21. Yüzyıla damgasını vuracak ekonomik ve toplumsal dönüşümlerin tüm
dünyada olanca hızıyla yaşandığı, her kesimin ve herkesin bu dönüşümlerden
payına düşeni aldığı ve etkilendiği bir tarihi sürecin doruk noktasındayız.
Mimarlık ve mimarlar da, yapı sektörünün en önemli aktörlerinden biri
olarak, bu süreçten etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. Yeni dünya düzeni,
bir yandan sermayeyi üretimden koparmış ve dünyanın eriştiği yüksek
iletişim düzeyinden de yararlanarak uluslararası piyasada serbestçe dolaşmaya
bırakmış, bir yandan da, dolaşımdaki sermayenin birikimini artırmak üzere
sosyal devlet ilkesinden ve başta konut, eğitim, sağlık gibi toplumsal yatırımlardan
vazgeçilmesini programlamıştır. Yatırımların yavaşlaması, giderek
durması ile, tüm dünyada krize giren, kimlik ve meşruiyetinin tartışıldığı
bir ortama sürüklenen mesleğimiz, Cumhuriyetin en derin ekonomik bunalımıyla
karşı karşıya kalan ve son yıllarda üstüste yaşadığımız depremlerle
sarsılan ülkemizde, diğer ülkelerle kıyaslanamayacak ölçülerde yara almıştır.
Yalnız bu kadar değil: Mimarlık eyleminin kültürel boyutunu, çevresel
etkilerini, toplumsal maliyetini dikkate almadan ve sıradan bir
"hizmet" olarak değerlendirilerek, ülkemiz mimarlığı, Hizmetlerin
Ticareti Genel Anlaşması (GATS) çerçevesinde serbest pazar koşullarına sınırsızca
terk edilmek istenmektedir. Avrupa Birliği (AB) uyum süreci müzakerelerinde
de aynı tutumun izlenmekte olduğunu, mesleki alanımızdaki yasal düzenlemelerin,
ülkemizdeki yapı sektörünün koşullarının gözetilmeden gerçekleştirilmek
istendiğini anlıyoruz. Bu yasal düzenlemeler, sektör sorunları ele alınmadan
ve gerekli iyileştirmeler yapılmadan gerçekleşirse, ülkemiz mimarlık ve mühendislik
hizmetlerinin eğitim, yetkinlik, donanım ve altyapı bakımından, özellikle
gelişmiş ülkelerle, eşitsiz ve haksız bir rekabet ortamına düşeceği açıktır.
Son elli yılda yaşadığımız hızlı ve sağlıksız kentleşme süreci
kaynağını, kentleşme rantının, doğal ve tarihi çevrenin ve kamu
arazilerinin yağma edilmesinde bulmuştur. Bu sürecin önünde engel olarak görülen
planlama kararları ve hukuki yapı hiçe sayılmıştır.
Şimdi karşı karşıya olduğumuz küreselleşme sürecinde aynı mantık
yeniden boy göstermektedir. Yabancı sermaye ile bütünleşmek amacıyla
imzalanan uluslararası sözleşmelerle, ülkemizde geliştirilmiş ve geçerli
olan planlama kararları ve iç hukuk hükümleri aşılmağa çalışılmakta,
plansızlık ve hukuk tanımazlığa kapı açılmaktadır.
Bu süreç, zaten rantiye-yapsatçı-politikacı sacayağının kurbanı olan
mimarlık birikimimizi daha da olumsuz yönde etkileyecek, ülkemiz mimarlığı,
elindeki bu birikimi de kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.
Oysa, tüm acı yanlarına karşın, özellikle yaşadığımız depremlerle
birlikte ve AB uyum süreci içinde yapı sektörü için bir "yeniden değerlendirme",
bir "beyaz sayfa açma" fırsatı yakalanmıştır. Bu fırsat iyi değerlendirilseydi,
bir yandan yapsatçılığın, arsa spekülasyonunun ve kaçak yapılaşmanın
sonunu getirecek, diğer yandan eğitim, mesleki yetkinlik ve yapı standartlarında
sağlanacak "çağdaşlaşmanın" yolunu açacak yasal düzenlemeler
ve programlar şimdiye kadar gerçekleştirilebilirdi. Ne yazık ki, bu çabaya
girmek yerine pragmatizm olarak değerlendirebileceğimiz, yaz-boz tahtasına dönen
ve yaşamın gerçekliğinden uzak yasa ve kararnamelerle, ülkenin imar düzeni
sonunun nereye varacağı bilinemez şekilde biçimlendirilmeye çalışılmıştır.
Sağlıklı konut ve çevre temel insan haklarındandır. Mimarlığın, güvenli,
sağlıklı, yaşanılır mekanlar ve yapılı çevreler yaratmak için en başta
gelen kaynaklardan biri olduğu unutulmakta ve tüm dünyada gösterilen eğilimin
aksine, ülkemizde, mimarlık toplumsal yaşamın dışına itilmektedir.
Yine de "her şey için çok geç" değildir. Hala yapılabilecek,
uğraşılması gereken işler vardır. Yukarıdaki özet tablo, Mimarlar Odasının
38. çalışma döneminin ağırlıklı konularını bizlere işaret etmektedir.
Bu olumsuz tabloyu değiştirmek için çaba göstermek, yalnız Oda yönetim
kurullarında görev alan arkadaşlarımıza değil, tüm meslektaşlarımıza düşen
bir görevdir. Üyelerimizi mesleğimizin nitelikli gelişimi, bir kamu hizmeti
olarak mimarlık eyleminin topluma benimsetilmesi için elbirliğiyle çalışmak
üzere etkinleştirmek, yaratıcı ve katılımcı programlar geliştirmek
zorundayız.
Mimarlar Odasının sayısı otuz bini bulan üyesiyle, 21 şube ve 75
temsilciliği ile bu programları gerçekleştirmeye yetecek gücü vardır. Örgüt
yapımızı bu gücü harekete geçirecek şekilde yetkinleştirmek ve gerekli
donanımlara sahip kılmak durumundayız.
Oda Merkezi mesleki politikaların geliştirildiği ve bu politikalar doğrultusunda
örgütsel eylemliliğin ve etkinliğin eşgüdümünün sağlandığı bir
ortamdır. Bu ortam giderek bir iç eğitim, bilgilenme ve iletişim merkezi
olmalıdır. Katılım, ancak etkin bir iletişimle sağlanabilir. Oda Merkezi,
bu görevini sağlamak üzere donatılmalı, altyapısı güçlendirilmeli,
elektronik olanaklar da kullanılarak tüm Oda ortamı, üyelerimize ve aday üyelerimize
açık bir sorgulama/tartışma/eylem platformu olabilmelidir.
Bu platform, aynı zamanda, tüketime, kaynak ve enerji savurganlığına
dayalı yaşam tarzı ve buna tekabül eden kentleşme ve yapılaşma sürecinin
sistematik ve mimarca eleştirisi, toplumla diyalog kurmanın, mimarlık kültürünün
geliştirilmesinin ve yaygınlaştırılmasının bir yöntemi olarak değerlendirilmelidir.
Program
38. Dönem çalışma programının kapsamında, öncelikle ve tüm yönleri ile
birlikte, "mesleğimizle ilgili yasal düzenlemelere müdahale" yer
almalıdır. Meslek alanımızdaki tüm GATS ve AB uyum müzakereleri sürecinde
gerçekleşecek uluslararası etkileşime bağlı düzenlemeler ile ulusal
yasama çalışmaları bu kapsamdadır. TMMOB Kanunu, Şehircilik ve İmar
Kanunu, Mahalli İdareler Kanunu, İhale Kanununa bağlı yönetmelikler... vb düzenlemelere
ilişkin görüşlerimiz netleştirilmeli ve bu görüşlerin etkinliğini sağlamak
için uygun çalışma tarzları geliştirilmelidir. Yasal düzenlemelere müdahale,
kısa vadeli bir program olmayacaktır; geçen dönemler içinde yapılmış çalışmalar
vardır ve bu dönem boyunca da sürmesi/süreceği düşünülmelidir.
İzleyeceğimiz programda, başta İstanbul olmak üzere, kentlerimizi tehdit
altında tutan deprem ve doğal afetlere karşı, kentsel yenileme ve yeniden
kullanım stratejilerinin geliştirilmesi, mimarlığın hem sorumluluğu hem de
geleceği olarak başlıca çalışma alanlarımızdan biri olmalıdır.
Koruma politikaları, toplumun tüm sosyal kesimlerinin kültürel haklarını
gözeten bir anlayışla geliştirilmelidir. Mimari mirasa ait, hangi sosyal ve
kültürel ortamdan, nasıl ve hangi tekniklerle yapıldığına ilişkin araştırma
ve tespitler, sistematik ve kategorik karşılaştırmalı bilgiler haline
getirilerek, toplumsal bilince ve kullanıma açılmalıdır. Bu kapsamda, geçen
dönemden devraldığımız "Kayaköy", "3. Binyıla
Mesajlar" gibi başlıca çalışmalar takip edilmeli ve bu çalışmaların
ürün vererek sonuçlanması sağlanmalıdır.
Oda çalışmalarında, "Yarışmalar Düzeni" ve "Mesleki
Denetim Uygulaması", bu dönem üzerinde önemle duracağımız iki çalışma
alanıdır. Yarışmalar, giderek eylem alanımızdan çıkmaktadır. Oysa
mimarlık yarışmaları, hem mesleki birikimimizi zenginleştirmek hem de yeni
ve genç yetenekleri özendirmek/ortaya çıkarmak bakımından son derece önemlidir.
"Yarışmalar Düzeni", ilgili kamu kuruluşları ile işbirliği
kurularak hukuki sorunlarından arındırılmalı ve etkinleştirilmeli, mimarlık
yarışmaları hem kamunun, hem de özel sektörün mimarlık hizmeti sağlamasında
başlıca yollardan biri haline gelmelidir.
Mesleki Denetim Uygulamasında bir yandan ortaya çıkan hukuki sorunları
çözme yönünde çalışmalar sürdürülürken bir yandan da uygulamanın
Odanın gelir kaynağı olarak değil, kamu yararını gözeten, üyelerimizin
mesleki hak, yetki ve sorumluluklarını koruyan bir program olarak görülmesini
sağlayacak düzenlemeler getirilmelidir. Mesleki Denetim Uygulaması kolay, bürokrasiden
arınmış, süratli, mümkünse elektronik iletişim olanaklarından yararlanır
hale getirilmelidir.
50 yıla yaklaşan Oda pratiğinde süreklilik kazanmış çalışma konularının
bir bölümüne, bu konularda izlenecek genel yaklaşımlar da özetlenerek,
yukarıda değinilmiştir. Bu alanlarda daha ayrıntılı programlar, sürdürülmekte
olan çalışmalarda edinilen sonuçlar değerlendirilerek ve süreç içinde
geliştirilmelidir.
Öte yandan program, üyeler ve örgüt birimlerince iletilecek öneriler de
dikkate alınarak proje bazında yeni çalışma konuları belirlenmesine de açık
olmalıdır. Bir yandan böylesi dinamik bir program amaçlanırken, diğer
yandan dönemin özelliklerinden kaynaklanan, bu döneme özgü ağırlıklı çalışma
alanlarından oluşan temel aksları ayrıca belirlemek doğru olacaktır. Bu çerçevede
38. Dönem çalışma programının omurgasını oluşturacak beş ana aksı şöyle
sıralayabiliriz:
1. Örgütsel Bütünlük ve Etkinlik İçin Yapılanma Programı
Odamızın örgütsel işleyişindeki aksaklıkların, eksikliklerin
saptanması, daha etkin bir Mimarlar Odası ve TMMOB için yapılması gerekli düzenlemelerin
belirlenerek üzerinde tüm örgütün uzlaşma sağladığı değişim ve
yenilenme çalışmalarının yapılması bu aksın temasını oluşturmaktadır.
Son otuz yılda üye sayısı 5 kat, şube sayısı 7 kat artan Odamızın
yapısının zenginleştirilmesi gereklidir. Mimarlar Odası'nın bu yapısı 30
bin üyeye dar gelmektedir. Şube sayısının artması coğrafi yakınlık sağlamakta,
ancak farklı çalışma biçimleri olan üyelerin Oda çalışmalarına katılım
ve Oda içi etkinlik biçimlerini yalnızca tekrarlamaktadır. Bu çalışma dönemimizde
Oda içinde yeni iletişim kanallarının oluşturulması ve örgütlülüğün
ek aidiyetlerle artırılması gündemimizdedir. Yeni çalışma tarzında
proaktif komiteler ve komite içi alt kurullar katılımı artıracak ve mesleki
çalışma kurulları serbest, kamu görevlisi, akademisyen, ücretli tüm
mimarlar için çalışma koşullarını doğrudan etkileme araçları
yaratacaktır. Bu yaklaşımla üye katılımına odaklı bir yapılanma sağlanacaktır.
2. Yapı ve Meslek Standartları Geliştirme Programı
Tartışmalı olduğu üzere, ister kamu kesimi üstlensin ister özel
kesime devredilsin, yapı denetiminin sorunu usul bakımından değil, esas bakımındandır.
Yapı denetiminin hangi esaslarla, hani ölçütlerle yapılacağına ilişkin
verilerimiz çok azdır.
Ülkemizde uyulması zorunlu kılınmış yapı standartları, ne yazık ki,
son derece yetersizdir. İlgili kamu kuruluşları ve üniversitelerin yapı
standartlarını geliştirme doğrultusunda bir çabası olmadığı gibi,
meslek odalarının da bu kapsamda bir çalışması, ne yazık ki yoktur.
Belediyelerin imar yönetmelikleri ve meslek odalarının asgari çizim
standartları, bu gereksinimi karşılamaktan uzaktır. İmar yönetmeliklerinin
yapı standardı sayılabilecek referansları pek azdır.
Meslek odaları çağdaş yapı standartlarının geliştirilmesi için hiç
gecikmeksizin çalışmalarına başlamalıdırlar. Önce iş ve yapı çevresi
güvenliği sonra deprem güvenliği, yangın güvenliği, çocuk yaşlı ve
sakat güvenlik ve kolaylıkları, ses ve ısı izolasyonları, su izolasyonu ve
bir sağlıklı yapı için gerekli tüm diğer standartlar saptanmalı ve
bunlara uyum zorunlu hale getirilmelidir. Bu çalışmaların eğitim kurumları,
enstitüler, yerel yönetimler ve ilgili kamu kurumları ile işbirliği halinde
geliştirilmesinde yarar vardır.
Meslek Standartlarının yükseltilmesinde ise Uluslararası Mimarlar Birliği'nce
yürürlüğe sokulan "mimarlık mesleğinin uygulanmasında tavsiye edilen
uluslararası profesyonellik standartlarına ilişkin mutabakat metni" uyarınca
çalışmalar sürdürülmeli, bu metnin ilgili kamu kuruluşlarınca da
benimsenmesi için girişimlerde bulunulmalıdır.
3. Mimarlık Eğitimine Katkı ve Meslek İçi Eğitim Programı
Ülkemizde mimarlık eğitiminin kalitesizliği ve yeterli düzeyde mesleki
eğitim almış mimarların yetişmesini sağlamak için "mesleğin yeniden
düzenlenmesi gerektiği" sıkça dile getirilmektedir. Gerçekten, özellikle,
akıl ve izandan yoksun bir şekilde, plansız ve programsız açılan yeni
mimarlık okullarının eğitim kadrosu ve donanımı yetersizdir. Bu okulların,
hizmetlerin serbest dolaşımının öngörüldüğü ve programlandığı bir
ortamda, gelişmiş ülkelerdeki okullara eşdeğerliğinden sözetmek mümkün
değildir. Genç mimar adayları, üzüntü vericidir ki, iyi yetişmemektedir.
Mimarlık eğitimi için uygun olmayan yerlerde, yetersiz eğitim kadrosu ve
yetersiz eğitim malzemesi ile, bilgi ve görgüden yoksun olarak mezun edilen
genç mimarların yeterli 'mimarlık eğitimi' alabildiklerini kimse söyleyemez.
Mimarlar Odası'nın önünde bu düzeysiz ve yetersiz eğitim ortamına müdahale
etmek, hem mimarlık okullarının eğitim standartlarının yükseltilmesi ve
hem de meslek içi eğitimde ileri adımların atılması için etkinliklerde
bulunmak görevi bulunmaktadır.
Diğer yandan, dönemimiz uluslararası ve ulusal mevzuatın büyük ölçüde
değiştirilmesinin yaratacağı sıkıntıları dayatacaktır. Yaşadığımız
süreç, sancılı bir süreçtir. Uyumsuzluk sorunu yaşanacaktır. Bu nedenle,
meslek hukuku ve GATS-AB sürecinde meslek alanında değişimlere ilişkin üyelerimizin
meslek içi eğitim almaları sağlanmalıdır. Bu eğitimin ve yaşanacak sürecin
"interaktif" bir eğitim olması gerekir. Böylece Oda üyeleri meslek
alanına ilişkin "dış müdahalelere" karşı deneyimli ve donanımlı
olacaklar, kendi sorunlarına Oda platformlarında sahip çıkacaktır.
Mimarlar Odası
|