'u illaki değiştirelim, gençlik böyle istiyor diye tutturdu. Yahu dedim, ben orayı zaten gençlik için yaptım, o zamanın gençliği böyle idi. Hala da buraya gelen o gençler, yani yaşlandılar ama gelmeye devam ediyorlar.

Onun için bu düşüncesiz hareketleri yapmamak lazım, en azından mimarından fikir almakta yarar var derim.


blur

Merhaba

Mesleği uzun süreli devam ettirmiş bir mimar olarak, işverenleri dünü ve bugünü açısından değerlendirirsek, bugün mü yoksa dün mü mimarlık yapmak isterdiniz?

Arkitera'da yer alan bilgilerinizden görebildiğim kadarıyla Turgut Cansever ile Anadolu Kulubü yarışmasında bir birlikteliğiniz var.
Daha sonra birlikte çalışma fırsatları olmadı mı? Ya da beraberce çalıştığınız başka işler var mı?

Abdurrahman Hancı

Dün mimara karşı Türk toplumunun müthiş saygısı vardı. "Mimar bey ne istiyorsa" diye bir laf vardı. Bugün o kalkmıştır tamamen. Bakıyorsunuz elinde bir dergi parçası, bir sayfasını koparmış. Geliyor "bunu istiyorum" diyor bir bayan. Veya bilmem ne mobilyası, uyar mı uymaz mı diye düşünmek yok. "Ben bunu istiyorum" diyor. Velhasıl bu çok acı bir şey. Saygı yok bir kere. Mimara karşı saygı bitti. Bu zenginliğin verdiği bir şey, tabii zenginlik Türkiye'de yok ama bazı kimselerde var. Onların bir nevi asaleti satın almaları.

Turgut Cansever ile bizim iki eserimiz oldu. Birinci eserimiz, Büyükada'da, Rıfat Yalman'a yaptığımız evdi. Bugün onun süresini söylesem aklınız durur. 2.5 katlı ev 3.5 ayda bitti. Rıfat Bey her sene Amerika'ya giderdi, geldiği gün anahtarı teslim ettik ve eviniz hazır buyrun dedik.

Ondan sonra da Anadolu Klubünü yaptık beraber. Bizim iki eserimiz vardır beraber yaptığımız. O benim sınıf arkadaşım tabii, çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Başka beraber çalışma fırsatımız olmadı.


pulp 

Merhaba
Davet edilmiş de olsanız yurtdışında çalışmak, tutulmak bir yabancı olarak zor oldu mu onu öğrenmek istiyorum ?

Abdurrahman Hancı

Yurtıdışı ile çalışmak benim için hiçbir zaman problem olmadı. Hakikaten ben bile şaşırdım bu işe. Beni olduğu gibi kabul ettiler ve çok iyi kabul ettiler. Ben evvela Nato'nun Genel Merkezi için gittim oraya ve Genel Merkez için dört sene çalıştım. Onun bir çok yerinde enteriorlarını ve mobilyalarını yaptım. Ondan sonra da altı sene özel olarak çalıştım. En son çalıştığım yerde atölye şefi oldum, az daha kalıyordum. Sonra dedim ki, yahu burada hep atölye şefil olarak mı kalacağım. İstemiyorum dedim ve memlekete döndüm ve çok da mutlu oldum. Onun için yabancı ülkede çalışmak konusunda, eğer yaptığınız şeye inanıyorsanız, güveniyorsanız hiç problem yok.

Orada bazı şeyler var ki, Mimarlar Odası hakkında bir arkadaş bir şey sormuştu. Ona şunu söylemek lazım. Fransa'da mimar binasının ömrünün sonuna kadar mimarıdır. Bittikten sonra dahi. Hiç bir çivi çakamazlar ona sormadan. O ölürse devlet o binaya bir mimar tahsis eder. Şimdi bizde böyle bir şey yok. Siz birşey yapıyorsunuz. Ertesi gün başkaları onun üzerine başka şeyler yapmaya başlıyor. Sizinle alakası olmayan bir bina ortaya çıkıyor. Mimarlar Odası'nın bunu muhakkak suretle çözmesi gerekir. Nitekim bu vardır ama hiç bir zaman tatbik edilememiştir.


mona

Merhabalar,
öncelikle diyaloga katıldığınız için size teşekkür etmek istiyorum.

Özellikle genç kuşak mimarların sizi maalesef çok iyi tanımadığını düşünüyorum. Bunun nedeni yeni kuşağın ilgisizliği mi? (genelde güncel medyada bir grup yeni kuşak mimar ve işleri sıklıkla yer aldığı için genç mimarların vizyonu bunlarla sınırlı kalabiliyor) Yoksa sizin kendinizi öne çıkarmak istememeniz mi?

İTÜ Taşkışla da okuduğumuz yıllarda bir arkadaşımla, Taksim'deki Osmanlı Bankası şubesine gider, ve her gittiğimizde farklı bir detayı keşfederek bu güzel mekanı ziyaret etmekten büyük keyif alırdık. Bu mekan ile mimarlığa bakış açımıza çok büyük katkınız olduğunu söylemek ve size geç kalmış teşekkürümüzü de iletmek isterim.

Osmanlı Bankası'nın yeni kurum kimliği uygulamasında, özel mekanın sıradana dönüşümünü izlemek de bize Türkiye'de mimarlığa verilen değeri gösteren bir örnek oldu ve bu olayda bize çok şey öğretti.


el nino

siz türkiye'de modernizmin çok önemli örneklerini veren, kuşkusuz çok değerli bir ustamızsınız. modernist tutumunuzu bildiğim kadarıyla ödünsüz sürdürdünüz. bildiğim kadarıyla bölgeselcilik ya da tarihselcilik adına bir deneme de yapmadınız. buna karşılık iç mimarlık çalışmalarınızda genellikle çok klasik bir çizgi egemen. burada ilginç bir ikilem doğuyor. bu konuyu biraz açıklamak ister misiniz?
saygılarımla...

 


mona

Diyalog anı

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz