Avrupa Birliği'ne Uyum Sürecinde
Meslek Standartlarına Dayalı Belgelendirme Sistemi ve İşgücünün (emeğin)
Serbest Dolaşımı
Tomris ÇAVDAR, Endüstri Yüksek Mühendisi,
ATAUM Proje Koordinatorü
Avrupa Kürsüsü, ATAUM Bülteni, Yıl 1, Sayı 2, Bahar 2001, s. 6-7.
http://www.ankara.edu.tr/rescenter/ataum/
1. Avrupa Birliği (AB)'nin Yapısı ve Tam Üyelik Süreci
2000'li yıllarda Avrupa Birliği, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan
bütünleşmiş ve sürekli bir değişim programı içinde, barışçıl ve
yerleşmiş bir demokratik yaşama (hayata) alışmış, ulus devletler birliğinin
yeniden yapılanma sürecine dönüşmüştür.(1) 7 Şubat 1992 tarihinde
imzalanan ve Kasım 1993'te yürürlüğe giren ve üye ülkelerin ulusal
(toplumsal, kültürel ve tarihsel) özelliklerini yadsımayacak bir biçimde
dayanışmayı öngören Maastricht Antlaşması (Avrupa Birliği Antlaşması)
ile Avrupa Topluluğu'ndan Avrupa Birliği'ne dönüşüm gerçekleştirilmiştir(2).
AB'ye üye ülkeler, dünyanın önde gelen refah devletleri olmalarına karşın,
sosyo-ekonomik gelişme düzeyleri açısından türdeş bir yapıya sahip değildir.
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecinin, 1999 yılının
sonunda, tam üyeliğe aday konumuna yükseltilmiş olması, Türkiye'nin
sosyal, siyasal, hukuksal, eğitsel, kültürel, ekonomik ve benzeri politikalarını
önemli ölçüde etkileyecektir. Bu çerçevede, birliğe tam üye olma sürecinde
eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, insangücü, istihdam ve benzeri sosyal
politikalar, hem nitel hem de nicel anlamda, en az ekonomik politikalar kadar
belirleyici bir rol oynayacaktır(3).
Avrupa Birliği'nde yanlızca ekonomik büyümeyi sağlayacak politikalara değil,
aynı zamanda bu büyümenin daha fazla istihdam yaratmasını sağlayacak
politikaların endüstriyel değişim, üretim süreçlerinin dönüşümü ve iş
dünyasının örgütlenmesindeki değişim ve yeni hizmet alanlarının gelişmesine
önem verilmektedir.
VII. Beş Yıllık Kalkınma Planını incelediğimizde, Türkiye'nin
benimsediği istihdam stratejisinin temel ilkesinin "yerleşik (istikrarlı),
yatırım ağırlıklı ve rekabetçi ekonomik koşullara dayalı yüksek bir büyüme
hızının gerçekleştirilmesi yoluyla üretken istihdamın artırılması"
olduğu görülmektedir. AB ve Türkiye'nin insangücü/istihdam politikalarını
farklı kılan temel noktalardan biri de bu öncelik konsudur. Diğer bir anlatımla,
Türkiye'de ekonomik büyümeye öncelik verilmekte ve istihdamdaki büyümenin
de kendiliğinden artacağı beklenmektedir. Oysa AB ile bütünleşme sürecindeki
Türkiye'nin, AB ülkelerinin hedefleriyle uyumlu olarak ve 1995'te toplanan
Madrid Avrupa Doruğu'nda onaylanan Avrupa stratejisine göre, istihdam
politikalarını daha net bir şekilde belirleme ve genç nüfus yapısının da
gerektirdiği şekilde yeni iş aramaya başlamış gençler, uzun süredir işsiz
olanlar ve işsiz kadınlar gibi özel dikkat gerektiren kesimlere vurgu yapılarak
işsizliğin önlenmesi ve fırsat eşitliğinin sağlanmasına öncelik vermesi
gerekmektedir(4).
Maastricht Antlaşması'nın belki de en belirgin özelliği, tüm toplumsal
alanlarda, üye ülkelere, belirli bir modeli uygulama zorunluluğu
getirmemesidir. Her üye ülke, kendi ulusal politikalarına ve sosyo-ekonomik
yapısına uygun bir sistemi uygulamakta özgürdür. Ancak ulusal sistemler içinde
yer alması ve izlenmesi gereken kimi ölçütler de (kriterler de) vardır.
Toplumsal alanlarda AB'nin temel yaklaşımı, üye ülkelerin sosyo-ekonomik
sistemlerinin belirlenen genel ilkeler ve ölçütlerle çelişmeyecek biçimde
düzenlenmesidir. Bu bağlamda, yöntem, içerik ve yapı açısından "tek
tip" bir model yerine, üye ülkelerin kendi ulusal özelliklerine göre biçimlenen
politikalarının, AB politikası ile bağdaştırılması ve karşılıklı görüşlerin
paylaşılması yolu ile birbirlerine uyumlu duruma getirilmesi amaçlanmaktadır.
Birçok yönleri ile çağdaş ve uygar olarak nitelenen Avrupa Birliği üyesi
ülkelerle eşdeğer koşullarda yaşama ve benzer ölçütlere erişme, ancak
toplumsal alandaki sosyo-ekonomik sistemlerimizin, hem nitelik ve hem de nicelik
yönünden, birliğe üye üye ülkelerin düzeyine çıkarılması ile olanaklıdır.
Lâik, demokratik ve sosyal hukuk devleti temeline dayalı olarak ülkemizin
sosyal ve ekonomik açıdan gelişmesi, kalkınması, ortak gönence (refaha)
ulaşması, sosyo-ekonomik sistemlerdeki temel öğelerin AB düzeyine erişmesine
bağlıdır(5).
1990'lı yıllarda istihdam politikalarına yönelik olarak mesleksel eğitim
konusu güncelliğini korurken, Maastricht Antlaşmasıyla "Avrupa Gerçekleri
Üzerinde Eğitim ve Avrupa Yurttaşlık Eğitimi" önem ve ağırlık
kazanmıştır. Avrupa Birliği'ne tam üye olması amaçlanan Türkiye'nin
Birliğin saygın bir üyesi olabilmesi için ekonomik göstergelerinin yanısıra,
insangücü ve eğitim yapısını da AB ülkelerinin gelişmişlik düzeyine
eriştirmesi bir zorunluluk durumuna dönüşmüştür. Dolayısıyla, Türkiye'nin
hedeflerinin Birliğin bu alandaki geleceğe yönelik hedefleri ile uyumlu bir
yapıda olması gereklidir(6).
İstihdam ve işsizlik Türkiye'nin olduğu kadar Avrupa Birliği ülkelerinin
de çözüm bekleyen en önemli sorunlarından biridir. Türkiye AB'ye tam üyelik
sürecinde aday üye konumuyla ekonomik göstergelerinin yanısıra istihdamı
da kapsayacak biçimde tüm toplumsal politikalarını üyeliğine aday olduğu
AB'nin politikalarına uyumlaştırmak durumundadır. AB ile uyumlu politikaların
ve hedeflerin belirlenmesi bağlamında işgücü piyasası, makroekonomik
politikalar ve yapısal düzenlemeler arasındaki bütünlüğe büyük önem
verilmesi gerekmektedir. İstihdam yaratmaya yönelik büyüme politikalarının
uygulanmasına, küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) geliştirilmesine
ve bu işletmelerin istihdam gücünden en üst düzeyde yararlanmasına özen gösterilmeldir(7).
2. Serbest Dolaşım Kavramı ve İşgücü Hareketliliği
Avrupa Birliği tarafından kabul edilmiş olan temel özgürlükler arasında,
birliğe üye ülke vatandaşlarının serbest dolaşım hakkı da yer almaktadır.
Avrupa Birliği (AB) vatandaşlığı, kendi konumunu, dolaşım özgürlüğü
sayesinde güçlendirmektedir. Yerleşme, iş edinme, işgücünün serbest dolaşım
hakkı gibi olanaklar, daha şimdiden, Avrupa vatandaşlığı çerçevesinde
gerçekleşme yoluna girmiştir. "Serbest dolaşım" kavramı, mesleki
eğitimin yapılması, mesleki yeterliliklerin tanınması ve mesleklerin icrası
konularında Avrupa'nın hareket noktasını oluşturmaktadır. Kişilerin
yeterlilik ve becerileri ile birlikte, özgür dolaşabilmeleri hakkı, AB anlaşmasının
8'inci maddesi ile güvence altına alınmıştır(8). Avrupa Birliği (AB)'nde
iç pazar "içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest
dolaşımının sağlandığı, iç sınırları olmayan bir alan" olarak
(md/8) tanımlanmaktadır(9). Mesleksel yeterliliklerini kendi ülkesinde kazanmış
Birliğe üye bir ülkenin vatandaşı için bu durum, diğer bir ülkede
kendine veya başka bir işverene ait bir işyerinde, bir meslekte çalışabilme
olarak anlaşılmaktadır. Benzer biçimde, Birliğe üye ülkelerin kendi
aralarında bir meslek alanında çalışabilmek için gerekli mesleksel
yeterliliklerin kabul edilebilir en düşük düzeyini belirlemedikleri
durumlarda, bir üye ülke ilgili meslek alanında verilen hizmetlerin niteliğinin
düşmemesi için kendi ülkesinde bu düzeyi belirleyebilmektedir. Ancak bu
durumda bile başka bir ülke vatandaşının kendi ülkesinde kazandığı
mesleksel yeterliliklerin belirlenen bu düzeye uygunluğunu göz önüne alması
gerekmektedir(10).
Uluslararası işgücünün hareketliliği nedeniyle, çeşitli ülkelerdeki
işverenlerce, diğer ülkelerden gelen işgücünün niteliklerinin istihdama yönelik
olarak değerlendirilmesinde, "meslek standartları ve belgelendirme"
konusu özellikle önem kazanmaktadır. AB içerisinde, bu sorunun çözümü
konusunda henüz somut öneriler geliştirilememiştir. İşgücünün serbest
dolaşım özgürlüğü ancak belirli sayıda meslek ve ülke çerçevesinde sınırlı
kalmıştır.
AB'nin oluşum sürecinde önemli yeri olan "Roma Sözleşmesi" hükümlerine
göre, işgücünün serbest dolaşımının en geç geçiş döneminin sonunda
sağlanacağı ve bu dönem içinde, istihdam, ücret ve diğer çalışma koşulları
bağlamında, tüm ayırımcı işlemlerin kaldırılacağı öngörülerek,
serbest dolaşımın kapsamı (md/48) ve uygulama yöntemleri (md/49) belirlenmiştir(11).
Avrupa Birliği (AB)'ne üye olan ülke vatandaşlarının, diğer üye ülkelerde
serbestçe dolaşabilmesine yönelik tüzük değişikliği önerisinde, şimdiki
durumun iyileştirilmesi doğrultusunda birliğe üye ülkelerden, herhangi
birisinde iş başvurusunda bulunan kişinin, işe girişinde ve mesleki eğitim
olanaklarına kavuşturulmasında o ülkenin vatandaşları ile aynı haklara
sahip kılınması düşünülmektedir(12).
3. Meslek Standartları ve Belgelendirme
Meslek standartlarının geliştirilmesi, insan gücü profilinin nitelik ve
nicelik açısından öngörülen ölçütlere göre belirlenmesi zorunluluğundan
doğmuştur. İşgörenlerin çalışma alanlarına göre uzmanlaşmaları ve
yapılacak işin özellikleri ile bu işi yapacak olan kişilerde bulunması
gereken özelliklerin saptanması gereksinimi belirli standartların oluşturulmasını
kaçınılmaz kılmıştır. Bu bağlamda hizmetlerin, meslek standartlarına
uygunluğunun ölçülebildiği sınavlar, mesleki yeterliliğin güvencesini sağlayacak
bir belgelendirme sisteminin oluşturulması zorunluluğunu da beraberinde
getirmiştir(13)..
Belgelendirme işgücü piyasasını oluşturan en önemli kesimlerin; işgörenlerin
ve işverenlerin birbirleri ile olan etkileşiminin güçlendirilmesi açısından
önemlidir. İşgücü niteliklerinin belgelendirilmesi, işgörenlere sahip
oldukları bilgi ve becerileri, yeni bir işe başvururken, sergileme olanağı
verdiği gibi yeni bir işi öğrenme ya da iş değiştirme durumlarında
ulusal düzeyde olduğu kadar uluslararası alanda da kolaylıklar sağlamaktadır(14).
II. Sayfa için tıklayın.
|