AB konusunda bilgileri kıt olan politikacılarımızdan
zaman zaman duyduğumuz bir iddia vardı: "Yunanistan'a bile serbest dolaşım
hakkı tanınırken, bize bu imkan verilmiyor. Türkiye bu hakkı üzerinde
dayatmalı, yoksa AB ile ilişkilerini gözden geçirmeli"...
Bunu söyleyenler Yunanistan'ın AB'nin tam üyesi
olduğunu ve Roma sözleşmesinin 48'inci maddesinden yararlandığını, oysa
ki Türkiye'nin bu statüde olmadığını unutmuş olsalar gerek.
Bu madde, üye ülkelere mensup işçilerin
serbestçe AB topraklarında dolaşmaları ve çalışmaları hakkını veriyor.
Ancak bu hak dahi, her zaman AB içindeki bir başka ülkeye geçip iş bulma ve
yerleşme olanağını garantilemiyor. Nitekim bugün Almanya'da boş bir iş
varsa, öncelik Alman vatandaşına veriliyor. Ayrıca, AB'ye her giren ülkeye
de hemen bu hak tanınmış değil. Örneğin İspanya bu avantaja, üyeliğinin
ancak 10'uncu yılında kavuşabildi.
Bu gerçekleri bilmeden umutlanmak, olsa olsa düş
kırıklığı yaratır...
Rahmetli Turgut Özal, bu gerçeği bildiği için, Türkiye'nin derhal serbest
dolaşım talebinde bulunmasının, Avrupa Topluluğu ile bütünleşme yolunu
kapatacağı kanısında idi. Nitekim kendisi Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand
ile bir görüşmesinde, Türkiye'nin bu konuda esnek davranabileceğini de söylemişti.
Özal'dan sonra, birçok Avrupalı liderlerle temaslarda bu görüşün ifade
edildiği oldu. Ama Ankara'nın resmi politikası olarak ilgililere iletilmedi.
Başbakan Mesut Yılmaz'ın Almanya Şansölyesi Helmut Kohl'e bunu açıkça
bildirmesi, bu bakımdan önem taşıyor.
Kohl'ün "kapılarımızı açarsak herhalde
milyonlarca Türk Almanya'ya akın eder" şeklindeki ifadesine karşılık,
Yılmaz "Almanların kaygılarını ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılabileceğini"
söyledi. Diğer bir deyişle Yılmaz, Türkiye'nin AB üyeliğinin gerçekleşmesi
halinde, hemen Türk vatandaşlarına serbest dolaşım olanağının verilmesi
üzerinde ısrarlı olmayacağını bildirdi. Bu konu, Türkiye'nin müzakere sürecine
dahil edilmesinden sonra, tartışılacak ve tarafları tatmin edecek bir formül
bulunacak.
Bazı kimseler böyle bir beyanla, Türkiye'nin
önemli bir taviz verdiğini, kendisini diğerlerine tanınan bir hakkı
kullanmamak konusunda şimdiden angaje ettiğini düşünebilirler.
Ancak, gerçekleri görmek ve politikaları ona göre
oluşturmak gerek. Şimdiden serbest dolaşım üzerinde kayıtsız şartsız ısrar
etmek pratikte hiçbir sonuç vermeyeceği gibi, AB yolunu daha baştan tıkamış
olacaktır. Zaten AB üyeliği gerçekleşmezse, serbest dolaşım da hiç
olmaz...
Başbakan Yılmaz'ın serbest dolaşım
konusundaki gerçekçi tavrıdır Kohl'ün Türkiye'ye karşı tavrını değiştirmesine
yol açan esas neden.
Eminiz ki Şansölye'nin "Türklerin akını" üzerindeki kaygılarını
dile getirmesi sırasında eğer Yılmaz "hayır, bu hakkımızdan vazgeçmeyiz"
gibisinden katı bir tutum sergileseydi, bu değişiklik olmayacak, yani açıkçası
düne kadar devam eden "Alman engeli" ortadan kalkmayacaktı.
Almanya'daki Türkiye Araştırmalar Merkezi Direktörü Dr. Faruk Şen'in deyişi
ile şimdi yolu açan bu "tam üyelik eksi serbest dolaşım" formülüdür.
Kohl'ü rahatlatan ve "Türkiye'yi destekleyeceğiz" sözünü
vermesini sağlayan işte bu tutumdur.
Almanya'nın bu konudaki duyarlılığını
anlamak lazım. Ülkede 4.5 milyon işsiz var. İki milyon Türk Almanya'daki en
büyük yabancı topluluk. Üstelik kültürleri de çok farklı. Türkiye'nin
ekonomik - sosyal durumu, işgücünün dışarıya akın etmesine yol açıyor.
Almanya 2 - 3 milyon Türkün daha gelmesi olasılığına bir kabus olarak bakıyor.
(Türkiye de, örneğin yüzbinlerce Pakistanlının veya Bangladeşlinin kendi
topraklarına gelip yerleşmesine razı olur mu?)
Dr. Şen'in dediği gibi, halen Almanya'daki Türklerin
önemli bir kısmı (192 bini) işsiz iken, Türkiye'den yeni bir akın, Türk
toplumu için de yıkım olur...
AB üyeliğinin gerçekleşmesine kadar daha çok var. Almanya ve diğer ülkeleri
şimdiden korkutmaya gerek yok. Bu süreç içinde yapılacak şey, Türkiye'de
ciddi ekonomik ve sosyal önlemleri almak ve böylece Türk insanının gurbetçi
durumuna düşmesini önlemektir...
Milliyet - Sami Kohen, 03 Ekim 1997 Cuma
|